SOTR 49: Tamamıyla Nakavt

avatar
7887 7

Sovereign of the Three Realms - SOTR 49: Tamamıyla Nakavt


 

Çeviren: Club Metropolitan  Düzenleyen: Asile

 

İşgüzar kalabalık soru sormaya devam etti, “Varis Qiao, hatırladığım kadarıyla az önce üç tip hap ilacın tanıtımından bahsetmiştiniz. İlahi Karma Hapı ve Engin Okyanus Hapı dışında daha ne var?”

 

“Evet, Şifa Salonunun bütün ürünlerine itimadımız vardır. Bununla birlikte herkes de sevinebilir.”

 

“Varis Qiao, bizi merakta bırakma, konuş!”

 

İnsan kalabalığından uğultu yükseliyordu herkes büyük beklentiler içerisindeydi.

 

Qiao Baishi kafasını salladı, hafifçe gülümsedi. “Dikkatli düşündükten sonra üçüncü hap ilacı ayrı bir şekilde tanıtmaya karar verdik. Şifa Salonu üçüncü ilaçtan kazanacağı kârın büyük bir kısmından vazgeçiyor. Hedefimiz Şifa Salonu’nu yıllar içinde fedakârca desteklemiş kişilere karşılığını vermek.”

 

“Buda'nın Bir Pudrası bir tür tazeleyici ve zihin rahatlatıcı ilaçtır. Piyasada bulunan benzer türdeki en iyi ilaçla mukayese edildiğinde, Buda'nın Bir Pudrası’nın tesiri iki katına kadar daha etkili. Ve ayrıca bu ürün için belirlemiş olduğumuz fiyat şu anda markette bulunan en iyi hap ilacın fiyatının yarısı kadar olacak!”

 

İki katına kadar etkili ve yarı fiyatına!

 

Qiao Bashi sözlerini bitirdiği anda ölüm sessizliği çöktü. Şüpheye düşmüşlerdi acaba kulaklarında bir sıkıntı mı vardı.,

 

Yanlış mı duymuşlardı?

 

Hap ilaç iki katına kadar etkiliydi ancak fiyatı artmamıştı ve hatta fiyatı yarıya düşürülmüştü. Aşırı derece de saçma ve mantıksız gelmişti.

 

Bu…

 

Sonunda birisi içinde tutamadı ve sordu “Varis Qiao, bu… şaka yapmıyorsun değil mi?”

 

“Şifa Salonu’nun işareti buradayken nasıl boş konuşabilirim? Şifa Salonu’nun sarf ettiği her bir tükürük çivi gibidir, içiniz rahat olsun. Samimi olmak gerekirse Buda'nın Bir Pudrası’dan çok fazla kazanmayı planlamadık.”

 

Son kurduğu cümle biraz rahatlatır gibi olmuştu. Aslında, Buda'nın Bir Pudrası’nın arıtılmasına gerek olmadığı için atık da oluşmuyor ve üretilmesi için gerekli olan malzemeler Hap Kralı Bahçesi’nin Turna Kalp Hapı’nın ancak onda biri kadar mâliyete sahip.

 

Bu kadar düşük giderlerle ilacın fiyatını yarıya düşürmüş olsalar bile parayı kırabiliyorlardı.

 

Dürüst olmak gerekirse Turna Kalp Hapı ile aynı fiyata satılmış olsaydı bile piyasayı kasıp kavurmaya yine yeterdi ama Qiao Baishi bilerek yarı fiyatına düşürmüştü.

 

Bunun tek amacı Hap Kralı Bahçesi’ni bir daha ayağa kalkamayacak şekilde yere sermekti.

 

Ayrıyeten bu durumu hem ruh tıbbındaki mevkilerini kuvvetlendirme hem de erdemli ve samimi bir Şifa Salonu imajı verebilme gibi fırsatlara dönüştürebilirlerdi.

 

Qiao Baishi ardı ardına üç girişimde bulundu ve üç çeşit hap ilaç tanıttı. Her biri bir öncekinden daha şahaneydi.

 

Ama Hap Kralı Bahçesi’ne göre bu üç ardışık girişim birbirini takip eden ağır yumruklar gibiydi. Her biri bir öncekinden daha sarsıcı!

 

Konak Efendisi Wang ayaklarının üzerinde zar zor durabiliyordu. Gökyüzü dönüyor ve yer altından kayıyor gibiydi, oracıkta bayılmak üzereydi ve dişleri zayıflığını belli edercesine titriyordu.

 

Bunun bir şaka olmadığı biliyordu. Kansız bir katliam gerçekleşiyordu pazarda. Bu üç girişimle Şifa Salonu Hap Kralı Bahçesi’nin temellerini tamamen yıkmış oldu.

 

“Büyük Konak Efendisi, ne… ne yapmalıyız?”

 

“Usta Violet, bir şeyler söyle. Hap Kralı Bahçesi’nin iflas etmesini izlemeyeceksin değil mi?”

 

“Evet Usta Violet, hepimiz Yükselen Ejderin Dükü için çalışıyoruz, sen…”

 

Usta Violet soğukkanlılıkla homurdandı ve küçümseyen gözlerle ile Hap Kralı Bahçesi’nin üst düzey yöneticilerine baktı. Yakasını silkti ve gitti.

 

“Gerçek manada hiçbir şey başaramaz ama bir şeyleri bozmada üstüne yok!”

 

Hap Kralı Bahçesi üst düzey yöneticilerinin tutundukları o son umut parçacığı da onun gidişiyle yerle yeksan olmuştu.

 

Şifa Salonu yöneticileri o anda kendilerini düşler sahnesinde gibi hissettiler. Onlar bile Qiao Baishi’nin bu ardışık eylemlerini hesap edemediler.

 

Neticede sızıntıları önlemek için Qiao Baishi sürekli olarak niyetini gizledi ve bu konuya dair bir laf etmedi. Hatta orada bulunan yöneticilerin çoğunun bilgisi yoktu.

 

Daha öncesinde ipucunu almış olan Qiao Baishi’ye tamamıyla sadık birkaç kişinin dışında, İkinci Varis Yue Qun da dahil olmak üzere hiçbir üst düzey yöneticinin sahne arkasından yürütülenlerden haberi yoktu.

 

Ama o anda Yue Qun için bunların önemsizdi. Hap Kralı Bahçesi tarafının bozulmuş suratlarını görmek büyük bir zevk veriyordu. Öylesine gülüyordu ki yüzünde neredeyse çiçekler açıverecekti.

 

“Üç numara bu eli çok güzel oynadın!” Yue Qun, Qiao Baishi’nin omzunu sıvazladı. “Daha öncesinde Lord Varis’ın sana bu kadar güvenmesini ve yatırım yapmasını garip bulmuştum. Görüyorum ki Lord Varis’ın iç görüsünün yanında benimki hiçbir şeymiş.”

 

“İkinci Varis sen de tecrübeli ve istikrarlısın daha senden öğrenecek çok şeyim var.” Qiao Baishi alçak gönüllülükle cevap verdi.

 

Bir sonraki adım Hap Deneme Savaşçıları’nın gösterisiydi.

 

Bu işin ilk ve en önemli kısmı tarafsız olmak ve doğruyu konuşmaktı.

 

Bekleneceği üzere Şifa Salonu’nun ruh ilaçları Hap Deneme Savaşçıları tarafından tekrarlanan testlerden başarıyla geçti ve sertifika ile ödüllendirildi!

 

İlahi Karma Hapı, Engin Okyanus Hapı, Buda'nın Bir Pudrası… hepsi hakiki ve uygun fiyatta mallardı!

 

Hap Deneme Savaşçılarının garantisiyle, en ufak çekince ve şüpheye yer kalmamıştı. Bütün misafirler şevkle galeyana geldiler ve vitrinlerin önüne doğru hücum ettiler.

 

“Varis Qiao, ben Savaş Bakanı’nın oğlu Bakan Fan. Yarın sabah erkenden sipariş vereceğim bana da ayırmayı unutmayın.”

 

“Yaşlı Yue, benim kardeşim Maliye Bakanlığı’nda Başkan Yardımcısı Zhang. Birbirinizi on yıldan fazladır tanırsınız, değil mi? Sipariş için yarın kardeşine yer ayırırsın artık, ben de sipariş vermek istiyorum.”

 

Bir anda insanlar anlaşmaya varabilmek için yetkililere her türlü yalakalığı yapmaya veya onlarla yoğun pazarlıklara girişti.

 

Şifa Salonu, bünyesinde bir sürü insan bulundurmasına rağmen bu kalabalığı savuşturmaya bir süre güç yetiremedi.

 

Tamamen tersine dönen olaylar silsilesine baktığında Şifa Salonu tarafından davet edilen Prenses Gouyu’nun çekici yüzünde bile ciddi bir ifade vardı. Jiang Chen'e aceleyle bir bakış attı, kalbi sorularla doluydu.

 

Bir kez daha baktı Jiang Chen’e. Her zamanki gibi hafifçe gülümsüyordu sanki gözlerinin önünde gerçekleşen şamatanın kendisiyle hiçbir ilişkisi yoktu.

 

O böyle durdukça Şifa Salonu’nun beyin uçuran geri dönüşünde bir parmağı olduğuna Prenses Gouyu daha da ikna oldu.

 

Prenses Gouyu karışık hisler içinde bocalanırken Şifa Salonu’ndan kıdemli biri ona doğru saygıyla yaklaştı. Elinde lüks bir yeşim taşı kutu tutuyordu.

 

“Ekselânsları, bu Kuru Hisse Anlaşması*. Genç Duke Jiang’a göre, Prenses de Buda'nın Bir Pudrası’a ortak. İşte burada da hissenin yüzde yirmilik kısmı, umarız prenses nazikçe kabul eder.”

// *Kuru Hisse, bir şirketin kurulmasında önemli etkisi olan kimseye verilen mülkiyet hisseleridir, ancak o kişi yatırımcı değildir. //

 

Yüzde yirmi kuru hisse, parmağını bile kımıldatmadan para kazanmaktı bu!

 

Gouyu’nun şaşkınlıktan dili tutulmuştu, ne ortaklığı? Bu velet Jiang Chen ne oyunlar çeviriyordu? Aniden Jiang Chen’in onun için yazmış olduğu reçeteyi ve ne söylemiş olduğunu düşündü –eğer bana güvenmiyorsan bu reçeteyi alabilir ve Şifa Salonu’na birkaç milyon gümüşe satabilirsin demişti.

 

Kesinlikle bu işin arkasında o vardı!

 

Prenses Gouyu kendisine düşen payı kabul etti. Kraliyet prensesiydi ve caka satamazdı. Başını hafifçe salladı ve hizmetkarlarından biri kuru hisse anlaşmasının yüzde yirmilik kısmını teslim aldı.

 

Kuru hissenin yüzde yirmilik kısmının birkaç milyondan fazla ettiğinin farkındaydı. Buda'nın Bir Pudrası piyasaya çıktığı zaman marketi hiç şüphesiz kasıp kavuracaktı.

 

Uzun vadeli hesaplamalarda yüzde yirmilik kuru hissenin sağlayacağı kar kesinlikle yüzlerce milyondan fazlaydı.

 

Hap Kralı Bahçesi’nin hiddetli büyümesi Şifa Salonu’nun kârıyla sonuçlanmıştı. Bu arada kendisini uçurum kenarına getirmiş oldu.

 

Kendi mezarlarını kazmışlardı!

 

Şifa Salonu’nun tekrarlanan vaatleri üzerine misafir topluluğu sonunda gönülsüz bir şekilde ayrılmaya başladı.

 

Şifa Salonu bu mücadeleden galip çıkmıştı ve evine yüklü savaş ganimetleri ile geri dönüyordu.

 

Sahne arkasından her şeyi çekip çeviren Jiang Chen izlemek için geldiği şovu izlemişti ve astları ile orayı terk etmek üzereydi Hap Kralı Bahçesi’nin vitrinleri önünden geçerken aniden durdu.

 

“Oh neredeyse unutuyordum, Konak Efendisi Wang, içimden geldi nezaketen söyleyeyim dedim -sayılı günlerin kaldı. İyi niyetimi suistimal ettin. Seni nasıl rahatlatsam bilemedim.”

 

Jiang Chen, Konak Efendisi Wang’i bir böcek gibi ezmeyi planlamıştı.

 

Bu adam, Jiang Hanesini alenen baskı altına almaya çalışmıştı ve Jiang Feng’i Yükselen Ejder Mâlikhanesi’nde, kendi evinde aşağılamıştı. Jiang Chen’in gözünde idam mahkumundan farksızdı ve çok fazla zamanı kalmamıştı.

 

Soğuk öldürme isteği altında Konak Efendisi Wang’in vahşetle dolan kanlı gözleri çığlık atıyordu. Çıkmaza girmiş aç bir kurt gibi her an hayatını riske atmaya hazırdı.

 

Sayısız Hazine Sarayından dışarı adımını atarken Jiang Chen’in ses tonu buz tutmuştu “Yılan tamamen öldürülmezse birisi mutlaka kurban gider. Eğer Hap Kralı Bahçesi’ne yönelik herhangi bir eylemde bulunacaksak yapmamız gereken Hap Kralı Bahçesi’ni yok etmek ve yerle yeksan etmek!”

 

Sheng bölüğünden dört kardeş hep birlikte kafalarıyla onayladılar ve Jiang Chen’in sözlerinin ne kadar manidar olduğunu hissettiler.

 

“Jiang Chen, biraz bekle.”

 

Sayısız Hazine Sarayı’nın girişinde doğal beden kokusuyla sarmalanmış açık yeşil deri zırhını giyen Prenses Gouyu, Jiang Chen’in önüne doğru koştu.

 

Kutuyu ileri doğru uzattı, “Bu yüzde yirmilik kuru hisseyi sana geri veriyorum.”

 

“Bana niçin geri veriyorsun?” Jiang Chen gülümsedi. “Bu senin için kırmızı bir zarf değil mi?”

 

“Hımph. Şifa Salonu’nun beklenmedik geri dönüşünün kesinlikle senin işin olduğunu bilmediğimi sanma. Bu Buda'nın Bir Pudrası’nın kökenini bilmediğimi mi sanıyorsun?” Prenses Gouyu’nun suratı soluk kırmızıya dönmüştü.

 

“Eğer sana vermişler ise sadece kabul et, ne gerek var bu kadar konu ile ilgisi olmayan kelimeleri sarf etmeye?” Jiang Chen gözlerini yuvarladı. “Bunun yanında, Buda'nın Bir Pudrası’nı ilk alan sendin. Hap Deneme Savaşçısıydın, bu nedenle kırmızı bir zarf alman gayet normal değil mi?”

 

“Ne? Jiang Chen seni velet. Bu prensese nasıl hap deneme savaşçısı gibi davranmaya cüret edersin!” Prenses Gouyu bu açıklanamaz öfkeyi içinde daha fazla tutamadı.

 

“Bak kendine, iyisin sen!” Jiang Chen kıkırdadı. Lütfen, o –Jiang Chen– Cennetin altında adı en iyi bilinen simya ustasıydı. Ortaya çıkardığı hap tarifleri yüce diyarların tariflerinden daha gelişmişti. Yüzlerce ve binlerce gerçeğin dövülmesinden meydana gelmişlerdi. Hap Deneme Savaşçılarına ne gerek olabilirdi?

 

“Bu kadar asabi olma, içten bana müteşekkir olduğunu biliyorum. Eğer bana borcunu ödemek istiyorsan uçan hançer takımını erkenden yollayabilirsin.”

 

Jiang Chen konuşmasını bitirdikten sonra bacaklarını sıkıştırdı ve dört nala koşan atıyla orayı terk etti.

 

Sheng bölüğünden dört kardeş Jiang Chen’i korumak için emir almışlardı. Sıcak takibe başlamadan önce boyun eğerek prensese selam verdiler

 

Geriye sadece Prenses Gouyu kalmıştı, yeşim taşı kutuyu kavrarken açılan mesafeye gözünü dikmişti. Bugün olanlardan sonra Gouyu kesinlikle anladı ki Jiang Chen dışarıdan göründüğü gibi basit birisi değildi.

 

“Jiang Chen…” Prenses Gouyu bu adı mırıldandı ve şaşırtıcı derecede derin düşüncelere daldı o anda.

 

Jiang Han’ın malikânesine geri döndüğümüzde, Jiang Chen, bu gerçekleşen olaylardan dolayı aşırı derecede heyecanlanmamıştı. Açıkçası bugün gerçekleşen olaylar perde arasından farksızdı onun için.

 

Ebedi dövüş daosu Jiang Chen’in nihai hedefiydi.

 

“Jiang Zheng, Şifa Salonu’na bir yolculuk yap ve Qiao Baishi’ye buraya gelmesini söyle.” Jiang Chen anlık olarak düşündü ve aklına bir fikir geldi.

 

Zihinsel enerjisiden küçük bir kısım bile olsa Şifa Salonu’nun ilişkilerini düşünmeye ayırmak istemiyordu. Dövüş Daosu'na dikkatini vermeye ihtiyacı vardı.

 

Birisinin bunu ona vermesi gerekiyordu, konu Jiang Chen’e geldiğinde Qiao Baishi bir körün ibadete koşmasına benzer şekilde hareket ediyordu. Jiang Chen’in çağrısını duyduğunda bir ton iş kendisini Şifa Salonu’nda beklemesine rağmen hiç tereddütsüz yola çıkmıştı.

 

Jiang Chen, Qiao Baishi’nin davranışlarından çok memnun kalmıştı.

 

“Üçüncü Varis, senin için sadece tek bir cümlem var. Şifa Salonu’na bugün ne verdiysem bunun on katını yarın geri alabilirim. Bana inanıyor musun ?”

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr