Cilt 4 Bölüm 50 [ Uzak bir kükreme ] (1/2)

avatar
4659 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 50 [ Uzak bir kükreme ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy 

 

Zifiri karanlık gölgelerin dalgalanan etkisi Subaru’ya ulaşmıştı.

 

Subaru, bir dalı zar zor tutarak ağaçtan sallanırken, kaçmak çok anlamsız görünüyordu. Neler olduğunu görmek için Garfiel’in üzerinden uzandı...

 

 [Subaru: GARFIEL!?]

 

Garfiel, kendisini yere bıraktı. Gölge onu ayağından yakalamak için atılmış, ancak çok da umursamayan Garfiel, kollarını sallayarak yeri delmek istercesine dört uzvuyla birden yere temas etmişti.

 

[Garfiel: Sanki beni yutmanı bekliycektim ha?! WwwwrraaAAHHH――!!]

 

Garfiel, kükrerken yere saplanan kollarını çıkartmayı başarmıştı. Bu hareketiyle birlikte zeminin gölgeli yüzeyi aniden devasa bir masa örtüsüymüşçesine havalandı - karanlıkla buluşmak için yükselirken, yayılan dalgaların onları yutmasına yalnızca birkaç inç kalmıştı.

 


Şiddetli bir çatlama sesiyle birlikte havaya savrulan toprak parçaları, dünyayı karanlığa boğmuştu ama ağırlıksız olması gereken gölgeye olan etkisi, fırtınanın önündeki binayı yutması gibi anlıktı.

 

Gölgeli dalga daha da yükseldi, yayıldı ve rengi yoğunlaştı.

 

Bir şeyleri yuttukça daha da korkunç hale geliyordu---- ama bu hamle onlara kısa bir süre kazandırabilmişti.

  

[Garfiel: O kıçını aşşa indirmezsen seni bırakıp gidicem!!!]

 

[Subaru: Uuuoowa――!]

 

Subaru olanları ağzı açık izlerken, oluşan anlık etki ağaçtan düşmesine sebep oldu. Garfiel, yere düşmek üzere olan Subaru’yu kolundan yakalamaya çalışıp ıskaladı, ama son anda belinden yakalamayı başarmış ve bu ani tutuş Subaru’yu oldukça sarsmıştı. Başı dönen Subaru, ne olduğunu anlamaya başladı.

 

 [Subaru: Beni aşağı düşürmek zorunda değildin!?]

 

[Garfiel: Çok yavaş düşünüyon. Bence bu şey sana vurulmuş. Beni boşver, bu şey seni yakalarsa bi anda yutuverir!]

 

Vahşice sırıtan Garfiel, Subaru’nun çenesini dürttü, bu sırada onu belinden tutmayı da sürdürüyordu. Gölgenin kaynağına bakan Subaru-----  birinin soluk siluetini görebiliyordu ve kararlı bir şekilde elini o siluete uzattı.

 

{???: Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum Seni seviyorum }

 

O kadar uzakta olmalarına rağmen, o kasvetli sesi sanki kulağının dibinde ona fısıldıyormuşçasına duyabiliyordu. Fizik kurallarına meydan okurcasına, sanki uzaklık hiçbir şey ifade etmiyormuş gibi gelen bu sesin anormalliği, Subaru’y içten içe hasta ediyordu.

 

Gölgenin o karanlık tutkusunun kendisine yönlendiğini gören Subaru’nun içi dayanılmaz bir tiksinti ve iğrenmeyle doldu.

 

Ölümden Dönüş Yeteneğinin kendisinde olmasını sağlayan oydu ve bir anlamda kendisini ona borçlu hissediyordu. Ama imkânsızdı. Bunu kabul edemezdi. Bunu ne biyolojik olarak kabul edebilirdi, ne de ruhuyla.

 

Aslında bu gölge tarafından utandırılmaktansa, Beyaz Balina’nın ağzına atlamayı tercih ederdi.

 

[Subaru: Garfiel, ne yapacağız……!]

 

[Garfiel: Tek şansımız kaçmak! O piç Roswaal bile burda bi şey yapamazdı. Ram, nine .... ve ötekilerin bu şeyin karşısında hiç bi şansları yok.]

 

Garfiel pençelerini ısırıyor ve pişman bir şekilde sessizce söyleniyordu. Subaru’nun aksine, Ram ve Lewes’in gölge tarafından yutulduğuna şahit olmuştu ve bunun nasıl hissettirdiğini tahmin etmek hiç de zor değildi.

 

Ama Subaru hala Garfiel ile ilgili eski hatıralara sahipti ve şimdi onu böyle üzüntü içinde görmek durumu daha da karmaşıklaştırıyordu.

[Subaru: ――――!]

 

Kıvrılan gölgeyi dev bir ele benzetmek gerekirse, parmakları tam da Subaru ve Garfiel’e uzanıyordu. Son anda Subaru'yu sıkıca kavrayan Garfiel, geriye doğru adım attı. Gölgenin daha az yoğun olduğu bölgelere kaçarak gölgenin merkeziyle aralarındaki mesafeyi arttırabilirlerse, en azından bataklığa dalmaktan kurtulabilirlerdi.

 

[Subaru: Koşmaya devam etsek bile işler düzelmeyecek gibi …… saldırılarına ne oldu senin?]

 

[Garfiel: Gölgenin içine doğru giremiyorum. Belki tüm gücümle saldırsam olabilir ama fırsat vermiyo ki!]

 

Ağaçların arasındaki boşluklardan geriye doğru uzun bir atlayış yapan Subaru ve Garfiel’in fikirleri değişmişti. Hızları sayesinde gölgeyi çoktan ormanın öteki ucunda bırakmış olmalıydılar, ancak karanlıktan kurtulamadıkları için gölge yavaşça yaklaşmayı sürdürüyordu.

 

Belki de bu kaçınılmaz yakınlık sadece gölgenin özünden kaynaklıydı. Ama tek anormallik bu değildi.

 

 [Garfiel: ……Has*ktir!]

 

 

Garfiel iğrenerek homurdandı ve tükürdü. Omuzları düzensizce inip kalkıyordu. Alnında bol miktarda ter birikmişti ve her hareketi, Subaru'nun daha önce hiç görmediği bir uyumsuzluk duygusu taşıyordu. Subaru’nun ağırlığını taşımaktan yorulmuş gibi gözükmüyordu aslında.

 

Bunu gören Subaru kaşlarını çattı ve Subaru’nun tepkisini fark eden Garfiel de dilini şaklattı. [Tch],

 

[Garfiel: Bedenim hiç olmadığı kadar ağırlaştı. ――Bu sıçtıımın gölgesi etrafındaki yaşam enerjisini sömürüyo!]

 

[Subaru: Altımızdaki gölgeden mi bahsediyorsun!?]

 

Garfiel’in cevabıyla panikleyen Subaru, ayakları yere değmiyor olsa da, kendisini tüm çimleri kaplayan sonsuz gölgeden uzaklaştırdı. Ve ancak o zaman, gölgenin gerçek tehdidi nihayet ona döndü.

 

 [Subaru: Oo, olamaz――]

 

――Orman yok oluyordu.

 

Sığınağı çevreleyen ormanın ağaçları, ay ve yıldızları bile gizleyebilecek kadar uzundu. Ama şu anda, ormanın üzerindeki gökyüzü apaçık gözlerinin önündeydi.

  

Bunun sebebi ağaçların yıkılması ya da yaprakların yanması değildi, ağaçların yeşil tepeleri hala oradaydı ve yaprakları rüzgârda hışırdıyordu.

 

――Ama orman o kadar küçülmüştü ki, Subaru aşağı atlasa kafası dışarıda kalabilirdi.

 

 [Subaru: Orman batıyor mu――!?]

 

[Garfiel: Hareket etmeye devam etmezsek aynısı bize de olcak. Galiba bu şey yedikçe daha da güçleniyo ――!]

 

Sığınağın çevresine yayılmış olan gölgenin gücü, ormanı yuttukça giderek artıyordu. Gölge, öne arkaya, sağa sola, Subaru’nun görebildiğince yayılıyordu. Bariyeri geçseler veya ormanı terk etseler bile bu çaresizliğin sonu gelmeyecekti.

 

Subaru, daha önce düşmanın tehdidini yanlış değerlendirdiği kanısına vardı, Kıskanç Cadı’nın bu eşi görülmemiş yayılışı ve engin görünümüyle oldukça dikkati dağılmıştı.

 

Bu Kıskanç Cadı’ydı―― daha önce dünyanın yarısını yutan, dünyanın şimdi bile kendisinden korkuyla bahsettiği cadıydı, felaketlerin en kötüsüydü.

 

[Subaru: Bu şey yine dünyanın yarısını kaplamayacak değil mi.....?]

 

[Garfiel: Hikâyede ülkeleri yuttuğundan bahsediyo… Belki bunu görmezden gelmeden önce bilmek istersin.]

 

Garfiel, Subaru’nun korkularını doğrularken dalga geçercesine gülümsüyordu. Yüzündeki tükeniş Cadı'nın etkisinden kaynaklanıyor olmalıydı ve gölgenin yayılışı hızlandıkça, dünyadaki batma hissi daha da güçleniyordu.

 

Her adımda bir öncekinden daha derine batıyorlardı ve her adımda daha fazla efor sarf etmeleri gerekiyordu. Aslında Garfiel yalnız olsa büyük ihtimalle kaçabilirdi――

 

[Subaru: Garfiel, bu şey benim peşimde. Bu yüzden……]

 

[Garfiel: Eğer seni bırakmamı istiyceksen o sıçtıımın parmaklarını teker teker koparırım, tamam mı?!]

 

Teklifini dile getiremeden reddedilen Subaru, sessiz kaldı. Ama Garfiel’in terden parlayan suratını görünce, keyifsizliğinden hemen kurtulmuştu.

 

 [Subaru: Bunu söylemenin zamanı değil! Böyle giderse ikimiz de yutulacağız. Onunla yüzleşirsem, belki biraz zaman kazanabilirim. Bu sırada sen.......]

 

[Garfiel: Kaçmalı mıyım? Ya da o piç Roswaal’ı almamı mı istiyon? Şu gölgenin yaptığı ilk şey köyün merkezine gelmek oldu... Köylüler, sığınmacılar ve Roswaal… Hepsini çoktan yedi.]

 

[Subaru: ――gh. Bundan emin misin?]

 

[Garfiel: Görmedin tabi… koca sığınağı yuttu. Son anda ayı izlemek için ormana geziye çıkmadılarsa, evet eminim! ]

 

Bunları aktaran Garfiel’in sözlerinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Her zamanki aşırı duygusal tavrından uzak oluşu, doğruyu söylediğini gösteriyordu.

 

Sadece savunmasız sığınmacılar ya da Sığınak sakinleri değil, Roswaal bile yenilmişti. Olanlar buysa, durum çaresizlikten başka bir şey değildi.

 

Yakın dövüşte uzmanlaşan Garfiel’in, uzun menzilli saldırılarıyla ünlü Kıskanç Cadı karşısında, olabilecek en kötü eşleşme olduğu söylenebilirdi. Söz konusu Roswaal veya Ram olsaydı, yakın ve uzun menzilli saldırıların birleşimiyle belki hala bir şansları olabilirdi.


[Subaru: Ama bu demek oluyor ki sen olmadan başarabilmelerinin imkanı yok ……]

 

[Garfiel: Nine! Ram! Ve kalan herkes! Çoktan gölge tarafından yenildiler……!]

 

[Subaru: ――――!]

 

[Garfiel: Bunlara rağmen seni de bırakmamı mı istiyon ha? Bu utançla yaşamamı mı istiyon.....? Asla, asla böyle bi şey yapmiycam. Sıçtıımın “Pararaguara’ların yaraları silinmez” O şeyi hastanelik etmeden rahatlamiycam!!]

 

Garfiel hırlayarak pençelerini açtı. Bu ifadenin sebebi belki gölgeye olan sınırsız öfkesiydi ―― belki de başka bir şey daha vardı, ya da Subaru’ya mı öyle geliyordu acaba?

 

Yalnızca kendisi için kıymetli olan herkesin elinden alınması onun kalbini böylesine nefretle dolduramazdı. Eğer Garfiel böyle biri olsaydı....

 

[Subaru: O zaman herkese bunu nasıl yapabildin....……]

 

Neden köylüleri parçalarken o kadar acımasızdı?

 

Garfiel, kendisinden birisinin alınmasının ve kaybın acısını bilmeliydi. Eğer bilseydi, o zaman empati yeteneğine sahip olurdu. Peki o zaman nasıl bu kadar zalim olabilmişti?

 

Büyük ihtimalle Garfiel, Subaru’nun sorusundan bir şey anlamamıştı.

 

Subaru’yu daha sıkı tutarak, gitmesine izin vermeye niyeti olmadığını gösterdi. Daha önce de yaptığı gibi gölgenin yayılışı hızlandıkça koşmayı sürdürdü. Garfiel, batan ormandan kaçmak, ileriye sıçramak ve ilerlemek için adımlarına her seferinde daha fazla güç veriyordu.

 


Garfiel’in inadı ve arkalarındaki tehditin arasında kalan Subaru, aniden görüş alanlarının genişlemesiyle şok oldu. Batan ormanın içinden fırlayarak bir anda açık alana ulaşmışlardı. Sonunda, gölgenin etkisinin zayıf olduğu bir bölgedelerdi. Çıplak dünyayı ve kısa, bodur çiçekleri görebiliyorlardı, ama hepsinden daha şok edici bir şey vardı.

 

[Subaru: ――Eh!?]

 

Subaru, bu şeyi gördüğü gibi çimlerin üzerine atladı. Yerde şok içinde yuvarlanırken kendini durdurmak için toprağı kavradı, sonra da kafasını iki yana salladı. Ancak duyduğu öfkeyi ifade etmekten ziyade, gördüğü şeyi sorgulamaya hevesliydi. Yani,

 

[Subaru: Lewes-san neden burada?]

 

Subaru’nun titreyen sesinin önünde duran kişi, uzun, pembe saçlarıyla küçük bir kızdı ya da içindeki yaşlı insana rağmen bu şekilde görünen, Lewes’ti.

 

#Orman gölgelerle kaplanıyor, her şey, herkes yitip gidiyor. 
Bir önceki döngüde kaplana dönüşüp herkesi soğukkanlı bir şekilde öldürdüğünü düşündüğümüz Garfiel, şimdi Subaru'yu bile geride bırakmaya razı olamıyor. 
Ve Lewes'in gölge tarafından yenildiğini söylemişti, ancak şimdi onu güvenli bir şekilde burada görüyoruz.
Tüm bu olup bitenler nasıl açıklanacak çok merak ediyorum doğrusu. Okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr