Subaru çaresizce bakarken, gölgeler inanılmaz bir hızla tekrar belirdi.
Cadı'nın ayaklarından uzanan siyah kollar Petelgeuse’in Görünmez Ellerine çok benziyordu. Ama Subaru o Görünmez Ellerden kolayca kaçabilirken, Cadı’nın hızla gelen ellerinden kaçınması neredeyse imkânsızdı.
Subaru, kolların onu yere fırlatmasından hemen önce, eller tarafından sarılmış ve çoktan ağaçların da üzerine kaldırılmış olduğunu fark etti. Saldırının bütün seyri, Subaru’nun anlayabileceğinden daha hızlı gerçekleşmişti ve organları bu denli hızlı sarsıldığı için, neredeyse kusmak üzereydi.
[Subaru: Ough, hu……gh]
Bilincini yerinde tutamıyordu, tüm dünyası dönüyordu, dönüyordu…
Ayakları yerden kesildiğinde, tüm vücudu yumuşak, bezimsi bir şeyle sarılmış gibiydi. Bu sargı çok sıkı olmasa da tüm hareketini kısıtlıyordu ve Subaru, bundan kurtulmak için hiçbir kaçış yolu göremiyordu.
Ayaklarından başına dek mücadele etmeyi denedi, ancak yalnızca boynunun bir kısmı emirlerine karşılık verebilmiş, geri kalanı gölge tarafından bastırılmıştı.
Sonunda görüşü düzelen Subaru, uçsuz bucaksız gölgesel kütleyi görünce donakaldı.
――Cadı onun göz hizasına o kadar yakın duruyordu ki, neredeyse nefes alışını hissedebilecekti.
Subaru’yu gölge örtüsüyle yakaladıktan sonra onu öyle yakından, dikkatlice incelemeye başlamıştı ki neredeyse içine girecekti.
Subaru’nun kafası sabitti, bu yüzden Cadı'nın bakışlarından kaçamıyordu. Belki de gözlerini kapatabilse ondan kurtulabilirdi, ama bir şekilde, Kıskançlık Cadı’sıyla göz göze geldiğinde bunu yapamamıştı.
{???: Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.}
Cadı daha önce olduğu gibi hece hece aşk sözlerini sürdürdü.
Bu kelimeleri duyunca, sessizliğe boğulmuş Subaru'nun isyankar ruhu yeniden alevlendi. Hareketsiz bacaklarına tüm gücünü verirken gözlerini Cadı’ya dikti. Sonra da hakaretlerine devam edebilmek için ağzını açtı.
[Subaru: Sorun mesafe değil, sorun kalbimde en ufak bir yerinin olmaması ――]
{???: Seni seviyorum. Seni seviyorum. ――Sev beni }
Subaru’nun cevabını duyan Cadı, bir anlığına duraksamıştı.
Subaru kaşlarını çattı ve gözlerini kırparak acaba yanlış mı duydum diye düşündü. Subaru’nun bu tepkisini gören Cadı yavaşça kafasını kaldırdı ve…
{???: Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni ―― Sev beni }
O anda Subaru ilk kez Cadı’ya karşı saf ve gerçek nefret hissetti.
Şimdiye dek nefret ve isyanını bastırabilen kalbi, Cadı’nın yüzüne karşı tekrarlanan çağrılarıyla birdenbire açılmıştı. Ne yapmış ya da ne söylemiş olursa olsun, kafasını dik tutmaya gayret gösteriyordu. Kıskançlık Cadısıyla yüzleşirken, onun bu inadının temel sebebini anladığını düşündü. Ama cesareti yetersizdi ve aniden vardığı sonuç yok olmuştu. Sapkın. Yoldan çıkmış. Deli. Çılgın gibi seven. Suçlu. Katil. Cadı.
Sevgi fısıltılarından cevap alamayacağını anladığında, kaba kuvvet ile sevgiyi talep ediyordu. Bu yaptığına açgözlülükten çok sığlık denilebilirdi.
Ve o anda fark etti…
Cadı, Natsuki Subaru’yu istemişti, ama Natsuki Subaru’yu hiç görmemişti.
Cadı’nın gördüğü şey Subaru değildi, sadece “Natsuki Subaru” isimli bir kalıptı. Yüzeysel bir Subaru'yu ve o yüzeysel Subaru tarafından sevilmeyi istemişti. Subaru’nun duygularının gerçek olup olmaması onun için önemli değildi. Natsuki Subaru’yu sevmek ve Natsuki Subaru tarafından sevilmek. Kıskançlık Cadı’sının tüm amacı buydu ve bunun için dünyayı yok ediyordu.
――Hiç mantıklı değildi.
Bunu anlayınca Subaru’nun aklına en baştaki soru geldi.
En baştan beri Cadı neden ona bu kadar takıntılıydı?
Daha önce hiç karşılaşmamış ve de konuşmamışlardı. Aslında bu birbirlerini ilk görüşleriydi.
O zaman neden ona böyle delicesine aşıktı?
Hiçbir fikri yoktu. Hiçbir mantığı da yoktu. Aşk ölçülecek bir şey değildir demek kolaya kaçmak olacaktı, ama Cadı’nın aşkı tamamen başka bir kapsamda olmalıydı.
{???: ――Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni Sev beni }
Cadı, gerçek aşkla yüzeysel aşkı karıştırıyor olmalıydı.
Subaru o kelimeleri söylese Cadı’nın kıskacından kurtulabilirdi. Söz konusu her zamanki kurnaz, düzenbaz, faydacı Subaru olsaydı, aşk ilanına karşı, cömert ve yerinde bir cevap verebilirdi.
Ama,
[Subaru: ――Senden nefret ediyorum.]
[???: ――――]
[Subaru: Seni asla ama asla sevmeyeceğim.]
Subaru, kalbinin derinliklerinden gelenleri dile dökmüş, Kıskançlık Cadı’sının isteğini reddetmişti.
[???: ――――]
Bu cevabı alan Cadı tekrar sessizliğe gömüldü.
Bir cadının ümitlerini birçok kez bu şekilde suya düşürecek pek fazla insan yoktu. Subaru, bundan küçük ve anlamsız bir haz duydu. Sonra da yavaş yavaş alçalmaya başladığını fark etti.
Gölge örtüsüyle sarılmış Subaru’nun gövdesi, yavaşça havadan toprağa indi. Cadı bunu, Subaru'yu serbest bırakmak için yapmamıştı. Hala ayaklarının ucundan sarılmış haldeyken, Cadı’nın ayaklarına doğru çekilmeye başladı--- yavaş yavaş anaforun ortasına doğru çekiliyordu.
Subaru'nun kalbini teslim alamadığını fark eden Cadı, bizzat kendisi almaya karar vermişti. Oldukça düz ve materyalist bir fikirdi.
Subaru'nun dizlerinin altındaki her şey gölge tarafından yutulurken, kaybetmenin duygusal şokuyla birlikte aniden aklına bir fikir geldi.
Eğer böyle yutulursa, kesinlikle hayatını kaybederdi.
Yani bir anlamda burada pes etmek iyi olabilirdi. “Ölüm” i kucaklamak, Cadı'ya karşı son direnişi olurdu. Belki de gölgelerin kendisini yutmasına izin verse iyi olacaktı.
Fakat,
Şimdiye kadarki tüm “Ölümleri” Cadı’nın gücü tarafından geri çevrilmişti, ama eğer Cadı’nın kendisi tarafında öldürülürse, gerçekten geri gelebilecek miydi?
[Subaru: ――――!]
Subaru, bunu fark ettiği anda direnmeye başladı. Vücudunun alt tarafı çoktan gölge tarafından yutulmuştu, yaptığı hareketler çok boş ve nafileydi. Ancak denemekten başka şansı da yoktu.
Dönemeyeceğini düşünmeden önce bile, Cadı tarafından yutulmanın kendisini öldüreceğinden emin değildi. Ya gölgelerin içine çekilince sonsuza kadar, ölme şansı bile olmadan, Cadı’nın bir parçası olarak yaşamaya devam ederse ne olurdu?
Bir süre sonra tüm bu kararlılığı ve azmi yok olacak ve sonunda Cadı’nın hâkimiyetini kabul mü edecekti? Subaru, kendine bunu yapmayacağını söyleyecek kadar güvenmiyordu. Bu nedenle gölge tarafından yutulmasına izin vermemeliydi.
Son çare olarak, Cadı’nın ellerine düşmeden önce dilini ısırarak intihar etmeyi düşündü.
Ama,
[Subaru: ――uu, huh?]
Bu çözüm düşüncesi, göğsündeki yanma hissiyle kesildi. Göğsünün sol tarafındaki yanma hissi, Subaru'nun neler olduğunu anlamak için başını eğmesine yol açmıştı. Gördüğü şey, gövdesini saran gölgenin içinden gelerek ısı yayan bir ışık parçasıydı. Daha da şaşırtıcı olan şey ise, Cadı’nın gölgesinin, o ışığın kaynağından başlayarak yavaşça eriyip kaybolmasıydı.
[Subaru: Eğer bu…….!]
Subaru, bunun ani bir ışık parlaması olabileceğini bile düşünmeden, kendisini saran gölgeden kurtulmak için vücudunu büktü. Hareketlerinin kapsamı örtüyü kaldırdıkça genişlemiş ve kollarını kurtarınca da hemen ışık kaynağına ulaşmıştı.
Göğsünden alıp parmak uçlarında tuttuğu şey, üzerinde gri kedi figürü işli bir mendildi. Bu Petra’nın mendiliydi.
[Subaru: Bu neden böyle……boşveer!!]
Düşüncelerini sonraya saklayan Subaru elinde mendil ile birlikte kollarını savurmaya başladı. (Dünyayı halay kurtaracak.)
Subaru’nun isteğine itaat eden mendil, inanılmaz bir esnekliğe büründü ve jilet keskinliğiyle, Cadı ve yer arasındaki bağlantıyı kopardı.
[???: ――――]
[Subaru: Woah! Eğer bu şeyi……tamamdır !!]
Subaru mendil-bıçağını daha önce alt gövdesini yutan karanlık kütleye sapladı. Mendilin parlak ucu gölgeye gömüldü ve sessiz bir patlama eşliğinde gölgeler, ışıklar tarafından dağıtıldı.
Gölgelerin saçılmasıyla Subaru’nun iki ayağı da meydana çıkmıştı. Subaru, hemen geriye doğru bir hamle yapıp bacaklarının hala yerinde olup olmadığını kontrol etti. Sonra da mendili kalça hizasında tutarak parlayan kumaş parçasına göz gezdirdi.
Petra’nın işlemeli mendili. Subaru için hissettiklerinin bu denli mucizevi kalitede iş çıkarabilmesi inanılmazdı. Ama Subaru’nun aklı, bu mendile bir şey yapmış olması gereken kişiye kaydı.
[Subaru: Şu Echidna…… Bunların olacağını önceden biliyor muydu?]
“Ne olur ne olmaz” Neredeyse beyaz saçlı cadının sesini duyar gibiydi.
Hayal dünyasında, çay partisinin sonunda Echidna mendili tazminat olarak almıştı. Rüyada verilen bir nesnenin gerçek dünyadaki nesneye nasıl etki yapacağını hiç düşünmemişti--- ama bu onun işiyse, o zaman gerçekliği rüyada etkilemek mümkündü.
Bu durumda,
[Subaru: Galiba Cadıyla savaşacak bir şey verdiği için ……. ona teşekkür etmeliyim…]
[???: ――――]
Gölgeleri yok olan Cadı, orada afallamış halde durmaktaydı. Bunu gören Subaru derin bir nefes aldıktan sonra Cadı’nın olduğu yere doğru hamle yaptı.
[Subaru: Dikkatsizce yapılan bir hata!!]
――ve donakalmış Cadı’nın göğsüne doğru mendili bastırdı. Cadı bir santim bile hareket etmedi. Fakat ayaklarındaki gölgeler harekete geçerek, tıpkı Garfiel’in dediği gibi, koruyucu bir “elbise” oldu.
[Subaru: ――RuuaaaaAAAAGH!]
Yine de mendilin ışığını durdurabilecek bir şey yoktu.
Mendil, keskin bir hançer edasıyla gölge elbiseyi deldi, Cadı’nın yüzüne ilerledi---- ve ona vurdu.
[Subaru: Yakaladım seni――!]
Subaru döndüğü anda elinde duyduğu mükemmel his, mutluluktan ağlatacak cinstendi. Ve tam o hızla Cadı’ya tekrar vuracakken-----
[Subaru: ――Eh?]
Cadı orada hareketsiz şekilde duruyor ve Subaru’ya bakıyordu. Yanağına gelen parlak darbe, yüzünün kenarını sıyırmıştı.
Subaru'nun karşısında, donuk, duygulu gözlerle bakan tanıdık, gümüş saçlı bir kız vardı.
[Subaru: Emilia……?]
O tepki vermedi ama geri kalan her şey harekete geçti.
Gölgeli örtü geri döndü. Subaru'nun ayaklarının altından kalkmış olan karanlık, yeniden bedenine dolandı ve bu kez çığlık çığlığa kalıncaya dek merhametsizse sıktı.
Gölgeler, Subaru'yu kaburgalarının sağ tarafından başlayıp vücudunun sol yarısına kadar sıkıca sarmıştı. Sadece hala mendili tutmakta olan sağ kolu, tam anlamıyla hareket edemiyor olsa da biraz kıpırdayabiliyordu.
Ve böylece, hareketsiz kalan Subaru, gölgeler denizinin altına çekildi. Cadı tereddüt etmemişti ve gölgeler son seferkinden çok daha hızlıydı.
Subaru'nun önce alt bedeni ve daha sonra sol omuzu battı, geriye yalnzıca başı ve vücudunun sağ kısmı kalmıştı.
Subaru, umutsuzca başını kaldırarak ve batışına direnerek seslendi:
[Subaru: Emilia! Emilia!? Nede.., Nasıl yap.... Niye!?]
Gölgelerin çıktığı Sığınağı ve mezarda Emilia’nın olmaığını hatırlayan Subaru, onun Cadı tarafından yutulduğunu düşündü. En azından Kıskanç Cadı’ya karşı olan direnişi şimdi bir anlam kazanmıştı.
――ama neden gölgelere bürünmüştü ve neden Sığınağa saldıran kişi oydu?
Ne kendisinin bir cevabı vardı ne de cadı ona bir cevap vermişti. O artık Subaru’yu görmüyordu bile. Daha önce hiç görülmemiş bir soğukluk mor gözlerinde parlamıştı ve Subaru, onun bilincinin yerinde olup olmadığından emin değildi.
Zaten öğrenmek için yeterli zaman da yoktu.
[Subaru: Gh, u, ah……]
Vücudu gittikçe gölgelerin daha da dibine batıyordu. Vücudunun yutulan kısmında bir şey hissetmiyordu. Sadece hissizlik olsa durum o kadar da kötü olmayacaktı, ama var oluşunun silinmesi gerçeği, onu yutulma işini tekrar değerlendirmeye zorladı.
Mendilin hala elinde, vücudunun hareket edebilen tek kısmında olduğunu kontrol ederek, çözüme ulaştı.
Beyaz saçlı Cadı bir kez daha aklında belirdi.
Bu kez Cadıya şikayette bulunmak yerine önceki yaptığını değiştirmek istiyordu.
[Subaru: O piç Echidna böyle bir şey olacağını biliyor muydu ……?]
Durum buysa, gözlerinde yaşlarla, Echidna’nın özenli düşüncesine göre hareket edecekti.
Gözlerindeki yaşlar kanlıydı….
…..Gözlerini kapatıp tekrar açtığında mendili boğazına geçirdi.
Keskin kısmı etini yardı ve boğazının hayati bölgelerinde bir delik açtı. Kanı nefes borusundan içeri, akciğerlerine akarken bilinci kırmızıya boğulmuştu.
İntihar. Açgözlülük Cadısı onu tam da bunun için donatmıştı.
Olay Kıskançlık Cadısına direnmek değildi. Echidna, kaledeki konuşmaların onu serbest bırakacağını biliyordu. Ve işte çanlar çalmıştı.
{???: ――――!}
Subaru’nun ilk defa intihar ettiğini gören Kıskançlık Cadısında, aşktan başka bir duygu belirdi.
Ama kendi kanında boğulan Subaru’nun bilinci çoktan kapanmıştı.
Sadece, yaşadığı şey her ne olursa olsun, kızın o tanıdık yüzünün keder içinde büzüldüğünü görmek kalbini acıyla doldurmuştu.
Boğazı kanla dolmuş ve konuşmayı düşünmek bile zorlaşmıştı. Ama Subaru yine de, vücudunda yer alan taklitlere değil, kızın kendisine konuştu.
[Subaru: Ben….]
――Kesinlikle seni kurtaracağım.
Bir sonraki an, Natsuki Subaru öldü.
# Bir döngünün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Oldukça enteresan bir döngü oldu.
Bir sonraki döngü her zamanki seyrinde mi ilerleyecek çok merak ediyorum doğrusu.
Ayrıca Kıskanç Cadı olması gereken yüzde Emilia'yı görüyor ama vah kuzum, seni hapis mi aldı falan diye düşünüyor. Gerçekten aklına ilk gelen şeyin bu olması şaşırtıcı.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere arkadaşlar :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..