Bölüm 105: Xi Ling (5)

avatar
3566 5

Shura’s Wrath - Bölüm 105: Xi Ling (5)


 

Bölüm 105: Xi Ling (5)

 

Tatlı, neredeyse ruhani sesi duyduğu sırada Ling Chen'in vücudu kasıldı ve yavaşça arkasına döndü. Hisleri ve tetikteliği en aşırı uca kadar yükselmişti. Arkasına döndüğü sırada, kırmızı bir gölgenin ona doğru koşan siluetini gördü. Açık bir şekilde onu görebildiği anda Ling Chen'in vücudu bir anlık kaskatı kesildi.

 

Gerçekten de bir kızdı... Kız beklediğinden de ufaktı. İlk bakışta, bu genç ve narin kız sadece ön iki ya da on üç yaşında gibi duruyordu. Genç kızın güzel yüzü kar kadar beyazdı. Büyük gözbebekleri berrak ve cam kadar şeffaftı. Minyon vücudu ve ince beli olağandışı tatlılığını arttırıyordu. Prenses tarzında bir kıyafet giyiyordu ve omuzlarından doğal olarak dökülen parlak, ipeksi saçları büyüleyici şekilde güzeldi. Kızın görünüşü nefes kesiciydi. Oyuncak bir bebek kadar tatlı ve aynı anda bir gül kadar güzel ve narin görünüyordu. Etrafındaki gölgeli ormanla kesin bir karşıtlık içindeydi; karşıtlık bir animedeki bishoujo* karakterin ölümcül mezarlığa yerleştirilmesi gibiydi.

*Bishoujo: Genellikle animeler içerisinde bulunan küçük güzel kızları tanımlamak için kullanılan terimdir.

 

"Oh... Abi, sonunda sana yetiştim." Küçük kız Ling Chen'in önüne koştu ve uzun bir rahatlama nefesi verdi. Aşırı tatlı yüzünü kaldırdı. Gözleri Ling Chen'in yüzünde parlarken, dikkatle onu inceledi. Ateş kırmızısı bir elbise giyen bu küçük kız yaşına hiç uymayan baştan çıkarıcı ve flörtöz bir hava veriyordu. Tatlı bir şekilde gülerek: "Abi, nereye gitmek istiyorsun? Neden bu yere geldin?", dedi.

 

Saçmalık derecesinde tatlı olan kızın görünüşü, Ling Chen'in neredeyse onu havaya kaldırıp sarılmak istemesine engel olamayacak kadar sersemletmişti. Dahası, ona yaklaşırken kız en ufak bir tehlike emaresi bile vermiyor, Xiao Hui de farklı davranmıyordu. Buna rağmen Ling Chen'in içi rahat etmemişti ve bu yüzden kaşlarını çatarak: "Kimsin sen?"diye sordu.

 

"Ben mi?" Küçük kız kendini gösterip, ince kaşları yay halini almış şekilde: "Benim adım Xi Ling. Abi beni Ling Ling diye çağırabilir!" dedi.

 

Xi Ling**? Kızın ismi bu muydu? Ling Chen kıza baktı. Bu şekilde aniden ortaya çıkışı, kızın etrafındayken savunmasını tamamen düşürememesine sebep oluyordu. Kızın gözlerinin içine baktı ama sadece içtenlik, berraklık, heves... Ve tam olarak anlayamadığı bir parça mutluluk gördü. Dahası, ateş kırmızısı elbisesinin yansımasından mı olup olmadığından emin değildi ama kızın gözleri hafif kırmızı bir ışık saçıyor gibi duruyordu. Ayrıca kızın gözlerinden en ufak bir tehlike emaresi bile göremiyordu.

** Xi Ling: Akşam gelgitinin ruhu anlamına geliyormuş.

 

Bu kız...

 

"Buraya nasıl geldin?", Ling Chen soru sormaya devam etti.

 

Küçük kız Ling Chen'den oldukça kısaydı ve bu yüzden de konuşurken yukarı bakması gerekiyordu. Buna rağmen gülümsemesi tatlı ve cana yakındı. "Bu soruyu abiye ilk ben sormalıyım, çünkü önce abinin cevap vermesi lazım."

 

Ling Chen: "…"

 

"Abi cevap vermek istemiyor mu? Tamam, tamam önce ben söyleyeceğim. Burada kayboldum ve eve dönüş yolunu bulamıyordum, sonra abiyi buldum! Abi burası çok korkutucu, beni buradan götürür müsün?" Konuşmasını bitirdikten sonra, kızın kristal gibi temiz olan gözleri kırpılmadan onunkilere bakıyordu.

 

Ling Chen gözlerini kıstı ve hafifçe başını eğerek: "Küçük çocuklar yalan söylememeli." dedi. Yalnız Ruh Sırtı'nın dışında tüm hayatı sömüren karanlık bir orman vardı, küçük bir çocuk nasıl güvenli bir şekilde oradan geçerdi? Dahası kızı ilk duyduğunda, varlığının yaklaştığını bile hissedemediğini unutmamıştı... Kesinlikle normal bir kız değildi.

 

Fakat verdiği hava ya da gözlerindeki ifade olsun, hiçbir şekilde bir tehlike hissi vermiyordu...

 

Küçük kız hemen kafasını küvetli bir şekilde sallamaya başlayarak: "Yalan söylemedim! Gerçekten kayboldum... Abi, lütfen beni buradan götür. Bu yerden gerçekten korkuyorum." dedi.

 

Ling Chen hafifçe gülümseyerek: "O zaman şöyle bakalım, evin nerede?" diye sordu.

 

Kız gözlerini bir kaç kez kırpıp bir süre düşündü ve ardından saf, masum bir kahkaha atarak: "Abi nereye giderse, benim evim orası." dedi.

 

"..." Kızın söyledikleri Ling Chen'i oldukça eğlendirmişti. Güldü ve tam bir şeyler söylemek üzereyken kız aniden tekrar konuşmaya başlayarak: "Abi, ben çoktan cevap verdim, şimdi önceki soruma cevap verme sırası sende... Abi neden burada?" diye sordu.

 

Ling Chen bir süre düşündükten sonra: "Buraya "Siyah Alev Çimi" denen bir şeyi bulmak için geldim. Siyah bir aleve benzeyen bir tür çim. Buralarda bu tarz bir çim gördün mü?" dedi.

 

"Siyah Alev Çimi mi?" Küçük kızın yüzünde bir şok ifadesi belirerek: "Ama Siyah Alev Çimi çok uzun zaman önceden beri burada yok, abi bunu bilmiyor mu?", dedi.

 

"Siyah Alev Çimi artık yok mu? Ne demek istiyorsun?" Ling Chen'in kalbi sarsılmıştı... Şüphelendiği şey doğru olabilir miydi? Asıl soru, küçük kız bunu nasıl bilebilirdi?

 

"Siyah Alev Çimi yok demek, Siyah Alev Çimi yok anlamına geliyor. Siyah Alev Çimi uzun zaman önce tükendi ve artık yetişmiyor..."

 

Küçük kız Ling Chen'in yüzündeki umutsuzluk ve çaresizliği fark ettiğinde cümlesinin ortasındayken konuşmayı bıraktı. "Abi Siyah Alev Çimi'ni çok önemli bir neden için mi arıyor? Abinin arkadaşı ağır bir şekilde zehirlendi ve zehirden kurtulmak için Siyah Alev Çimi'ni mi ihtiyacı var? Siyah Alev Çimi birçok zehirden kurtulmak için kullanılırdı, bilirsin." dedi.

 

Ling Chen aptallaştı şekilde kafasıyla onayladı... Eğer kızın söyledikleri doğruysa, o zaman buraya kadar katlandığı o kadar şey bir hiç içindi! Gök Mavisi Başkanı'nın görevi... Tamamlanamayacak trol bir görev olabilir miydi?

 

"He he he... Abi, kandırdım seni!" Ling Chen'in boş boş kafasını salladığını gördüğünde küçük kızın dudak kenarları yukarı doğru kalktı ve gülümseyerek: "Siyah Alev Çimi'nin nesli tükenmedi, az önce biraz gördüm!" dedi.

 

"Gerçekten mi?" Ling Chen hızlıca: "Nerede gördün?" diye sordu.

 

"Bu... Şimdilik bir sır. Eğer abi bir şey için söz verirse onun için biraz Siyah Alev Çimi getiririm. Eğer söz vermezsen, abi Siyah Alev Çimi'ni asla bulamaz." Kızın gözleri yıldızlar kadar parlak bir şekilde ışıldadı. Güzel gözleri heves ve umutla ışıldadı, ki bu Ling Chen'in tamamıyla anlayamadığı bir şeydi.

 

"Ne sözü?"

 

Kız içten bir tonla hemen cevaplayarak: "Abiyi takip etmek istiyorum. Abi nereye giderse gitsin, beni de götürsün! Tamam mı?" dedi.

 

"Neden..." Gizemli kızın inanılmaz tuhaflıktaki isteğiyle karşılaştığında Ling Chen tamamen allak bullak olmuştu. Karanlık Orman'ın korkunç ortamında bir kız ortaya çıkıyor ve hiç neden olmadığı halde onu takip etmek istiyor... Hepsi bir araya geldiğinde bir tür rüyadaymış gibi hissetmesine sebep olmuştu.

 

"Çünkü... Çünkü..." Küçük kız ince, narin parmağıyla dudaklarına dokundu. Bir süre düşündükten sonra gözleri ışıldadı ve tatlı bir şekilde Ling Chen'e gülümseyerek: "Çünkü abiyi sevdim!" dedi.

 

Ling Chen: "..."

 

Ling Chen çirkin olduğunu düşünmüyordu ama... görünüşü, bir kızın ona yapışacak ve onu takip etmesine izin vermesi için yalvartacak kadar büyüleyici olmamalıydı.

 

"O zaman karar verildi! Abi sözünü bozamaz!" Ling Chen'e cevap verme şansı bile vermeden, onun yerine söz vererek ışıltılı bir şekilde gülümsedi. "Bu durumda, abi için gidip biraz Siyah Alev Çimi bulacağım... Ha?"

 

Küçük kız tam koşup gitmek üzereyken Ling Chen'in ayaklarının dibinde duran Xiao Hui'yi gördü. Bu yer kalın gri bir şişe kapalıydı ve Xiao Hui de tamamen gri ve çok küçük olduğu için kız o neredeyse görmemişti. Hemen Xiao Hui'nin yanına koşup yere çöktü ve kar kadar beyaz olan narin ellerini uzattı. Mutlu bir şekilde bağırarak Xiao Hui'nin kafasını elleriyle tutup: "Vay be! Ne kadar da korkunç küçük bir köpecik! Küçük köpecik, adın ne?" dedi.

 

"Xiao Hui." Ling Chen Xiao Hui'nin yerine cevap verip, ardından: "Köpek değil aslında ama." diye açıkladı.

 

"Ama küçük bir köpecik gibi çok tatlı..." Küçük kız hafif bir şekilde gülümsedi. Xiao Hui'nin kafasını severek: "Demek adın Xiao Hui, adın da senin kadar tatlı. Xiao Hui, sonra yine oynayalım. Gidip abi için biraz Siyah Alev Çimi getireceğim. Hemen döneceğim!", dedi.

 

"Abi, sözünü tutman gerek! Eğer biraz Siyah Alev Çimi getirirsem, seni takip etmeme izin vermen gerekecek. Abi nereye giderse ben de geleceğim... Geri dönmek yok!"

 

Ayağa kalkıp elbisesinin eteğini kaldırdı ve hafifçe koşarak uzaklaştı. Kısa bir süre sonra Ling Chen'in görüş alanından kayboldu ve ayak sesleri de giderek silikleşti.

 

Ling Chen'in dili tutulmuştu.

 

Küçük kız tarafından sevildikten sonra Xiao Hui bir mutluluk ve keyif ifadesi yansıttı. Ling Chen, Xiao Hui'nin tehlikeli durumlar ve varlıklara karşı aşırı hassas olduğunu biliyordu. Kıza karşı gösterdiği reaksiyon, kızın kötü hiçbir niyetinin olmadığını ve onları tehlikeye sokmayacağını kanıtlamıştı.

 

Yalnız Ruh Sırtı'nda 10,000 yıldır bir şeyi koruyan "korkunç piç", Yalnız Ruh Sırtı'nın yakınlarında dolaşan sayısız kişiyi öldürmüştü. Kesinlikle nazik biri değildi. Bu da Qian Gun Gun'un bahsettiği "korkunç piç'in" muhtemelen küçük kız olmadığı anlamına geliyordu. Dahası bu canavar Yalnız Ruh Sırtı'nda 10,000 yılı aşkın süredir bir şeyi koruyordu. Kesinlikle böylesine genç ve tatlı küçük bir kız olamazdı. 

 

Fakat kızın ortaya çıkışını çevreleyen koşullar çok tuhaftı. Hareketleri, Ling Chen'in isteğini kabul etmesindeki kararlılığı, hepsi tam olarak anlayamadığı şeylerdi. Bu kızın, Xi Ling'in olayı neydi? Ve Siyah Alev Çimi'ni gerçekten bulabilir miydi?

 

Ling Chen oradan ayrılmadı ve Xiao Hui'yle birlikte kızın Siyah Alev Çimi'ni getirmesini bekledi. Tüm bu süre boyunca kızın kökeni hakkında düşünerek kıvranıp, çeşitli ihtimalleri sorguluyor ve tahminlerde bulunuyordu.

 

Hâlâ derin düşünceler içindeyken, Ling Chen aniden kükremeye yakın bir uluma duydu... Bu inanılmaz bir şekilde Xiao Hui'den geliyordu.

 

"Xiao Hui?"

 

"Aauuuu!"

 

Xiao Hui'nin içinde olduğu durum Ling Chen'in ödün kopartmıştı... Dört bacağı da yere sıkıca basmış ve vücudu o kadar gergindin ki bükülmeye başlamıştı. Gri kürkü vücudunda çelik iğne parçaları gibi görünecek şekilde dikilmişti. Açık ağzında vahşice birbirine kenetlenmiş sıra sıra dişleri görülüyordu. Xiao Hui'nin gözleri gölgeli göğe yöneltilmiş sınırsız bir öldürme niyeti yayıyordu.

 

Aynı anda, kemik uyuşturacak soğukluktaki korkunç bir aura dalgası gökyüzünden inerek Ling Chen'in dipsiz bir cehenneme düşmüş gibi hissetmesine neden olmuştu. Birkaç saniye içerisinde soğuk ter kıyafetlerini sırılsıklam etmişti.

 

Gökyüzü giderek kararırken, ürpertici rüzgâr esmeyi bıraktı. Her şey cehennemden çok daha korkunç ölümcül bir sessizliğin içine düşmüştü.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr