Bu ismi daha önce duymuş olan Subaru, Wilhelm’in karısının adının Thearesia olduğunu hatırladı.
O çağın kılıç azizi, Reinhard’tan önceki jenerasyon olmalıydı. Tek bir kadının 10 yıldır süregelen bir savaşı sonlandırmış olması karşısında ne hissedeceğini şaşırdı.
[Subaru: Eh, artık yarıinsan savaşı hakkında genel bir fikrim oluştu. Ve problemlerin nasıl yayıldığını da aşağı yukarı tahmin edebiliyorum.]
[Frederica: Gerçekler neredeyse tam olarak Subaru-sama’nın tahmin ettiği gibiydi. Anlaşılan aklın benim düşündüğümden daha keskinmiş. Seni yanlış yargılamış olduğuma şaşırdım.]
[Subaru: Şimdilik… bunu bir iltifat farz edeceğim. Neyse, devam ediyorum, yarıinsan savaşı bitmiş olsa da yarıinsanlara olan önyargı kolayca ortadan kalkmamış. Tabii ki insanlar toplum içinde bu düşmanlığı göz göre göre sergileyemiyorlar, ama-]
Başkentte bile, sokaklarda sıralı meyve standlarında insanlar ve yarıinsanlar birlikte, barış içinde normal bir hayat yaşıyor gibi görünüyordu. Ama bu normalleşmeye erişene kadar kim bilir ne kadar acı çekmiş, mücadele etmişlerdi. Ve böyle yerlerin aksine hala barışa erişememiş, aydınlanamamış bölgeler de vardı tabii ki.
[Subaru: Az nüfuslu, dış dünyaya kapalı köyler …… eğer bir adam problem çıkarırsa tüm köyün ona yükleneceğini düşünüyorum.]
[Frederica: Küçük kardeşim ve benim de tam olarak böyle bir ortamda yaşadığımı söyleyebiliriz.]
Acılı bir ifadeyle kaşlarını kaldıran Frederica, bu konuşma esnasında ilk defa kardeşine direkt olarak değinmişti.―― Garfiel. Ardından gözlerini uzaklara çevirdi.
[Frederica: Kardeşimle babalarımız farklı. Soyadlarımız da bu nedenle aynı değil…… Ben babamın soyadını aldım, kardeşimse annemizin soyadını aldı.]
[Subaru: Senin tam ismin Frederica…… Baumann, değil mi?]
[Frederica: Evet. Kardeşimin soyadı da Tinsel. Annemiz.........sakar ve şanssız biriydi.]
Frederica bir süre doğru kelimeyi arar gibi duraklamış ve sonunda bulmuştu. Onun bunu söyleyişi karşısında Subaru anlayamamış gibi göründü ve Frederica [Bunu söylemek utanç verici, ama] diyerek devam etti.
[Frederica: Görünüşe göre annem büyük borçlara girmiş ve bir grup yarıinsan haydut tarafından yakalanıp hapsedilmiş…… Babamla da orda tanışmış.]
[Subaru: Nee!? Be-be-bekle! Sanki bunu duymak için önce kalbimi hazırlamam gerek gibi hissediyorum!]
[Frederica: Ama babam kısa bir süre sonra öldü, annem de beni bir bebekken evsiz bir şekilde ordan oraya taşıdı. Bu esnada başka bir yarıinsan grubu tarafından yakalandı. Orda da Garfiel’in babasıyla tanıştı……]
[Subaru: Durdurdur, yanılmışım! Bu kadar ağır olacağını beklemiyordum!]
[Frederica: Detaylara girmeyeceğim. Neyse, sonra Garfiel doğdu ve biz Garfiel’in babasıyla da kalamadık. Sonuç olarak annem ikimizi taşıyarak bir kez daha ordan oraya dolandı. Ve sonunda kendimizi Mathers topraklarında bulduk.]
Ağır geçmişini ciddi bir şekilde anlatan Frederica’nın gözlerinde nostaljik bir ifade belirmişti. Sandalyesinin kolunu avuçlarıyla sardı.
[Frederica: O zaman, hala gençken efendi…… Roswaal-sama, Mathers evinin başı olarak unvanını almıştı. Benim ve abim için efendi, kelimenin tam anlamıyla kurtarıcımız. Onun yanında hizmet edebilmek benim için bir onurdur. ]
[Subaru: Yani ikiniz sığınağa getirildiniz ve orada yaşadınız, huh ……bu arada, bu konuyu açmak biraz zor ama, annenize ne oldu? ]
Şu ana kadar hikayenin gidişatından anladığı kadarıyla anneleri tam kan olmalıydı. Yani istediği zaman sığınağa girip çıkabilirdi. Ama Subaru, sığınakta da köşkte de böyle birini görmemişti.
Ama Subaru tam en kötüsünü hayal ederken, Frederica sorusunu cevapladı.
[Frederica: Anlaşılan seni endişelendirdim, sakin ol lütfen. Beni ve kardeşimi Roswaal-sama’yla bıraktıktan sonra hiçbir şey söylemeden köşkü terk edip gitti. O günden beri ondan haber almadık. Ama bir yerde güven içinde yaşıyordur, buna inanıyorum.]
[Subaru: ――――]
Frederica’nın hafifçe söylediği sözlerden sonra Subaru’nun ağzından hiçbir şey çıkamadı, sessizliğini korudu. O kendisini en kötüsüne hazırlamıştı, kadının öldüğünü düşünmüştü. Ama onları terk etmiş olması daha da zalim bir gerçekti.
Bunu duymak aklında daha fazla soru yarattı.
[Subaru: Annenizin sizi terk etmiş olmasına rağmen sen babanın soyadını kullanırken Garfiel hala annenizinkini kullanıyor. Neden böyle? ]
[Frederica: Çünkü onun bizi bıraktığına dair bir hatıramız yok, annemize ait anılarımızı başkalarından duyduk…… ve bu güvenilemez şartlarda ben babamın soyadını almayı seçtim. Kardeşimin annemin soyadını alma sebebiyse…… annemizi hiç tanımıyor oluşuydu. Ne kadar kaba görünmeye çalışsa da aslında inatla duygusal bir kalbi var.]
[Subaru: İnatla duygusal……]
Garfiel’le olan anılarını düşündüğünde bu tarif pek çok şeyi açıklıyordu.
Ne kadar düşünmeden hareket etse de, küfürbaz ve kaba olsa da, aynı zamanda anlayışlı ve hassastı. Kendisine aptal diyordu ama düşüncesiz değildi, hiçbir sebebe dayandırmadan yaptığı hareketleri yoktu. Onunla ilgili her şey, eski güzel günlerden bir serseri çocuğu anımsatıyordu.
Subaru, Garfiel’in özünde dürüst ve asil fikirli biri olduğunu inkar edemezdi.
[Frederica: Subaru-sama. ――Sığınaktaki bariyerin hedeflerini nasıl ayırdığını biliyor musun?
Subaru aklındaki düşüncelerle meşgulken, Frederica, biraz alakasız bir soru yöneltti.
Arkasındaki sebebi anlayamayan Subaru yanıtlamakta biraz gecikti. Pek de kendine güvenemeyen bir ifadeyle Frederica’ya dönüp [Umm] dedi.
[Subaru: Açıkçası, hayır. Bariyerin varlığına şüphe olmasa da onu hiçbir şekilde hissedemiyorum. Muhtemelen her geçeni kontrol eden bir büyü falan kullanıyor……]
[Frederica: Bariyer, geçen insanların damarlarında akan kanı tespit eder. Eğer hem insan hem yarıinsan kanı tespit ederse o kişiyi hemen iter. Bariyerin doğası bu.]
[Subaru: ……Ne demek istiyorsun?]
Bir anda neden bariyerin şartlarını kendisine açıkladığını anlayamayan Subaru, sessizce bu cevabı verebildi. Karşılığında Frederica hafifçe başını salladı.
[Frederica: Şu anda bariyeri geçip sığınaktan nasıl çıktığımı anlayabilmiş olabilir misin?]
[Subaru: ……Hayır. Şimdi daha da az anlıyor gibiyim hatta. Dönüş yolunda Lewes-san bariyere yaklaştığında neredeyse bayılacaktı. Bu yüzden bariyerin etkilerinin gerçek olduğuna eminim, aynısı biz sığınağa girerken de olmuştu.]
Tam Garfiel’in dramatik girişinden önce Emilia yığılıp kalmıştı. Yıkıcı gücüne maruz kaldıktan sonra bariyerin varlığından kuşkulanma şansı yoktu――
[Subaru: ――Huh? Nasıl olur da……]
Bir anda Subaru’nun aklında bir düşünce patlak verdi.
Dönüş yolunca Lewes’e eşlik ediyordu. Onunla vedalaşmadan önce ormanı geçmiş ve bariyere yaklaşmışlardı.
Lewes’in o mesafede başına ne geldiğini görmüştü.
[Subaru: Tamamen aynı koşullar altındaydılar……. Ama nasıl olur da bariyere aynı yakınlıktayken Garfiel piçi hala iyi olabilirdi? ]
Bariyeri geçtikleri anda onlara pusu kuran Garfiel, Patrasche ile birlikte ejder vagonunu öylece havaya fırlatmıştı.
Tüm gücünü kullanmadığı kesindi, ama bayılan Emilia’ya ve yığılmak üzere olan Lewes’e kıyasla Garfiel’in durumu gayet iyiydi.
――Onun bariyerden hiç etkilenmediği düşüncesi aklına girdi.
[Frederica: Soyaçekim gücü sayesinde, öyle olsa bile, ilk bakışta yarım-kan gibi görünmeyebiliyor. ――Aynısı benim için de geçerli.]
[Subaru: Eğer bariyer insanları yarım-kan olarak ayırıyorsa …… bu kriteri atlatmak için kanın bir tarafını inceltiyor o zaman? ]
[Frederica: Kardeşimle babalarımız farklı olsa da ikisi de tam-kan yarıinsanlar değildi. İkisi de yarım-kandı ve insan olan annemle birleşince biz çeyrek yarıinsan kanıyla doğduk.]
[Subaru: Çeyrek…… bu sayede bariyerden etkilenmedin yani.]
Yarım-kanları etkileyen bariyer, çeyrek-kanları etkilemiyordu. Saçma sapan görünse de gerçek buydu.
Frederica’nın bariyeri geçebilmesi bunun kanıtıydı. Subaru şu anda bunu anlayabiliyordu.
Ama bu yeni bir soru daha doğuruyordu.
[Subaru: Bekle. Yani Garfiel de özgürce sığınaktan çıkabilir mi? Eğer isterse yargılamanın tamamlanmasına gerek yok yani? ]
Eğer bu doğruysa, beklenmedik derecede iyi bir haber olurdu.
Engellenmeden Garfiel'i bariyerden geçirebilirse, gücünü köşke saldıracak olan Elsa’ya karşı kullanabilirdi.
Aslında Subaru, bu döngüde Elsa’yı yenme umutlarını tamamen terk etmişti ve herkesi köşkten kaçırmayı hedefliyordu, ama şimdi ――
[Subaru: Eğer o herif dışarı çıkabiliyorsa, o zaman……]
[Frederica: Bu doğru, kardeşim de aynı benim gibi sığınaktan çıkabilir. Sığınaktan ayrılma vaktim geldiğinde o da benimle gelecekti, benimle bariyerin kıyısına kadar geldi. Ama……]
Sözlerini burda kesen Frederica, umut dolu gözlerle bakan Subaru’ya döndü. Onun gözlerinde ise, Subaru’nun umutlarını kıran çok derin ve acı bir ifade vardı.
[Frederica: Küçük kardeşim geride kalmayı seçti. Sığınak özgürleştirilmediği sürece Garfiel’in dışarı adım atacağını sanmıyorum. O inatla duygusal biri.]
[Subaru: Duygusal…… demek istediğin…]
Subaru kaşlarını kaldırdı ve onun düşüncelerini onaylayan Frederica kafasını salladı.
[Frederica: O çocuk diğer sığınak sakinlerini bırakıp tek başına ordan ayrılmaz. İyi değildir, kötü de değildir, yalnızca sabit fikirli …… ve başa bela küçük bir kardeştir.]
#Eveet sonunda Frederica'nın nasıl sığınağı terk edebildiğini öğrendik. Bu arada ne bahtsız kadınmış be başına gelmeyen kalmamış. Yine de iki çocuğunu bırakıp nasıl ve neden gitti ki acaba?
Ayrıca Garfiel'in sığınaktan ayrılmak konusunda özgür olduğunu öğrendik. Tabii herhangi bir şekilde çıkmaya ikna edilip edilemeyeceği muamma.
Devam edelim bakalım başka bir şeyler öğrenebilecek miyiz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..