Bilmek istediklerine yaklaşan Subaru, bardağını kafasına dikti.
Sıcak çayın boğazından geçmesine izin vererek çayı tüm şüpheleriyle birlikte yuttu. Ve ciddi bir şekilde, ne söylemesi gerektiğini düşündü.
[Subaru: … sorularımı yanıtlamaya gönüllü müsün?]
[Lewes: ……gönüllü olduğumu fark etmiş olmalısın, ama benden çok şey bekleme. Anlaşmam yüzünden, Su-bo’ya verebileceğim fazla bilgi yok. Özellikle yargılamalar konusunda hiçbir yabancıya bilgi vermemek konusunda katı emirler aldım.]
[Subaru: Bunu söyleme şeklin bana çoktan bazı fikirler verdi…… katı emirler, huh.]
[Lewes: ――――]
Subaru’nun sorularıyla yüzleşen Lewes sessizliğe büründü.
Şu ana kadarki davranışlarına bakılırsa, onun kendi istekleri doğrultusunda isteklerine uyum sağladığı fazla kişi yoktu. Yani bunlar, büyük ihtimalle Roswaal’ın emirleriydi. Ama,
[Subaru: Durum böyleyse, o adamın davranışları giderek daha da anlamsızlaşıyor. Benim…… bizim yargılamaları geçmemizi istiyor mu? Yoksa istemiyor mu? Bize yardım etmek isteyip istemediğine bile emin olamıyorum.]
[Lewes: Sanırım yanıtları sizin bulmanızı istiyor. Eski günlerde, yaramaz küçük bir çocukken bile Ros-bo, işleri belirsiz, dolambaçlı yollarla yapmayı severdi. Uzamış olabilir ama derinlerinde hala hiç değişmedi.]
Belki de birbirlerini çok uzun zamandır tanıdıkları için Roswaal’ın çocukluğu hakkında gönül rahatlığıyla konuşabilmişti.
“Hiç değişmedi.” Roswaal’ın yalnızca sapkın yanlarını gören Subaru, onun ufacıkken nasıl olabileceğini düşünmeden edemedi.
[Subaru: Eh, belki hala ufak bir tatlılık kalmış olabilir, mnnyeah, belki.]
[Lewes: Ros-bo’nun çocukluğu …… hmm, ucu Mathers ailesinin sırlarına dokunacağı için bu konuda daha fazla konuşamam sanırım.]
[Subaru: Uuuogh, ama ilgimi çekmişti…… hayır, bir dakika, ilgimi mi çekti? O adam hakkında daha fazla şey öğrenmekle ilgilenmiyorum aslında.]
Kollarını çaprazlayıp kafasını kaldıran Subaru, en başta neden bunu öğrenmek istediğini düşündü.
[Subaru: Neyse, bunu bir kenara atalım. Sadece o adamın ne planladığını bilmem gerek, onu anlamam gerekmiyor.]
[Lewes: Bu sonuca çok kolay vardın.]
[Subaru: Gereksiz şeylere endişelenmenin anlamı yok. İnsanoğlu her şeyi 0dan 100e kadar anlayamaz zaten. Ama yine de bir şeyler bilmek isteriz, sanırım aşk da böyle bir şey. Emilia-tan’ı daima seveceğim, ama Roswaal’ı pek de sevmiyorum!]
Roswaal hakkındaki keskin yargısına etkilenmiş bir baş sallayışıyla karşılık veren Lewes [Öyleyse] diyerek çenesine dokundu.
[Lewes: Görünen o ki seninle konuşabileceğim başka bir konu yok……]
[Subaru: Naah, Lewes-san’ın anlaşmasına dokunan bir şey konuşmadığımız sürece, benim SORGU-ZAMANIM devam ediyor, değil mi? Roswaal’ın kişiliğini şimdilik boşver, hala sığınağın her şeyi bilen ninesi Lewes-san’a sormak istediğim birkaç şey var. ]
[Lewes: H…mm. Eh , sormak istiyorsan buyur sor. Ancak, anlaşmamı ihlal etmemin korkunç sonuçları yalnız benimle sınırlı değil. Bunu hiçbir şekilde unutma, anladın mı?]
Öne doğru eğilerek bunları söyleyen küçük kız Subaru’ya tehdit edici bakışlar yöneltti.
Açıkçası, Subaru hiçbir baskı hissetmiyordu, kızın görünüşü çok sevimliydi. Ama yine de omuzlarına sarıldı ve [Çok korkutucu] diyerek ağlar gibi yaptı.
[Subaru: Tamamdır, korkutucu saldırgan ve korkmuş kurban rollerini başarıyla oynadığımıza göre, şimdi sorgu-zamanına geçelim mi? ]
[Lewes: Şu anda beni kötü adam yapmanı pek kolay kabullenemiyorum.]
[Subaru: Daha önce bir adamın söylediği gibi olan oldu biten bitti. O zaman sorum geliyor―― Frederica ve Garfiel’in kardeş olduklarını ve Frederica’nın sığınakta yaşadığını söyledin, doğru mu? ]
Lewes hala az önce gördüğü muameleyi kabullenemeyip sahte bir şekilde gülerken, Subaru doğrudan konuya girdi. Bu sorunun kızın ifadesini değiştirdiğini görünce parmağını salladı.
[Subaru: Sığınakta olması gereken Frederica, şu anda hizmetçi üniforması içinde Roswaal’ın köşküne bakıyor. Ama, bu durum biraz garip. ]
[Lewes: Hmm, nasıl garip?]
[Subaru: Eğer Frederica Garfiel’in kardeşiyse, o zaman o da yarım-kan olmalı, yani bariyer mevcut olduğu sürece sığınaktan ayrılamıyor olmalı.]
Sığınaktaki bariyer yarım-kanların kaçmasını engelliyordu.
Emilia’ya geliş yolunda bilincini kaybettiren, Garfiel ve Lewes’i buraya hapseden ve Subaru’nun yolundaki en büyük engel olan şey de bu bariyerdi.
Acı verici bir şekilde olayları çözmek için bir yol ararken şimdi bir ihtimal doğmuştu. Başka bir deyişle,
[Subaru: Bariyeri aşmanın gizli bir yolu olmalı. Ya da belki, bariyerin varlığı bir yalandır.]
[Lewes: Bir yalan…… bu biraz üzücü olurdu. Gerçek şu ki, bu yaşıma kadar asla dış dünyaya adım atmadım. Bunu da bariyere borçluyum.]
[Subaru: Ya da, belki bağlı olduğunuz sözleşmeyle aldatılıyorsunuz…… böyle kötü niyetli bir olasılık olamaz mı? Ya da bariyeri geçmeyi denemek büyük risk doğurduğu için kimse göze alamamış olabilir. Ama o zaman …]
Sığınaktaki herkesin bariyerin varlığı konusunda kandırılmış olması ihtimali. Ama mezardaki yargılamalar gerçekti, yani bu olasılık çok azdı.
Subaru yine de bu ihtimali tamamen eleyemiyordu.
[Subaru: Gerçeği öğrendiklerinde oluşacak karmaşayı düşününce, pek gerçekçi değil. O zaman ikinci olasılık otomatikman elendi …… geriye yalnızca ilki kaldı.]
[Lewes: Gizli bir yol…… değil mi? Ama cevabı öğrenince ne yapacaksın ki? ]
[Subaru: Eğer herkesin kullanabileceği gizli bir yol varsa, herkesi bariyerin dışına çıkartırız, böylece yargılamalara girmeye gerek kalmaz.]
Subaru’nun ölçüsüz teklifini duyan Lewes çenesini düşürdü. Onu gören Subaru ellerini iki yana sallayarak [Haksız mıyım?] dedi.
[Subaru: Tabii ki yargılamalara girmenin de faydaları var. Dürüst olmak gerekirse, ben de faydasını gördüm, inkar edemem. Ama yargılamaları ―― ya da bu durumda, geçmişi… geride bırakmak sorun olmamalı, değil mi? İnsanların geçmişleriyle yüzleşmeye zorlanmamaları gereken zamanlar vardır, sen de öyle düşünmüyor musun?]
[Lewes: Emilia-sama hakkında mı konuşuyorsun? Ama zorluklar ziyaret etmek için doğru zamanı beklemez. Zorluklardan kaçmak sadece ……]
[Subaru: Sonsuza kadar kaçmaktan bahsetmiyorum. Yalnızca bu mücadele için hazırlıklı olmaktan bahsediyorum. Buna taktiksel geri çekilme denir. Elverişsiz ortamlarda savaşmamız gereken zamanlar vardır, ama bunu elverişli bir zamana taşıyabilme ihtimali varsa bu kişinin hem kendisi hem de etrafındakiler için daha iyi olmaz mı? ]
Bir şeyler söylemeye çalışan Lewes’in sözünü kesen Subaru, bazı şeylerden uzaklaşmanın utanç verici olmadığını açıklamaya çalışıyordu.
[Subaru: Şimdi olmasa bile Emilia bir gün mutlaka geçmişiyle yüzleşecek. Belki ironik olabilir ama yargılama ona bunu hatırlatacak. Bu yüzden ya kabullenmeyi ya da unutmayı seçmek zorunda. Benim tek yapabildiğim ise hangi kararı verirse versin daha az acı çekmesine yardımcı olmak.]
[Lewes: …… Onun acısını yok etmekten söz ediyorsun ama en acılı kısımdan kaçmasına izin vermiyorsun.]
[Subaru: Bundan kaçıp kaçmamak onun tercihi. Ama inanıyorum ki…… Emilia böyle bir şey yapmayacak.]
[Lewes: Ona güvenmeni sağlayan ne? Bu benim için imkansız en azından. Mezardan ne şekilde çıktığını görmek, yine de ona bu kadar inanmak.]
[Subaru: Eh, çünkü Emilia-tan’ı ölümüne seviyorum biliyorsun.]
Lewes doğal bir şekilde Emilia’yı reddetmeye devam ederken, Subaru öylece bu cümleyi ortaya atıverdi.
Ve Lewes şu ana kadar konuşmanın pek çok yerinde şaşırıp kalmış olsa da ilk defa bu kadar ağır bir şoka girdi.
Lewes’in donakalan ifadesini gören Subaru garip bir şekilde gülümsedi ve boynunu kaşıdı.
[Subaru: Emilia’yı seviyorum ve süper tatlı olduğunu düşünüyorum. Bence aşık olduğum bu süper tatlı kız, ne kadar acı verici olursa olsun her şeyin üstesinden gelebilecek biri. Bunu ondan bekliyorum, diliyorum, istiyorum ve inanıyorum ki beklentilerimi karşılayacak.]
[Lewes: B…… bu bir yanıt değil ki. Birini ne kadar seversen sev, onun kalbinde olanları değiştiremezsin. Su-bo, bunu biliyor olmalısın ……]
[Subaru: Anlıyorum. Emilia bir kız. Her yönüyle güçlü değil, zayıf olan süper küçük yönleri de var, hatta süper süper küçük çirkin kısımları da olabilir.]
[Lewes: İtiraf ediyor musun yoksa……]
[Subaru: Eğer… zayıf kısımlarına rağmen ona inanırsam, güçlü kısımları bu işi sonuna kadar götürür… bağlılık da böyle bir şey, değil mi?]
Subaru’nun kalbinde kazılı olan bu inanç, onun aşkının en güçlü ifadesiydi. Ve birinin kendisine tüm kalbiyle inandığına şahit olmuştu.
Bu yüzden,
[Subaru: Emilia için her şeyi yapacağım. Onun zayıflıklarının üstesinden gelip başını kaldıracak gücü bulacağına ve gelecek için sıkı çalışarak herkesin yüzündeki inançsızlık ifadelerini sileceğine inanıyorum.]
[Lewes: ……Ama yine de, kalbindeki acılarla tek başına mücadele eden kişi o değil mi?]
[Subaru: Ama bu çok açık, değil mi? Emilia geçmişiyle yüzleşirken onunla olamam ki. Eğer geçmişinde yer almış olsaydım, o yere oturup ağlarken elini tutabilirdim, onu neşelendirmek için her şeyi yapardım. Ama orda değildim. Geçmişinde olanların benimle hiçbir bağlantısı yok. Ne kadar elimi uzatmak istesem de bu televizyondaki bir dram dizisine müdahale etmeye çalışmak gibi.]
Gerçek buydu. Geçmiş geçmişte kalmıştı ve kimse ona dokunamazdı.
Subaru’nun bizzat yüzleşip üstesinden geldiği geçmiş bile bir kurguydu. Gerçek ebeveynlerine en ufak bir şey söyleyememiş, sadece kendisini tatmin etmişti.
Ama,
[Subaru: Hiçbir şey kazanamamaktansa az da olsa bir şey kazanmak her zaman daha iyidir. Gerçek dünyada tıkılı kalmışken onun geçmişiyle yüzleşmesine yardım edemem. Ama o, şu anki-benliğiyle geçmişteki-benliğine yardım eli uzatabilir, değil mi? Kendine yardımcı olmak kurallara aykırı değil, değil mi ?]
[Lewes: ――――]
[Subaru: Ona doğrudan yardım edemesem de sözlerimi, hareketlerimi kullanacağım …… Emilia’nın kalbinde en yüksek yere ulaşırsam çok mutlu olurum, ama o böyle hareketleri pek çok kişiden alıyor. En azından geçmişinde olduğundan daha çok kişiye sahip. Ne kadar silahı olursa geçmişiyle verdiği savaşta o kadar başarılı olur. Böylece yargılamayı geçebiliriz. Yargılamanın zorluğu bu öncüle bağlı, değil mi?]
Bunu ilk elden tecrübe eden biri olarak Subaru’nun bu soruya cevabı hep aynı olacaktı.
[Subaru: Emilia’ya yardım edeceğim. Onun şimdiki-benliğinin geçmişin üstesinden gelebilmesi için tüm gücümü kullanacağım. Bunu yapmam için yan yollara sapmam da gerekse, hile yapmam da gerekse, gerçek para veya oyun kredisi kullanmam da gerekse yapacağım. Ona yardım etmeye bu kadar niyetliyim.]
[Lewes: Gerçekten…… birini sevmek için bencilce bir yol.]
[Subaru: Ben etçil veya otçul değilim, bana her şeyi yiyen adam diyebilirsin――!]
Baş parmağını kaldırıp, dişlerini ortaya serip göz kırparak pozunu verdi.
Subaru’nun konuşmasını böyle saçma sapan bir şekilde bitirdiğini gören Lewes tamamen vazgeçmiş gibi uzuuun bir nefes verdi.
[Lewes: Sinsice bir şeyler yapmaya bahane olarak oldukça fazla kelimen var.]
[Subaru: Heheh]
[Lewes: Gerizekalı. …..Üzgünüm, sana yan yolun detaylarını veremem. Ama yalnızca ona bel bağlamanın imkansız olduğunu söyleyebilirim. Frederica’nın sığınaktan ayrılma şekli bir istisnaydı. Diğerleri bunu yapamaz.]
Lewes kafasını salladı ve Subaru’nun hayallerini suya düşürdü. Subaru’nun kalp atışları hızlanırken, omuzlarının sarsılması, dizlerinin üzerine yere düşmesi―― bunların hiçbiri olmadı. Bunun yerine,
[Subaru: Oh. Yapamazlar huh. İşe yarasaydı çok iyi olacaktı, ama peki, sanırım sorun yok. O zaman sıradaki soru……]
[Lewes: Bu cümlenin benden gelmesi biraz komik olabilir ama, gerçekten pes etmeyi sevmiyorsun Su-bo.]
#Frederica'nın nasıl çıktığını öğrenemedik. Ama hiç değilse ona özel bir durum olduğunu görmüş olduk.
Subaru'nun hiç hayal kırıklığına uğramamış olması da biraz garip, bu olaya çok bel bağlamamış gibi görünüyor.
Bir de Rem yatağında bomboş bir halde yatarken Subaru'nun Emilia'ya olan aşkını 'beni de böyle seven biri var' şeklinde dile getirip durması beni bazen sinirlendiriyor. Neyse sakinim.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..