Sığınakta ilerleyen esinti, binadan çıkan Subaru’nun saçlarını okşuyordu. Gece rüzgârıyla savrulan çim kokusunu içine çeken Subaru, gecenin çöktüğü sığınakta ilerleyerek katedraldeki yatağına yöneldi.
Ayın hafif ışıkları önderliğinde çimlerde ilerlerken, bu döngüde zamanını nasıl kullanması gerektiğini düşünüyordu.
Ölümden Dönüşün bir limiti olmadığını öğrendiği için daha önce hiç yapmadığı bir şey yapacaktı ―― bilgi toplayabilmek adına tüm döngüyü feda edecekti.
Hâlihazırda canını bir kenara atmaya karar vermişken ,Ölümden Dönüşü daha etkili bir şekilde kullanması imkânsızdı.
[Subaru: Her döngüde farklı bir şey denersem tüm engeller için teker teker çözüm bulmuş olurum……]
Ve sonra da tüm bu çözümleri birbirine bağlayarak, işi tek döngüde sonlandıracaktı.
Yoluna çıkan engelleri ortadan kaldırmak ve herkesin geleceğini güzel hale getirmek: Bu, mükemmel bir galibiyetin tanımıydı.
Tabii bu mükemmel galibiyete kimin dahil olacağının da düşünülmesi gerekiyordu.
[Subaru: ――――]
Subaru bir anda hareketi kesti――
――ayaklarının altındaki çimlerden farklı bir şeyin kokusunu almıştı.
Başını kaldırdı. Yıldızlarla aydınlanan yolun ortasında bir genç durmaktaydı.
Kollarını çaprazlayan, altın rengi diken diken saçları rüzgârla savrulan Garfiel, dişlerini takırdattı.
[Subaru: Harika zamanlamalı bir piç olduğun kesin.]
[Garfiel: O da ne şimdi, beni gördüüne şaşırmışa benzemiyosun. Eh, bu biraz garip ama konuşmayı sürdürmemize yardımcı olur.]
Ram’la konuştuktan sonra Garfiel’i karşısında bulmuştu. Bu zamanlamayı düşünmek, yanaklarını kaşıyan Subaru’yu geriyordu.
Garfiel, Subaru’ya bir şey anlatmaya çalışırcasına başını işaret etti.
Küçük figür, bu işaretten sonra birkaç adım atarak ormana yönelmişti.
Figürün gittikçe uzaklaşışını ve yoğun ormanın altında kayboluşunu gören Subaru, hafifçe esneyerek Katedral yönüne döndü ――
[Garfiel: Az önce beni takip etmeni işaret etmedim mi ben?! Oy!!]
Garfiel koşarak geri dönmüş ve uzaklaşmaya başlamış olan Subaru’ya bağırmıştı. Subaru ise hafifçe omuz silkerek cevapladı.
[Subaru: Sadece şaka yapıyordum. Anladım seni, merak etme.]
[Garfiel: Tepemi attırıyon ama. Yetiş bana, yoksa seni yerim.]
[Subaru: Normal şartlarda ‘’Seni yemeyeceğim ya’’ gibi bir şey söylemek daha sakinleştirici bir etki doğurmaz mıydı?]
Tekrar yola koyulmuş olan Garfiel, Subaru’nun yorumuna cevap verme gereği duymamıştı. Garfiel’in bir şey söylemek istiyormuş ama söylemiyormuş gibi gelen tavrı Subaru’yu rahatsız etse de, küçük adımlarla onu takip etmekten başka şansı yoktu.
Ana yoldan çıkarak ormana giren ve bir müddet ilerleyen Garfiel, sonunda homurdanarak durdu.
Ağaçlıkların arasındaki ufak bir ağaçlığa varmışlardı ve burada 4-5 kişinin sığacağı yuvarlak bir masa mevcuttu. Arkasını dönen Garfiel, konuşmaya başladı.
[Garfiel: Ee…… Mezarda ne bok gördün seni piç?]
[Subaru: ……sen de mi?]
Emilia ve Ram’dan sonra bu soruyu yönelten üçüncü kişi oluyordu.
Subaru, önceki ikilinin aksine, Garfiel’e vereceği cevap konusunda dikkatli olmalıydı. Çünkü üstelemekten vazgeçmeyeceği ve pisleşebileceği kesindi.
Subaru’nun aklındaki düşünceleri hiçe sayan Garfiel [Ben de mi, huh?] diyerek dişlerini birbirine sürttü. Altın rengi gözbebekleri çizgilere dönmüştü.
[Garfiel: Sana kim orda naaptığını sordu bilmiyorum, ama beni öyle kolayca başından atamazsın. “Şüpheli Berube aynısını ailesine de yapar” derler.]
[Subaru: Üzgünüm, mezarda Emilia’yı uyandırmak için biraz vakit harcadım. Orada ne yaptığımı sanıyorsan bu yalnızca senin hayal gücünün eseridir, bilesin.]
[Garfiel: Bana bunlarla gelcek cesaretin var yani. Bedenin deli gibi Cadı kokuyo, sen beni aptal mı sanıyon? Ah?]
[Subaru: ――――]
Burnunu kırıştırarak konuşan Garfiel’in sözleri düşmanlık doluydu.
Bunu duyan Subaru cevap veremedi. Ama bir şeylerin doğru olmadığını hissediyordu.
Garfiel’in düşmanlığının sebebi――Cadının kötü kokusuydu.
Subaru bugüne kadarki tüm döngülerde bu sonuca varmış, Garfiel de her defasında bunu belirtmişti. Problem şu ki, bu döngünün zamanlaması diğerlerinden bir hayli farklıydı.
Subaru mezardan çıktığı anda Garfiel’den bir saldırı bekleyerek korkmaya başlamıştı.
Ölümden Dönmüştü, hem de bizzat Cadının gözleri önünde öldükten sonra. Yani Cadının kötü kokusu hiç olmadığı kadar yoğun olmalıydı.
Ama Garfiel, beklenmedik bir şekilde, harekete geçmemişti. Bunun yerine Subaru ve Emilia’nın dönüşüyle samimi bir şekilde rahatlamış gibi görünmüştü.
Subaru, Lewes’in evindeki toplantılarında da Garfiel’i gözlemlemiş, kendisini rahatsız edecek bir şey görmemişti.
Toplantı bitip herkes dağılana dek her şey yolundaydı. Ama on dakika sonra Garfiel’in tavrı inanılmaz ölçüde değişmişti ve Subaru sebebini hayal dahi edemiyordu.
Acaba cadının kokusunun yoğunluğu bir süreliğine koku alma hislerini engellemiş, belli bir süre sonra kendine gelmiş olabilir miydi?
Subaru kolunu kaldırarak kendisini koklamaya çalıştı ama yalnızca geçen günkü yorgunluğunun silik kokusunu alabiliyordu. İlk fırsatta temizleneyim diye düşündükten sonra da Garfiel’e döndü.
[Subaru: Cadının kokusu hakkında… Bunu senden önce de söyleyenler olmuştu.]
[Garfiel: ……Heh, öyle mi? O herifler hiç bişi yapmadığına göre bayaa yumuşak başlı olsalar gerek, oy. Böyle iğrenç bi koku karşısında nasıl tepkisiz kalabildiler merak ediyorum doğrusu.]
[Subaru: Muhtemelen beni nasıl koktuğumdan ziyade nasıl hareketlerde bulunduğuma bakarak yargılamaya karar vermişlerdir. Sen de böyle yapabilirsen çok yardımcı olmuş olursun. En azından mezardan çıktığımda gitmeme izin verdin, değil mi?]
[Garfiel: ――――]
[Subaru: Emilia’ya olan sadakatim sorgulanamaz ve sığınağa en ufak bir zarar dahi vermeye niyetli değilim. Umarım bu kadarına inanabilirsin. Yani beni bırakabilirsen çok iyi olur.]
İyimser davranırsak, Garfiel şu ana dek Subaru’ya saldırmamıştı, yani makul davranma olasılığı vardı. Belki de Subaru bu sözlerle ona ulaşabilirdi.
Hatta Subaru, Garifel’in gözlerinin hafifçe titreştiğini bile görür gibi olmuştu. Sonuçta Garfiel sırf Cadı kokuyor diye Subaru’yu düşüncesizce harcayacak cinste biri değildi. Bu kokuyu farklı şeylerle birleştirdiği zaman harekete geçiyordu.
O eksik her neyse, bu döngüde henüz tetiklenmemiş gibi görünüyordu. Haliyle işler, Subaru’nun bu tetikleyiciyi bulmasına bağlıydı.
[Garfiel: ……Henüz ilk sorumu cevaplamadın.]
[Subaru: Mm?]
[Garfiel: Ne gördüünü sormuştum piç. Mezarda. Seni bırakıp bırakmicağım bana verceğin cevaba bağlı.]
Subaru’ya dik dik bakan Garfiel sorusunu yinelemişti. Ancak sesindeki o sertlik, bir şekilde ortadan kalkmış görünüyordu.
Subaru’nun iki seçeneği vardı――ya gerçeği söyleyecekti ya da Emilia’ya söylediği yalanı sürdürecekti. Doğru çözüm hangisiydi? Bundan emin olması gerekiyordu.
[Subaru: O zaman izin ver de ben de sana bir soru yönelteyim.]
[Garfiel: Durumu yanlış anladın herhalde. Ben soruyorum, sen cevaplıyosun. Seni yememi mi istiyon?]
[Subaru: Delirme. Bırak omuzların biraz rahatlasın. Sakin ol ve sorumu cevapla.]
Garfiel dişlerini sıkarken Subaru omuzlarını hafifçe sallayarak derin bir nefes aldı.
Boğazında yükselen soruyu yitirmeyerek gözlerini Garfiel’e kilitledi.
――İşte gerçekler geliyordu.
Kendisini cesaretlendirerek devam etti:
[Subaru: ――Tıpatıp Lewes-san’a benzeyen çocuklar gördüm, onlar hakkında bilgin var mı?]
#Ben aksiyonsuz bölümleri de seviyorum valla. Re:zero da aksiyondan ziyade olayların çözümlenmesi ve gizemlerin sonlanmasına dayalı bir seri zaten. O yüzden her bilgi kırıntısı önemli.
Ayrıca Subaru'nun sorusunu çok sevdim. Hiç beklemediğim bir şeydi ama umarım minicik de olsa bir cevap alıp aydınlanabiliriz.
#Son olarak, lütfen Spoiler vermeyin ki insanlar seriyi merak ederek okumaya devam edebilsin arkadaşlar. Tadımız kaçmasın.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..