Frederica gözlerini devirerek kardeşi hakkında bunu söylemişti.
Bu sözlerin içinde hem sevecenlik hem de karmakarışık bir ifade vardı. Belki de bu kardeşler arasında ortak bir özellikti.
[Subaru: Fiziksel olarak bariyeri geçebilir, ama düşündükleri yüzünden geçmeyecek …… bunu mu söylemek istiyorsun?]
[Frederica: Ablası olarak ben istediğimde bile reddetmişti. Beni bariyerin sınırına kadar takip etmiş ama son anda benimle gelmektense büyükanneyle kalmayı tercih etmişti.]
[Subaru: Büyükanne…… Lewes-san’ı mı diyorsun?]
[Frederica: O çocuk küfürbaz ve kaba olabilir ama büyükanneye gerçekten tapar. Onun uzun vadeli hayali gerçekleşmedikçe onsuz sığınağı terk etmez.]
Garfiel ona ne kadar ‘’kocakarı’’ ya da ‘’nine’’ dese de onunla derin bir bağı varmış. Subaru bir keresinde Garfiel’e tsundere demişti ve bu tanım ona çok uyuyordu.
Her halükarda, bu bilgi şu anki durumları için pek faydalı olmamıştı.
[Subaru: Sonuç olarak anahtar şartların, yargılamaları geçmek ve sığınağı özgürleştirmek olduğu gerçeği değişmedi. Hayal kırıklığı yaratmaktan öteye gitmedi yani.]
[Frederica: Beklentilerini karşılayamadığım için üzgünüm……. Eğer sormak istediğin başka bir şey varsa…]
[Subaru: Cevap verebileceğin sürece, değil mi?]
[Frederica: Özür dilerim.]
Frederica’nın kısa onaylamasından sonra Subaru, iç çekti ve aklındaki soruları sıraya dizmeye çalıştı. Ama şu ana kadarki konuşmanın akışını değerlendirince,
[Subaru: Roswaal’ın niyetiyle ilgili soru sormam uygun olur mu?]
[Frederica: Efendi, Emilia’yı desteklemeyi ve onu sıradaki Lugnica kralı yapmaya niyetli. Bu kadarını hiç şüphesiz dile getirebilirim.]
[Subaru: Ben onun esas niyetini soruyorum. Eminim sen bile Roswaal’ın pek çok hareketinin az önce söylediklerine uymadığının farkındasındır. ]
[Frederica: Yöntemleri doğrudan değil ve gizemli. Ne ben ne de Ram bunu inkar edemeyiz sanırım.]
Kendisinin ve Ram’ın, Roswaal’ın hareketleri hakkındaki görüşlerini belirtirken yüzünde acılı bir ifade oluştu.
Subaru’nun şüphelerinin doğal olduklarını kabullenmesine rağmen ona bir çözüm sağlaması yasaktı. Sonuç olarak,
[Subaru: Roswaal’ın kendisinden izin almadıkça bir şey söyleyemezsin, huh.]
[Frederica: Gerçekten üzgünüm. Ama yalnızca şunu bil…… Efendi, Emilia-sama ve Subaru-sama’nın dostu. İkiniz Kraliyet seçiminde yer aldığınız sürece bu kadarı kesin.]
[Subaru: Bunu kelimelere dökme şeklin beni gerçekten rahatsız etti……ama sorun yok. Roswaal’ı şimdilik boşver. Sana güvenebileceğimi hissediyorum Frederica. Ama senin de Ram gibi Roswaal’a aşırı bağımlı olduğun ortaya çıkarsa ilişkimizi yeniden değerlendiririm gerçekten.]
Subaru Ram’ı bir birey olarak seviyordu, ama bu ona kesin bir güveni olduğu anlamına gelmezdi. Karmaşık bir ilişkiydi. Sonuçta onun kalbinde Roswaal’ın sarsılmaz bir yeri olduğunu ve Roswaal’a nasıl güvenemiyorsa Ram’ın fikirlerine de güvenemeyeceği ortadaydı.
[Subaru: Eğer bana Roswaal’ın gerçek niyetini söyleyemiyorsan …… sığınağa neden deney sahası dendiğini söyler misin? Garfiel’in böyle dediğini duymuştum.]
[Frederica: Deney sahası――öyle mi?]
[Subaru: Ayrıca hiçbir yere gidemeyen bir yığın bok da demişti. Yarıinsanlar hakkında konuştuktan sonra hiçbir yere gidememe kısmını biraz anladım. Yani Roswaal’ın bir yarıinsan fetişi falan var, ya da siz buna her ne diyorsanız, bu yüzden de gidecek bir yeri olmayan yarım-kanları topladı…]
‘’Deney sahası’’ hoş olmayan bir izlenim veriyordu ve orada toplanan yarım-kanların kaçırılmış olduklarını söylemek de pek abartı sayılmazdı. Roswaal’ın bunu neden yaptığını kim bilebilirdi? Başka bir deyişle, Emilia dost olmaması gereken biriyle dost olmuş olabilirdi.
[Subaru: Başlangıç olarak, Kıskanç Cadı olmasa bile, o ailenin bir cadıyla bağlantılı olduğunu birileri öğrenseydi sonuçları büyük olurdu. Buna dair bir kayıt görmedim ama mezar hala orda duruyor.]
[Frederica: Cadı sözcüğü o zamandan beri olumsuz bir çağrışım yapıyor. Hatta Efendi’nin Açgözlülük Cadısıyla sözleşmeli ilişkisi bile çevresindeki kişiler tarafından kesinlikle uygun görülmeyecektir. Bu endişe tam olarak Subaru-sama'nın düşüncelerine uygun, sanırım.]
[Subaru: Sığınağın varlığının sorun yaratabileceği konusunda anlaştığımıza sevindim. Peki, ‘’deney sahası’’ gibi bir tabir daha da büyük bir probleme sebep olmaz mı? ]
[Frederica:……Orası aslında, Açgözlülük Cadısının bazı deneylerini sürdürebilmesi için yarım-kanların toplandığı gizli bir köydü. Cadı ve arazinin sahibi olan Mathers’lar arasındaki pazarlığın şartları bilinmiyor. Ama Mathers ailesi, bu anlaşmanın şartları sayesinde sığınağı idare edip bu günlere getirmeyi başardı.]
Kafasını sallayan Subaru, Frederica’nın sözlerini aklına not ediyordu. Şimdiden sığınak hakkında bazı bilgiler toplamıştı. O zaman sıradaki soruları şöyle olacaktı:
[Subaru: Cadı yarım-kanlar üzerinde ne tarz bir deney yapıyordu ve Roswaal neden cadı öldükten sonra bile bu anlaşmaya sadık kalıyor……?]
[Frederica: Sebep oldukça basit. Anlaşma büyük ihtimalle şu maddeyi içeriyordu: “Sığınağın serbest bırakılma vakti gelene kadar Cadıya olan yeminlerini tutmakla yükümlüler’’ İnsanlar düzenli olarak sığınağa getirilmedikçe kontratın şartları tam anlamıyla yerine gelemeyecekti.]
[Subaru: O zaman o artık mekanı yarım-kanlar için bir gizlenme yerine dönüştürüyor? Bunu duyan Roswaal’ın bir çeşit yardım projesi gerçekleştirdiğini söyleyebilir.]
Yarım-kanlara yapılan ayrımcılık sürdüğü müddetçe, onların barış içinde yaşayacak güvenli bir yere ihtiyacı olacaktı. Eğer Roswaal da bu rolü üstlendiyse, Subaru belki onunla ilgili fikrini gözden geçirebilirdi. Ama,
[Subaru: Tüm yarım-kanlar orda kalmak istiyor gibi görünmüyor. Hatta Lewes-san’ı izleyip sığınağın özgürleştirilmesini isteyenler çoğunlukta, değil mi?]
[Frederica:……Yarıinsanlara karşı oluşmuş genel önyargı sönmeye başladı. Benim ve kardeşimin sığınağa girme sebebimiz diğerlerinin aksine, basitçe, yaşayacak başka bir yerimizin olmayışıydı. Bir gün sığınak özgür kalacak.――Bu yüzden, ben…]
Frederica gözlerini sıkıca kapattı ve konuşmayı kesti. Onu izleyen Subaru da sessizliğe gömüldü. Ancak bir süre geçtikten sonra tereddüt ederek konuşmaya başladı.
[Subaru: Sadece bana öyle geliyor olabilir ama…..acaba sığınağı terk etme nedenin, sığınak özgürleştikten sonra olacaklar hakkında endişeleniyor olman mıydı? ]
[Frederica: ……Sana bunu düşündüren ne?]
[Subaru: Neden diye sorarsan… sığınaktan bahsederken yüzünü hep bir hüzün sarıyor. Ama buna rağmen senin için de, onlar için de olsa evini bıraktın. O zaman…]
Subaru yanağını kaşıyarak aklından altın saçlı genç çocuğu geçirdi. Önündeki nazik kız gibi o adam da özünde iyi olmasına rağmen gerçek hislerini dışa vurmadan konuşup dururdu.
[Subaru: Eğer kardeşine birazcık bile benziyorsan, konu gerçek hislerini saklamaya geldiğinde, eğer altından utandırıcı bir sebep çıkarsa şaşırmam. Sanıyorum ki sen…… sığınak özgürleştiğinde insanlara kalacak bir yer ayarlamak için ayrıldın, haklı mıyım? Tabii ki burada minnettarlığının karşılığı olarak da kalıyorsun ama tek sebep bu değil, değil mi? ……Tahminlerim bu şekilde.]
Biraz büyük tahminlerde bulunduğunu fark eden Subaru, utancını bastırmaya çalışarak yanındaki Frederica’ya çaktırmadan baktı. Eğer kız gülseydi, abartmış olduğunu anlayacaktı, ama,
[Frederica: Onlara yeni bir dünyanın kapıları açıldığında……umarım onlara rehberlik etme şansı bulurum.]
Sessizce bunu söylerken yüzünde güller açtı.
Dalga geçici bir gülücük değildi, kalbinden gelen ve hislerini ele veren oldukça samimi bir gülüştü.
[Frederica: Ben orada yetiştim ve oradakilere de yaşayabilecekleri güzel bir çevre oluşturmak istiyorum. Eğer azıcık bile yardımcı olabilirsem, o zaman benim…… istenmeyen doğumumun bir anlamı olmuş olur.]
[Subaru: İstenmeyen, bu…]
[Frederica: Beni teselli etmene gerek yok. Olan bu. Annemin böyle ağır bir yük taşımaya niyetlendiğini sanmıyorum. Gerçek şu ki, annem beni ve küçük kardeşimi sığınakta terk etti. Bu onun yanıtıydı……ama bunun hikayemdeki tek yanıt olmasını istemiyorum, işte bu yüzden buradayım.]
Bu Frederica’nın çoktan yanıtına eriştiği bir soruydu.
――“Güçlü biri” diye düşündü Subaru. Hayran olunası bir özellikti.
[Subaru:……Garfiel gerçek hislerini biliyor mu? Eğer bilmesine rağmen seninle gelmediyse, o zaman…]
[Frederica: Kardeşim her şeyimi anlattığım tek kişi. Ama yine de benimle gelmedi.……bu da onun kararıydı. Elde etmesi zor bir şeyi kovalamak yerine, kaybetmesi kolay olan bir şeyi korumayı seçti. Böylece biz kardeşler, ayrı yollara dağıldık… hikaye basitçe bu şekilde.]
[Subaru: Korumak……korumak, huh. Dış görünüşüne bakınca böyle bir seçim yapacak bir karakter olacağını düşünmezdim. Gerçi insanları dış görünüşleriyle yargılamamak gerek, kalplerini bilemeyiz.]
Subaru çenesini ovduktan sonra bardağını dudaklarına götürdü ve kalan çayı tek yudumda bitirdi. Ardından dudaklarını elinin tersiyle sildi ve [Düşündüm de] dedi.
[Subaru: Konudan uzaklaşıyor gibiyiz, hadi konumuza dönelim. ‘’Deney sahası’’ ismi. Orda yürütülen deneyler hakkında konuşabilir misin?.........Ya da içeriğini biliyor musun?]
[Frederica: Ne yazık ki ne içeriklerini ne de amaçlarını biliyorum. Aslında, Açgözlülük Cadısı öldükten sonra deneylerin devam etmesi imkansız hale geldi. Yalnızca tesis kaldı, orasıyla da Mathers ailesi ilgilendi.]
[Subaru: Bu daha da anlaşılmaz bir durum. Artık sözleri tutmanın ne kadar önemli olduğunu anlıyorum, ama karşı taraf öldükten 400 yıl sonra bile bu söze sadık kalmanın anlamı ne ki? ]
[Frederica: Eğer Mathers ailesi sözlerine bağlı kalmasaydı, en azından kardeşim ve ben güvenli bir çocukluk geçiremezdik.]
[Subaru: Ah……bu…… bunu düşünemedim. Özür dilerim.]
Subaru’nun içten bir şekilde özür dilediğini gören Frederica kikirdemesini tutamadı.
Ardından, kendi çayını bitirdi ve Subaru’nun bardağını da alarak yerinden kalktı.
[Frederica: Uzun süredir konuşuyoruz. Hadi kalanını başka bir zamana bırakalım. Şimdi ne yapmayı planlıyorsun, Subaru-sama?]
[Subaru: Yapmam gereken şey köylüleri geri getirmekti. Benden isteneni yaptığıma göre geri dönmeliyim …… Ancak bunu şu an yapmam biraz zor olacak, o yüzden sanırım yarın sabah yola çıkacağım.]
[Frederica: Bu durumda Petra’nın bugün ve yarın sabah oldukça enerjik olacağını tahmin ediyorum. Ama dikkatinin ne kadar dağılacağını düşününce bu iyi mi kötü mü emin olamıyorum. ]
[Subaru: Her şeyden öte, Petra’nın eğitiminin iyi bir şekilde devam ettiğini görmek güzel … Ayrıca, Petra şu an nerde ki?]
[Frederica: Şu anda köye gelenleri karşılamaya gittiğini sanıyorum. Ona bunu yapmasını söylemiştim.]
Görünen o ki Frederica, kendisinden beklenileceği gibi, daha Petra söylemeden onun niyetini anlamıştı.
Onun bardakları taşıyarak gidişini izleyen Subaru da ayağa kalktı ve yapması gereken şeyleri parmaklarıyla saymaya başladı.
Frederica’dan öğrendikleri duymak istediklerinin yalnızca yarısıydı. Ama öyle bile olsa, tahminlerinde ilerleme kaydedebilmişti.
Şimdi kalan bilgileri öğrenmek için, son kişiye gitmeliydi.
[Subaru: Muhtemelen biraz vakit alacak ama köşkü arayıp tarama zamanı geldi……]
Subaru odadan ayrılmak üzereyken Frederica hafifçe fısıldadı.
[Frederica: İçeriğini ya da amacını bilmiyorum…… ama deney sahasının yarattığı sonucu biliyorum. Öğrendiğin zaman, anladığın zaman…… o zaman ne düşüneceğini çok merak ediyorum...]
Ama bu fısıltı derin düşünceler içinde olan Subaru’nun kulaklarına ulaşmadı.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Köşkteki herkes Beatrice’in ‘’Kapı geçişi’’ gücünün başa belalığından haberdardı, ama Subaru’nun köşke girdiğinden beri bu konuda bir hissi vardı.
Rastgele bir seçim yapıyor ―― daha doğrusu içgüdülerini takip ediyordu, bu Subaru’nun gurur duyduğu nadir özellikleriden biriydi.
Subaru’nun özelliği olan herhangi bir ipucuya takılmadan yalnızca hisleriyle doğru seçimi yapabilmesi, ‘’anı okuyamama’’ özelliğiyle birleşerek Beatrice’le iletişim kurma şansını azaltıyordu.
Başkentten geldiğinden beri onunla doğru düzgün iletişim kurmayı başaramamıştı.
[Subaru: Bu garip. Köşkteki tüm kapılar bu kadardı……]
Bu son kapıydı. Tüm kapıları açıp kapamış, son olarak banyo kapısını da denemiş ancak doğru yeri bulamamış ve hayal kırıklığına uğramıştı.
Başkentten geldiğinden beri ‘’Bil bakalım Beako nerde’’ sınavından geçemiyordu. Eski başarı oranının %100 olduğunu düşününce bunun sadece kötü şans olduğuna inanamıyordu. Yapacağı bir şey olmadığını kabullenmek zorundaydı.
[Subaru: Tanrım, gerçekten benden kaçınmaya çalışıyor.]
Eğer Beatrice gerçekten kafasına koyarsa kimse ‘’kapı geçişi’’ gücünü atlatamazdı. Ram bir keresinde bunu söylemişti. Ama Subaru her seferinde bu görüşü kırmayı başarmıştı. Bir süre sonra Beatrice üzerinde bir üstünlük kurmuştu―― ‘’Kapı geçişi’’ konusunda Beatrice’e karşı köşkteki herkesten daha avantajlıydı.
[Subaru: Ne kadar yollarımız ayrılsa da bu yüzden tam bir hikikomori olacağını sanmıyordum …… Eğer yüzünü göstermezsen senden özür falan dileyemem ki.]
Subaru bu kadar sert bir şekilde reddedilecek ne yaptığını bilmiyordu. Hiçbir fikri yoktu, bu şekilde uzak tutulursa bir fikir edinmesi de imkansızdı. Ve bu durumdan nefret ediyordu.
Öğrenmek istediği her şeyi bir yana atmıştı, gerçekten tek istediği şey onu görüp onunla konuşabilmekti.
Azarlansa da, küçük bir aptal gibi de davranılsa sorun yoktu. O umursamaz günler geride kalmıştı.
Ve Subaru bencil bir düşünce de olsa, artık buna dayanamayacağını biliyordu.
[Subaru: Puck ve Beako, böyle kritik bir anda ortaya bile çıkmıyorsunuz.]
Bir yerlerde saklanan Puck da kendi mekanına kapanmış olan Beatrice de en ihtiyaç duyuldukları anda Emilia ve Subaru’yu yalnız bırakmıştı.
Ama durum bu acılı düşüncelerle oyalanamayacak kadar acildi. Elsa’nın köşke yaklaştığını bildiği için öncelikli hedefi köşkteki herkesi tahliye etmekti.
Ne düşünürse düşünsün, Elsa’nın Arlam köyündekileri de öldürmek gibi bir amacı olmamalıydı. Bu yüzden köşktekileri korumak elindeki en önemli görevdi.
Rem ve Petra’yı götürmek kolay olacaktı. Eğer Frederica’nın profesyonellik duygusuna dokunursa onu da ikna edebilirdi.
Esas problem onu görmeyi reddeden Beatrice’ti.
Daha önce, başkentte başlayan döngülerinde Subaru bir kez onu köşkten çıkarma konusunda başarısız olmuştu. O zaman cadı tarikatının köşkü hedeflemediğini bildiği için onu köşkten çıkarmaya çalışma konusunda çok ısrarcı olmamıştı.
Ama bu sefer farklıydı. Elsa köşkü istila edecekti ve herkesi bıçaklamaktan çekinmezdi. Esas hedefi burda olmayan Emilia olsa da, muhtemelen köşkteki her bağırsağın peşine düşecekti.
Beatrice’in savaş gücü hakkında hiçbir fikri olmasa da, Elsa’nın Emilia-Puck birleşimini yendiğini hatırlıyordu, hatta Wilhelm’le bile rakip olabilecek güçteydi.
Eğer Beatrice’le Elsa doğrudan savaşa girerse, Beatrice’in kazanabileceğinden pek emin değildi.
[Subaru: Belki de söz konusu Elsa olunca fazla geriliyorum……Ama biri tarafından birden çok kez öldürülünce böyle hissetmek normal olsa gerek. ――Oh]
Karnındaki hayali ağrıyı ovalayarak yürüyen Subaru’nun ayakları bir anda hareketi kesti. Gözleri pahalı görünümlü bir kapıya takılmıştı, en üst katın ortasındaki kapıya ―― Roswaal’ın ofisine.
Subaru, Efendi yokken onun ofisine girmenin uygun bir davranış olmayacağını biliyordu, ama,
[Subaru: Doğru ya, bu odada kontrol etmem gereken bir şey vardı.]
Bunu söyleyerek, çok fazla tantana etmeden odaya girdi.
Roswaal geri dönmediği için, oda hala Otto’nun Subaru’nun zoruyla organize ettiği şekilde duruyordu.
Normalde dağınık olan belgeler ve kitaplıklar Otto tarafından titizce düzenlenmişti, oda temizlenmiş gibi de görünüyordu. Subaru, odanın arkalarına yürümeden etrafına göz gezdirdi ve çalışma masasının arkasındaki kitaplıklara yöneldi.
[Subaru: Bu kitaplığın arkasında… gizli bir geçit var, huh.]
Bu gizli geçitin varlığını şimdiye dek 2 kez onaylamıştı―― muhtemelen acil durumlarda kaçabilmek için yapılmıştı, ama Subaru, nasıl aktive edileceğini ve geçitin nereye uzandığını bilmiyordu.
[Subaru: Elsa saldırdığında aktive edilmişti, yani kesinlikle bir yere çıkıyor olmalı…… gerçi son seferinde orada ölümüne donmuştum ama...]
O anısında, Puck’ın yanlış tarafına denk gelip cadı tarikatıyla birlikte buzdan bir heykele dönmüştü. Parmaklarının kırıldığını, kollarının parçalandığını, hemen hemen acısız bir şekilde öldüğünü hatırlıyordu. Ama hatırladığı o kadar çok ölüm vardı ki bu ona bir titremeden başka bir şey getirmiyordu. Ama ölüm yine de ölümdü, bu hafife alabileceği bir şey değildi. Her neyse,
[Subaru: Kaçış rotasının nereye ulaştığını bilmediğim sürece, en kötü senaryoda ne yapacağımı bilemem. Geçit köşkün içinde bir yere bile gidiyor olabilir…… Gerçi böyle olduğunu pek sanmıyorum.]
Eğer herkesi güvene almak en önemli hedefse, kaçış rotası vazgeçilmez bir gereklilikti. Bu rota muhtemelen köşkün arkasındaki dağlara gidiyordu ve kaçış tünellerini düşününce, önceden kontrol etmek muhtemelen daha iyi bir seçim olacaktı.
[Subaru: Emin olmak için çabucak bakacağım…… ama ne kadar istesem de…]
Bu şeyi aktive eden zımbırtı nerdeydi ki?
Subaru, hareket ettirebildiği her şeyi oynatmaya başladı, ama kitaplık tüm gücünü harcamasına rağmen kıpırdamamıştı. Belki tüm kitapları kaldırsa biraz hareket ettirebilirdi, ama,
[Subaru: Acil bir durumda bunu yapmanın imkanı yok… bir yerlerde kitaplığı harekete geçirecek bir buton falan olmalı.]
Bunu düşünürken kitaplığın arkasına bakmaya başladı, ama herhangi bir gizli mekanizma bulamadı. Gerçi Subaru ikinci çekmeceyi açtığında içinde gördüğü kıymetli taşlar karşısında bayağı donup kalmıştı ama...
[Subaru: Pes etme vakti, huh…… belki de bu odada değildir?]
[???: Bu odada olmayan neymiş?]
[Subaru: Eh doğal olarak gizli bir buton falan. Kitaplığın arkasındaki gizli geçide gitmeye çalışıyorum ama buton bulmadıkça bunun imkanı yok.]
[???: Oh, kaçış yolunu diyorsun. Burdaki heykel.]
Petra kollarını kaldırdı ve Subaru onun işaret ettiği yere bakarak kafasını salladı. [Ehhhh],
[Subaru: Odanın köşesine yerleştirilmiş normal bir heykel gibi görünüyor…… hile bu olabilir mi ki?]
Sandalyede oturan küçük bir insan heykeliydi, masaya koyulabilecek büyüklükteydi. Başka bir süs olmayan bir odada böyle bir şey görmek garipti, ama Petra hiçbir korku ifadesi göstermeden ilerledi ve,
“Tykh”
Küçük bir sesle, heykelin kafası büküldü.
Yerinden çıkacakmış gibi görünen heykelin başı, 180 derece döndü. Adamın boynunun acımasızca dönüşünü gören Subaru ürkerek kaşlarını kaldırdı.
“Ooo, ooo, ooo――”
Ağır bir nesnenin kayma sesi odanın içinde yankılandı. Arkasını dönen Subaru, kitaplığın ayrıldığını ve tek kişinin sığabileceği bir geçit yarattığını gördü.
Hedefi olan kaçış rotasının sonunda ortaya çıktığını gören Subaru yumruklarını kaldırdı ve başarı pozu verdi.
[Subaru: İşte bu, işte bu, işte bu! Aradığım şey buydu! Kurtuldum!]
[Petra: Huhuu~, ben yardım ettim, değil mi?~. Abla-sama Frederica daha önce bundan bahsetmişti, acil durumlar için kaçış rotasını söyledi ve ben de hatırladım.]
[Subaru: Oho, teşekkürler teşekkürler. Şimdi sadece…… Petra, buraya ne zaman geldin!?]
[Petra: Daha şimdi mi fark ediyorsun!?]
Petra olayların akışına o kadar iyi dahil olmuştu ki Subaru onun varlığını daha yeni idrak edebilmişti. Subaru’nun bu kabul edilemez tepkisi karşısında Petra dudaklarını büzdü.
[Petra: O kadar yolu koşup sana yardım ettikten sonra……Subaru-sama, bunun oldukça kaba olduğunu düşünüyorum.]
[Subaru: Hayır hayır, sadece kendi kendime konuştuğumu sanıyordum. Sonra da GÖREV TAMAMLANDI diye çok heyecanlandım ve seni fark etmekte geciktim. Üzgünümüzgünüm.]
Küçük kız hala sinirli olduğunu gösterircesine arkasını döndü ve Subaru özür diler gibi kafasını okşadı. Ardından gözlerini yeniden gizli geçide çevirdi.
[Subaru: Bu arada, Petra, Frederica sana bu geçidin nereye çıkacağını söyledi mi? ]
[Petra: Yep. Abla-sama Frederica arkadaki dağlardaki küçük bir kulübeye ulaştığını söyledi. Orada da canavarlara karşı sınırları koruyan başka bir bariyer varmış, yani kulübe dışardan bulunamazmış.]
[Subaru: Anlıyorum. Yani gerçekten bir gizli geçit. Ama yine de kendi gözlerimle görüp kontrol etsem iyi olacak.]
Geçidin dağlara çıktığı onaylanmıştı, yani kaçış ve tahliye rotası olarak kullanılabilecekti. Subaru, kollarını sıvadı, kendisini gazladı ve geçidin girişine doğru bir adım attı. Ve Petra’nın sessiz adımları da onu takip etti.
[Subaru: Oh, sen de mi geliyorsun, Petra?]
[Petra: Gelemez miyim?]
[Subaru: Gelemezsin değil de, muhtemelen ilginç bir şey olmayacak, bilesin. Sadece nereye gittiğini merak ediyorum, onu görüp geri döneceğim.]
[Petra: Şu anda moladayım, yani ne istersem yapabilirim. Gelmemde sakınca yok mu yani?]
Petra, Subaru’nun tişörtünün ucunu tutmuş ona yavru köpek gözleriyle bakıyordu. Onu kıracak kadar kalpsiz olamayan Subaru iç çekti ve gülümseyerek konuştu.
[Subaru: Gerçekten sadece gidip geleceğiz. Meraklı olduğun kesin, Petra.]
[Petra: Eğer meraklı olmasaydım burda olmazdım, o yüzden…… Meraklı olmaktan memnunum.]
Petra’nın yanıtını duyan Subaru, tam olarak ne kast ettiğinden emin olamadı. Ama ne olursa olsun, bunu bir gülümsemeyle karşıladı ve kızın elini tutarak geçide girdi.
Karanlık gizli geçit dönen bir merdivenle başlıyordu, duvar soluk mavi bir ışıkla hafifçe parlıyordu. Tamamen karanlıkta gitmeyecek olsalar da tünelin oldukça aşağı devam ettiğini gören Subaru arkasına baktı.
[Subaru: Merdiven oldukça uzun ve karanlık, düşmemeye dikkat et.]
[Petra: Düşersem beni kurtaracak mısın?]
[Subaru: Sen düşüp yuvarlanırken sana sarılmak zorunda kalırım bilesin…… Eğer komaya girersem ya da bir daha asla yürüyemezsem oldukça sefil bir durum olur.]
[Petra: Eğer öyle olursa Subaru-sama’ya ömrünün sonuna kadar bakarım.]
[Subaru: Sağol ama bu süreç oldukça korkutucu olurdu!]
Bu konuşmadan sonra Subaru, merdivenden inmeye başladı. Aşağıdan gelen soğuk rüzgar Subaru’nun ortalıkta görünmeyen Puck’la olan anılarını canlandırıp omurgasını titretiyordu.
Donarak ölmekten korkuyor değildi ama,
[Subaru: Böyle sessizce aşağı inmek eğlenceli değil, Petra da korkabilir, en iyisi biraz konuşalım.]
[Petra: Subaru-sama, avuç içlerinin biraz terli olduğunu biliyor musun?]
[Subaru: Petra korkuyor olmalı en iyisi biraz konuşalım! Köydekiler nasıldı!?]
Subaru’nun küçük-bir-kız-için-endişelendim tavrını ısrarla sürdüğünü gören Petra, ona merhametli bir bakış attı ve ayak uydurdu. Sessizliklerini sürdürerek birkaç dakika daha geçirdiler――merdivenin sonuna geldiklerinde, tanıdık dar bir kanala ulaştılar.
Kanalın sonunda bir oda olacaktı, o odanın arkasında da Subaru’nun tecrübe etmediği bir arazi.
[Subaru: Hissettiğim kadarıyla hala köşkün altında olmalıyız. Eğer bu yol dağlara kadar gidiyorsa oldukça uzun bir tünel olmalı.]
[Petra: Kaçış rotası, kaçış yolu, tünel, şuna tek bir isimle hitap edemez miyiz?]
[Subaru: Haklısın… O zaman rüzgar taa Meksikada’dan geliyor olabilir diye düşünerek ona SANTÜNEL diyelim. ]
[Petra: Ah, burda bir tümsek var, dikkatli ol, takılma.]
Petra böylece, Subaru’nun rastgele yorumunu güzelce reddetmişti. Onun Anti-Subaru yeteneklerinin bu kadar kısa bir sürede oldukça geliştiğini gören Subaru, hem mutlu oldu hem de yalnız hissetti.
Bu şekilde geçitte bir süre daha ilerlediler ve daha geniş bir kısma ulaştılar. İlerilerinde karanlığın içinde bir oda belirdi. Burası geçmiş döngüsünde, cadı tarikatındakilerin donmuş figürlerinin bulunduğu yerdi, tabii ki şu anda onlardan bir iz yoktu.
Bunu onaylayan Subaru rahatlayarak bir oh çekti.
[Subaru: Bunu söylememem gerekirdi ama herhangi bir TRAVMA DÜĞMESİ tetiklenmedi ha. Her neyse, şimdiye kadar dağ kulübesinin yolunun 3te birini gitmişizdir herhalde? ]
[Petra: Rüzgar çok soğuk…… kapının öteki tarafından geliyor olmalı.]
Subaru rahatlamakla meşgulken, Petra hevesle kapının arkasındaki YENİ SEVİYEYİ bekliyordu. Subaru onaylayarak [Yeah] dedi.
[Subaru: Son seferinde kapıya dokunduğumda OYUN BİTMİŞTİ. Yani ordan sonra olacaklar hakkında hiçbir fikrim yok …… sanırım ilerledikçe öğreneceğiz.]
Kararını veren Subaru, elini kabaca kapının koluna götürdü.
Ardından açmak için ittiğinde küçük odadan yüzüne esen dondurucu bir rüzgar hissetti――
[Subaru: ――ah?]
Bu hafif sesle eş zamanlı olarak, karnına bir şeyin vurduğunu hissetti.
Kafasını aşağı eğdi ve etkinin olduğu yere baktı. Yakın zamanda olduğu gibi, bir çeşit delici alet yapışkan bir şekilde karnından çıkıyordu.
――Kanının yavaş yavaş kıyafetine sızdığını gören Subaru’nun boğazı dondu.
[Petra: Yyaa――h!?]
Yarayı fark eden Petra, donakalan Subaru’nun yerine bir çığlık koparmıştı. Onun bu ince çığlığı koridorda yankılandı ve Subaru’nun kulaklarına işledi.
Ani bir acıya yakalanan Subaru, hala ne olduğunu anlayamayamış olsa da yapabileceklerini düşünerek kendini zorluyordu.
Petra’nın çığlığı durmuştu. Koridordaki yankısı da sona ermişti. Subaru, hiçbir şey duymamaması gereken bir dünyada tanıdık bir ses duydu.
Ayak izleri ve kılıfından çıkarılan bir bıçak ――
[Elsa: Hadi sözümüzü yerine getirelim――]
Bu, kırmızı diliyle dudaklarını yalayan, yapacağı katliam için heyecanlanan canavar katilin sesiydi.
#Bayağı uzunca bir bölümdü. Çevirmek, kontrol etmek ızdırap olsa da hikayenin ilerlemesi açısından mutlu edici oldu.
Frederica'nın fısıldayışı yine sorular oluşturdu. Neymiş bu deney sahası, nasıl sonuçları olmuş ki acaba?
Bu arada bir önceki döngüde Elsa birkaç gün sonra ortaya çıkmıştı, yani buralarda olmaması gerekiyordu.
Peki yalnızca köşk çalışanlarının bildiği bir gizli geçidi keşfedip nasıl karşılarına çıkabildi, hem de vaktinden önce?
Kafamızda deli sorularla okumaya devam arkadaşlar!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..