SOTR 43: Sarayındaki Prensese Bir Ziyaret

avatar
8662 7

Sovereign of the Three Realms - SOTR 43: Sarayındaki Prensese Bir Ziyaret


 

Çeviren: ClubMetropolitan  Düzenleyen: Asile

 

Plan acilen uygulanmalıydı. Jiang Chen sadece bir niyetinde ısrar ediyordu. İlacı rafine eden kesinlikle Qiao Baishi olmalıydı.

 

Çünkü bu zamana kadar Şifa Salonu’na tam olarak itimat etmemişti sadece Qiao Baishi’ye güvenmişti. Samimi konuşmasıyla Qiao Baishi akıllı bir adamdı, sadıktı, ahlaklıydı.

 

Rafine etme operasyonun ana işlemine sıra geldiğinde Qiao Baishi dışında Şifa Salonu’ndan kimsenin işi öğrenmek için kendisini seyretmesine izin vermeye niyetli değildi.

 

Qiao Baishi ciddiyetle böyle bir yasağın olmasını istiyordu.

 

Jiang Chen bir şey demese bile Qiao Baishi böyle bir bilgiyi kimseyle paylaşmak istemiyordu. Hatta Jiang Chen işin sırrını kendisinden gizlese bile fikri değişmeyecekti.

 

Buna rağmen eğer Qiao Baishi katılırsa bu salonda söz söyleme hakkının kendisine geçeceği anlamına geliyordu.

 

Bu ise şüphesiz ilerde kontrolü eline alması için kendisine büyük bir avantaj kazandırırdı.

 

Jiang Chen’le bu ortaklığa devam ettiği sürece Şifa Salonu’nda kim kendisinin amaçlarına ulaşmasına engel çıkarabilirdi ki?

 

Bu durumda Şifa Salonu Lordu’nun varis olarak kendisini yetiştirmesi ve zamanı geldiğinde yönetimi kendisine devretmesi herkes tarafından kabullenilirdi.

 

Sonuçta artık Qiao Baishi’ye karşı durmak Şifa Salonu’nun bu ilaçtan kazandığı rekabet avantajını bitirmek anlamına geliyordu.

 

Qiao Baishi’nin zihni bu hayallerle tatmin olmuştu. O gün çok akıllıca bir karar verdiğini aklına getirdi. Eğer Ejderkemiği Güneş Otu’nu Jiang Chen’e satmamış olsaydı başkentte durumlar tamamiyle aleyhine gelişebilirdi.

 

Ve Qiao Baishi hala kuyruğunu bacaklarına sıkıştırıp bu salonda köpek gibi çalışmaya devam ederdi.

 

Şimdi şu işin üstesinden gelebilirse önce Hap Kralı Bahçesi olmak üzere tüm rakiplerini bir vuruşta darmaduman ederdi, sonra gücü karizması ve sektördeki liderliğinde zirvelere çıkardı.

 

Bu yolla  Şifa Salonu’ndaki yerini şüphesiz sabitlerdi ve arkasında sayısız destek toplardı.

 

Sonuçta herkes Şifa Salonu’na onur ve kazanç getiren birisinin salon lordu olmasını isterdi.

 

Hap Kralı Bahçesi’ni iflas ettirmek bir önceki salon lordu Song Tianxing’in de hayallerini süslüyordu fakat ona nasip olmamıştı.

 

Üç gün içinde İlahi Karma Hapı’nın üretimi başarıyla tamamlandı. Ateş sekiz tane tamamlanmış ilaç tükürdü. Üç tanesi üst, dördü orta ve bir tanesi alt seviye bir haptı.

 

Qiao Baishi İlahi Karma hapının yoğunlaştırılmış gücünü hissederken ilacın dış katmanının kusursuz görünümü gözlerini kamaştırdı. Kokusu ise insanın içini gıdıklıyor, kanını kaynatıyordu.

 

Sonunda İlahi Karma Hapı’nın gerçek olduğuna kendisini inandırmıştı.

 

Son günlerde çok fazla baskıyı omuzlarında hissetmişti. Günler ilerledikçe İlahi Karma Hapı’nın üretilememiş olması bir takım şüpheleri ve Şifa Salonu kapılarının ardında konuşulan dedikoduları da beraberinde getirmişti. Jiang Chen’in bu kez kendilerini dolandırmasından şüphelenmişlerdi.

 

Şu anda İlahi Karma Hapı’nı görüp büyülenen insanların karşısında duruyordu. Gözyaşlarına nasıl hakim olabilirdi ki.

 

Bir ilaç arıtıcısının en mutlu olduğu an alevlerin söndürülüp tamamlanmış ilacın ortaya çıktığı saniyedir.

 

Qiao Baishi’nin de o arıtıcılardan farkı yoktu. Ve bu İlahi Karma Hapı’na çok fazla önem veriyordu.

 

O anda Qiao Baishi omuzundaki tüm yüklerden kurtulmuştu sanki.

 

İlerleyen iki gün içinde qi yenileyici hap da üretilmişti. Qiao Baishi bu hapın ismini sorduğunda Jiang Chen gerçek adını gizledi ve “Engin Okyanus Hapı” diye yanıtladı.

 

Son iki günde, Jiang Chen zihinsel rahatlama hapının içeriğinde birkaç değişiklik yaparak Buda’nın Bir Pudrası’nı yaratmıştı.

 

Buda’nın Bir Pudrası rafine edilmeye gereksinim duymuyordu. Sadece ruh bileşenleriyle çarpıştırılması yeterliydi, birkaç işlem daha yapılırsa bir ilaca dönüşüveriyordu.

A.N: Rafine etmek; arıtmak, şimdiye kadar geçen arıtıcı İngilizce ‘rafiner’den geliyordu.

 

Bir rafine işleminin eksikliği, bir malzemenin kaybolması anlamına geliyordu. Bu da rafine etme işinin maliyetinin katlanarak azalması demekti.

 

Tabi olarak bu yöntem sıradan ilaç tabletinin maliyetini onda birine düşürüyordu.

 

Sonunda rafine işleminde 10 tabletten dokuz veya sekizi elenmişti. En sonunda elde edilen beceriyle, 100 tablet ilaç üretmek için gerekli olan ham madde miktarı on veya yirmi adet tabletti. (pill= tablet, Medicine =ilaç)

 

Çok yetenekli bir arıtıcının rafine edebileceği tablet sayısı yirmi ya da otuz adetti ki bunun bile garantisi yoktu.

 

Qiao Baishi son altı günde sadece birkaç saat uyuyabilmişti buna rağmen çok dinç ve zindeydi. Bir ejderha kadar dayanıklı ve bir kaplan kadar vahşiydi. Şu an, iki ay en kanlı cephelerde ölümüne savaşacaksın deseler bile yapacağından kimse şüphe etmezdi.

 

Jiang Chen’in altı günde yarattığı şaşkınlık onun için fazlasıyla mükemmeldi. İlacı rafine ederken eğitilmiş olsa bile hala en önemli işlemleri bilen ve kontrolü elinde tutan Jiang Chen’di.

 

Qiao Baishi’nin bu aşamadan bir şikayeti yoktu zaten en baştaki anlaşmalarında da böyle yazılmıştı. Şu an ana işlemlerin nasıl yapıldığını sormak ve ilacın tüm detaylarını öğrenmeye çalışmak pek de tutarlı olmazdı.

 

Rüya gibi gerçeklerle dolu altı gün geçmişti.

 

Önündeki ilaç kutularına bakarken Qiao Baishi hala rüyada gibi hissediyordu. Profesyonel bir ilaç arıtıcısı olarak son altı günde tattığı başarı ve hoşnutluk hissi hayatı boyunca hiç tatmadığı kadar güzeldi.

 

Karşısındaki gence şükran duyuyordu.

 

O dakikada Jiang Chen’e bakarken içindeki duygular dağ gibi büyüyordu.

 

“Üçüncü Varis, yapmam gereken her şeyi yaptım. Geri kalan işleri Şifa Salonu halleder. Eğer Hap Kralı Bahçesi’nin hakkından gelemezsiniz çok üzülürüm.”

 

Qiao Baishi göğsünü ovuşturdu. “Genç Dük Jiang, çenemi kapatmayacağım. Buna rağmen sadece yaptığımız işlemleri seyret. Bu ilahi hapının yardımıyla ve salonun dağıtım merkezi dağıtım kanallarıyla Hap Kralı Bahçesi’nin namını tarihe gömeceğiz.”

 

Jiang Chen Qiao Baishi’nin açıklamasından memnun kaldı ve hafifçe gülümsedi “Salon üç gün sonra piyasaya sürülecek olan ilaç tabletlerinin sergisini kaçırmaz değil mi ?”

 

“Haha, kaçırmayacağımıza yemin edebilirim. Eğer bu ruh ilacının gücü ve krallıkta bize verdiği üne rağmen Hap Kralı Bahçesi’nin dikkatleri üzerine çekmek için yaptığı davranışlara kayıtsız kalırsak bu kendi ünümüze ve prestijimize aptallığımızdan dolayı verdiğimiz büyük bir zarar olmaz mı?” Qiao Baishi gerçekten iyi bir ruh halindeydi.

 

“Gideceğin zaman beni bilgilendirmeyi unutma. Böyle ilginç bir gösteriyi kaçırmak istemem.”

 

“Genç Dük Jiang tabi ki de onur konuğu listemizin başındaki isim olacak.” Qiao Baishi gülümsedi.

 

“Aa.. evet, Prenses Gouyu’ya da bir adet davetiye gönderin, onun için bir porsiyon Buda’nın Bir Pudrası’ndan ayırdım.” dedi Jiang Chen.

 

“Oh? Pranses Gouyu’da mı bir porsiyon alıyor?” Qiao Baishi bir anlık daldı ve çarçabuk gülümsedi. “O zaman Prenses Gouyu’ya şükran borcumuzu ödemek için bir hediye hazırlamamız lazım.”

 

Jiang Chen kalptan bir kahkaha attı ve düşündü “Bu kadın büyük ihtimalle paraya tenezzül etmez ama zaten Şifa Salonu da değeri birkaç milyon gümüşten daha az olan bir hediye vermez.”

 

Şifa Salonu’nda altı tam gün geçirdikten sonra adamlarının yanına döndüğünde, babası hala kapalı kapılar ardındaydı. Jiang Chen babasının kapılar ardında idman yaptığını ve bunun üç dört ay sürebileceğini biliyordu.

 

Babası savaş tekniklerine olan bu bağımlılığı ile onuncu meridyen gerçek qiyi kırmadan dışarı çıkmazdı.

 

Belki babası kapıları açtığı gün Jiang Hanedanlığı’ndaki ilk gerçek qi ustası seviyesine ulaşmış kişi olacaktı!

 

Şifa Salonu’na gitmeden önce gerekli olan tüm emirleri verdiği için Jiang Chen’in kafası rahattı. Jiang Chen’in bu süre boyunca yokluğu bu yüzden paniğe sebep olmamıştı.

 

“Jiang Fu, ben yokken neler oldu bu defa?”

 

Jiang Fu Jiang Chen’in karşısında hürmet ve saygıyla dikiliyordu. Genç dükle karşılaştığında geçmişin izleri olan aşağılık ve pişmanlık hisleri kalbini titretti.

 

Söylemek gerekirse bu sıkıntılı zamanlarda Jiang Chen’in performansı düklüğün hizmetkarlarının itimadını hak etmişti.

 

“Genç Dük geçen günlerde iyi veya kötü gibi duran olaylar birkaç gün içinde duruldu. Dükün zehirlendiği dedikoduları kapıların dışına sızdı ve kulaktan kulağa yayıldı ama büyük bir tesiri olmadı. Dışarıda şunun muhabbeti dolanıyor; Dük çoktan öldü ama bunu üzerlerindeki baskıdan dolayı açıklayamıyorlar.”

 

Jiang Fu bunları, içindeki tüm kararsızlığını kusarak söylemişti. Şu son dakikada Jiang Feng’in hala yaşayıp yaşamadığı konusunda kimse emin değildi.

 

“Bu dedikodulara itibar etmeye hiç gerek yok.” Çünkü Jiang Chen doğal olarak babasının durumu hakkında en fazla bilgiye sahip olan kişiydi.

 

“Son günlerde buraya gelip beni soran oldu mu?” Jiang Chen başka bir soru sormuştu.

 

“Evet Jinshan ve Hubing Dükleri ile varisleri buraya geldiler.”

 

Jinshan Düklüğü Şişman Xuan’ın eviydi ve Hubing düklüğü de Yue’nin. Düklükler arasındaki dostluk çok eskilere uzanıyordu ve Jiang Feng hakkında duydukları kötü bir haber için ziyarete gelmeleri anormal bir şey değildi.

 

“Başka kimse geldi mi?”

 

“Evet Prenses Gouyu da geldi.” bunu söylerken Jiang Fu’nun ses tonu biraz garip bir hal almıştı.. “Prenses Gouyu hemen hemen her gün buradaydı ve sizin için bir mesaj bıraktı.”

 

“Ne mesajı? Ne ima ediyorsun açık konuş.”

 

Jiang Fu münasebetsiz bir gülümsemeyle “Prenses Gouyu dedi ki genç dükün buraya gelir gelmez saraya beni görmeye gelmesi lazım. Bu sözü söylerken sizi çok özlediği belli oluyordu.”

 

Jiang Chen istemeden kahkaha attı. “Ya madem beni özledin gel ve bunu açık açık söyle niye küçük çocuğu bahane ediyorsun ki. Bu kız kolay lokma değil galiba.”

 

Jiang Fu’nun şaşkınlıktan dili tutulmuştu. Jiang Chen yüzünden afallamıştı. Krallıktaki iki meşru prensesten birisine çocuk diğerine ise kız demişti.

ÇN: Özgüvene bak bee...

 

Düklüğün bu genç varisi her cümlesiyle kendisini daha fazla şaşırtıyordu. Bakalım daha neler olacaktı.

 

“Peki, o zaman saraya gideyim bari. Amca Ying korkarım ki sende bana eşlik edeceksin.” Başkentteki zırvalıklar Jiang Chen’in zerre umurunda değildi.

 

“Evet.” Jiang Hanedanlığı muhafızlarının başı olarak ustasını korumak Jiang Ying’in göreviydi. Daha önce Jiang Feng’i koruyamadığı için hala kendini affetmemişti ve affettirememişti. Şimdi önüne bir fırsat çıktı. Şu anda genç dükten emir alıyordu ve doğal olarak ikiletmeden uygulaması gerekiyordu. Hayatını feda etmek pahasına genç dükü korumalıydı.

 

Prenses Gouyu aslında son altı günde her gün Jiang Düklüğüne ziyarete gitmişti. Hisleri karışmıştı. Kalbindekilere anlam veremiyordu. Jiang Chen yoksa kendisini oyalıyor muydu, görmemek için bahaneler mi yaratıyordu.Yoksa Jiang Feng’e olanlardan dolayı Kraliyet Ailesine karşı kötü duygular mı beslemeye başlamıştı.

 

Prenses Gouyu  hayatı boyunca her zaman yalnız yaşamıştı ve başkalarının duygularını düşüncelerini önemsemezdi.

 

Ama nasıl olmuşsa bu şebek oğlan bir şekilde kalbinin derinliklerine inip zihnini kurcalamayı başarmıştı.

 

Kendisini onu düşünmekten alıkoymaya çalışsa bile suratındaki aptal gülümsemeye engel olamıyordu, dalmıştı ve günün karardığını ve etrafında kimsenin kalmadığını fark edemedi.

 

Jiang Chen’in geldiğini kendisine haber veren uşak yanına geldiğinde aniden ayakları üzerine doğruldu sonra bu hareketinin abartılı olduğunu fark etti ve belli etmemeye çalıştı.

 

Birkaç dakika kendisini toparladıktan sonra dışarı çıktı.

 

Jiang Chen odasındaki sahte dağın yanındaki bölmede dikiliyordu, yapay dağdan akan suları seyre dalmıştı. O anda Jiang Chen’de manzaraya kaptırmıştı kendini.

A.N: Ortam birden değişti sanki O.o

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr