İnanın bana: Katil olmak, kıskanç olmaktan daha az akıl yorar.
Her şeyin bir sonu vardır. Elbette bunun sebebi ölümlü oluşumuzdur. İddia edilene göre Tanrı varsa öldürülemez, ölemezdir. Bu durumda sonu yok demektir. Sonsuzluk bir döngüyse, başlangıcı da var mıdır? Tanrı neden var olmalı? Nasıl var olmuş olmalı? Bizler maymundan evrildiysek, Tanrı da evrilmiş olamaz mı?
Uçurumun kenarında durmuş, dibi görünmeyen derinliğe bakıyordum. İkinci hayatımın bütün dönüm noktalarının yaşandığı yerdeyim. Kalbim onarılamaz, zihnim pişmanlıklarla dolu, bedenim pes etmişti.
Nasıl olur da verdiğim bütün kararlar yanlış olabilirdi? Tüm seçimlerim doğruydu, seçtiğim insanların seçimleri mi yanlıştı? Ne mantığımı yönlendirmede, ne de duygularımı kontrol etmekte başarılı oldum. Uğruna yaşanacak insanları kaybettim. Yaşam denilen zırvalığa katlanmaya değecek bir sebebim vardı, onu da yitirdim. Yoruldum. Her şey için bir anlam aramaktan yoruldum. Ahlak yitirildiği zaman, hayatın anlamsız gelebileceği gerçeğini anladım. Aksine, tadı da çıkarılabilirdi.
Ardımdan adım adım bir ses yaklaşıyordu. Ses yaklaştıkça adım sesleri hafifledi. Kesildi.
Döndüm.
Ivan silah doğrultmuştu.
Ölümden korkmuyordum. Yaşamımın yitip gitmesini önemsemiyordum. Ama Ivan'ın, en iyi dostumun bana silah doğrultması... Sanki her bilinmeze bir anlam bulmuştum fakat anlamlar bilinmezi dile getirmek istemiyordu.
Tepkisi beklediğimden solgundu. Gözlerinden öfke süzülüyordu ama duruşunda dinginlik vardı. Yağmur yağsa, Ivan gürleyecekti sanki.
''Beni paramparça etmek adına uydurmadığına yemin et,'' dedi Ivan.
Başımı hafifçe iki yana salladım. Yemin etmek... İnançlar üzerinden kandırmak, çocuğun elinden oyuncağı almak kadar basitti.
''Sana telefon açtığımda,'' dedim, ''Boris'in suratına silahı doğrultmuştum. Telefonu babana uzattım. Ona bir 'SEÇİM' şansı verdim. Eğer yaşananları sana karşı dile getirseydi, ölmeyecekti. Ama egosu ölüm korkusundan daha baskın çıktı.''
''Neden?'' diye sordu Ivan, çaresizce. ''Neden babamı öldürdün? Eğer benim için yaptığını söylersen, söz hakkı tanımadan seni şuracıkta öldürürüm.''
''İntikam içindi,'' dedim. ''Senin için yaptığımı sana düşündüren nedir?''
''Ne ima ettiğini biliyorum,'' dedi Ivan öfkeyle. ''Aile sevgisini yitirmişsin. Aile birbirine karşı ne yaparsa yapsın, aile yine ailedir. Buna aileden olmayan, aile değerlerini yitirmiş insanlar karar veremez.''
Haklıydı. Aile, benim için birkaç anıydı.
''Yine de,'' dedi Ivan gözyaşlarına hakim olamayarak, ''bana bunu nasıl yaparsın...'' dişleri kenetlendi.
Silah tutan eli titriyordu.
Bir yardım eli lazımdı ona. Son noktayı koymasını sağlayacak itki.
''Biliyor musun,'' dedim, ''Boris'i öldürmeye karar verdiğimde ne elim titredi, ne de yüreğim. Benim için doğru olan Boris'in ölümüydü. Ben, benim doğrum neyse onu uyguladım. Benim ahlaki değerlerim neyi doğru buluyorsa, benim için dünyanın ahlaki değeri, benim doğrularımdır.''
Ivan başını iki yana salladı. Gözyaşlarını sildi. Nefes verdi. ''Doğruların, canı pahasına ailene sahip çıkan dostuna ihanet etmeni sağlayacak kadar nankördü. Doğruların, en iyi dostunun milyarlarca insanın arasında kaybolmasını sağlayacak kadar acımasızdı. Her şeye sahibim. Ama sahip olduğum şeylerin hiçbir değeri yok.''
Ivan bir elini cebine atıp telefonu çıkardı. Bir numara tuşlayıp bana çevirdi. Telefondan Hırvatça bir karşılık geldi. Ivan neler döndüğünü anlamam için İngilizce karşılık verdi. ''Nerede olduğumu bilmiyorum. Burada bir adam vurulmuş. Acil yardım bekliyorum.'' Telefonu yere bıraktı. ''Senin yaptığını yapmayacağım. İnsanların yaşayıp yaşamayacağına ben karar vermeyeceğim. Tanrı. İlahi adalet seni yargılayacak.''
''Yaşarsam karar Tanrı'nın, ama kurtulamazsam suç doktorun ve gelen ecelimin mi olacak? Kandırma kendini. Silahın öteki tarafında olan sensin. Karar senin.''
''Son sözünü söyle. Buna izin vereceğim.''
''Scott, Isabella ve Alexa'yı eğer ki kırdıysam, onlardan özür dilediğimi söyle.'' Daha da önemlisi vardı. ''Branka... Ona layık olmadığımı, onu sevdiğimi-''
Silah patladı. Başımı aşağı eğdim. Göğsümden kanlar akıyordu. Acı yoktu. Akıl almaz bir şokla titremişti vücudum. Dizlerim tüm gücünü yitirdi.
Dizlerimin üzerine istemsizce yığıldım. Hemen ardından kolumu siper etmek istedim, fakat yüzüstü yere kapaklandım.
Hiçliğe doğru çekiliyorum. Ağzımdan zayıf bir mırıltı, bir kayboluşun sesi. Ne dediğimi işitemedim. Ne söylediğimi bile bilmiyorum. Bir şey söylemeye çabaladığımı bile.
Ailem... O... Ivan... Branka... Hepsi gözlerimin önünden yitip gidiyor. Sıra bende miydi? Şimdi de ben mi yitip gideceğim?
Korkuyorum.
Kendimi hazır hissetmiyorum.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..