Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 9. Bölüm Köşkten Çatısız Eve (1/2)

avatar
198 0

Sıfırıncı Dünya - Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 9. Bölüm Köşkten Çatısız Eve (1/2)


Sıfırıncı Dünya

1. Cilt: 9. Bölüm Köşkten Çatısız Eve (1/2)

 

Sabahın ışıltısı bir kez daha Rose Köşkünü aydınlatırken kapıda iki kişi konuşuyordu. Birisi köşkten bugün ayrılıyordu. Diğeri neler yapacağını henüz bilmiyordu. Ayrılan kişi bir şeyi kaldırmaya çalışıyordu. Üzerinde yıpranmış eşofmanları yerine şık bir takım giyiyordu. Takımı bir soylu takımından çok uşak takımına benziyordu. Neler yapacağını bilmeyen kişi endişeli bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

 

-Ayrılmak istediğine emin misin Yuno? Burada istediğin kadar kalabilirsin.

 

-Kalmayı çok isterdim ama yapacak işlerim var. Üstelik bir yabancı olarak her şeyi deneye yanıla öğrenmem gerekiyor.

 

-Altınları taşıyabileceğine emin misin?

 

-Eminim. Gerçi biraz ağırmış.

 

Bir altının büyüklüğü kendi bozukluklarından iki kat büyük ve ağırdı. Bu yüzden içinde üç yüz altın içeren deriden yapılma torbayı sırtına almakta biraz zorlanmıştı. "Bu dünyada neden bankacılık yok ki?" diye düşünüyordu. Gerekli belgeleri giydiği takımın iç cebine koymuştu. Yuno sol kolunda takılı olan saatine baktı. Saat sabahın yedisini gösteriyordu.

 

-Öyleyse taht yolunda size başarılar dilerim Lilina Asteray.

 

-Asteray'a çok alışabileceğimi zannetmiyorum.

 

Yuno başını öne eğdikten sonra köşke arkasını döndü ve Felia'ya doğru adımlarını atmaya başladı. Köşkün etrafındaki arazi oldukça büyüktü ve etrafı dört metrelik yığma taştan oluşma bir duvarla sarılmıştı. Köşkün bulunduğu araziden çıkmak beş dakika sürüyordu. Yuno arazinin kapılarına ulaştığında orada bulunan iki moche ona kapıyı açmıştı. Gardiyanlardan çok onlar da uşağa benziyorlardı. Arkasını dönüp köşke son bir kez daha baktı.

 

-Nihayet önüme bakabilirim.Yine de yollarımız kesinlikle kesişecekmiş gibi hissediyorum.

 

Her ne kadar hissettiğini belirtse de Lilina ile tekrar karşılaşacağından emindi. Nedenini bilmese de ölümden dönüş gücünün tetikleyicisinin o yarı elf olduğundan emindi. Neden hafızasını kaybettiğini ve nasıl bir hayat yaşadığını da merak ediyordu. Nedenleri ne olursa olsun bildiği tek şey Felia'daki misafirliğinin uzayacağıydı. Kendi dünyasına dönmek için yarı elfin güvenliğinden kesinlikle emin olmak zorunda olmalıydı. Bu canını sıksa da yaşadığı tecrübeler, güçlenmesi gerektiğini ona hatırlatmıştı.

 

Bunları düşünürken birinin duvarda tırmandığını gördü. Lilina'nın yeniden tehlikede olduğunun düşünüp oraya doğru hareketlendi. Bir anlığına paniklemişti ama duvara yaklaştıkça endişelerinin yersiz olduğunu anladı. Duvara tırmanan kişi herhangi bir kişi değildi.

 

-Hadi az kaldı...

 

Bu Nick'den başkası değildi. Kıyafetleri ter içinde kalmıştı ve avuç içleri yaralarla doluydu. Yuno "Bunun burada ne işi var acaba? Kapıya dayanmadan ona seslensem iyi olacak." diye düşünüyordu . Bunun için baş ve işaret parmağını ağzına götürdü ve şiddetli bir ıslık sesi çıkardı.

 

-Ne oluyo...

 

Fakat bu ıslık yüzünden Nick'in dengesi kayboldu ve sırt üstü yere düştü. Yuno bir anlığına üstüne düşeceğinden korksa da ona bir şey olmamıştı. Nick ayağa kalkarken Yuno'yu fark etmişti.

 

-Ooo patron. Sen de iyileşmişsin.

 

-Patron? Böyle çağrılmak garibime gitti. Benim için endişelenmenizi anlıyorum fakat ben gayet iyiyim. Kimseye sıkıntı çıkarmadan evvel buradan gidelim.

 

-Sen gidebilirsin patron.

 

-Ne!?

 

Yuno'nun bunu beklediği söylenemezdi. Biraz şaşırmıştı ve Nick yeniden duvara tırmanmaya başlamıştı. Belli ki o mışıl mışıl uyurken bir şeyler olmuştu. Aslında bir şey olmamasına daha çok şaşırırdı ama neler olduğunu merak ediyordu.

 

-Ben gidebilir miyim?!? Kafandaki tahtalar mı eksildi?

 

-Benim kafam gayet sağlam patron ve o meleğe ulaşmalıyım.

 

-Melek?

 

Yuno'nun kafasındaki sorular azalacağına artıyordu. Nick ise duvarı tırmandı diğer tarafa atladı. Yuno iç çekerek arkasını dönmüştü ki bir ses duymuştu.

 

-Yine mi geldin sapık?!?!

 

-Benimle evlen Ele...

 

Elenora'nın sesini duyduktan sonra köşeli jetonlar ulaşması gereken yere ulaşmıştı. Belli ki Nick, Elenora'ya sırılsıklam aşık olmuş olmalıydı. Yuno buna da şaşırmıştı ama şaşıracağı şeyler henüz bitmemişti.Bir anda duvardan Nick'in metrelerce yükselip kendisine geldiğini fark eden Yuno son anda çarpışmaktan kurtulmuştu. Bir kez daha hastanelik olmak istemiyordu ve Nick'in ne halde olduğuna baktı.

 

-Benimle... Evlen...

 

-Bence yaşadığına şükretmelisin.

 

Yuno böyle bir durumda onun hastanelik olacağına emindi ama Nick ayağa biraz zorlanarak kalkmıştı. Yeniden duvara tırmanmaya kalkıştı ama bu sefer onu durduran Yuno olmuştu.

 

-Patronuna saygı duyuyorsan elimdekileri taşı ve beni takip et.

 

-A...

 

-Ama sözünü duymak istemiyorum. O yabani hizmetçi kaçmıyor ya?

 

-Elenora yabani filan değil patron.

 

-Kesin öyledir.

 

Nick normalde Yuno'yu dinlemezdi ama bugün üçüncü kez Elenora'dan dayak yemişti. Sınırına geldiğinin farkındaydı ve Yuno haklıydı. Oflaya puflaya Yuno'nun elindeki torbayı aldı. İçindeki şeyin ağır olduğunu anlamıştı.

 

-Bunun içinde ne var patron?

 

-Çok da önemli sayılmaz. İçinde üç yüz altın var.

 

-Ü... Ü... Ü... ÜÇ YÜZ ALTIN MI!?!?!?

 

Nick, Yuno'nun beklediği gibi acayip abartılı bir tepki vermişti. İçinden "Acaba hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapmasa mıydım? Her neyse. Nick'den ekonomi hakkında bilgi alabilmemim en garanti yolu bu." diyordu. Yine bihaber bir ses tonuyla;

 

-Bu yüksek bir miktar mı?

 

-Pek çok kişi ömürleri boyunca çalışsa bunun üçte biri kadar para kazanamaz.

 

-An... Anlıyorum.

 

Bu duyduğuna Yuno bile şaşırmış ve Elenora'nın o zamanki itirazına biraz hak vermişti. Ona küçük bir servet verildiğini anlayan Yuno konuyu değiştirmeye karar verdi. Boğazını temizledikten sonra;

 

-Altınlara daha sonra uzun uzun bakarsın. Onları sen taşı. Üstelik ben baygınken neler olduğu hakkında bana bir açıklama borçlusun.

 

-...

 

Yuno, Nick'in sustuğunu fark etmişti. İçinden "Coll Rose'un 'melez' takıntısı sebebiyle tuhaf şeyler yaşadıkları belli oluyor." diyordu.  Bunları düşünürken Nick belli belirsiz bir şeyler mırıldandı. Sonra sırtında taşıdığı çuvalla birlikte köşke doğru koşarken;

 

-Sorun paraysa ben artık zenginim Elenora!

 

-SANA CİDDİ BİR ŞEY SORDUM!!!

 

Yuno aşka inanan birisi olsa da aşırı tepkiler ona her zaman mantık dışı gelmişti. Bu sırada aklına başka bir silik anı geldi. Bu anının ortaya çıkmaması için Nick'in yakasına yapıştı. Nick onun bu ciddiyetini fark etti. Eski soğuk tavrını ortaya koymak için Yuno'nun yakasındaki eli bir kenara itti.

 

-Tamam patron. İşimizin olduğu şu sert bakışlarından anlaşılıyor. Bu küçük gözler beni biraz korkutuyor.

 

-Anlamana sevindim. Malikanedeki insanları yeterince tanımıyorum ve senden bilgiye ihtiyacım var.

 

-Üç gün evvelki olayları bilen birisi olarak cidden beni şaşırtıyorsunuz patron.

 

-Bıdı bıdı yapmak karakterine ters değil miydi?

 

-Coll Rose... Şu yirmi yıllık ömrümde onun kadar garip birisini hiç görmedim. Sizden bile daha tuhaftı.

 

-Nasıl yani?

 

Yuno, Coll Rose'un garip davranışlarından bihaber gibi davranıyordu. Nick onun bir şeyler bilmediğini düşünerek anılarını anlatmaya başladı.

 

************

 

-ACİLEN BURAYA GEL RONA! YARALILARIMIZ VAR!

 

İçeriye bir hışımla giren, grubun en önünde bulunan Lilina'nın sesi köşkte yankılanıyordu. Yuno en kötü durumda olan kişiydi ve zehir kanına karışmıştı. Vücudu ter içindeydi. Rona neler olduğunu bilmiyordu ama kardeşini ve taşıdığı tuhaf adama bakmaya başladı.

 

-Lia yoksa...

 

-Gerçekten önemli değil abla. Sadece bir toz fırtınasına yakalandık.

 

-Acilen şu iki kardeşle ilgilen Rona. Toprak büyünle onları iyileştir. Yuno'yu kurtaracak panzehir için Elenora yanıma gelsin. Hemen üst kata çıkalım.

 

-Emredersiniz.

 

Lilina ve Lia hızla üst kata doğru çıkarken Rona ona denileni yapmak için önce Nick'in omzuna dokundu. Etrafında sarı renkli ışık huzmeleri beliren Rona bir şeyler mırıldanıyordu. Nick'in yaraları yavaşça kapanmaya başlamıştı. Susan abisinin yanında kalmıştı ve bundan epey etkilenmişti.

 

-Bu müthiş bir şey hizmetçi. Büyünü bana versene.

 

-Büyümü vermek?

 

-Eee... Öhm... Ben Susan Windave. İyileştirdiğin kişi ise benim abim olur. İkimiz birlikte Kara Ölüm'e karşı koyduk.

 

-Windave... Bu bana biraz tanıdık geldi.

 

-Elbette tanıdık gelir. Biz melez mahallesinin en meşhur haydutlarıyız.

 

************

 

-Demek Rona büyü kullanabiliyor. Susan güçleriniz hakkında bir şeyler söyledi mi?

 

-Baygın olmasaydım onun gevşek çenesini kapatırdım ama köşkteki herkes bunu biliyor.

 

-Anlaşıldı. Normalde bu bizim dezavantajımız olurdu ama...

 

Yuno elindeki mektubu Nick'e gösterdi. Nick, Yuno'nun elindeki şeyin ne anlama geldiğini bildiği söylememezdi.

 

-Bunun içindeki belgeyi gerekli kişilere imzalatınca artık istediğiniz şeyi yapabileceksiniz. Ayrıca taşıdığın çuvaldaki seksen altın size ait.

 

-Sen ciddi misin patron?

 

-Elbette ciddiyim. Büyücü olmak istemediğinizi Coll Rose'a söylemiş olmalısınız.

 

-...

 

-Yoksa o mu tahmin etti?

 

-Evet. O adam biraz... ürkütücü birisi.

 

Yuno neler yaşadıkları konusunda Nick'i ikna etmek için biraz dil dökmüştü. Nick bu ısrarı susturabilmek için kendisinin uyandığı nadan itibaren neler yaşadığını anlatmaya başladı.

 

************

 

Nick uyanalı yaklaşık beş dakika olmuştu. Gördüğü ilk şey sarı saçlı ve kendisinden bile uzun sayılabilecek olan Elenora'ydı. Uyandığı ilk andan itibaren onu izliyordu. İzlemese bile onu düşünmeden edemiyordu. Yirmi yıllık ömrü boyunca böyle bir hissi hiç yaşamamıştı. Bu yüzden ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Susan'ı bile unutturmuştu bu hizmetçi.

 

-Bana niye bakıp duruyorsun sen?!

 

Bu kaba tavrı Nick'in gözünde bir çeşit umursanma belirtisiydi. Bu yüzden ona bakmaya devam ediyordu. Elenora ise Nick'e yumruğunu geçirmemek için kendini tutuyordu. Bu sırada Nick'in bulunduğu odanın kapısı ardına kadar açılmış, içeriden küçük bir kız fırlamıştı.

 

-ABİİİİİİİİ!!!!!

 

Bu Susan'dan başkası değildi ve abisine doğru zıplayıp onu boynuna atıldı. Bu hareketi yüzünden Nick'in canı yanmıştı ve kedisine yapışan kardeşini bir tarafa fırlatarak;

 

-Canımın yandığını bile bile bunu neden yapıyorsun?! Üstelik ben yaralı bir haldeyken o artistik dövüş tarzın neydi?!?

-Ha?! Senden habersiz yıllarca kendi kendime çalıştıktan sonra birazcık övebileceğini düşünmüştüm. Büyünü alıp seni bir süre hareketsiz mi bıraksak acaba?

 

-Seni...

 

Nick ayağa kalkacakken bir öksürük krizi yüzünden yatağına yatmak zorunda kaldı. Daha önce manası bitmişken büyü kullanmaya çalışmamıştı. Bu yüzden bedenindeki tüm iç organlar bir süre boyunca aşırı çalışmak zorunda kalmıştı. Bunu kaldıramayan organlar iflasın eşiğine gelmişti. Kapı bir kez daha açıldı. İçeriye giren kişi bu sefer Rona'ydı. Nick ve Susan, Rona'yı da tanıyorlardı. Onu uzun zamandır görmüyorlardı ve Nick, Susan'ın kendisi baygınken bir pot kırıp kırmadığını merak ediyordu.

 

-Efendi Rose köşke döndü Elenora. Ona olanlardan bahsettim ve...

 

-Onlar burada mı!?!?!

 

Bir anda Coll Rose'un sesi duyuldu. Haydut kardeşler aynı şeyi düşündüklerini birbirlerine olan bakışlardan anlamıştı. İkisi de onun söyleyeceği çeşitli hakaretleri akıllarında canlandırmışlardı. Sonuçta onlara göre soylu insanlar sadece kendi ortamlarında kibar olurdu. Onlar bunu tahmin ederken içeriye giren Coll Rose, onları epey şaşırtacaktı.

 

-Aranızdan hanginiz başkalarının büyülerini kullanabiliyor? Yoksa sen misin küçük kız? Adın nedir? İkiniz de cüce-insan melezisiniz değil mi? Peki ya sen nasıl büyü kullanabiliyorsun? Siz nereden geliyorsunuz? Yabancı mısınız? Duyduklarım cidden doğru mu söyleyin!

 

Coll Rose tıpkı soru sormaktan bıkmayan küçük bir çocuk gibi davranıyordu. Nick onun bu davranışlarına bir anlam verememişti. Susan ise bu soytarıya benzeyen adamın Coll Rose olabileceğine inanmadı ve hızla abisinin yanına gitti.

 

-Ben bu adamdan korkuyorum abi?

 

-Ben de... Ne desem ki?

 

-Sizi korkutmak istememiştim ama yaptıklarınızı duyunca kendimi kaybettim.

 

-Deli desek daha doğru olur. Değil mi abi?

 

-Böyle sözler söyleyip kellemizi aldırmak mı istiyorsun?

 

-Hahahahaha!!! Ben cellat mıyım ki sizin kellenizi alayım? Dedem hala yaşıyor olsa belki başınız belada olabilirdi.

 

-Yani sana istediğim kadar hakaret edebilir miyim?

 

-Susan!

 

Nick eliyle kardeşinin ağzını sıkıca kapattı. Susan'ın homurtuları anlaşılmıyordu. Nick konunun iyice dağıldığını biliyordu. Konuyu açmaya ve bir şeyler demeye çekiniyordu. Coll Rose da durumun farkındaydı ve söze giren kişi o oldu.

 

-Duyduğuma göre bir genç sayesinde Lilina hala yaşıyor. O genç şu anda nerede Elenora? 


#Benim için geçen yoğun bir haftanın ardından nihayet yeni bölümü atabiliyorum. Hafta sonu bölümün diğer yarısı gelir diye tahmin ediyorum. Bakalım kahramanımız ileride neler yaşayacak? Öyleyse keyifli okumalar.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr