Bölüm 116: Gizemli Dede- Torun İkilisi

avatar
9047 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 116: Gizemli Dede- Torun İkilisi


 

Çeviri: Pervane

 

 

Bu yeni bilgi İkinci Salon Efendisi Yue Qun’u sarsmıştı.

 

Qiao Baishi ile Jiang Chen’in arası bu kadar iyi mi?

 

Song Tianxing de hazırlıksız yakalanmıştı. Qiao Baishi’yi bu zamana kadar eğiten kişi olarak onun Salona karşı olan hislerini iyi biliyordu.

 

Malum günkü toplantıda neredeyse bütün kıdemli yöneticiler Qiao Baishi’yi Long ailesine teslim etmeyi düşünüyorlardı. Bu davranışları Qiao Baishi’yi derinden etkilemiş ve çaresizlik hissetmesine sebep olmuştu.

 

Yine de Song Tianxing, Qiao Baishi’nin kendisini bir dük oğlu olan Jiang Chen’in yanında bulmasını beklemiyordu.

 

Büyük Mavi ise ateşe benzinle yaklaşıyordu. “Aslında pek de şaşırmadım. Qiao Baishi uzun zamandır yabancılara yardım ediyordu zaten. Şimdi gidip de Jiang Chen’in yanına sığınması beni şaşırtmadı. Acaba Salonun sırlarının ne kadarını onunla paylaştı?

 

Bunu duyan Song Tianxing sinirden deliye döndü. “Büyük Mavi, sana çeneni kapamanı emrediyorum. Bir insanda hiç mi mevkisine yaraşır bir kabiliyet olmaz? Çoktan ayrılmış birine bu kadar karşı çıkmanın manası ne? İnsanların arkasından konuşacak kadar çok zamanın varsa git de Jiang ailesiyle ilişkilerimizi nasıl düzelteceğimizi düşün!

 

Ben…” Büyük Mavi fırçalandıktan sonra çıt çıkarmaya cüret edemedi. Lord Salon Efendisini ağırlığını koymuştu. Çoğu zaman sakin olsa da damarına basıldığında korkunç bir insana dönüşüyordu.

 

Daha fazla safsata dinlemek istemiyorum. Lafımın arkasındayım. Kim Jiang ailesiyle ilişkilerimizi düzeltirse Lord Salon Efendisi ilan edilecek. Bu konu dışında tek kelime bile duymak istemiyorum.

 

Song Tianxing sırayla içeridekileri süzdü. “Kim Jiang Han bölgesine gitmek ister?”

 

Öncesinde gitmeye gönüllü olan Wang Li, Song Tianxing’in bakışları altında eziliyor gibiydi. Gitmek istiyordu ama Qiao Baishi orada olduğundan gitmenin anlamı yoktu. Ortaklığı sürdürmenin imkanı yoktu. Üstüne bir de Qiao Baishi’nin alaylarına maruz kalabilirdi.

 

Büyük Mavi yüzünü buruşturdu. Song Tianxing kendisini süzerken cevap vermeye cesaret edememişti çünkü onun konuşmaya hakkı bile yoktu.

 

Jiang Han bölgesine girdiği takdirde canlı çıkıp çıkamayacağının garantisi yoktu.

 

Song Tianxing’in bakışları Yue Qun’a yöneldi. “İki numara, ne dersin?

 

Yue Qun’un yüzü kızarırken başının arkasını kaşıdı. “Patron, ben ikna kabiliyeti olmayan yaşlı bir adamım. Hem ben gençlerin dilinden pek anlamam. Jiang Chen’e ben gidersem garip şeyler yaşanabilir. Zaten benim gibi yaşlı bir adama da katlanabileceğini sanmıyorum.

 

Song Tianxing’in bakışları karşısında diğer yöneticiler bakışlarını kaçırıp başlarını öne eğdiler. Hiç kimse gönüllü olmaya yanaşmadı.

 

Song Tianxing derince iç çekti. Kimsenin gönlü olmadığına göre kendisinin gitmesi gerekecekti.

 

O anda Ying Wuyou’yu gördü. “Wuyou, Salon adına Jiang Han bölgesine gitmeyi düşünür müsün?

 

Lord Salon Efendisi, ben istifa kararı aldım. Maalesef bu konuda size yardımcı olamam. Ayrıca Salonun şu durumunu göz önüne alırsak, bizzat Lord Salon Efendisi gitse bile sonuç değişmeyecektir. Eli boş dönmeniz kaçınılmaz.

 

Wuyou başlarını öne eğmiş kıdemli yöneticileri gördüğü zaman hasımlarını tokatlıyormuş gibi hissetti. Bu mükemmel bir histi. Yaraya tuz basan siz değil miydiniz? Qiao Baishi’yi sürdüğünüz yetmemiş miydi?

 

Qiao Baishi yokken bir işe yaramıyorsunuz.

 

Ne oldu şimdi? Niye surat asıyorsunuz ha?

 

Ying Wuyou onların hallerinden zevk alıyor değildi. Yine de kendisini iyi hissediyordu. Çünkü bu insanlar Qiao Baishi’ye saldırırken merhamet göstermemişlerdi.

 

Şimdi ne haldeydiler? Qiao Baishi’siz bir çivi bile çakacak güçleri yoktu.

 

Yue Qun durumu kabullenmek istemiyordu. “Wuoyu, sence genç dük Jiang, Qiao Baishi için ortaklıktan vaz mı geçecek? Qiao Baishi başarılı birisi ama genç dükün kararlarını etkileyecek kadar yakınlar mı dersin?

 

Ying Wuyou kıkırdadı. “Genç dükün kararlarını etkileyebilir mi bilmem ama kesin olarak biliyorum ki Jiang ailesinde bir olay olduğunda ilk çağırdıkları kişi Qiao Baishi oluyordu. Dük Jiang Feng pusuya düşürüldüğünde onu tedavi etmesi için Qiao Baishi çağırılmıştı. Şehirden uzaklaşırken Qiao Baishi’nin çabaları sayesinde izlerini kaybettirebilmişlerdi. Bu anlattıklarımı düşünürsek, sizce Jiang ailesi Qiao Baishi’ye değer veriyor mu vermiyor mu?

 

Ne değişik bir duruma düştük. Qiao Baishi’yi geri çağırmamız mı gerekiyor?

 

Yue Qun bunları söylerken yüzünün kızardığını hissetti. Qiao Baishi’yi azarlayıp haysiyetini beş paralık etmişti.

 

Qiao Baishi’yi geri çağırmak. Ancak onun gibi yüzsüz birisi bunu teklif edebilirdi.

 

Diğerlerinin, özellikle de Büyük Mavi’nin bu teklifi yapacak yüreği yoktu. Yue Qun’un sözlerini duyunca rengi soldu.

 

Qiao Baishi’yi geri çağırmak mı? Salon onsuz yok mu olacak sanki?” dedi Mavi.

 

Yue Qun kendini tutamadı. “Becerebileceksen sen git o zaman!

 

Song Tianxing iç çekti. “Wuyou, bir anlık sinirle ettiğin istifa laflarını bir kenara bırakalım. Jiang Han bölgesine gidip Jiang ailesini ikna edebilirsen seni Üçüncü Salon Efendisi yapacağım. Ne diyorsun?

 

Diğerleri gitse de elleri boş dönerlerdi. Ying Wuyou Qiao Baishi ile arkadaş olduğundan yalnızca onun bir şansı vardı.

 

Wang Li’nin gözleri şeytanca parladı. “Lord Salon Efendisi, bu hiç adil değil. Düşük pozisyonlu bir Büyüğün Üçüncü Salon Efendisi olması duyulmuş şey değil. Bu… Bu haksızlık. Böyle bir şeyi kabul edemem.

 

Wang Li geleceğinin tehdit edildiğini görünce hemen alarm durumuna geçti.

 

Song Tianxing soğukça “Eğer sen yapabilirsen direkt olarak Lord ilan edileceksin. Yapabilir misin?” dedi.

 

Wang Li’nin gözleri kan çanağına döndü. Dişini sıktı. Kabul etmek istiyordu ama başarısız olacağı gün gibi ortadaydı.

 

Ying Wuyou ellerini açtı. “Lord Salon Efendisi, bu kadar üzerime titremenize gerek yok. Jiang Han bölgesine gideceğim ama eski bir dostu ziyaret etmek için. Salonun meseleleri beni bağlamaz. Sizler… canınız ne istiyorsa onu yapın.

 

Büyük madalyonunu masanın üzerine bıraktı ve arkasını dönüp sessizce dışarı çıktı. Ying Wuyou her şeyin farkındaydı ve bu iç karmaşa halinde Salonda kendisine yer yoktu.

 

Yue Qun, Wang Li ve Mavi gibi insanlar olduğu sürece gelecekteki başarılarının da kıymeti bilinmeyecekti.

 

Bu yüzden onların aşağılamalarına maruz kalacağına başı dik şekilde ayrılmayı seçmişti.

 

Song Tianxing ağzını açtı ama bir şey söyleyemedi. Birdenbire tüm ilgisini kaybetmişti. Elini hafifçe salladı ve “Dağılabilirsiniz.” dedi.

 

Şifa Salonundaki bir odada Büyük Shun ve gizemli kız Huang’er kalıyordu. Toplantı sırasında geçen bütün konuşmalara şahit olmuşlardı.

 

Büyük Shun hafifçe iç çekti. “Bu bina çökmek üzere. Song Tianxing iyi bir insan ama kritik anlarda otoritesini gerektiği şekilde kullanamıyor.

 

Pencere önünde dikilmiş, çiçeklerle uğraşan genç kız Huang’er, açık yeşil bir elbise giyiyordu. O hali bir tablodan fırlamış gibiydi ve gözlerinde de ciddi bir ifade vardı.

 

Büyük Shun, daha önce de Salonun meseleleriyle ilgilenmediniz mi?

 

Büyük Shun kıkırdadı. “Aslında burada kaldığımız süre boyunca az da olsa ilgilendim. Görünen o ki artık gitmemiz gerek.

 

Gitmek mi?

 

Evet, gitmek. Huang’er, Jiang Han bölgesine gidelim mi? Başka bir yer de olur.

 

Jiang Han bölgesi mi?” Huang’er bir an duraksadı. Ardından şakayla karışık sordu. “Büyük Shun, cidden Jiang Chen’e bu kadar çok mu önem veriyorsunuz?

 

Ha ha, evet. Jiang Chen’den çok hoşlandım. Yoksa niye İkinci Geçitte ona yardım edeyim ki?

 

Huang’er çiçeklerle uğraşmaya devam ediyordu.

 

Huang’er, İkinci Geçitteki savaşta Jiang Chen’in bedeninde büyük bir güç yattığını hissettim. Öyle bir güç ki benim gibi yaşlı bir adamı bile etkiledi. Kılıç kuşu ordusu onun emriyle gökyüzüne yükselip güneşi gölgeledi. Nefes kesici bir manzaraydı.

 

Ayrıca Mor Güneş Tarikatından birbiri ardına gelen üç ruh daosu uygulayıcısından biri öldü ve biri de yaralandı. Sonuncusu aşırı güçlü olmasaydı benim müdahale etmeme gerek bile kalmayacaktı. Jiang Chen bu şartlar altında bile boyun eğmedi. Pes etmeyişi bizim için biçilmiş kaftan.

 

Büyük Shun konuşurken gülümsüyordu. Huang’er’ın böyle bir şeye ilgi duymayacağının farkındaydı. Ancak Doğu Krallığı gibi küçücük bir yerde onca zaman geçirmelerine rağmen anlatılmaya değecek pek fazla olay olmadığından ilgisizliğinde haksız sayılmazdı.

 

En azından Jiang Chen’in vakasında bazı eşsiz şeyler vardı.

 

Burada olmalarının çok önemli bir sebebi vardı. Büyük Shun, Qian Ji moruğunun kehanetindeki işaretlere dayanarak, Huang’er’ın hastalığına şifa bulacakları yerin Doğu Krallığı olduğuna inanıyordu. Ve onu iyileştirecek kişinin de Jiang Chen olduğuna düşüncesine bel bağlıyordu.

 

En ufak bir umut ışığı bile Büyük Shun’u cezbetmeye yeterdi.

 

Ne de olsa sadece dük oğlu olmasına genç dük unvanını fazlasıyla aşacak başarılara imza atmıştı.

 

Büyük Shun Doğu Krallığında geçirdiği yıllarda yaşanan her şeye dikkat etmesine rağmen yalnızca Jiang Chen ona sürpriz yaşatabilmişti.

 

Ondan başka kim vardı?

 

Long Juxue mi? Mavi anka bünyesi mi?

 

Büyük Shun’un nazarında bu sözüm ona bünyenin büyütülecek yanı yoktu. Mor Güneş Tarikatı gibi bir tarikatı onaylaması söz konusu bile olamazdı.

 

İtibarını düşünmüyor olsaydı, İkinci Geçitte Chu Xinghan ve diğerlerini ezmesi için tek parmağı yeter de artardı.

 

Ama böyle yapmamıştı. Çünkü küçükleriyle sürtüşme yaşayarak onurunu zedelemek istememişti. Ayrıca Jiang Chen’le gereğinden fazla konuşmayıp, Jiang Chen’in kendisini destekleyen birisi olduğu düşüncesine kapılmasını istememişti.

 

Jiang Chen’i daha fazla gözlemleyerek potansiyelini görmek ve gelişimini izlemek istemişti.

 

Eğer umut vadeden biriyse ona göz kulak olmaya devam edecekti. Yok öyle değil de kısa zamanda sönecek biriyse, onunla ilgilenmekten vazgeçip daha fazla onun hayatına karışmayacaktı.

 

Büyük Shun’un Jiang Chen hakkındaki düşünceleri böyleydi.

 

En ufak bir umut ışığı gördüğü sürece vazgeçmeyecekti. Ama umudunun beyhude olduğunu gördüğü anda da Jiang Chen’le ilgilenmeyi bırakacaktı.

 

Zira Doğu Krallığının veya insanlarının meseleleri, Büyük Shun indinde oldukça kıymetsizdi.

 

Zaten Huang’er’ın hastalığı olmasaydı böyle bir yere adım atmayı düşünmezdi bile.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr