Subaru’nun sözlerini anlamayan Garfiel’in gözleri, kafa karışıklığının izleriyle dalgalanıyordu.
Doğal olarak ne çeşit bir ‘’şapşallıktan’’ bahsedildiğini çözememişti.
Sonuçta henüz yapmadığı bir hata söz konusuydu.
[Subaru: ……Anlaşılan konuşmaya devam etmemizin bir anlamı yok.]
Sessizleşen Garfiel’i izleyen Subaru, konuşmayı sonlandırmaya karar verdi.
Garfiel’in ihtiyatlılığını maksimum sınıra çekmiş ve blöfünü yapmıştı, artık bu döngüde onu zararsız kılmasının imkânı yoktu.
Hâlihazırda bu döngüye yönelik pek ümidi olmasa da her şeyin şimdiden dağıldığını görmek zordu.
[Subaru: Ama…]
――Ama yine de buna katlanmak zorundaydı.
Canını hiçe sayma kararlılığına erişmişti ve bu, kayıp hissi duyacağı son sefer olmayacaktı.
Muhtemelen buna alışması da acıyı unutması da asla mümkün olmayacaktı.
Tabii ki bu bitmeyen ‘’Ölüm’’ döngülerine alışması, artık kendisini bekleyen bir geleceğe arzu duymaması demekti. Eğer öyle bir gün gelirse, karanlık tarafından yutulmuş ve asla geri dönemeyecek bir halde olurdu. Bunu biliyordu.
[Subaru: Hala beni durdurmak istiyorsun, değil mi Garfiel?]
[Garfiel: …………]
[Subaru: Bunu yaparsan işleri uzatmış olursun. Yani yapmamanı tercih ederim.]
Garfiel onu öldürürse, Subaru mezara, birkaç saat önceye dönecekti.
Her şey aynı şekilde ilerler ve Garfiel onu yeniden kenara çekerse, bu kez ona daha güvenli karşılıklar verebilirdi.
Tabii Ölümden Dönüşü erteleyebilecek olması daha iyi bir olasılıktı.
Garfiel Subaru’nun sorusunu yanıtsız bırakıyordu.
Bunu gören Subaru, arkasını dönerek orman yolundan çıkmak için yürümeye başladı. Onaylaması gereken şeyler, yapması gereken planlar vardı.
İradesi izin verdiğince deneme şansı olabilirdi. Ama bu şanslarını kolayca ziyan edebileceği anlamına gelmiyordu.
[Garfiel: Sen……]
Subaru’nun uzaklaşışını izleyen Garfiel, karmaşık duygular barındıran bir sesle konuştu.
Subaru, durmasına rağmen arkasını dönmemişti. Onun sırtına bakan Garfiel, mırıldanmaya devam etti.
[Garfiel: Sen…… sığınakta napmaya çalışıyosun? Bizimle ilgili niyetin ne ha? Oy!]
[Subaru: Sana söyledim ya. Amacım Emilia’yı kurtarmak. Sığınağa herhangi bir zarar vermeye niyetli değilim……aynı şekilde sana da.]
Sığınağı bekleyen felaketten haberdardı ve tüm sığınak sakinlerini yaklaşan kötü kaderden korumaya niyetliydi. Doğal olarak Garfiel de bu topluluğun içine dahil edilebilirdi.
Ama bu son hamle olacaktı.
[Subaru: O noktaya erişene dek, seni benden pek çok kez nefret etmek zorunda bırakacağıma eminim. Şimdiden özür dilerim. ……Üzgünüm.]
[Garfiel: ……Ne dediin hakkında hiç bi fikrim yok. Söylediğin her şey……onları andırıyo.]
Garfiel, korkutucu ve akıl almaz bir şeyle karşı karşıyaymış gibi konuşuyordu. Subaru ise kaçınılmaz gerçeğe teslim olmuş gibiydi.
Ne kadar anlaşılmak istese de, bunun Garfiel için imkânsız olduğunun farkındaydı.
[Subaru: Seninle dövüşmek istemiyorum. Bugünden sonra her şey normalmiş gibi davran…… yapamazsan da sorun değil, yeter ki yoluma çıkma. Ilık yatağına dön ve erkenden uyu. Fazla uyu, görevlerinden yan çiz ya da uyanır uyanmaz tekrar uyumaya dön. Benim tek umursadığım ――]
Bu sözleri sarf eden Subaru, son cümlesinin ortasında duraklamıştı.
Sözleri esnasında bir şey fark etmişti.
Bu da aklında bir fikrin şekillenmesini sağlamıştı.――
[Subaru: Denemeye değebilir.]
[Garfiel: ……Hah?]
[Subaru: Her neyse, bu gecelik bu kadar Garfiel. Endişelerinle de kaygılarınla da ilgileneceğim. Yalnızca sabırlı ol ve bekle.]
[Garfiel: ――! Sen……!]
Subaru’nun sürekli gelecek zamandan bahsedişini dinleyen Garfiel’in tepesi atmıştı.
Yüzü öfkeyle kızarırken dişlerini sıkarak ve tükürerek konuşmaya başladı.
[Garfiel: Bana bu lütfedici saçmalıklarla gelmeyi kes…..! Kim, hangi lanet olasıca insan, senin bi şeylerle ilgilenmeni istedi ki? Ortalıkta bu senin işinmiş gibi dolanmayı kes! Nineymiş, diğerleriymiş…… Hiç bi bok bildiğin yok……!]
[Subaru: Bilmediğim doğru. Tam da bu yüzden öğrenmek için mücadele edeceğim işte.]
[Garfiel: Yalnızca lanet olasıca yüzeyi görürken nası anlayabilceğini sanıyosun? Bi gerizekalı gibi dolaşıp hayallere kapılıp sevimli sözlerle her şeye burnunu sokma bok parçası artist!]
[Subaru: ――――]
[Garfiel: Sen acı nedir bilmiyosun, çile çekmek nedir görmemişsin! Bu yüzden sakın her şeyi bilirmiş gibi konuşayım deme lanet olasıca――!!]
Garfiel, Subaru’nun kibirli tavrı karşısında giderek öfkeleniyordu.
Bağırışları gece göğünün altındaki ormanda yükseliyor ve hiçliğe karışıyordu.
Her şeyi bilir gibi konuşarak, anlayamayacağı şeylere kendi işiymişçesine burnunu sokuyordu.
――Sahiden de doğruydu, Subaru’nun bu kısma edebileceği hiçbir itiraz yoktu.
Ama,
[Subaru: ……Biliyorum.]
[Garfiel: ――――]
[Subaru: Cehennemin nasıl bir şey olduğunu biliyorum. ――Onunla defalarca yüzleştim.]
Bu dünyada bir Cehennem varsa, Subaru’nun şahit olduğu tüm dünyalarda da var olmuştu.
Sayısız dünyanın sonunda o Cehennemlerin anılarını gözlerine kazımıştı. Evet, kesinlikle Cehennemi iyi biliyordu.
Ve bu yüzden――
[Subaru: Cehennemin ne olduğunu gerçekten bilen tek kişi olmam yeterli. Burada olma sebebim de bu.]
――O anda bu düşünceye tamamen ikna olmuştu.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Ardında kafası karışık ve kalbi isyan halindeki Garfiel’i bırakan Subaru, katedraldeki yatağına dönmedi.
Yatağa dönüp yakın gelecekteki stratejisini irdelemesi gerekiyordu. Çok kısa bir an öncesine dek niyeti buydu.
Ama bu planı iptal edip yön değiştirmesinin bir sebebi vardı.
[Subaru: …….Doğru hatırlıyorsam bu tarafta olmalı.]
Yayılan sarmaşıkları kenara çeken Subaru, çizgisiz yolda ilerlemeyi sürdürüyordu.
Yoğun orman yüzünden ay ışığı yetersizdi ve önünü görmekte zorlanıyordu.
Diz hizasına gelen yoğun otların pek yardımcı olduğu söylenemezdi. Engebeli zemin de tutarsızdı, haliyle sarsılmamak için adımlarını ufak tutmak zorundaydı.
[Subaru: Yön hissime çok güvensem de hafızam çok bulanık, huh… Geçen sefer sakin bir şekilde etrafa bakma şansım olmamıştı, yapacak bir şey yok.]
Bahaneler üreten Subaru, yeşilliklerin arasında bir yol çizmeye çalışıyordu.
Sığınağın dışındaki ormandaydı――ama Garfiel’le son konuştuğu noktadan bir hayli uzaklaşmıştı. Yeniden ormana girmeden önce ise Sığınağa girmişti.
Bunu yapma sebebi――
[Subaru: Yeniden orada belireceğinden oldukça eminim…]
Subaru, bu döngülerden önce―― ilk yargılamanın sabahında, niteliğini onaylamak için Otto’yla birlikte mezara gelmişti.
Mezar Subaru’yu kabul etmiş ve geceki yargılamaya girebileceği kesinleşmişti ―― ama ondan da önce yaşanan bir şey vardı.
O sabah Otto ve Subaru’nun önü Garfiel tarafından kesilmişti. Ve Garfiel o gün, sığınak çevresinde devriye gezmekte olduğunu iddia etmişti.
[Subaru: Ama zamanlama tesadüf olamayacak kadar iyiydi ve neden o yönden geliyordu ki?]
Zamanlama kadar, geldiği yön de önemliydi.
Garfiel’in çalıların arasından çıkışını hatırlayan Subaru, bir dejavu hisseder gibi oldu. Anılarını yoklarken de bir şeyin farkına vardı.
――Beatrice’in kendisini köşkten ışınladığı gizemli tesis.
Sığınağa dönüp tesisten çıktıktan sonra, Garfiel’in belirdiği noktaya çok yakın olduğunu hissetmişti.
Ve şimdi de tesisi bulabilme ümidiyle gece karanlığında ormanı tarıyordu.
[Subaru: Çiğnenmiş çimler……bu da demek oluyor ki…]
Zarar görmüş çimlerin üzerinde gezen Subaru, buranın düzenli olarak geçilen bir nokta olduğunu anladı.
İzleri ormanın derinlerine doğru takip ederek keyifli bir şekilde adımlarını hızlandırdı――en sonunda görüşünün aydınlandığı bir noktaya varmıştı.
[Subaru: ……Buldum!]
Yıkılmaya yüz tutmuş taş bir binaydı. Her an parçalanıp kile dönüşebilecek antika bir yapıya benziyordu.
Yapıya yaklaşan Subaru, başını kaldırdı.
[Subaru: Huh…? Son görüşümde buranın daha kötü durumda olduğuna oldukça eminim……]
Binanın uzun yıllardır var olduğu kesindi. Ama Subaru’nun hatırladığından daha az zarar görmüş gibiydi. Basitçe anlatmak gerekirse, Subaru geçen sefer bir harabeyle karşı karşıyaydı, şimdiyse orijinal mimarisini koruyan bir yapıya bakıyordu.
Yani,
[Subaru: Anılarım beni yanıltmıyorsa, bugünle altıncı gün arasında bu binaya yıkıcı bir şeyler olmuş olmalı…… değil mi?]
Anıları gözden geçiren Subaru’nun varabileceği tek sonuç buydu.
Mevzu buysa, bu binanın sığınakta olanlarla bağlantısız olduğu söylenemezdi.
Nefesini tutan ve varlığını hiçbir şekilde belli etmemeye çalışan Subaru, dikkatli bir şekilde kapının kolunu çevirdi.
Subaru, kapı şaşırtıcı bir sessizlikle açılırken, kendisini karşılayan iğrenç kokuyla birlikte içeriye adımını attı.
Aynı geçen seferki gibi, dağınık aletler ıssız girişe yığılmış haldeydi. Bekleme odasını andıran bir koridoru geçen Subaru, başından beri hedeflemiş olduğu odaya yöneldi.
Koridorun sonundaki kapıya ulaştı―― arkasında, Beatrice’in kendisini ışınladığı, dipsiz bir çukur barındıran oda olmalıydı.
Dikkatli olmazsa doğruca çukura düşebilirdi. Bunu aklında bulundurarak kapıyı yavaşça açtı ve kafasını içeriye uzattı.
[Subaru: ……Oy oy]
Mekanı gözleriyle tararken ufak bir ses çıkarmadan edememişti.
Yüzünü soluk bir ışık aydınlatıyordu. Bu ışık yüzünden gözleri kısılan Subaru, bakışlarını afallamış bir şekilde ışığın kaynağına çevirdi.
Ve orada, tesisin en arkasındaki odada ――
[Subaru: Lewes-san……?]
――Soluk mavi ışıltılar taşıyan devasa bir kristalin merkezinde, küçük bir kız figürü görünüyordu.
#İlginç olaylar oluyor, yeni bilgiler geliyor galiba!
En azından gizemli tesisi bulmuş olabilmesi bile önemli bir adım. Kristalin içerisindeki Lewes-san ya da kopyasının ne anlam ifade ettiğini de kısa zamanda öğreniriz diye ümit ediyorum.
Okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..