Danlyko ve ben, sadece ikimizdik; açıklığın ardında, uçurumun kenarındaydık.
''Anlaştığımız gibi: Ante'nin ailesinin sahip olduğu tüm yasal ve illegal bahisleri sana devredeceğim ve ailesini ortadan kaldıracağım.''
Danlyko kesik kesik öksürdü, kumaş ceketinin cebinden çıkardığı mendille ağzını temizleyip elini uzattı. ''Ve sahip olduğun kuzeydeki dağıtım bölgelerini bana devredeceksin.''
Elimi uzatıp Danlyko'nun elini sıktım.
Danlyko pos bıyığını bürürken yaşlı gözlerini üzerimde tuttu. ''Planın ne, gerçekten merak ediyorum. Bu masayı bitirmek, çekip gitmek, sahip olduğun malvarlığıyla refaha ermek? İfadesiz suratında ve soğuk gözlerinde bir kıpırtı bulabilmek... Kabul etmeliyim ki zor birisin.''
Ceket cebimden sigara paketimi ve çakmağı çıkardım, içinden aldığım sigaranın birini ağzıma koydum, ötekini Danlyko'ya ikram ettim; önce onun sigarasını, sonra kendi sigaramı yaktım.
''Çekip gitmek... Refaha ermek... Bunlar arzuladığım şeyler değil,'' dedim, sigaramdan bir duman alırken. ''İtiraf etmeliyim ki bu hayatı sevdim. Seviyorum. Yasadışı şeyler yapmanın tarif edilemez bir çekiciliği var.''
''Bilmez miyim,'' diye ekledi Danlyko. ''Peki masayı neden bitirmek isteyesin?''
''Her şeye sahip olmak için,'' dedim kesin bir dille. ''Bir imparatorluk kurmak için. Hükümetten üstün olmak için. Bizler, biz aşağılar; asla onların ulaştığı seviyeye gelemeyiz. Onların kurallarıyla yükselemeyiz, bunu benden iyi bildiğine eminim. Ben, bir ideoloji sahibi değilim. Fakat hırs sahibiyim.''
Danlyko, iki parmağının arasında tuttuğu sigarayı beni işaret edercesine salladı. ''Tehlikelisin,'' dedi, sesinde duymayı beklemediğim bir saygıyla. ''Açık sözlüymüş gibi konuşuyorsun... Ustaca. Laf çarpıtmak konusunda tanıdığım birçok siyasetçiden daha iyisin.''
Onun hakkında güzel bir şeyler söylemeliyim. Bana o kibarlığı gösterdi. ''Bıyıkların havalı duruyor.''
Danlyko bir kaşını kaldırdı, sonra geniş geniş güldü. ''Masayı bitirmek istiyorsan,'' dedi aniden ciddileşerek. ''Bunu yapmak istemezsin. O masa, ömrünü kodeste çürütmene engel olan tek şey. Orada yapılan anlaşmalar, Hırvatistan'ın geleceği adına önemli yeminler içeriyor. Bunu yakında öğreneceksin.''
Sigaramdan son bir yudum daha aldım ve yere atıp bastonumla ezdim. Sonra döndüm ve usul adımlarla uzaklaştım.
***
Koskoca bir villadaydık. Dört bir yanımız ölü insanlarla doluydu. Hem benden hem onlardan. Ama ayakta kalan bizdik. Bizim tarafımızdı.
Hizmetçiler korku dolu gözlerle bizi izliyordu; af dileyen, yaşam dileyen bakışları üzerimdeydi. Bu korku onlara yeterdi. Onlar suçsuzdu. Ancak risk alamazdım.
Emri verdim; Mirko ve adamlarım kurşun yağdırdı. Öteki katlarda ve odalarda çığlıklar yükseldi, adamlarım iş başına koyulmak üzere merdivenleri tırmandılar.
Önümde koca, düz bir koridor vardı. Koridorun sonunda kapısız, geniş bir salon.
Salona vardığımızda bir köşeye geniş bir yatak kurulmuş vaziyetteydi. Yatakta Ante'nin babası Kronuv ve onun başucunda en küçük oğlu duruyordu. Oğlu, elinde tuttuğu silahı bana doğrultmuştu.
Kronuv çökmüş, bitap bir haldeydi. Suratı bembeyazdı. Hasta hasta bakan gözlerini bana çevirdi.
Bir elimde bastonum, öteki elimde dosyalar vardı. Usul adımlarla ilerleyince oğlu önüme geçti ve silahını alnıma dayadı.
''Müsaade et,'' dedi Kronuv, yorgun bir sesle. ''Oğlum, çekil aradan.''
Oğlan istemeye istemeye kenara çekildi fakat silahını indirmedi.
Kağıtları uzattım. ''İmzala,'' dedim. ''Oğlun yaşasın.''
Kronuv kağıtları bir bir imzaladı.
Tüm yasal kumarhaneleri elimdeydi artık.
Komidinin üzerinde duran ahizeyi Kronuv'a uzattım. ''İllegal mekanlarının bana geçtiğini haber et.''
Kronuv telefonu yorgun argın tuşladı.
Oğluyla göz göze geldim; elleri titriyordu. Bunu yapacak cesareti yoktu. Lakin babasına yapacağım şeyden sonra, bundan emin olamazdım.
Elimi uzattım. ''Oğluna silahı teslim etmesini söyle.''
Kronuv söylediyse de oğlan kulak asmadı. Sonra Kronuv Hırvatça, sert bir dille bağırdı.
Oğlu bir süre daha bekledi. Sonunda silahı elime bıraktı. Ve beni iteleyip babasına sarıldı.
Birbirlerine sarıldılar sıkıca. Ayrılmayacakmışçasına.
Çocuk aradan çekildi.
Artık Kronuv ile bendim sadece.
''Ona bir şey yapmayacaksın, değil mi?'' dedi Kronuv.
Yüzünde merhamet dileyen bakışlar vardı. Kendi canı için değildi o merhamet, geriye kalmış tek oğlunaydı.
''İstediğin her şeyi yaptım. Artık Hırvatistan'ın birçok kumarhanesi sana ait. Oğlum istese de sana bir şey yapamaz. Amerika'ya kaçmasına izin ver.''
Silahımı kaldırdığım gibi oğlanın kafasına sıktım.
Kronuv çığlık atacaktıysa da yuttu. Sesi çıkmadı. Çıkamadı belki. İrileşmiş, inanmaz gözlerle, oğlunun yere serilişini izledi. Kendini yataktan aşağı fırlattı. ''Oğlum... Oğlu-''
Silahı bir kez daha ateşledim: Kronuv'un kafası dağılıp zemine saçıldı.
Kan sıçrayan ellerimi Kronuv'un üzerine sildim ve yatakta duran dosyaları aldım.
Gidip dosyaları Mirko'ya teslim ettim.
''Kronuv'un işlerini Danlyko'ya teslim edeceğini söylemiştin,'' dedi Mirko. ''Her zamanki gibi sırlarını gizlemişsin. Ama bu seferki sadece bizden değil.''
''Sırlar, güçsüz adamların gücüdür,'' dedim. ''Müşkül durumlarda ortaya çıkarmak, seni güçlü kılar. Sır tutmadım, yanılıyorsun. Yalan söyledim.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..