[Subaru: Eğer ben bile bundan hoşlanmadıysam, ne çeşit bir pislik bundan hoşlanabilir ki !?]
Tamamen bağlı kızın önündeki Subaru, sinirini dışarı vuruyordu.
Oburluk Cadısı―― denilen kız gözlerinin önündeydi.
Hafifçe eğimli bir tabutun içerisine yerleştirilen kız yaklaşık 150 santimdi. Omuz hizasındaki grimsi saçları iki at kuyruğu şeklinde toplanmıştı. Beyaz ve harika, küçük göğüsleri vardı―― 13 14 yaşlarından büyük görünmüyordu.
[Subaru: Ama tamamen bağlı ve gözleri de örtülüyken…… bu yaşta olduğuna inanmak zor.]
Onun yaşlarındaki kızlar ‘’Herkesin sahip olmadığı süper güçlerin’’ ya da ‘’Başkaları için tehdit oluşturabilecek gizli becerilerin’’ hayalini falan kuruyor olmalıydı.
Kendi ortaokul zamanlarında Subaru, gizli bir silah ustası olmayı hayal edip üniformasının içine iğneler dikiyordu.
[Subaru: Eh, sonunda düşmüş ve iğneler her yerime batınca ağlamayı kesememiştim …]
Utandırıcı geçmişini anımsayan Subaru, önündeki cadı konusunda ne yapacağını bulabilmiş değildi.
Sonuçta, şu ana kadar görüştüğü her cadı, İLK ADIMI atan taraf olmuştu.
[Subaru: ――――]
Tabutun içindeki kız ise hiçbir tepki vermeden sessizce yatıyordu.
Subaru, ilk izlenim çok önemli olduğu için, ilerleyen sessizlik kendisini rahatsız etse de, buzları kırma konusunda karakterine aykırı bir şekilde kararsız davranıyordu. Kanka gibi mi alaycı mı davranacağına karar vermesi için önce karşısındaki partnerinin dost mu düşman mı olduğunu bilmeliydi.
[Subaru: …………]
İkisi de birbirinin konuşmasını beklerken sessizlik uzadı da uzadı.
Bu durum devam ederken, cadının yaydığı baskı Subaru’yu içten içe tüketiyordu. Hareket edememesine, gözleri bağlı olmasına rağmen ufacık bedeninden bir tehdit yayılıyordu.
Echidna Gurur, Öfke ve Tembellik Cadılarını tanıştırırken oldukça neşeliydi, ama söz konusu bu cadı olduğunda tereddüt etmişti.
Belki de Oburluk cadısı, Daphne, diğerlerinden farklıydı.
[Daphne: …………unn]
[Subaru: ――――!?]
Subaru’nun alnından gerginliğe eşlik eden terler dökülüyordu ve Subaru tam elinin tersiyle onları silmek üzereyken, Daphne’nin olduğu yerde bir hareketlenme yaşandı.
Kabinin içindeki kız hafifçe başını çevirdi ve nefes alışının sesi Subaru’ya ulaştı. Ne yapmakta olduğunu düşünen Subaru temkinli bir duruşa geçti.
Ve ardından,
[Daphne: ……zzuuu, mnya]
[Subaru: ――Uyuyor muydun !!??]
[Daphne: ――FUNYA!?]
Subaru, kızın horlama gibi bir ses çıkardığını duyar duymaz bağırmaya başlamıştı.
O anda gürültülü bir ayak sesi çimli tepede yayıldı ve ani ses, tabuttaki cadıyı uyandırdı.
Gözleri bağlı olduğu için göremeyen kız kafasını sağa sola çevirdi.
[Daphne: N, neydi bu? Burda biri uyyumaya çallışıyoo……]
Son derece özensiz bir konuşma şekliyle şikayetini belirtmişti.
Kız normalde de böyle mi konuşuyor, yoksa uykulu olduğu için miydi bilemiyordu ama en azından az önce yaydığı yoğun baskı kaybolmuştu.
“Abartıyor muydum acaba…?” diye düşündü Subaru.
[Subaru: Uh, y-yeah, benim hatam. Biraz asabileştim. Öyle bağırmak istememiştim.]
[Daphne: Ehhh~? Ama böyle şeylerle afallatılırsa, Daphne sıkıntılı hissedebilir…]
[Subaru: Guh…… lütfen beni bağışla. Neşelen, tamam mı? Lütfen kızma.]
[Daphne: Ama ben siniğrlenmiyordum ki? Ben sinirlenirsem çook acığkırım. Ama neyse, sen kimsin?]
Kendisinden özür dilenen Daphne hızla konuşmaya başlayıp kendi sorusunu yöneltti.
Aralarında yalnızca bir iki cümle geçmiş olmasına rağmen, konuşmanın ritmi çoktan mahvolmuş, Subaru da Echidna’nın bahsettiklerini az çok anlamaya başlamıştı.
――Cadı’nın konuşma temposu Subaru’nunkine hiç uymuyordu.
Önündeki karmaşalı yolu fark ederek iç çeken Subaru, hafifçe başını sallayıp bu tükenmiş ifadeyi suratından yok ederek, fazlasıyla arkadaş canlısı bir gülümsemeye büründü.
[Subaru: Benim adım Natsuki Subaru. Bir sebepten ötürü Echidna’nın çay partisine davet edildim…… uhh, eh, basitçe çay-içme arkadaşıyız. Yeah, böyle bir şey.]
[Daphne: Heeee~~? Dona-Dona’nın arkadaşları mı var? Subaruun, arkadaş seçimi konusunda daha dikkatli olmalısın, bilmiyor musun? Eğer bir cadıyla arkadaş olduğunu duyarlarsa… gerçek dostların ve ailen.. senden.. nefret edebilir… bilirsin……?]
Subaru’nun tanıtımı sonrasında Daphne, ona böyle bir tavsiyede bulundu. Cümlenin yarısında kelimelerin arası uzamaya başladı, çünkü yeniden uyuyakalmıştı.
Onun bariz yorgunluğunu ve omuzlarının düşüşünü gören Subaru, [Oy oy] diyerek onu uyandırmaya çalıştı.
[Subaru: Niye bu kadar yorgunsun? O tabut, içerisindeki kişinin yaşam gücünü falan mı emiyor? ]
[Daphne: Yoooo, yapmıyor? Daphne sadece, yorgun, o kadar ve midem çok boş ve sürekli guu~guu~ yapıyor ve hiç enerjim yook……burda, yiyecek, herhangi bir şey var mı…… haa, haa…]
[Subaru: Böyle soluk soluğa konuşmak, çocukluktan-kalma-bir rahatsızlık bilesin …… Yemek konusuna gelince, masada sadece Dona-çayımız ve kurabiyelerimiz var.]
Aslında, onlar bir çeşit kurabiyemsi ikramlardı. Ama çay Echidna’nın vücut sıvıları olduğu için kurabiyeler de Echidna’nın hücreleri falan olabilirdi.
Subaru onları çay gibi bir lokmada tüketemeyeceği için dokunmamaya karar vermişti. Ama orada yemek olduğunu duyan Daphe’nin [KURABİYELER?] tepkisi çok netti.
[Daphne: İ,i,i,i,i i,ş görür. İş görüüür, Daphne, onları Daphne’nin ağzına koy lütfen. Acele et, aaeee, çabbuuuk……]
[Subaru: Eğer konu dışına çıkarsak bu cümleler bayağı yanlış anlaşılabilir, o yüzden lütfen biraz dikkatli olur musun!? Ama neyse… Sanırım bu kadar sabırsızlıkla beklediğin bir şeyi vermeyecek kadar sadist değilim.]
Subaru tatlı tabağını kaldırdı ve Daphne’nin tabutuna doğru ilerleyip kızın ağzına kurabiye uzatmaya niyetlendi. Ama o daha bunu yapamadan,
[Daphne: Ah, ama ama, bekle Subaruun, bir dakika bekler misin?]
[Subaru: Hn? Ne? Bilesin diye söylüyorum, burda yalnızca bir ikram var. Çikolata falan yok. Eğer beğenmediğini söylersen, hiçbir şey bırakmayacaksın hepsini yiyeceksin falan diye zorlamam.]
[Daphne: O yüzden değil…… Sadece Subaruun’un Daphne’yi beslemek için çok yakına gelmesini istemiyorum. ]
[Subaru: Seni beslememi istedikten sonra oldukça zor bir istek değil mi bu !?]
Niyeti engellenen Subaru, elinde bir tabak kurabiyeyle ne yapacağını bilemeden kalakaldı.
Bu sürede, tabuttaki kız dikleşebilmek için kendisini zorluyordu.
[Daphne: Lütfen yanlış anlama… senden nefret ettiğim için ya da biyolojik olarak itici bulduğum için ya da sana katlanamadığım için falan değil bilesin…]
[Subaru: Bu rahatlatmalar inandırıcılığını çok azaltıyor! Sebep! Bana bir sebep ver!]
[Daphne: Subaruun’un kokusu, eğer Daphne’ye çok yaklaşırsa, zeehir gibi olur.]
[Subaru: Benim vücudumun kokusu zehir gibi mi!?]
Bu iyice kırıcı yorumu duyan Subaru kolunu kaldırıp çabucak kendini kokladı. Ama öyle belirgin bir koku yoktu, gerçi insanlar kendi kokularını fark etme konusunda pek iyi olmazdı.
[Subaru: Kokuyor muyum? Gerçekten kokuyor muyum? Sığınağa geldikten sonra düzgün bir banyo yapmıştım aslında? Köşkteki gibi havalı sabunlarım yoktu ama Emilia’nın çevresinde olduğum için hijyenime özen gösteriyordum…… Yo, yani, burası ruhsal bir dünya değil mi? Koşullar daha mı ağır acaba?]
[Daphne: Yoooo, öyle~bir~şey~değiil. Uuuum, anlaman, gerekmez miydi, Subaruun?]
[Subaru: Hiç de bile! Sanki her şey benim hatammış gibi! Nasıl öylece anlamamı bekliyorsun ki? Tch!]
Subaru kollarını sallaya sallaya bağırırken, Daphne de tabutunu sallayarak kafasını sağa sola çevirdi. Ahşabın çatlama sesi eşliğinde [Nasıl söyleseeem...] diyerek aynı eşsiz tempoyla devam etti.
[Daphne: Eğer Subaruun’un kokusunu alırsam, Daphne Subaruun’u kurabiyeleri yemek istediğinden daha çok yemek ister ve Daphne’nin başı belaya girer bilesin…]
[Subaru: ……Eh? Pardon, pek anladığımı söyleyemem.]
[Daphne: Sebzelere kıyasla, Daphne eti daha çok seviyor, ve sert eti de yumuşak ete kıyasla daha çok seviyor, yani, bilirsin işte…]
Subaru, bir anda omurgasında bir serinlik hissetti.
Nefesini tutarak Daphne’ye baktı. Görünüşünde başından beri hiçbir değişiklik olmamıştı. Hala tabutuna bağlıydı, hala gözleri kapalıydı, Subaru’ya bir kez bile bakamamıştı.
O bağlar moda için değilse, o zaman ne içindi――
[Daphne: Kokusunu aldığım kadarıyla Subaruun’un eti kaslı ve güçlü olmalı, kemikleri de kalın olmalı, geeerçekten …… tam Daphne’nın sevdiği gibi. Yani, çok yakınlaşırsan kokun iyice güzelleşir ve seni yiyebilirim.]
[Subaru: Beni ye-yemek mi…… seksi bir anlamda mı?]
[Daphne: Çiğneyerek yeme anlamında……]
Subaru bu cümle karşısında yutkundu.
Ardından, kızla arasına çabucak bir mesafe koydu ve mesafenin güvenli olduğuna karar verince tabaktan bir kurabiye aldı.
[Subaru: Be-ben sana burdan fırlatmaya çalışacağım, ama ağzına denk getiremezsem şimdiden özür dilerim, tamam mı? ]
[Daphne: Sorun yok, Subaruun. Tabutun içine isabet ettirmeye çalış. Sonrasında ben alabilirim. ]
[Subaru: Bu oldukça rahatsız edici geliyor, ama uh….. neyse, işte geliyor!]
Kolunu kaldırarak kurabiyeyi Daphne’nin ağzına doğru hafifçe fırlattı.
500-yenlik bozuk para boyutundaki kurabiye şaşırtıcı bir yol izleyerek kibarca Daphne’nin ağzına uçtu. Bu beklenmedik kontrol derecesi, Subaru’nun devasa konsantrasyonunun sonucuydu.
İğne deliğine iplik sokarmışçasına, başarılı bir şekilde, kurabiyeyi Daphne’nin ağzına göndermeyi başarmıştı. Daphne de atik bir şekilde diliyle yakaladı.
[Daphne: Omnyuomnyu….. nnnn~, çoooook lezzetli~. Dona-Dona’nın lezzeti…]
[Subaru: Bu kurabiyeyi o yaptığı için miydi, yoksa kendi vücut parçalarını koyduğu için miydi bilemiyorum …… Sıradakini fırlatıyorum!]
[Daphne: Oooo, sabredemiyorum. Ooommn…… hey, daha çok ver……]
[Subaru: İsabetli atamayacağım, lütfen sesini keser misin!?]
Subaru, Daphne’nin erotik cesaretlendirmelerini bir kenara bırakarak art arda kurabiyeler göndermeye başladı. İki kişinin yemekle oynayışını içeren rahatsız edici bir sahne gibiydi, ama, Subaru’nun suratındaki ciddi ifadeyi görenler bu şekilde düşünmekten vazgeçerdi.
Daphne arada bir kafasını hareket ettirse bile kurabiyeler bir şekilde ağzına ulaşıyordu. Ve Subaru tam hepsi biteceği için rahatlayacakken,
[Subaru: ――ah]
Güçlü bir rüzgar küçük tepede ilerledi ve kurabiyeyi de etkiledi. Hedeften uzaklaşan kurabiye tepeden aşağıya düşmeye başladı. Bu şekilde düşerek muhtemelen karıncalara yem olacaktı―― ya da en azından Subaru öyle düşünüyordu.
[Daphne: YoooOooo…… ne büyük bir ziyaaaaaan!]
Kız, sıradışı bir koku duyusuyla kurabiyenin uçtuğunu anlamıştı. Kurabiyenin yöneldiği yönü takip etti ve bir sonraki an,
[Subaru: ――――!?]
Keskin bir pençe toprağa giriyormuş gibi şiddetli bir ses yükseldi.
Bu ses tozu dumana katarak ilerledi ve düşen kurabiyeye yetişti.
[Daphne: Aa, mwu]
Daphne boynunu ileri uzatmış, kurabiyeyi kırmızı dudaklarının arasına sıkıştırmış ve mutlulukla ağzına atmıştı. Neredeyse fark edilemeyecek bir sesle çiğnedikten sonra da dudaklarını yaladı ve [Hohh] dedi.
Tüm bu sürece şahit olan Subaru konuşamaz haldeydi.
Onun sessizliğini fark eden Daphne, hafifçe koklandı.
[Daphne: Subaruun…… hala 2 tane kalmadı mı? Kaba olma……]
Kızarmış yanaklı ve titrek dudaklı kız, yemek bekleyen minik bir kuş gibiydi, kesinlikle çok tatlıydı.
Eğer biri bağlı gözlerini ve onu kara tabutuna sabitleyen bağları dikkate almazsa tabii――
[Subaru: ……Yo, kesinlikle bunu göz ardı etmenin bir yolu yok.]
Ve tabutun yanlarında, içindeki kişiyi garip ve rahatsız edici bir şekilde taşıyan yengecimsi ayaklar belirdi.
#Bütün cadılar bir değişik, bir tane normaline rastlayamadık arkadaşlar. Echidna'yı öpüp başıma koyacağım ben, diğerlerine nazaran melek gibi geliyor.
Oburluk Cadısının nasıl bir şey olduğunu ufak ufak görmeye başladık, konuşma faslına bir sonraki bölümde geçeceğiz inşallah.
Acaba Subaru kızı saran bağlar konusunda uslu duracak mı?
Okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..