―― Subaru, kapıdan atıldığı an, gökyüzü ve yeryüzü tersyüz edilmiş gibi bir ağırlıksızlık duygusu hissetti.
[Subaru: ――Oooguaah!?]
Sert zemine çarpmanın acısı ciğerlerine vurdu ve nefes almakta zorlandı. Uçuşunun ivmesiyle ancak duvara vurduğu anda durabilmişti. Darbenin etkisiyle dönen başını sallayarak kafasını kaldırdı ve gözlerini açtı.
[Subaru: Beatrice…… hg]
Yolları ayrılmadan önce haykıramadığı ismi şimdi kullansa da, artık ona ulaşmak için çok geçti.
Kapı Geçişi aktive olduğu anda aralarında aşılamaz bir boşluk oluşmuştu. Reddedişi çok sert ve derindi, Subaru’nun sesi ona artık ulaşamazdı.
[Subaru: Ben neden…… sürekli……!]
Gerçekten tökezlemeden ve en kötü seçimi yapmadan önce hatalarını fark etmesinin yolu yok muydu?
Tek istediği olası geleceklerin en iyisine ulaşmakken neden hep böyle zayıf, aptal ve yetersiz oluyordu ki?
[Subaru: O incille ne yapıyorsun…… senin olayın ne……!?]
Ellerindeki siyah kaplı kitabın varlığı――o İncil aralarında büyük bir mesafe oluşturmuştu.
Subaru, şu ana kadar geçirdikleri zaman zarfında, Beatrice’le aralarında kesinlikle ‘’bir şey’’ olduğuna inanıyordu.
Ne kadar sürekli birbirlerini yeseler de , birbirlerini gördüklerinde hoşnutsuzluk gösterseler de, aralarındaki bir şey olduğu sürece ilişkilerinin bitmeyeceğine inanıyordu.
Ama bu yalnızca varsayımdı. Kibir. Yersiz düşünce.
Subaru’nun inancı yalnızca kendisini tatmin etmeye yönelikti, Beatrice sözlerinin gerçek anlamları dışında ona karşı hiçbir şey beslememişti. Yalnızca incilin emirlerini takip edip Subaru’ya ona göre yaklaşmıştı.
Tüm bu süreç boyunca, kalbinde kayıtsızdı, hatta onu küçümsüyor olmalıydı.
[Subaru: ……gerçekten öyle mi?]
Aralarında olduğuna inandığı bağ aslında yoktu, bunu reddetme çabaları da Beatrice’in kızgın çığlıklarıyla sonlandı.
Subaru’nun tahmin ettiği gibi, bağlarının sahte olduğunu onaylamıştı. Subaru’nun varlığına dair en ufak bir hissi yoktu, eylemlerinin arkasındaki sebep de kendi duyguları değildi.
[Subaru: Bunca zaman güldün, sinirlendin, beni korudun…… hepsi bir senaryoda yazan yalanlardan mı ibaretti……?]
Nasıl mümkün olabilir, Subaru’nun kırılgan kalbi buna inanmayı reddediyordu. Beatrice’in son andaki ağlamaklı sesi, sarf ettiği sözlerin üzerine gölge düşürüyordu.
Ne olursa olsun, bir sonuca varmak için çok erkendi.
[Subaru: Bir kitapta yazıp yazmamasını kim takar, tek hatırladığım beni kurtarmış olman …… hiçbir şey bu gerçeği değiştiremez. Bu yalnızca benim hatırladığım bir borç.]
Köşkteki döngülerinde, Beatrice tarafından birden çok kez kurtarılmıştı.
O zamanlar, ölümden dönüşten sonra düşüncelerini Yasak Kütüphanede topluyordu. Beatrice canavarların lanetini üzerinden kaldırmıştı. Rem’in ölmesine izin verdiği dünyada da, Ram ve Roswaal tarafından öldürüldüğü dünyada da bu kız onu korumak için çok ileri gitmişti.
Bu büyük borçlar şu anki dünyada yer almasa da, Subaru’nun kalbinde hala yerini koruyordu.
[Subaru: O zaman…… minnettardım.]
Kimsenin onun tarafında olmadığına ikna olduğu zaman bile, kız onu kurtarmıştı.
Rem ve Ram’ın düşmanı olduğunu düşündüğü, Roswaal’ın niyetini bilmediği, Emilia’nın kendisine tam anlamıyla güvenmediği zaman bile Beatrice tek başına onu kurtarmıştı. Aralarındaki geçici anlaşmayla onu kurtardığı seferlerin, bu nezaketin karşılığını Subaru’nun tam olarak ödemesi imkansızdı.
[Subaru: Borcumu ödeyeceğim. Bunu kendi iradenle mi yaptın, kitabın isteklerine mi uydun hala bilmiyorum…… ama öğreneceğim.]
Açık bir şekilde reddedildikten sonra ona bunu soramayacağı barizdi. O yüzden Subaru’nun bu dünyada çözümleyebileceği bir şey kalmamıştı, bir sonraki sefer halledecekti.
Sağ kolunu tuttu. 3 parmağı eksikti. Omzu ve kalçası sancılanıyordu. Başı hasar görmüştü. Dili küçülmüştü. Hepsinin unutulması imkansız acıları olmuştu.
Kapalı gözbebeklerinin ardından Rem’i gördü. Ve Petra’yı. Ve Frederica’yı. Ve ona arkasını dönen Beatrice’i . Ve son olarak Emilia vardı.
――Onun bu dünyadaki hataları yüzündan her şey mahvolmuştu.
Kaybettiklerini düşünerek, yapması gerekene odaklandı. Beatrice’in engellediği şeyi yeniden yapacaktı.
[Subaru: ――――]
Subaru kısalmış dilini yeniden ısıracaktı.
Ama başarısız intihar deneyimi ona korkularını bir kez daha anımsattı. Tereddüt etti, bacakları titremeye başladı.
Zarar verici hislerini bastırmaya çalışarak, her şeyi tamir edebileceği bir zamana dönmeyi umarak, son anları için gözünü kapatıyordu ――
[Subaru: ……burası… da neresi?]
Gözlerini kapatmadan önce, kapı geçişiyle atıldığı yerin, daha önce hiç görmediği bir yer olduğunu fark etti.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Subaru için burası, tanıdık Roswaal köşkünden tamamen farklı, bilinmeyen bir yerdi.
Nemli taş plakalar, sarmaşıklarla kaplı kirli duvarlar. Körelmiş metal eşyalarla dolu rastgele dağıtılmış masalar görüyordu.
Ve her şeyden öte,
[Subaru: Uu――!?]
Bir kere fark ettikten sonra aklından çıkaramayağı yoğun, tiksindirici bir koku vardı.
Organik atıkların çürümüş kokusundan farklıydı, ama tarif etmenin bir yolu da yoktu, onda korkunç bir kusma isteği uyandırmıştı. Midesinin tüm içeriğini ortalığa dökmemek için aceleyle ağzını kapattı. Ama sarı mide suyunun ağzından çıkıp etrafa yayılmasını engelleyememişti.
Çevresine baktıkça, bu bilinmedik oda giderek daha da garipleşiyordu.
Taşlarla çevrili karanlık oda Roswaal köşkündeki çizim odasının aşağı yukarı iki katıydı. Çok geniş denemezdi, ama sıkışık demek de mümkün değildi.
Odanın bir köşesi gizemli aletlerle dolu masalarla kaplıydı, masaların karşısında ―― odanın geri kalan büyük kısmında ise,
[Subaru: Kırık masalar ve… kristaller……? Kristaller mi yoksa sihirli minerallerin parçaları mı? Ve sonra bu çukur……]
Baktığı yerde kırık masalar ve gücünü yitirmiş sihirli kristal parçaları vardı ve biraz daha ilerilerinde, yaklaşık 4 metre çaplı geniş bir çukur vardı. Bu karanlıkta çukurun derinliğini tespit etmek imkansızdı.
Eğer kafasını çevirseydi duvarlardan gelen soluk mavi ışığı da görebilirdi. Ormanda özgürce büyüyen yosunlar gibi bunlar da mana çekerek atmosferi aydınlatıyordu. Köşkün çevresindeki ormanları sonsuz karanlıktan koruyan da bu yosunların ve yıldızların ışığıydı.
Hafif yosun ışığıyla önünü görerek ve ellerindeki yapışkan pisliği pantolonuna silerek çukura yaklaşıp derinliğini görmeye çalıştı.
Aşağıdan soğuk, hafif bir rüzgar geliyordu ve ayrıca burun-tıkatıcı――ya da daha doğrusu burun-parçalayıcı bir koku da rüzgara eşlik ediyordu.
[Subaru: Uu…… pugh. Aşağı bakacak cesaretim olmaması doğru bir tercih, huh…… bu koku da neyin nesi?]
Eğer hayat barındıran bir kokuyu andırsaydı Subaru en kötüsünü düşünebilirdi. Ama yükselen koku çürüyen et kokusundan farklıydı, kimyasal bir kokuya daha yakındı.
Sert bir ilacı koklamış gibi, burnundan acı verici bir his geliyordu. Çukurun tam ortasından yükselen koku canlı bir organizmaya ait değildi.
[Subaru: ――başka bir şey.]
Hem fiziksel, hem zihinsel olarak, çukuru bir kez daha kontrol etmeyi reddeden Subaru, burnunu kapattı ve ağzından nefes alarak odaya göz gezdirmeye devam etti.
Gözü ilk önce masa parçalarına ve gücü tükenmiş kristallere çarptı. Metal masalar büyük bir gücün etkisiyle parçalanmış, kristaller de bu darbeden önce masada duruyormuş gibi görünüyordu. Parçalanmış masalardan birini yavaşça çevirirken üzerinde oyulmuş bir deseni fark etti.
[Subaru: Anlaşılan…… bir çeşit sihir çemberi……]
Sihir çemberleri alternatif-dünya-fantazi eserlerinde sık sık karşısına çıkardı, ama Subaru bu dünyaya geldiğinden beri böyle bir şey gördüğünü hatırlamıyordu. Basitçe, bu dünyadaki büyü, yaşayan vücutlar aracılığıyla dışarıya geçiyordu. Büyülü lambalar ve metialar dışında büyülü bir şeyle karşılaşmamıştı.
O yüzden bu çemberi gördüğünde oldukça şaşırmıştı, ama,
[Subaru: Aslında, bu bir işe yarıyor mu ki? Yarıyorsa, o zaman…… niye böyle bir yerde bıraksınlar ki……]
Acaba büyü doğrudan buradan değil de başka bir yerden kontrol edilebiliyor olabilir miydi? Ya da belki de kişinin kendisi olmadan bile yapılabilen bir büyü falandı ?
[Subaru: Eğer mevzu buysa, hemen yanında bulunan kullanılmış bir sürü büyü kristalini açıklayabilirim.]
Büyü kristallerinin enerjisi bittikten sonra çember de işlevini yitirmişti―― bu en uygun açıklama gibiydi. Ama bu sonuca varmış olmasına rağmen, bu çukurun ve kırık masaların açıklamasını yapamıyordu. Ayrıca, odanın büyünün kesilmesi durumunda patlamaya ayarlı olarak tasarlandığı ihtimalini de tamamen ekarte edemezdi.
[Subaru: Sonuç olarak... Neden burda olduğum hakkında hiçbir fikrim yok.]
Karanlık delik sonsuza dek gidiyor gibiydi. Büyü çemberi bir çeşit büyü için kullanılmıştı, büyü kristalleriyle çevriliydi.
Köşedeki başka bir masanın yanına gitti ―― ve üzerindeki eski metallerden birini eline aldı.
Plastik modeller yaparken kullanılabilecek pense gibi bir araçtı. Zemine bulaşmış olan aynı kaygan maddeyle kaplıydı, belki de uzun süredir kullanılmadığı için Subaru eline aldığı anda ufalanarak toza döndü.
Sadece araç gereçler değil, masa da aynı durumdaydı. Bacakları toza dönmüştü, en ufak bir kuvveti yok gibiydi, şeklini de kaybetmiş, öylece bir demir parçasına dönmüştü.
Bundan daha fazla bilgi alma imkanı yoktu. Ama Subaru'nun aklından atamadığı tek bir konu vardı.
[Subaru: Yok edilme şekli ve zamanlaması, deliğin önündeki masadan tamamen farklı ……]
Zaman içinde çöküşünü memnuniyetle karşılamış olan bu masanın aksine, deliğin yakınındaki masa yıkıcı bir güçle parçalanmıştı. Ve altındaki zemine de bakınca, bu olay çok kısa bir zaman içinde olmuş olmalıydı ―― muhtemelen son birkaç günde.
[Subaru: Bir oda yıkılmış …… kimin tarafından ve neden……]
Bu soruyu mırıldanan Subaru, bir anda düşündüklerinin bir şekilde saçma olduğunu fark etti.
Bunu sorgulamanın ne gereği vardı ki? Tek başına cevaplayamayacağı bir şeydi ve daha önemlisi, Subaru’nun kollarında zaten halletmesi gereken pek çok şeyin ağırlığı vardı.
Böyle önemsiz meselelerle oyalanmayı göze alamazdı. Bu sadece intihar etmenin vereceği katlanılamaz acıyı aklından uzaklaştırmanın bir yolu olmuştu.
Ama bu karşı konulamaz “Utanç’’ hissinin yanısıra, odanın garipliğine de karşı koyamamıştı. Önünde çok önemli bir şey vardı――
[Subaru: ――――]
Açıklanamaz bir kesinlikle bunu hissedip kafasını kaldırarak odanın çıkışını aradı. Buraya ‘’Kapı geçişiyle’’ geldiğine göre bu odanın bir kapısı olmalıydı.
Subaru sonunda kendisini sertçe içeri alan kapıyı buldu ―― duvarın üst tarafına yerleştirilmiş , belki de havalandırma için kullanılan küçük bir girişti.
Bunun dışında çıkış olarak adlandırılabilecek bir şey bulamamıştı. Gerçek kapı, açılan çukurun oralarda olabilirdi―― her halükarda erişemeyeceği bir durumdaydı.
Bu gerçeği sindirerek, geleneksel bir şekilde odadan ayrılma hayallerini bir kenara bıraktı. Avuçlarındaki teri ve bilinmeyen yapışkan nesneyi pantolonuna silerek nefesini tuttu ve parmak uçlarında yukarıdaki havalandırmaya zıpladı.
Havalandırma parmaklarını esnetse ulaşabileceği bir yükseklikteydi ve çöp toplama kanalı ebatlarındaydı. Herhangi bir insanın geçemeyeceği kadar dar değildi ama Subaru’nun kolaylıkla geçebileceği kadar lüks de değildi.
Eksik sağ eli yüzünden biraz uğraştıktan sonra sonunda kapağı açtı ve vücudunu dar tünele sığdırmayı başardı. Tünel bir havalandırma borusu genişliğinde çıktı. En kötü senaryoyla, oranın böcek ve fare cenneti olacağını düşünmüştü, ama şaşırtıcı bir şekilde temiz çıktı―― ya da tam olarak temiz denemese de en azından herhangi bir canlı yoktu diyebiliriz.
Tünelden geçmesi yaklaşık 3 dakika sürdü. Yarısında emekleyerek ilerlemiş, tam hareketleri hızlandığı zaman çıkışa ulaşmıştı. Havalandırma tünelinin bağlandığı odaya geldiğinde aşağıya atladı ve çevresine baktı. Başka bir çukur olmaması için mümkün olduğunca dikkatli davranmıştı. Ama,
[Subaru: Bir öncekinden oldukça farklı bir ortam. Bir laboratuvara benzeyen odaya kıyasla burası daha çok bekleme odası gibi.]
Bir önceki odanın ancak çeyreği kadardı, gezilecek bir yer değildi. Kapılar dışında içeride bir şey yoktu. Burası kesinlikle bir bekleme odasıydı.
Üzerinde dergiler olan bir masa olsa çok iyi olacaktı――
[Subaru: Geldiğim yöne bakılırsa kapının diğer tarafında…… yeah]
Kapı kolunu çevirip açtığında, az önceki yıkılmış çukurla karşılaştı. Bu ölüm tuzağı durumuyla yüz yüze gelince hafifçe iç çekti ve akıl sağlığını koruyabilmek adına kapıyı hemencecik kapattı. ――Ve, iğrenç koku bu odaya da dolmuş olduğu için neden daha hızlı hareket etmedim diyerek kendisine vurmayı ihmal etmedi.
Sonra arkasına döndü, sıra ikinci kapıyla yüzleşmeye gelmişti. O kapının arkasında Subaru’nun hiç bilmediği bir ortam daha olmalıydı ――
[Subaru: …………hg]
Avuç içlerinden soğuk terler dökülmeye başlamıştı.
Kapının arkasında ne olduğunu bilmediği için kendisini en kötüsüne hazırlıyordu.
[Subaru: Eğer…… burası köşkün içiyse, o zaman……]
Gerçi daha önce görmediği bir oda da olabilirdi, ama kapının öteki tarafında Elsa’yı bulması da mümkündü. Eğer o katille göz göze gelirse sakinliğini koruyabileceği konusunda kendisine pek güvenmiyordu.
“Bir an önce ölmen gerek” düşüncesi intiharda ısrar etse de dişlerini birbirine vurduran korkudan kaçamıyordu.
Petra, Frederica―― ve Rem’i öldüren bıçakların düşüncesi, Subaru’nun aklına işkence ediyordu.
Bir lanet gibi, bir tarafı kızın kapının arkasında olmasını diliyor, yaşamaya aç korkak bir tarafı ise orda olmamasını umuyordu. Bu ikisi arasında gelgitler yaşayan Subaru’nun ağzında muzip bir sırıtış belirdi.
[Subaru:――――]
En sonunda düşüncelerini toparladı ve kendisini bekleyen şeyle yüzleşmeye karar verdi.
[Subaru: ――――ah]
Orda olmaması gereken bir şeye tanık olan Subaru bir anda kendini kaybetti.
#Son bölümler gerçekten çok iyi değil mi? Uzun zaman sonra aradığımız tadı bulduk gibi.
Beatrice kafamızda bir sürü soru işareti bırakmıştı, şimdi de Subaru'yu daha önce görmediği bir noktaya geçirdi. Hala köşkte ya da yakınlarında olması gerek diye düşünüyorum, ama nerede? Bu gizemli oda neyin nesi? Birkaç gün önce patlamış bir kısım ve çok uzun süredir orada duran ekipmanlardan bahsetti. Büyü aletleri vb... Sığınak da deney sahasıydı ya bir bağlantı olabilir mi acaba diyorum...
Neyse Subaru kapıyı açtığında neyle karşılaşmış, neredeymiş, bu cevaplar için okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..