Bölüm 10: Geri Dönün!

avatar
470 2

Dışlanan Havarinin Dönüşü - Bölüm 10: Geri Dönün!


*

 

“Hayatta kalacağım!”

 

Özel jetinde uyuklarken ani bir irkilmeyle uyandı. Dean, gözlerini açtığında son derece tanıdık olan manzarayla karşılaşınca panikledi.

 

“Ah… Ağhk!”

 

Yerinden kalktığı gibi pencereden dışarı baktı. Uçağın kalkışa hazırlandığını ve etrafında bir ağacın bile olmadığını görünce rahatladı.

 

“Hey Dean, bir şey mi oldu?”

 

Merdivenleri panikle çıkan sarı saçlı kadın, yorgun bir şekilde Dean’ın yanına geldi. Dean bu kadını görünce sadece ‘Menajer Cheng…’ diyebildi. Onun yorgun ve panik halini görünce gözyaşlarına engel olamadı ve kendisini onun kollarına attı.

 

“Geçti… Dean… Her zamanki kabusların.”

 

Menajer Cheng, çocuğunu seven bir anne gibi Dean’ın saçlarını okşayarak onu yatıştırmaya başladı. Dean’ın bu kadar korktuğunu ilk defa görüyordu. Belli ki korkutucu şeyler görmüştü. Hem de çok korkutucu…

 

“Çok garip bir rüyaydı.”

 

Dean kafasını menajerin göğsünden kaldırdı ve onun mavi gözlerine baktı. Bunun da garip halüsinasyonlarından birisi olmadığına emin olmak için onun yanağına dokundu.

 

“Geçti… hepsi bir rüyaydı.”

 

Menajer Cheng kafasını okşamaya devam etti.

 

“Hepsi bir rüyaydı… demek.”

 

*

 

San Francisco Uluslararası Havalimanı’ndan kalkan özel jet, Anqing Tianzhushan Havalimanı’na doğru yola koyulmuştu. Dean, her zamanki gibi çok sevdiği kitaplardan birisini okurken düşünüyordu.

 

Her şeyin bir rüya olması ona çok saçma geliyordu. Ancak böyle fantastik bir dünyaya gitmesi ve rahat hayatının sekteye uğraması zaten çok saçmaydı. Öyle zorlu bir hayatta kalma çabasındansa burada sevdiği kitaplardan birisini okurken çalışmayı tercih ederdi.

 

“Hepsi benim korkularımdan oluşmuş bir rüyadan ibaret… İlahlar da neymiş? Hepsi izlediğim filmlerden oluşturduğum figüranlardan ibaretler. Tanrı diye bir şey yok.”

 

Alayla gülümsedi.

 

Hepsinin bir rüya olması çok iyi bir şeydi. Yaptığı saçmalıkları kabullenmek zorunda değildi.

 

“Hiç uyuyasım yok.”

 

On beş saat sonra…

 

Çin’in Tianzhushan Havalimanı’na indikten sonra özel bir arabayla Yunnan’a Erhai Gölü’ndeki sete gittiler. Menajer Cheng, memleketinin havasını alınca gözyaşlarına boğulsa da işe verdiği öncelik sayesinde çok geçmeden hedeflerine varmışlardı.

 

Erhai Gölü muhteşem manzarası ile bilinirdi. Ayrıca Dean’ın ana karakter olarak oynayacağı Tanrı’nın Havarisi filminin birçok sahnesi burada çekilecekti.

 

“Yönetmen Wang.”

 

Dean ve Menajer Cheng, gölün bir ucundaki köprüde duran kişilere seslendiler.

 

Yönetmen Wang, bir elli boylarında kısa saçlı şişman bir adamdı. Tanrı’nın Havarisi ilk filmi olmayacaktı ama tüm kalbini koyacağı ilk film olacaktı. Çünkü yapımcılar çok büyüktü.

 

“Bay Dean. Bayan Cheng.”

 

Yönetmen Wang iki önemli figürü görünce yüzünün gülmesine engel olamadı. Yanındaki arkadaşlarını hemen bıraktı ve ikisini selamlamaya gitti.

 

“Kardeş Wang, bizi tanıştırmayacak mısın?”

 

Wang’ın bu kadar heyecanlı olması arkadaşlarını meraklandırdı. Bu iki kişini bu kadar önemli olmasını sebebi neydi.

 

Dean adamlara bir bakış atınca kalbi atmayı bıraktı.

 

“Hass…”

 

Adamların yüzü öldürdüğü goblinlerin yüzleriyle birebir aynıydı. Dean gözlerini ovduktan sonra bunun bir serap olduğunu anladı ama bu sahne kalbine kazınmıştı.

 

“Bir sorun mu var?”

 

“Hayır, sadece kendimi kötü hissediyorum. Çekimleri bir saat erteleyin. Kafa dinlemek istiyorum.”

 

“Anlaşılmıştır.”

 

Menajer Cheng Dean’ın gördüğü kabusların etkisinde olduğunu düşündüğünden ona müsamaha gösterdi ve onu yalnız bıraktı. Yalnız kalan Dean, diğerlerinin arasından ayrıldı ve gölü gezmeye başladı.

 

Erhai Gölü gerçekten son derece güzel bir manzaraya sahipti. Simsiyah suyun üzerindeki yeşil ay, gölde bir yansıma oluşturuyordu.

 

“Simsiyah su mu? Yeşil ay mı?”

 

Dean adımlarını durdurdu ve etrafa bakındı. Tüm çevresi bir anda karanlığa bürünmüştü. Yeşil ayın parıltısını yansıtan siyah gölün içinden birkaç kafa çıktı.

 

“Siz…”

 

Siyah gölün içinden çıkan kafalar öldürdüğü goblinlerin kafalarıydı.

 

“Ah, geri dönün.”

 

Dean bunun bir halüsinasyon olduğunu biliyordu. Bu yüzden korkusuzca gölün kenarına gitti ve kafaları gölün içine tekmeledi.

 

“Geri dönün dedim! Peşimi bırakın!”

 

Gölün içine giden kafalar tekrardan yüzeye çıktı ve kendisine doğru yüzdü.

 

“Geri dön!”

 

Kafaları tekrardan tekmeledi ve arkasından küfürler etmeye başladı. Ancak tam o esnada sırtında bir el hissetti.

 

“Geri dön.”

 

Arkasında kendisiyle birebir aynı bir Dean vardı. Omzunu kavrayan elleri öfkeden dolayı titriyordu.

 

“Sen de kimsin?”

 

“Ben… senim. Birçok kez kaybettiğin sen.”

 

Dean ne olduğunu anlamadı.

 

“Bana yardım etmelisin. Kabustan yeni uyandığım için kendimi toplayamadım. Şu pislikler ile savaşmak için yardım gerekiyor.”

 

Dean onunda bir hayal olduğunu bildiği için yardım istedi. Ancak diğer Dean’ın gözlerinden yaş geldiğini fark edince durakladı.

 

“Ne oldu? Hadi yardım et.”

 

“Dean… vaz geç.”

 

Dean neyden vaz geçmesi gerektiğini anlamadı. Neyden vaz geçmeliydi? Neden vaz geçmeliydi?

 

“Ne hakkında konuşuyorsun? Bunların hepsi bir yanılsamadan ibaret. Hadi yardım ette hızlıca bitirelim. Bunlar çoğalmaya başladı.”

 

Onlar konuşurken yüzeye çıkan kafaların sayısı keskin bir ivmeyle artmaya başlamıştı. İlk başta iki-üç taneyken, kısa sürede sayıları yüzü bulmuştu.

 

“Bunu sende biliyorsun…”

 

“Neyi biliyorum?”

 

Diğer Dean onu çevirdi ve göz göze geldiler. Dean, onun gözlerinde kendi yansımasını gördü. Kendisinin titrediğini gördü.

 

“…kendini kandırmaya çalıştığını!”

 

Glup!

 

Dean boğazına bir kaya sıkıştığını hissetti.

 

“Hayır. Bunların hepsi bir hayalden ibaret. Sen de aynı şekilde, beni tekrardan kabuslarımın derinliğine gönderemezsin!”

 

“Ben öfkeliyim, Dean! Bu an için çok çabaladım! Her şeyin bir hayal olduğunu çok düşündüm ve kabustan uyanmaya çalıştım!”

 

“Palavra! Bunlar Kara Orman’ın üzerimde bıraktığı bir korkudan başka bir şey değil.”

 

“Beni dinle!”

 

Diğer Dean, kendisini sarsınca Dean kendine geldi ve kanattığı ellerini gevşetti.

 

“Yaşadığın her şey gerçek! Şu anda Goblinler ile ölüm-kalım savaşındasın! Orman’ın sana karşı hazırladığı bir rüyadasın! Bu onun son kozu! Ne olursa olsun bunu kırmalısın!”

 

“Palavra…”

 

Dean onu dinlemekle bile uğraşamadı. Onu yakasından kavradı ve gölün içine doğru attı. Bu konuyu konuşmak istemiyordu. Hepsinin bir yalan olduğunu bilmesine rağmen o olduğunu söyleyen bir yanılsama onu tekrardan yok etmek istiyordu.

 

“İzin vermeyeceğim!”

 

Diğer Dean suyun içine düştükten sonra erimeye başladı. Ancak ne bir çığlık, ne de bir panik ifadesi gözüktü. Sakin bir şekilde batarken elini uzattı.

 

“Benimle geliyorsun.”

 

Tak!

 

Eliyle Dean’ın bacağını yakaladı ve var gücüyle kıyıyı tekmeleyip onu suyun içine çekti. Kabuslarının derinliğine, zihninin karanlık köşesine…

 

*






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46906 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr