Bölüm 107: Ruh Daosu Uygulayıcısını Yaralamak

avatar
6165 6

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 107: Ruh Daosu Uygulayıcısını Yaralamak


 

Çeviri: Pervane

 

Kafası karışan yalnızca Long Juxue değildi. Bir ruh daosu uygulayıcısı olan Xu Zhen’in yüzünden de şaşkınlığı görülebiliyordu. Biraz önce olanlar aklına yatmıyordu.

 

Nasıl oldu da durum birden böylesine değişebildi? Jiang Chen’i yerden yere çalıp üzerinde tepinmeleri gerekiyorken nasıl olmuştu da Jiang Chen böylesi bir güç sergileyebilmişti?

 

Kenarda durmuş izleyen Xu Zhen bile o kesişin korkunç kabiliyetini hissetmişti. Biliyordu ki kıdemli kardeşi Yu Jie yeterince güçlü olduğu için o ürkütücü darbeye direnebilmiş, yalnızca bir ağız dolusu kan kusmuştu.

 

Eğer Yu Jie’nin yerinde kendisi olsaydı yalnızca bir ağız dolusu kanla kurtulamayacaktı.

 

Vücutlarını koruyan ruh zırhları olsa da, o darbe meridyenlerine zarar verebilecek ve savaş becerisini elinden alabilecek kudretteydi.

 

İşin ilginç yanı, Jiang Chen o kesişten sonra saldırıya devam etmemişti.

 

Tiz bir kuş ötüşünün ardından bir Altın Kanatlı Kılıç kuşu Jiang Chen’i yakalamak için dalışa geçti. Kuşun sırtında derin derin solurken bir Engin Okyanus, bir de Göksel Karma Hapını ağzına attı.

 

İşin aslı, Jiang Chen az önceki saldırısında oldukça zor şartlar altındaydı. Hayati bir anda Engin Okyanus Akıntı Bölücüsünün üçüncü formu olan Kabaran Dalgayı kavrayabilmişti.

 

Jiang Chen ruh daosu uygulayıcısı olsaydı, hatta ruh daosuna yeni girmiş olsaydı, bu darbeyle Yu Jie ile kafa kafaya çarpışabilir, belki de onu ezip geçebilirdi.

 

Fakat kendisi yalnızca on meridyen gerçek qi seviyesindeydi.

 

Az önceki darbesinde ise gerçek qisini maksimum düzeyde kullanmış ve kendi sınırlarını aşmıştı. Bu olay aynı zamanda zihinsel gücünün seviye atlamasını da tetiklemişti.

 

Gel gör ki fiziksel vücudu hala gerçek qi seviyesinde olduğundan bir ruh daosu uygulayıcısı kadar sağlam değildi.

 

Yani bu kesiş, fiziksel vücudunun tahammül sınırlarını çoktan aşmıştı. Yüzlerce Altın Kanatlı Kılıç Kuşunun birleşik gerçek qisini özümsediğinde, yüzlerce gerçek qi ustasının saldırısına maruz kalmış gibi hissetmişti.

 

Bu devasa miktardaki gerçek qiyi yönlendirmek, odaklamak ve salmak için kılıcın gizemlerini manivela olarak kullanmıştı. Yani aslında kendisi burada sadece aracı konumundaydı. Kılıç Kuşlarından gelen gücü asıl toplayan kılıçtı.

 

Yine de kısacık bir anlığına da olsa o enerjiyi sevk etmenin Jiang Chen’e verdiği hasar baştan aşağı rahatsız edici bir hisle kaplanmasına sebep olmuştu. Öyle bir his ki sanki bütün meridyenleri patlayacakmış gibiydi. Bu yüzden bir süre gücünü toplayamamış, ikinci bir saldırıya da kalkışmamıştı.

 

Bu müthiş kesişin patlamayı son anda etkisiz kılması çok iyi olmuştu.

 

Yu Jie gibi güçlü biri bile formunun zirvesindeyken yüzlerce gerçek qi ustasının odaklanmış gücüne direnemiyordu.

 

Üstelik gücünün %70-80lik kısmını kullanmıştı.

 

Jiang Chen, düşmanlarını yanıltmak için zayıf görünmüş ve onları bu illüzyonun içine çekerek herhangi bir önlem almalarının önüne geçmişti. Kendisini bir karıncayı ezermişçesine rahatlıkla öldürebileceklerine düşmanlarını ikna etmişti.

 

Bütün aldatmacalar bu kesişle sonuçlandı ve Jiang Chen o kesiş sayesinde umutsuz bir duruma düşmekten kurtulmuş oldu.

 

Jiang Chen, Yu Jie’nin ağız dolusu kan tükürdüğünü görünce tarikat öğrencilerine hem acıdı hem de saygı duydu.

 

Bu kesiş yüzlerce Altın Kanatlı Kılıçkuşunun birleşik gücünü içermesine rağmen karşıya bir ağız dolusu kan miktarınca zarar verebilmişti.

 

Bu hasar Jiang Chen’in beklentilerinin çok altındaydı.

 

Fakat Jiang Chen şu an bu konu üzerinde fazlaca durmadı.

 

Vücudundaki bütün meridyenler parçalanacakmış gibi titremesine rağmen ıslık çalarak birkaç Altın Kanatlı Kılıç Kuşuna, çok sayıda Gümüş Kanatlı Kılıç Kuşunu İkinci Geçide götürmeleri yönünde talimat verdi.

 

Geri kalan Altın Kanatlı Kılıç Kuşları yine önceki gibi havada dönmeye devam ediyorlardı. Güçlü bir düşmanla karşılaşmış olsalar bile Jiang Chen’in emri olmadan hiçbiri kaçmaya yeltenmezdi.

 

Jiang Chen’in sürdüğü Altın Kanatlı Kılıç Kuşu geri dönüp hava dönmekte olan kuşların arkasına geçti.

 

Jiang Feng ve Prenses Gouyu çok sayıda Gümüş Kanatlı Kılıç Kuşu tarafından İkinci Geçidin üzerine götürülmüştü.

 

Bütün Gümüş ve Yeşil Kanatlı Kılıç Kuşları sanki ortak bir emir almış gibi havalanıp İkinci Geçidin dört köşesine konarak, geçidin dışına rüzgarın bile sızmasını engelleyecek şekilde konumlandılar.

 

Jiang Chen’in tarafındakilerin tamamı İkinci Geçidin üzerinde, dağ geçidinin zirvesindeydiler.

 

Jiang Feng, Prenses Gouyu, sekiz şahsi muhafızı ve Jiang ailesindekiler…

 

“Guo Jin, tutma beni. Ben Qiao Shan, kabuğumda saklanan bir kaplumbağa değilim. Genç dükün etrafı sarılmış ama şahsi muhafızları olan bizler burada oturmuş izliyoruz. Bu ne biçim iş böyle?”

 

Qiao Chuan da kardeşi gibi kükredi. “Evet. Eğer siz gitmeyecekseniz bırakın da biz kardeşler gidelim!”

 

Guo Jin’in ifadesiz yüzünü gören kardeşler susuverdiler.

 

“Gitseniz eğer, ortalığı daha fazla karıştırmaktan başka ne yapabilirsiniz?”

 

“Ortalığı karıştıracak olsak bile bu bizim astlar olarak sadakatimizi gösterir. Öleceğimizi bilsek de genç düke bir an bile kazandırabilirsek buna değer.”

 

“Doğru. Genç dük buradan ayrılabildiği sürece intikamımızı eninde sonunda alacaktır.”

 

Qiao Shan ve Qiao Chuan olay çıkarmaya devam ettiler ve Gümüş Kanatlı Kılıç Kuşlarını çağırıp savaş meydanına gitmek istediler.

 

Guo Jin ne yaptıysa da kardeşlere engel olamadı.

 

“Hepiniz sessiz olup Xue Tong’u dinleyin. O bizim kaptanımız ve aynı zamanda genç dükün kuzeni.”

 

Herkesin bakışları Xue Tong üzerinde toplandı.

 

Xue Tong’un gözleri savaş alanından hiç ayrılmamıştı. Bakışları sakin ve istikrarlıydı. Dezavantajlı durum onu karmaşaya sürüklememişti.

 

Qiao Han sabırsız bir kişiliğe sahipti. “Xue Tong, bir şeyler söyle.”

 

“Qiao Shan, herhangi birimiz gerçek qi ustası seviyesine ulaştık mı?” dedi Xue Tong.

 

“Hayır.” Qiao Shan’ın huysuzluğu üzerindeydi. “Yani gerçek qi ustaları değiliz diye kabuğumuza mı çekileceğiz?”

 

Xue Tong tekrar sordu. “Peki, Sekiz Trigram Özümseme Formasyonunda yüzde yüz anlayışa ulaşabildik mi?”

 

“Saçmalık, sadece %60-70lik kısmını anlayabildik. Neden bu saçma soruları sorup duruyorsun?” Qiao Shan iyice sabırsızlandı.

 

“Gerçek qi ustaları değiliz. Formasyonda yüzde yüz anlayışa erişemedik. Şimdi oraya gitsek genç dükün yükünü hafifletebilir miyiz sanıyorsun?” Xue Tong kaşlarını çattı.

 

“Genç dük en kritik zamanlarda bile bizden vazgeçmedi. Şimdi biz bodoslama dalıp planını sekteye uğratırsak kahraman olmak bir yana kötü adamlar oluruz.”

 

“Plan mı? Xue Tong, genç dükün bir planı olduğundan mı bahsediyorsun? Nereden çıkardın bunu?”

 

Xue Tong derin bakışlarla havada süzülen Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarına baktı.

 

“Şu kuşlara bak. Mevzilenmeleri ve tertipleri tanıdık geliyor mu?”

 

Wen Ziqi şu ana kadar sessizliğini korumuştu. Kendisi güzel ve zeki bir kızdı. Xue Tong’u duyunca sanki düşündüğü bir şey kanıtlanmış gibi alnını gevşetti. “Xue Tong, sana da mı tanıdık geldi?”

 

Xue Tong şaşırdı. “Oh? Demek Bayan Ziqi de öyle düşünüyor?”

 

Wen Ziqi başıyla onayladı. “Bu düzen Sekiz Trigram Özümseme Formasyonunu andırıyor. Biz formasyonu sekiz kişi oluşturuyoruz ve bu kuşlar da 8 kısma ayrılmışlar. Her kısımda otuz ila kırk kuş bulunuyor. Tahminlerimde yanılmıyorsam, genç dük bazı yöntemlerle Sekiz Trigram Özümseme Formasyonunu Altın Kanatlı Kılıç Kuşlarına öğretmiş.”

 

Altın Kanatlı Kılıçkuşları özlerinde kuş olsalar da evrimleşip Altın Kanat olabildiklerinden insan zekasına sahiptiler.

 

Formasyonu anlayabilmek için insanlar kadar yüksek kavrayışa sahip olmasalar da Jiang Chen’in yaratık lisanındaki akıcılığı, formasyonu anlamalarını kolaylaştırmıştı.

 

Altın Kanatlı Kılıç Kuşları, kılıç kuşları arasında en güçlü çeşitti. Aydınlanma seviyeleri ve zeka gelişimleri de doğal olarak diğer çeşitlerden yüksekti.

 

Birkaç yüz Altın Kanatlı Kılıç Kuşu Sekiz Trigram Özümseme Formasyonu oluştursalardı, formasyonun gizemlerinin yalnızca yüzde on ila yirmisini kavramış olsalar bile ruh daosu uygulayıcılarıyla savaşabilirlerdi.

 

Bu olay birkaç yüz gerçek qi ustasının formasyonu oluşturmasından çok da farklı değildi.

 

“Sekiz...Sekiz Trigram Özümseme Formasyonu mu?” Qiao Shan beyninin uyuştuğunu hissederken gözleri fal taşı gibi açılmış, kuşları izliyordu. Kafasını kaşıdı. “Gerçekten de öyle görünüyor.”

 

Guo Jin kıkırdadı. “Hâlâ gidip ortalığı karıştırmak niyetinde misin?”

 

“Guo Jin, hemen yüzüme vurma. Altın Kanatlı Kılıç Kuşları formasyon oluşturduysa biz ne işe yararız?” Qiao Shan’ın yüzü konuşurken kızarmıştı.

 

Xue Tong gözlerini kırpmadan izliyordu. Konuşurken sesinde endişe belirtileri duyuldu. “Biraz önceki tehlikeli darbede genç dük de yaralanmış gibi.”

 

Qiao Shan hayranlıkla doldu. “O genç dük tamam mı? Onun yerinde ben olsaydım çoktan umudumu kesmiş ve ölüme doğru yol alıyor olurdum.”

 

Geçidin üzerinde ürkütücü bir sessizlik hakimdi.

 

Bulundukları yerde diz çökmüş vaziyette bekleyen milyonluk ordudan hiç kimse çıt çıkarmaya cesaret edemiyordu. Biliyorlardı ki, bu sessizliği bozmaya cüret ettikleri takdirde dağları yerinden oynatacak, denizleri ters çevirecek bir öfkeye maruz kalacaklardı.

 

Onlar askerdi. Ölümsüzlerin dövüşlerinde yerleri yoktu.

 

Onca gücüne rağmen Yükselen Ejder Dükü öylece ölüp gitmemiş miydi? O efsanevi ruh daosu uygulayıcıları Jiang Chen’i öldüreceklerini söylemişlerdi ama zararda olan taraf kendileri değil miydi?

 

Hiç kimse bu duruma anlam veremiyordu.

 

Jiang Chen’in kılıç aurası karşısında Xu Zhen de donakalmıştı. Önceden olsaydı ilk saldıran olmak için can atardı ama şimdi tereddüt içindeydi.

 

Jiang Chen’in kılıç aurası Yu Jie’ye bile kan kusturmuştu. Xu Zhen’in yetişimi Yu Jie’ninkinin yanında çok sönük kalıyordu. Bodoslama dalsaydı kazanabilir miydi?

 

Kazanabilecek olsaydı bile Yu Jie’nin izni olmadan adım atmaya cüret edemezdi.

 

Bu büyük bir tabuydu.

 

Yu Jie bile Jiang Chen ile baş edememişti. Şimdi Xu Zhen gidip durumu düzeltmeye çalışsa insanlar ne derdi? ‘Kıdemli kardeşi Yu Jie, Xu Zhen’den daha zayıfmış’ demezler miydi?

 

Bu başına bela almak değil de neydi?

 

Bu yüzden tereddüt içinde olan Xu Zhen harekete geçmemeye karar verdi.

 

Yu Jie kan kusarken öfkeli ve bir o kadar da şaşkındı. Böyle bir sonucu kesinlikle beklemiyordu. Dikkatle hazırladığı saldırısıyla bu savaşı bitireceğini düşünmüştü.

 

Ama savaşı bitirmek şöyle dursun, üstüne bir de karşı tarafın saldırısıyla yaralanmıştı.

 

Yu Jie konuşmak istiyordu ancak aldığı darbenin sonucu olarak nefes aldıkça göğsü acıyordu. Hava kanallarını açabilmek için birkaç defa qisini deveran ettirmesi gerekmişti.

 

Darbe çekirdeğine zarar vermemiş olsa da meridyenlerine verdiği zarar azımsanacak nitelikte değildi.

 

Ruh zırhının olağanüstü etkisi olmasaydı çekirdeği zarar alabilir, iç organları parçalanabilirdi. Bu durumda anında gücünü kaybederdi.

 

Yu Jie’nin kalbi titreşirken sırtından soğuk terler akmaya başlamıştı.

 

Aslında biraz da sinir olmuştu. Xu Zhen ne yapıyordu? Neden gelip az da olsa düşmanı oyalamamıştı?

 

Neyse ki Jiang Chen ilkinin ardından ikinci bir hamle daha yapmamıştı. Aksi takdirde daha nefesi bile düzelmeden ikinci bir darbe karşısında varını yoğunu ortaya koymak zorunda kalacaktı.

 

Göğsündeki acıyla ilgilendikten sonra Yu Jie’nin özgüveni yerine geldi. Artık kibirli havası gitmiş, yerini şeytani bir ifade almıştı.

 

“Jiang Chen, kabul ediyorum ki seni hafife aldım.” Yu Jie her ne kadar kısık bir sesle konuşsa da, tonundaki öfke hissedilmeyecek gibi değildi. Jiang Feng, Gouyu ve İkinci Geçidin üzerindeki diğerleri bile açıkça bu öfkeyi hissedebilmişlerdi.

 

Bu ruh daosu uygulayıcısının her hareketi, her işareti, yetişimcinin kalbine direkt nüfuz eden, ruhunu uyuşturan güçlü bir havaya sahipti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr