Alice, güzel sarı kaşlarından tekini elinden gelen bu mu der gibi kaldırdı. Amas karşı taraftan omuz silkince elini sahaya uzattı.
"Git Angela. Bu düelloyu kazan."
Çağrılmış, sahibinin emrine uyarak havalandı ve saldırdı. Amas'ın iskelet savaşçısını kılıcıyla yok ederek geldiği yere yolladı. Amas'ın simya halkası yok olan çağrılmışının tükettiği enerji ile sıfıra vurup yok oldu. Sahanın altın sarısı parlak simetrik ışıkları tek noktada birleşti, havada patlayıp kazanan Alice'in üstüne yağdı.
Tribünlerde keyifle maçı izleyen kalabalık tezahüratlarla alkış tuttu.
"Tebrikler." dedi Amas yüzünde zorlamayla tuttuğu gülümsemeyle. Liderlik kolyesini boynundan çıkarıp kaidesinden aşağı indi. Sahanın kenarından yürüyerek gelen Alice de aynısını yaptı, yarı yolda buluşup el sıkıştılar ve Amas kolyeyi Alice'e kendisi taktı.
Seyirci kısmı centilmenliği coşkuyla alkışladı. Kendine ayrılmış yerde oturan Etiam müdürü Bayan Meac da ayağa kalkmış, çocukluktan beri büyüttüğü, çocuğu gibi gördüğü Alice'i alkışlamıştı. En sevdiği öğrencisinin ufak bir aksaklıktan dolayı yurttan ayrılmak zorunda kaldıktan sonra, gelmesinin ikinci haftasında liderliğe geri oturması gurur vericiydi.
"Pekala..." Maçın hakemi de gelip Alice'in elini sıktıktan sonra kalabalığa döndü.
"Fransa Etiam'ın lideri Alice Morefay'a meydan okumak isteyen var mı?"
Kalabalık bu sıradan prosedüre güldü. Hakem de ufaktan sırıttı. Alice açık ara en iyi simyagerdi. Yurda verdiği aradan sonra gelip iki haftada liderliğe geri yükselmişti.
Bayan Meac Alice'i tebrik etmek için sahaya inmeye hazırlanırken arenanın demir kapısı açıldı.
"Ben."
Alice tanımadığı sese dönüp baktı. Uzakta olduğu için koyu mavi gözleri görünen bir genç seyirci kısmının küçümseyen ama meraklı gözleri üzerindeyken arenaya yaklaştı.
Bayan Meac da şaşkındı. Kaydını bugün aldığı bu simyager ya fazla cesurdu ya da ilgi çekmek istiyordu. Alice'in üstün ve ezici yeteneklerini duyar ve çekinirdi, eğer burada yirmi dört saatten fazla zaman geçirseydi.
Alice gülümsedi. Liderliğe giden yolda ufak bir pürüz diye düşündü. Gel de dersini al.
"Yaklaş delikanlı. Adın ne?" dedi hakem.
Genç sakin adımlarla sahaya yaklaştı. "A."
"Pekala A." Hakem şaşırmadı. Simyagerlerle dolu bir binada kendini A diye tanıtan biri gariplikler listesinde ilk ona bile girmezdi.
"Turnuvada yarışmadığın için liderlik kolyesine denk bir bahis koyman gerekiyor, yanında böyle bir şey var mı?"
A, hakemi dinlerken kaideye çıkmıştı. Cevap olarak da ellerini göğsüne yaklaştırdı.
Önce başka alemlerden geliyormuş hissi uyandıran tiz ama tok bir ses çınladı. Mavi spiral ışıklar belirdi gencin elleri arasında, hareketle merkezde odaklanıp maddeleşince ortaya svastika sembolüne benzer bir cisim çıktı. Cismin ortasındaki spirallerden iki kablo uzanıp kendini sahibinin boynuna astı.
Kabalık, hakem, Bayan Meac ve Alice sadece bakakaldı. Sessizlik belki beş saniye belki beş asır sürdü.
"Bu da ne?" Alice kabaca sordu.
Bayan Meac parmaklarıyla ağzını örttü. Seyirci kısmından biri hayretle bağırdı.
"Boyutlandırıcı!"
"İnanmıyorum."
"Yüzyıl aşkına!"
Şaşkınlık naraları arenayı doldurdu. Alice şaşkınlığının yüzüne bulaşmasına ustaca engel oldu ama içerde siren sesleri avaz avaz çalıyordu. Boyutlandırıcı mı?
"Bir boyutlandırıcın mı var?" Bayan Meac kollarını savunmacı tavrıyla göğsüne doladı. Omuzları ve kaşları kalkmıştı. "Sessiz yolcu musun yani?"
A yavaşça başını salladı.
Bayan Meac A'ya dikkatlice baktı. "Kaydolurken bundan bahsetmemiştin."
"Kayıt formu boyutlandırıcınız var mı diye sormuyordu." dedi A alabildiğine sakin.
Cevap biraz küstah olsa da Bayan Meac anlayışla kafa salladı. Şefkat ve sevgi onun karakteriydi. Dönüp hakeme baktı. Hakem şaşkınlıkla kafasını salladıktan sonra arenayı tekrar uyandırdı.
"Pekala, Alice Morefay, rakibin A'nın meydan okumasını ve ortaya koyduğu b-boyutlandırıcıyı liderlik kolyesine denk kabul ediyor musun?"
Alice kaşlarını o kadar çatmıştı ki kristal simyası istemsiz uyanmış ve güzel kaşlarının ucunu kristalleştirmeye başlamıştı. Kendinden emin adımlarla sarı saçlarını savura savura az önce indiği kaideye tekrar çıktı.
"Ediyorum." dedi teklemeden.
Hakem kafasını salladı.
"Düello serbest çağırma tarzında olacak. Düelistler simya halkaları el verdiği sürece istedikleri çağrılmışı kullanabilir, büyü yapabilir, yardımcı eşyaları kullanabilir."
Hakem aval aval A'nın suratına bakmasa da boyutlandırıcıyı kastettiği anlaşılıyordu. Alice gergince gülümsedi.
"Şartları kabul ediyor musunuz?" dedi hakem. Normal şartlarda iki düeliste de yöneltmesi gerekirdi bu soruyu ama gözlerini boyutlandırıcıdan alamadığı için sadece A'ya bakmıştı.
"Ediyorum." dedi A ve Alice aynı anda.
"O zaman simya kuralları üzerine adil yarışacağınıza yemin edin." Hakem ellerini iki yana açtı. "Adil yarışacaksınız."
"Faische." dedi Alice sağ elini yukarı kaldırıp. A da aynı anda yapmıştı. Bu yemin kelimesi düelistleri, maçın başında razı oldukları kuralları yerine getirmeye mecbur bırakan bir büyüydü ve Alice'in gözlediği kadarıyla A'nın rahat ve teklemeden bu ritüeli yerine getirmesiyle daha önce epey düello yaptığı anlaşılıyordu.
Seyirciler de tek yumruklarını kaldırıp simyager selamıyla düelistleri selamladılar.
Tüm prosedür bittikten sonra iki rakip birbirlerine baktı. A zayıf, tepeden tırnağa siyah giyinmiş, ayna gibi bakışlarıyla Alice'in merakını uyandırıyordu. Dalgalı siyah saçları alnına dökülüyor, gözlerinin sorgulayıcı mavisine gölge düşürüyordu.
"İlk hamleyi almak ister misin yoksa bayanlara öncelik mi?" dedi daha fazla inceleyip ürpertici bir izlenim vermemek için.
A dinlemediğini bariz ederek elini sahaya uzattı.
"Kara Zafer Savaşçısı. Gel."
Mor ve sonsuzlukta siyahla buluşan girdap yerde dönerek açıldı. Koyu siyah çelikten zırha bürünmüş, elinde koca bir mızrak ve kalkan tutan savaşçı cüssesine oranla muazzam bir hızla fırlayıp sahibinin önüne kondu. Tüm ekipmanı siyah camdan yapılmış gibiydi. Görüntü olarak simsiyahtı ama parlıyor, arenanın ışıklarını üzerinde dans ettiriyordu. Mızrak kalın ve uzun, kalkanı da pürüzsüz ve kavisliydi.
Seyirci kısmındakiler daha önce görmedikleri bu çağrılmışı tezahüratla karşıladı.
"İlginç bir çağrılmış. İlk defa görüyorum." diye takdirini Alice de dile getirdi. Şöyle bir bakınca çok güçlü görünmüyordu bu enteresan çağrılmış.
A, Alice'in sözlerine kafa salladı.
"Melek tarzı çağrılmışlarıma karşı durabilirler mi?" diye sordu Alice tek gözünü kısıp. İçindeki kibirli sarışın gün ışığına çıkıyordu.
A dönüp şöyle bir baktı Alice'e. Kendi yüzü kesinlikle duygu geçirmez bir kaplamayla korunur gibi sabitti ama Alice de bir ifade sergilemiyordu.
"Bilmem, sence savaşçım güven verici mi?"
Alice parmağını sarı buklesine dolayıp dürüstçe cevap verdi. "Hayır."
"Güzel." dedi A. "Güvensizlik iyidir, insanı tetikte tutar."
Alice gülümsedi. İlginç birisi diye düşündü. Hamlesini yapmadan önce daha önce hiç bir rakibine tenezzül edip yapmadığı bir şey yapıp rakibini ikinci kez dikkatlice inceledi.
Uzun ve zayıf, Dracula'yı utandıracak kadar soluk gri tenli soğuk bir abide gibiydi A. Yüzü sakin ve huzurluydu ama ürpertici mavilikteki gözleriyle tezat içindeydi. Kaidede duruşu da Alice'in ilgisini çekti. Ellerini göğsüne dolamış, kaideye hafifçe yaslanmıştı. Bakışlarını sahadan ayırmıyordu.
"Senin sıran." diye uyardı A.
Alice silkinip odaklandı, elini uzatıp hamlesini yaptı. En sevdiği, gücüne en çok güvendiği çağrılmışına seslendi.
"Angela, buraya gel."
Safir işlemeli zarif bir zırh ve altı adet kanadıyla sahaya bir ışık olarak düştü Angela. Altın-gri alaşımlı saçları, başındaki halesi, kanatlarının arasında asılı yayı A'nın gözüne çarpan ilk detaylar oldu. Angela o kadar güzel ve ihtişamlıydı ki rakiplerini sadece bakarak kül edebilirdi.
Ama A sadece bir saniye geçmişti ki artık kendi savaşçısına bakıyordu.
Belki sadece küstahtır diye düşündü Alice.
"Saldır Angela. Buzlu gazap okunla yok et."
Angela, kanatlarının arasından küresel ısınmaya son verecek soğuklukta bir ok çekip şimşek hızıyla düşmana yolladı.
A hiç istifini bozmamıştı, nitekim kara savaşçı siyah bir aynaya benzeyen üçgen kalkanını kaldırıp önüne çekti ve kendi kendine savunma yaptı.
Buzul çağının muhtemel suçlusu gazap oku kalkana çarpıp paramparça oldu, etrafa fiziksel olarak can acıtan bir soğukluk yayıldı.
Alice şaşırsa da bunu saklayıp sordu. "Çağrılmışın sen emir vermeden nasıl harekete geçebiliyor?"
A cevap verirken ilgisiz görünüyordu.
"Böyle basit saldırıları kendi karşılayabiliyor."
Kabalık A'nın kondurduğu kinayeyi kahkaha atarak karşıladı. Alice bozulup dişlerini sıktı. Maçın hakemi de bu çocuğu nereden buldun der gibi Bayan Meac'a baktı ama o şaşırmamıştı. Aksine siyah gözlerinde muzip bir mutluluk vardı. Simya dünyasının en nadide eşyalarından birine, hatta belki de en nadidesine, bir şekilde sahip olmuş bir simyager tabii ki sürprizlerle dolu olacaktı.
Alice kaşlarını çatıp savaşçıya baktı.
Muhtemelen başka bir boyuttan gelen, kendi kısmi iradesine sahip bir seksenlik bir savaşçı. Şaşkınlığının yüzüne yayıldığını hissediyordu.
"Güven sorunun hala devam ediyor mu?"
"Oh!" Kalabalık meydan okuyan seslerle Alice'e baktı. A iyi laf çarpmıştı.
Alice, sinirli öfkeli ve şaşkındı ama mantalitesini bir kristal kadar sabit tutmayı başardı. Hatta gülümsedi.
"Basit bir saldırı karşıladın sadece. Buna bu kadar sevindiysen asıl güven sorunları olan sen olmalısın."
Kalabalık kahkaha ve tezahüratlarla Alice'e destek oldu ve ne cevap verecek diye A'ya baktılar.
"Yarı sahayı bile geçemeyen saldırılar güvenlik açısından bir tehdit oluşturmuyor." dedi A.
"Hahaha!" Hakem de kendini tutamayıp güldü. Bayan Meac da düelistler arasında geçen bu tatlı sert laf dalaşıyla eğlenmişti.
"O zaman...." Alice kollarını göğsüne doladı. "Göster bakalım sende ne numaralar var."
A savaşçısına baktı.
"Yükselen mızrak darbeni kara yıldırımınla birleştir."
Savaşçı mücadele ateşiyle bağırıp mızrağını havaya kaldırdı. Uzun ve kalın metalden yapılma sivri mızraktan çatırdayan koyu mavi şimşekler fışkırmaya başladı. Sonra savaşçı son hızda koşmaya başladı.
"Hekzagon'unu kullan Angela!" Alice bağırdı. Savaşçı yeterli mesafeye gelince zıplayıp yükseldi ve mızrağını altı kanadını önünde birleştirip kristal bir kalkan açan Angela'ya sapladı.
Hekzagon saldırının çoğunu emmişti ama aradan oluşan boşluklardan içeri çakan şimşekler Angela'yı hırpalayıp geri savurdu. Kalkan yaptığı kanatları da paramparça olduğu için sürüklenerek savruldu ve sahibinin kaidesine çarpıp durdu.
Kara savaşçı memnuniyet dolu bir homurtu çıkarıp yerine dönerken Angela'da titreyen vücuduna rağmen ayağa kalkmaya çalıştı.
Alice öfkeyle rakibine baktı. A ifadesiz yüzüyle karşılık verdi.
"Savunması hoşuna gitmemiş olabilir. Savaşçım saldırı konusunda daha başarılıdır zaten."
"Bir erkek olduğun için saldırmaktan başka bir şey bilmemene şaşırmadım zaten." dedi Alice A'nın soğuk tavrını oldukça güzel taklit ederken. Seyirci kısmındaki kızlar taklide kahkahalarla gülüp el çırparken erkekler biraz bozulmuştu.
Alice Angela'ya baktı. Zavallının hırpalanmadık yeri kalmamıştı. Birebir güç gösterisindense takım çalışması yapmaya karar verdi.
"Yeşil ejder şamanı. Gel ve Angela'yı iyileştir."
Alice'in tarafında duran taşlar ışıldamaya başladı. Efil efil yeşil kumaşların içinde elinde bir yelpaze tutan erkek bir şaman sahada belirdi. Yüzü huzurla doluydu. Sahibine bir bakış attıktan sonra hafif bir şarkı mırıldanıp yelpazesiyle saçtığı tozları Angela'ya üfledi.
Kırık kanatları misliyle geri çıkan Angela kılıcını eline alıp güç dolu aurasıyla yerden yükseldi.
Alice bu sefer onu direkt yollamadı. Aynı hatayı bir kez yapardı. Savaşçı ayrıntıları belirsiz zırhı ve aynaya benzeyen garip kalkanıyla güçlü durmuyordu ama yaptığı saldırı onun hakkındaki tüm düşünceleri çürütür nitelikteydi. Angela saldırısı ve savunması dengede bir çağrılmıştı, yetersiz kalabilirdi.
Başka bir şey düşündü ve hızla emir verdi.
"Saldır, şaman. Savaşçıyı sersemlet."
Şaman yelpazesine bir büyü fısıldayıp karşıya yolladı. Büyünün havada saçtığı parıltılarla A'nın savaşçısı mızrağını düşürüp tek dizinin üstüne çöktü.
"Şimdi Angela! Direkt sahibe saldır."
Angela çığlık atıp kılıcını çekti. Ok gibi fırlayıp A'ya hamle yaptı.
A duruşunu bozmadan Angela'nın gelişini izledi.
Yakaladım seni. Alice olduğu yerden sırıttı.
Kara zafer savaşçısı, bir anda sersemliğinden kurtulup araya daldı. Mızrağını alacak kadar bile vakit kaybetmeden, zaten sol elinde duran kalkanıyla fırladı ve kendini saldırıya siper etti.
Angela ivmesini kontrol edemeyecek kadar hızlandığı için önüne çıkan savaşçıya mecburen saldırdı. Savaşçı kalkanıyla savunma yapmak yerine saldırmayı seçti ve elektro manyetik dalgalar saçan siyah aynayı Angela'nın boğazına mıhladı. Angela da hilal gibi kavisli bir savuruşla savaşçının kellesini kopardı.
İki çağrılmış da patlayarak yok oldu. A'nın savaşçısı içine gömülür gibi mor bir enerji topuna dönüşüp silindi. Angela ise tam aksine parlak bir ışık topu olarak patladı .
A'nın savaşçısı yok olmuştu ama kalkan yok olmamıştı. Nitekim o da havadan yere düştü, parçalanıp etrafa bir şok ve manyetizma saçtı.
Alice kafası karışıp durduğu için sinirle sordu.
"Bu da neydi?"
Seyirci kısmı da merakla ne olduğuna bakındığı için bu soru onların da kafasındaki soruydu.
A, yerden göğe kadar elektriklenen havanın tülendirdiği saçlarını düzeltirken cevapladı.
"Kara savaşçı oldukça sadıktır. Basit derecede bir sersemletmeye karşı koyup sahibini kurtarabilir. Gerçi erkeklerin saldırmaktan ibaret olduğunu sanan biri sadakate yabancı olabilir."
Alice gözle görülür derecede bozulurken seyirci kısmındaki erkekler kahkahalarla A'ya destek oldu. Kızlar da yuhaladı ve Alice'e destek çıktı.
"Şuan sana destek olan erkeklerin neredeyse hepsinin bana yazdığı aşk mektuplarının külleri odamda şöminede duruyor. Türün hakkında senden çok bilgim var emin ol." dedi Alice kestirip atarcasına.
Erkekler sus pus olurken kızlar tiz kahkahalara boğuldu. Bayan Meac da bu tatlı sert laf dalaşına gülmüştü.
"Benden mektup almadığın için bir şey diyemem." dedi A soğuk bir tavırla.
Alice öne eğilip A'nın mesafeli tavrını oldukça iyi taklit edip konuştu. "Henüz almadım."
Seyirciler bu taklide de güldü. Şimdiden epey eğlendirici bir maç olmuştu. Lakin A'nın tepkisizliği eğlencenin ömrünü kısaltıyordu. Nitekim o ellerini göğsüne dolayıp sahaya bakınca Alice de şakayla yumuşayan havayı unutup oyuna odaklandı.
Her şey bir yana, Alice sinirlerinin bozulduğunu hissedebiliyordu. Yaptığı hiç bir saldırı istediği sonucu vermiyordu. A hep enteresan bir yolla olayın gidişatını saptırıyordu, Alice'in oyun üzerinde hakimiyet kurmasına izin vermiyordu.
Sıkıntı dolu bir nefes alıp sahaya baktı. A'nın savaşçısı yok olmuştu ama kalkanından arda kalan kırık parçalar gibi, mızrağı hala sahadaydı. Kendi tarafında yeşil ejder şamanı vardı ve giydiği ipekten kumaşlarla pek de iyi savunma oluşturmuyordu.
Sıra onda olduğu için A elini sahaya uzattı.
"Savaşçımın sahada kalan mızrağını kullanarak özel bir çağrı yapıyorum. Şövalye'nin mirası. Böylece simya gücü kullanmadan bir çağırma yapabilirim. Kara sancak askeri. Gel."
Yerde ikinci bir idrak edilmez siyahlıkta delik açıldı. Bir at kişnemesi duyuldu. Siyah zırhını ve pusatını kuşanmış, zırhlı atına binmiş bir süvari bir anda fırlayıp sahaya kondu.
Ne olduğu belirsiz başka bir çağrılmış daha diye gözlerini devirdi Alice ama bu sefer temkinliydi. Çok muhtemeldi ki bu da diğeri gibi enteresan numaralarla doluydu. İlk savaşçınınki gibi, tüm ekipmanı parlak siyahtı.
"Başka bir kara savaşçı demek."
A cevap vermeden baktı. Alice gerçekten gizemli çağrılmışlar ve onların enteresan yeteneklerinden bıkmıştı.
"Bu düelloyu sabitlemenin zamanı geldi. Yeşil ejder şamanı. Bora hiddeti ile saldır." diye emir verdi Alice.
Şaman yelpazesini kaldırıp çevirince yeni peyda olan yeşil yapraklar ve halkalar çizen rüzgarın gücüyle ürpertici gürültüde bir fırtına patladı.
"Gece nöbetine geç."
A emir verince kara sancak askeri atından inip hazırola geçti. Ayaklarından yayılan siyah enerji savaşçıyı yere mıhladı.
Alice hırsla gülümsedi. "Bu sefer değil."
Şaman, sahibinin hırsına paralel olarak, yelpazesiyle fırtınaya yön verdi.
Gece nöbeti yeteneği, A'nın beklentisine göre, bu saldırıya dayanmalıydı ama fırtına savaşçıyı atıyla beraber silip süpürdü. A boşu boşuna bir çağrılmışı harcamış oldu.
"Hım." Alice kendinden emin bir ses çıkardı. "Bora hiddeti, yeşil ejder şamanından sonra tüm hizmetkârları yok eden özel bir büyü. Gece nöbeti ne çeşit bir yetenekti bilmiyorum ama pek işe yaramış durmuyor."
A ifadesiz duruyordu. Şaşırmış gibi değildi.
Kesinlikle dehşet içinde, sadece belli etmiyor. Alice özgüvenle gülümsedi.
Seyirci kısmının keyfi yerine gelmişti. Sonuçta onlar burada, Fransa Etiam'da ikamet eden simyagerlerdi ve Alice onlardan biriydi. Aniden çıkıp gelen birinin, liderlerini hiç bir başarılı saldırı yapamayan biri gibi göstermeleri hoşlarına gitmemişti.
Hakem hiç bir şey anlamadığı için müdahale etmesi gerekiyormuş gibi hissetti. A hem çağrılmış hem de bir büyü kullanmıştı ama elinde patlamıştı ikisi de. Alice nihayet ciddiye alıyordu belki de düelloyu.
Ne düşünüyor diye Bayan Meac'a baktı. Müdire yüzünde hafif bir memnuniyetle sahada bir noktaya bakıyordu.
"Bedeli nedir?" dedi A Alice'e bakıp.
Alice ne diyorsun der gibi kaşını kaldırdı.
A sakince sordu. "Böyle bir büyünün bedeli olmalı."
"Hayır yok bir bedeli." Nereden biliyor diye mental bir çığlık attı Alice.
"Kendim bulurum o zaman." dedi A. Alice kollarını göğsüne doladı.
"Ne yapmayı umabilirsin ki? Ne çağırırsan çağır bora hiddetinden kurtulamayacak. Simya halkan dolu olsa bile.... bir işe yaramaz."
Alice rakibinin halkasına baktı. Az önce yaptığı özel çağırmayla simya gücü harcamamış olması lazımdı ama halkası gözle görülür şekilde azalmıştı.
"Bunu başka bir şey için planlamıştım ama şimdi kullanacağım. Önlem aldığıma sevindim." dedi A ellerini kaideden kaldırıp.
Alice sinirden alt dudağını ısırdı. "Ne halt ediyorsun sen?"
A elini sahaya, Alice'in şimdi fark ettiği, ilk savaşçının hala sahada duran mızrağına baktı.
"Bilmediğin bir şeye saygı duyman gerekirdi." dedi A. Metal kadar tok ama kaba olmayan sesi Alice'in sinirlerini zıplatıyordu.
"Aydınlat o zaman beni. Savaşçının mızrağı neden hala burada? Çağırma yapmak için kullanmadın mı onu?"
"Öyle dedim ama öyle yapmadım." dedi A. Uzun boyuyla hafifçe arkasını dönüp simya halkasına baktı.
"Bu bir tuzaktı. Savaşçıyı sahadaki mızrağı kullanarak değil simya halkamı kullanarak çağırdım. Çok dikkatsiz olduğun için fark etmedin."
Alice kaşlarını çatıp artık bir yılan zehrini andıran yeşil gözlerini mızrağa çevirdi.
"Ne geçti eline?"
A sahaya geri dönüp elini mızrağa uzattı.
"Gece nöbeti kutsal bir vazifedir. Yükümlü olan çağrılmış yok olursa yerini başkasının alması gerekir. Ben de vazifeyi getirmesi için, sahada kalan mızrağını kullanarak kara zafer savaşçısını tekrar çağırıyorum."
Uzun metal mızrak şimşekler saçarak havalandı, yerde yeniden peyda olan girdaptan fırlayan savaşçı mızrağı yakaladığı gibi havaya kaldırdı. Zaten elektriklenen hava daha da cızırtılı bir hale geldi.
"Ah, anlıyorum." dedi Alice parmağını buklesine dolayıp. "Savaşçını geri getirmek içindi yani."
A cevap vermedi.
Alice köpüren sinirini hissediyordu. Bu, karşısındaki yabancı, bütün sinir uçlarına diken batırıyordu.
Nerede hata yaptığını anlamaya çalıştı. Rakibini tekrar iyice süzdü. Düellonun başından beri aynı sabit ve mesafeli tavrıyla duruyordu. Zayıf olduğu için çok güçlü bir imaj çizmiyordu ama böyle düşünmek bir hataydı. Angela bunu ilk elden tecrübe etmişti.
Zekiydi. Evet. Planlı ve stratejik ilerliyordu. Dikkat edilmesi gereken bir zekaydı. Kaşlarının çatıldığını hissetti. Tehlike oluşturan bir zeka. Öyle ki, Alice'in şimdiye kadar yaptığı her saldırıdan üstün çıkmayı başarmıştı.
Sıra A'daydı ama o emir vermeden savaşçısı saldırdı. Yerinden bile kıpırdamamıştı. Olduğu yerden bir kılıç savurmasıyla yıldırım şuası yolladı ve şamanı yok etti.
"Simyanın yüz yılı aşkına." diye mırıldandı seyirci kısmındaki Chelsea. Rachel arkadaşının ne demek istediğini anlamıştı. Kendi kendine hareket eden bir çağrılmış ürperticiydi. Bu ruh hali tüm seyirci kısmına yayılmıştı.
Alice şamanın yok olmasına şaşırmadı. Yeşil ejder şamanı güç gerektiren bire bir kapışmalarda zayıftı. Simya halkası kaybettiği çağrılmış yüzünden azalırken derin bir nefes alıp düşündü. Güç olarak üstün gelmesi için herhangi bir büyü yahut taktikle önüne geçilemeyecek bir şey yapmalıydı. Neyse ki elinde böyle seçenek vardı ama simya halkası böyle bir çağırmaya dayanmayabilirdi.
"Beni bu kadar zorlaman takdire değer açıkçası." dedi Alice. "Lakin, bundan sonrası için seni kurtaracak bir plan var mı emin değilim."
Elini sahaya uzattı. Başka seçeneği yoktu.
"Seni çağırıyorum. Serafim."
Saha tekrar, bu sefer en şiddetli haliyle titremeye başladı.
"İnanmıyorum." Alice'in seyirci kısmındaki iki arkadaşı Chelsea ve Rachel heyecanla el ele tutuşup sahaya baktılar.
"Serafim'i neden çağırıyor ki?" diye mırıldandı Chelsea. "Çok riskli."
Rachel kafasını salladı. "Sanırım düelloyu hemen bitirmek istiyor. Serafim'in karşısında kimse duramaz."
Alice'in yaptığı çağırmayla mekan sıcaklığı aniden yükseldi. Sahadaki büyülü taşlardan görüntüyü bulanıklaştıran bir ısı ve ateş yayılmaya başladı. Azgın ateşlerin ortasında bir delik açılı ve melek korosundan hallice sesler eşliğinde Serafim ortaya çıktı.
Gerçek anlamda yanan miğferinin altında sarı kırmızı saçları alevler gibi dalgalanıyordu. Çatırdayarak yanan ve etrafa kıvılcımlar saçan ateş topu gözleri A'nın savaşçısına bakıyordu. Sırtından neredeyse sahadan taşacak kadar çok alev fışkıran altı adet turuncu kanat yükseliyordu. Beline astığı büyük metal kılıç, bu akıl almaz ısıda hayrete düşürücü şekilde erimiyordu.
Alice hafifçe kaideye yaslanıp soluklandı. Serafim çağırması kolay bir yaratık değildi. Göğsü hızla inip kalkarken çaktırmadan A'ya baktı.
A elleri hala kaidesinde, donuk ifadesiyle öylece Serafim'e bakıyordu.
Seni kendini beğenmiş diye tısladı Alice içinden. Öfke dolu bir gururla doğruldu.
"Serafim, sinendeki ateşi serbest bırak."
Serafim nihayet bir şeyleri yakabileceği düşüncesiyle adeta gülümsedi ve kanatlarını sonuna kadar açıp bir çığlık attı.
İstenilen etkiyi yaratmıştı.
Kara zafer savaşçısı tek dizinin üstüne çöküp kalkanını önüne koydu. Buna rağmen sahanın karşı tarafından yayılan ateş gücü onu geriye itiyordu.
A da nihayet duruşunu bozmuş tek eliyle kendine siper yapmıştı. İfadesiz yüzünden ilk bir şey seçiliyordu. Şaşkınlık.
"Sanırım bu düellonun sonuna geldik." dedi Alice zafer doluyla gülmesiyle. "Boyutlandırıcını ortaya koyduğun için pişman mısın?"
A kendi savaşçısına, savaşçısı da ona bakıyordu.
Alice yeni oyuncağıyla neler yapabileceğini düşünürken A savaşçısına sessiz bir emir verdi.
Alice sahaya inip kendi saldıracakmış gibi coştu. "Saldır Serafim! Nihai ateşinle bitir bu işi!"
"Yukarı." dedi A savaşçısına tavanı işaret edip.
"İşe yaramaz!" diye bağırdı Alice heyecanla. Çağrılmışı saldırıya giderken istem dışı tavana baktı.
Bu bulutlar da nereden geldi?
Serafim'in ateşi o kadar yoğundu ki kara zafer savaşçısının simya gücü hissedilmiyordu. Cellat gibi kılıcını kaldırıp son vuruşu yapmaya giderken A'nın savaşçısı inanılmaz bir şey yaptı.
Gür bir haykırışla mızrağını yukarı doğrulttu. Çatırtılar saçan tavandan aşağı patlayarak inen şimşekler mızrağa hücum etti. Gücü katlanarak artan savaşçı, son kuvvet gelen Serafim'i azgın bir hiddetle karşıladı. Mızrağını varoluşu deler gibi sapladı.
Serafim'in yanan kılıcı ve savaşçının yıldırım dolu mızrağı çarpışmadı, Serafim'in kılıcı savaşçıyı ortadan ikiye bölerken savaşçının mızrağı Serafim'i parçaladı.
Hayır!
Alice parlayan ışığa rağmen gözlerini kocaman açtı.
Koca bir dağ başka bir koca dağ ile çarpışır gibi bir gürültü koptu. Ateş ve yıldırım iç içe geçerek patladı ve saha güneş ani bir ziyarete gelmiş gibi aydınlandı. Seyirci kısmındakiler çılgına döndü. Bayan Meac'ın siyah gözlerinde sahada parlayan novanın ışıltıları ile beraber simyanın bu kadar güzel kullanıldığını görmenin mutluluğu vardı.
Kavrulan güç nihayet azaldı ve sonunda dağılarak sona erdi.
Alice'in yüzü paramparça bir kristal gibiydi. Serafim'in yok olmasıyla beraber simya halkası sıfıra dayanmıştı, dokunsalar dağılacaktı. Alice de azalan gücüyle iyice yıpranmış, patlamanın kabarttığı saçları arasındaki yeşil gözleri tükenmişlikle kısılmıştı.
"Nasıl?" dedi soluk sesiyle. "Serafim nasıl yok olur?"
Hakem, her ne kadar az önceki ışıltılı novadan etkilense de, kaşlarını çatıp A'ya döndü.
"Sen hile mi yapıyorsun?"
A bir şey diyecekti ki Bayan Meac cübbesini savura savura öne çıkıp lafı aldı.
"Hayır, A simyayı o kadar güzel kullandı ki, neler olup bittiğini anlamayanlara hile gibi gözüktü."
Sesindeki iğneleme nezaketle örtülüydü. Hakem derin düşünmeye çalışır gibi tek gözünü kısıp A'ya baktı.
"Serafim'in savaşçıyı kolaylıkla yok etmesi lazımdı." dedi Alice inatla.
Bayan Meac heyecanla bir nefes aldı.
"Sanırım bu A'nın en başından planladığı şeydi."
"Evet. Sayılır." dedi A.
Alice o kadar öfkelenmişti ki karşı tarafa uçup A'yı boğazlamasına ramak kalmıştı.
Bayan Meac da öğrencisinin durumunu fark edip açıklamaya başladı.
"Angela'nın gazap okunun saçtığı soğuk havayı hatırlıyor musunuz?"
A hariç arenadaki herkes herhangi bir ayrıntı kaçırmamak için girdikleri ciddiyetle somurtur gibi dinliyordu.
"O soğuk hava A'nın savaşçısının saldırısıyla elektrik yüklendi ve Serafim'in ateşiyle ısınıp-
"Isınan hava yükselir." diye araya cümlesini sıkıştırdı A.
"Evet!" Bayan Meac lafı kesildiği için kızmamış aksine heyecanlanmıştı. "Isınarak yükseldi ve elektrik enerjisiyle doldu. Son olarak kara zafer savaşçısı paratoner olarak mızrağını kullanınca havadaki yüklü enerjiyi topladı...."
Ve Serafim''in canına okudu diye tamamlandı cümle herkesin kafasında. Kara zafer savaşçısının ihtişamlı saldırılarıyla coşan yüzler şimdi hiçbir şey anlayamamanın ve aynı zamanda her şeyi en sonunda anlamanın verdiği rahatsız edici gerginlikle gölgeleniyordu.
"Dalga mı geçiyorsunuz?" diye mırıldandı Alice. Üzüntüsü şuan yaşadığı kafa karışıklığının yoğunluğuyla yok olmuştu.
Chelsea ve Rachel birbirlerine baktılar.
"Ciddi mi bu?"
"Geleceği mi görüyor bu çocuk?"
Alice neler olduğunu anladıkça yüzü komik bir dehşete bulanıyordu. Ta en başından, önce Angela'nın soğuk hava saçan oku, kara zafer savaşçısı kalkanını kullanarak yüklediği hava ve Serafim'in ateşi. Her şey planlı gibiydi ve Alice A'nın bu deli manyak planına adım adım uymuştu. Daha ağır kelimelerle ifade edilirse piyon olmuştu. Hem de nasıl piyon. Tüm düello boyunca üstünlüğü ele geçirmeye çalışıp rakibini köşeye sıkıştırmaya çalışmıştı şimdi anlıyordu ki fark etmeden kendi kendini köşeye sıkıştırmıştı.
Düşündükçe beter oluyordu. İşte yine, yabancı biri gelip onu tahtından ediyordu. Geçen sefer olduğu gibi. Kaburgalarının içe çekildiğini hissediyordu. Nefesi daralmaya başlayınca Alice simyasının ufaktan kontrol dışına çıkıp vücudunu kristalleştirmeye başladığını anladı.
"Pekala..." Hakem vasıfsızlığı yüzünden bir şey anlamamanın vermiş olması gereken utançtan zerre taşımadan ellerini iki yana açtı.
"Düello devam etsin o zaman."
Alice güç bela bir nefes alıp doğruldu ve güç bela arkasında duran simya halkasına bakıp umutsuzluğa kapıldı.
Chelsea ve Rachel, arkadaşlarının durumunu görünce içleri burkuldu.
Alice, kaideye iki elini yaslayıp soluklandı. Kafasını öne eğip iç dünyasına döndü bir dakikalığına.
Ben Alice Morefay...
"Ne yapıyor o?" Rachel Chelsea'ye sordu.
Chelsea'nin soruya bir cevabı yoktu ama cevaba gerek yoktu. Alice her ne yapıyorsa simya halkasının ışıltısı ve hızı geri geliyordu. Lakin, Serafim'i çağırmak ve bir de yok olması halkasını bir hayli yıpratmıştı ve şimdi Alice'in yaptığı güç çağrısı ancak halkayı dağılmaktan kurtarmıştı.
"Hım." Alice derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı. Bakışları yargılayan yeşile döndü. Kollarını göğsüne dolayıp ta maçın başındaki tavrına aynen geri döndü.
"Rakibim de uygun görürse berabere bitirelim bu düelloyu." dedi A birden.
Kalabalık şok olmuş bir halde A'ya baktı.
"Kaçıyor musun?" dedi Alice. Oldukça zor durumdaydı ama tabii ki taviz vermeyecekti.
"Bu düello sıkıcılaşmaya başladı." dedi A ilgisiz suratını yana çevirerek.
"İkinizin de çağrılmışı yok. Rakibin de uygun görürse berabere bitebilir." dedi hakem.
Soran gözler Alice'e döndü.
"Pekala..." dedi Alice. Çekildiğini göstermek için simya halkasını söndürdü. A da aynısını yaptı ve düello berabere bitti.
"Arkadaşlar." Bayan Meac öne çıktı. "Bu akşam izlediğiniz bu maçı unutmamanızı istiyorum. Alice ve A harika bir düello çıkardı. Simya dediğimiz olayı tam olarak icra ettiler. Çünkü aslında simya, sanılanın aksine, sürekli yeni şeyler çağırmak değil elindekilerle en iyisine ulaşmaya çalışmaktır."
Kalabalık gülerek alkış tuttu. Alice arkadaşlarının coşkusunu selamlarken içinden alkışların onun için olmadığını fısıldayan sesleri susturdu. En zor anında bile vazgeçmemiş direnmiş ve sonunda liderlik kolyesini elinde tutmayı başarmıştı. Sırayla arkadaşlarını ve Bayan Meac'ı selamladı.
A sessizce arenayı terk etmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..