Bölüm 105: Dünyada Eşit Olmayan

avatar
6146 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 105: Dünyada Eşit Olmayan


 

 Çevirmen: madShy

 

“Hahahaha…” Şu Xu Zhen kendinden aşırı gururlu bir şekilde başını geriye atarak uzunca bağırdı. Bu çağrı tuhaf sürekli yayılan bir güç dalgalanmasının ortaya çıkmasına neden oldu. Yüzlerce metre içerisindeki kaçmaya yeterli zamanı olmayan Yeşil Kanatlı Kılıçkuşları ıstırap dolu çığlıklar atarak bir bir gökyüzünden düştüler.

 

“Ruhsal Qi titreşimleri, bu bir ruh daosu uygulayıcısı!” İkinci Geçidin üzerinde Prenses Gouyu’nun ifadesi de anında sert bir biçimde değişti. Altın Kanatlı Kılıç Kuşu çağırarak sırtına atlayarak bir anda Jiang Chen’in yanına fırladı.

 

Her zaman ağırbaşlı ve korkusuz olan Jiang Feng bile ‘ruh daosu uygulayıcısı’ sözlerini duyduğunda solmuştu. O da bir Altın Kanatlı Kılıç Kuşu çağırarak geçidin diplerine doğru daldı.

 

Bilindiği üzere Jiang Feng kendine muazzam güveni olan biriydi, Long Zhaofeng bile onunla boy ölçüşemezdi. Birinci dük olarak ona boyun eğdirmişti. Fakat ruh daosu uygulayıcısı sözlerini duyduğunda o da muazzam şekilde sükunetini kaybetmişti.

 

Böylesine sıradan bir krallıkta ruh daosu uygulayıcısı efsanevi bir varlıktı.

 

Prenses Gouyu’nun hatırlatması olmadan bile o anda Jiang Chen zaten bu iki kişinin Mor Güneş Tarikatından Ruh Daosu Uygulayıcıları olduğu yargısına varmıştı.

 

Bu Xu Zhen açıkça güç gösterisi yapıyordu. Görkemli ruh daosu aurasının varlığı attığı her adımda artarken her yandaki Kılıç Kuşu ordusunun sürekli olarak dağılarak geri çekilmesine neden oluyordu.

 

Bu kişiden iki yüz ila üç yüz metre uzakta bulunan Jiang Chen bile Xu Zhen’in attığı her adımda kazara veya planlı ruh daosuyla bastırılıyordu.

 

Bu biçimsiz baskı soğuk demirin parıltısı veya ışıldaması gibi değildi. Bir kılıcın sahip olabileceği herhangi bir parıltı veya gölgeden çok daha korkutucuydu.

 

Jiang Chen net şekilde kendi tarafında babasının nefes alıp verişinin düzensizleştiğini, alt ve üst dişlerinin gıcırdamadan edemediğini hissedebiliyordu.

 

Prenses Gouyu daha iyi durumda değildi. Kendini kontrol becerisi hafifçe daha güçlü olmasına rağmen narin omuzları mevcut zor durumda titremekten halsiz kalmıştı.

 

Jiang Chen sadece on meridyen gerçek Qi olmasına rağmen Taşın Kalbinin maksimum düzeyi sayesinde sakinliğini koruyabiliyordu.

 

Diğer taraftan Jiang Chen bunun daha fazla devam etmeyeceğini çok iyi biliyordu. Babası ve Prenses Gouyu yüksek ihitmalle birkaç adım daha ilerlerse yıkılacaklardı.

 

Derhal uzun ve güçlü bir ıslık öttürdü, sesi yıldırım misali yankılanıyordu, “Kötü ruh, ne oynuyorsun?”

 

Bu gürleyiş iç şeytanları temizleyecek ilahi beceriye sahipti. Bir gürleyiş babası ve Prenses Gouyu’nun içindeki şeytanlardan kurtulmasına yetmişti.

 

Bu güç ayrıca Xu Zhen’in momentumunu yıkıp geçti. Güçte eşit olmasa bile yine de büyük bir kısmını dengeleyebilirdi.

 

“Eh?” Turkuaz cübbeli adam Yu Jie hafifçe şaşırmış bir bakış sergiledi. Sonrasında kaşları çatıldı, “Xu Zhen çabuk ol ve hiçbir şey yapmayacaksan bile işine bak.”

 

“Anlaşıldı.” Xu Zhen ürkütücü biçimde gülümsedi. “Velet, gerçekten Kılıç Kuışlarını dövüşmeye zorlayabiliyorsun. Bu biraz tuhaf. Patronun kim? Adını duyayım!”

 

Jiang Chen’in kaşları hafifçe kalkarken Xu Zhen’e doğru soğuk bir gülümsemeyle bakarak onu görmezden geldi.

 

“Velet, usta Xu’nun sabrı sınırlıdır. Tekrar soruyorum, patronun kim?”

 

Herhangi bir sıradan uygulayıcı olsaydı Xu Zhen kesinlikle tek bir soru sormadan derhal aksiyona girerdi. Muazzam becerilerini gösterir ve diğer kişiyi Long Juxue’ye yağ çekmek için anında öldürürdü.

 

Ancak Xu Zhen hem merak ediyordu hem de Jiang Chen’in kılıçkuşlarını kontrol eden mucizevi yöntemini biraz kıskanıyordu. Ayrıca etkileyici bir arka planı olmasından hafifçe  endişe ediyordu. Şuan küstahça diğer tarafı öldürebilir fakat gelecekte acı verici sonuçlarla karşılaşabilirdi.

 

“Neden patronumun kim olduğunu söylemeliyim?” Jiang Chen hafifçe söyledi.

 

“Jiang Chen kibirli olmaya cüret etme. Bu iki dahi Mor Güneş Tarikatının öğrencileri ve sıradan bir uygulayıcı statünle onlara karşı cevap vermeye cüret ediyorsun. Canına susamışsın!” Nefret Xu Zhen’e söylerken Long Juxue’nin yüzünün her yanında görülüyordu, “Kıdemli kardeş Xu, bu Jiang Chen sadece bir dükün oğlu ve bu yöntemi Sonsuz Katakomp denemeleri sırasında tökezlediğinde elde etti. Yükselen Ejder Malikanemin Jiang Ailesinin tüm nesilleri hakkında bilgilere sahip ve patronu olmadığını biliyoruz.”

 

Long Juxue şu anki gücüyle Jiang Chen’i öldüremezdi. Bu yüzden iki kıdemli kardeşinin gücüyle Jiang Chen’i öldürmek istiyordu.

 

Gözleri kırmızı ve yaşlıyken yanındaki Yu Jie’ye baktı. “Kıdemli Kardeş Yu, bu Jiang Chen babam ve büyük kardeşimle birlikte Long Ailemin birçok üyesini de öldürdü. Ortadan kaldırılmazsa kesinlikle küçük kız kardeşinizin içindeki bir şeytan olarak kalacaktır. Küçük kız kardeşiniz babası veya kardeşi olmayan zayıf bir kız. Ve hiçbir koruyucusu kalmamış bir kimsesiz. Kıdemli kardeşlerden küçük kız kardeşleri için yargı dağıtmasını istiyorum.”

 

Long Juxue yüksek rol kabiliyetini kullanırken yaşlar gözlerinden döküldü. Gerçekten ağlayan bir güzel gibiydi. Yu Jie kolunu etrafına sarmadan ve usulca sözlerle onu sakinleştirmeden edemedi.

 

“Küçük kız kardeş, rahat ol. 16 krallığın bölgesinde patronu kim olursa olsun Mor Güneş Tarikatımızı kızdırmaya yeltenemez. Bu velet babanı ve kardeşini öldürdü. Bu Mor Güneş Tarikatından birini öldürmeye eşdeğerdir. Aptal kardeşin senin yerine bugün yargı dağıtacak.” Yu Jie güzelliğin göz yaşlarına dayanamayarak onu göğsüne bastırırken söz verdi.

 

Konuştuktan sonra Yu Jie ileri doğru bir adım atarken sallanıyor gibi görünen varlığı kayboldu. Tek bir adımda Xu Zhen’in önünde belirdi.

 

“Küçük kardeş Xu, senin görevin burada bitiyor. Artık bu mesele bende.” Yu Jie’nin tonu soğuk ve kibirliydi. İkisi de Mor Güneş Tarikatının öğrencileri olmalarına rağmen Yu Jie açıkça Xu Zhen’e karşı bir üstünlük hissi yaşıyordu.

 

Xu Zhen biraz şaşırmış olsa da o da ne zaman geri duracağını biliyordu. Birkaç söz sarfettikten sonra da öyle yaptı. “Bir öküzü kullanarak tavuk öldürmek mi? Kıdemli kardeş Yu kişisel olarak bu velede işkence etmek istiyorsa, bu veletin yaşam serveti kıdemli kardeş Yu’nun ellerinde tükenmeli.”

 

Yu Jie’nin yüzü ifadesizdi. Xu Zhen’in yalakalıklarına fazla tepki göstermedi.

 

Soğuk gözleri sahnenin üzerinde gezerken donmuş bakışlarını birkaç yüz metre ötede dikilen Jiang Chen’e odakladı. “Sana Jiang Chen mi diyorlar? İki seçenek vereceğim. Birincisi Kılıç Kuşlarını nasıl kontrol ettiğini söylemen. Bunu yaparsan hızlı ve temiz bir ölüm tadacaksın. İkincisi sırrını beraberinde mezara götürmek. Bunu yaparsan öncelikle yavaşça işkence çekerek öldürüleceksin ve sonrasında babanı öldüreceğim. Sonraysa yanındaki kadına tecavüz edecek ve onu öldüreceğim, en son ise aile klanına gidecek, oradaki herkesi öldüreceğim.”

 

Yu Jie’nin tonu tartışmaya açık değildi, bu bir emirdi.

 

Mor Güneş Tarikatının dokuz büyük kıdemlisi altındaki öğrenciler sıradan bir krallıkta tanrıya yakın varlıklardı. Statü veya güç bakımından olsun durum böyleydi. Bu emir verme pozisyonunda ve böyle rahat konuşma hakkını ona veriyordu.

 

Diğer bir deyişle Jiang Chen Kılıçkuşlarını kontrol becerisine sahip olsa da Yu Jie’nin gözlerinde sıradan tuhaf bir uygulayıcıdan başka bir şey değildi.

 

Sıradan uygulayıcılar ise sadece sıradan uygulayıcılardı işte. En yukarıdaki tarikatların öğrencileri onları yaşayan hayvanlar, küçük karıncalar gibi görüyordu.

 

“Jiang Chen, kıdemli kardeşim yaşayan şeylere irade verir ve sana seçmen için bir şans verdi. Nasıl davranacağını biliyorsan o halde çabuk ol ve kılıçkuşlarını kontrol etmenin sırlarını dökül. Aksi halde Jiang Aile klanının hepsi ölümüne ezilecek.” Xu Zhen kenardan bağırdı.

 

“Yaşayan şeylere irade vermek mi?” Jiang Chen soğukça bu iki Mor Güneş Tarikatı öğrencisine baktı. “Daha çok merak ediyorum da siz ikiniz gibi tarikat öğrencisi diye anılan kişiler neden bu kadar ikiyüzlü oluyor ve burnu göklere değiyormuş gibi davranıyor? Seçmek mi? Kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Neden seçmek zorunda olayım?”

 

“Ah? Seçmiyor musun?” Yu Jie aşırı öfkeli bir kahkaha attı. “Hâlâ sıradan bir uygulayıcı olarak statünün Mo Güneş Tarikatı dahilerine karşı saldırı yapmaya yeteceği hayalini mi yaşıyorsun?”

 

Xu Zhen de aşağılayarak güldü, “Ne vahşi bir fantezi.”

 

“Dahi mi?” Jiang Chen de güldü. Bu dünyada kim kendini onun önünde dahi olarak anmaya cüret ederdi ki? Hangi dahi gökleri ondan Jiang Chen’den daha iyi anlardı?

 

“Bir tarikatın gücü göklerin altındaki kaynakların sefasından ve sıradan insanların hayranlığından gelir. Göklerin altındaki huzuru sağlamalı ve sıradan insanlara fayda getirmelidir. Yüzlerinize bakın. İkiyüzlü, kıskanç, kibirli, baskıcı…. sorarım size, bendinizde tarikat üyesi olmaya değecek herhangi bir özellik var mıdır?”

 

Jiang Chen’in tonu kasvetle konuşurken hayranlık uyandıran cinstendi, “Dahi denilenler, tarikat üyesi denilenler sizler gibiyse o halde hepinizin üzerinde tepinerek her birinizi yerle bir etmeme izin verin. Kaliteniz dahi olarak anılmaya yeterliyse o halde sonuca gökler karar versin.”

 

Jiang Chen tastamam öfkelenmişti.

 

Önceki yaşamında Göksel İmparatorun yüce oğluydu ve sayısız baş dahi görmüştü. Her bir dahinin çeşitli derecelerde benzersiz kişiliği bulunuyordu.

 

Fakat burada önünde duran iki tarikat üyesinde bunları karşılayan hiçbir faktör görülmüyordu. Ve bunlar kendilerini dahi diye anmaya cüret ediyordu!

 

Yargılayan tonda ona seçim yapmasını söylemeye cüret ediyorlardı. Bu şüphesiz ki Jiang Chen’in kalbinin derinliklerindeki kendine olan saygısını kızdırmıştı.

 

Bu kendine olan saygısı ona Göksel İmparatorun oğlu olmasından miras kalmıştı.

 

Jiang Chen’in kolu konuşmasını bitirdiğinde çoktan yavaşça kalkmıştı. Okun başı Yu Jie’yi hedef alırken anında ateşlendi.

 

“İşte bu… benim seçimim.”

 

Jiang Chen uzun bir ıslık çaldı ve Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının hepsi alarma geçmiş savaşa hazır tek zihin askerler gibi harekete geçti. Korkusuzca Jiang Chen’in önünde uçarak sonsuz daireler çizerken kalın bir Kılıç Kuşu duvarı oluşturdular.

 

“Jiang Chen canına susamışsın!” Yu Jie ateşlenmiş yıldız misali gelen oku izlerken hareket etmedi. Bir ışık demeti biçimlendi ve gözlerinin arasında parladı.

 

Ansızın Yu Jie’nin yükselen kolu ve soğuk ışık demeti gölgeli bir avuç oluşturarak oku yakaladı.

 

Gevrek bir kırılma sesi yankılandı. Ok parçalara ayrılırken toz halinde yere döküldü.

 

Bir ruh daosu uygulayıcısından gelen rastgele bir vuruş metal oku parçalara ayırmaya fazlasıyla yeterdi.

 

“Jiang Chen, bugün ölmelisin. Göklerde veya yerde kimse sana yardım edemeyecek.”

 

Yu Jie’nin ayak sesleri tekrar harekete geçerken yeşil rünlerle dalgalanan bir demet haline geldi. Gerçeklik ve illüzyon, yanılsamalar ve gerçekler. Nehir yatağına vahşice savrulan bir söğüt misali salınıyordu.

 

Havada bir anda sayısız gölge belirdi. Turkuaz bir bulantı Jiang Chen’in gözlerinde parladı. Sonrasında Yu Jie uzayın yasalarını parçalıyormuşçasına ansızın Jiang Chen’in on metre ötesinde belirdi.

 

“Seni öldürmek için sadece tek parmağım yeter.” Yu Jie’nin sesi ıraktı. Sağ elinin parmağı işaret etti. Donmuş ışık ateşlenirken soğuk bir yıldız göklerden parçalanarak etrafa saçılmış gibiydi.

 

Görkemli buzlu hava yaşam biçen rün misali öylece Jiang Chen’in alnına kilitlenmişti.

 

Jiang Chen nefesinin fazlasıyla ısındığını hissederken Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarından birisi arkasından atılarak başını ışığın parmak ucuyla birleştirdi.

 

Buz gibi ışık patladığı gibi korkutucu ruh gücü Altın Kanatlı Kılıç Kuşuyla birleşti. Bıçak ve kılıçların bile delemediği Altın Kanatlı Kılıç Kuşu sadlırı karşısında anında patlayarak kan sisine dönerek havada dağıldı.

 

Altın Kanatlı Kılıç Kuşu yırtıcı ve ölümden korkmayan gözlerle Jiang Chen’in dibinde ölmüştü.

 

O anda Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarının hepsi ıssız kuş çığlıkları atarak azimle Jiang Chen’i çevreledi. Bir katman üzerine bir katman şeklinde su bile sızmayacak şekilde onu sardılar.

 

Gümüş Kanatlı Kılıç Kuşları da duygusa feryatlar atarken harekete geçti. Onlarca Gümüş Kanatlı Kılıç Kuşu da kum torbaları gibi hattı destekledi.

 

Bir sonraki sefer en fazla sayıya sahip Yeşil Kanatlılar da gelgit dalgası misali aynı yönde kabardı.

 

Bu sahne İkinci Geçidin arkasında savaşı izleyenleri tamamen afallatmıştı.

 

Bu sahne kesinlikle kalan yaşamlarında unutulmaz bir anı olacaktı.

 

“Kahrolası tüylü hayvanlar, geberin!”

 

Yu Jie’nin elbisesinin uzun kolları salınırken kuvvetli ruhsal güç sadırıları Kılıç Kuşlarının hepsini yalayarak geçerken güçlü rüzgardan bir hortum oluşturdu.

 

Katman üzerine katman koruyucu etki yalnızca bir şekilde ilerlemesini yavaşlatabiliyordu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr