SOTR 65: Özel Koruma İçin İlk Aday

avatar
7252 8

Sovereign of the Three Realms - SOTR 65: Özel Koruma İçin İlk Aday


 

Çeviri: Mert İlbay Düzenleme:Diakotra

 

Başkent, Qingyang Lane.

 

Bir genç suratından akan terler ve ile bir takım kılıç teknikleri çalışırken, güneşin ışığı avluya saçıldı.

 

Kırmızı lakeli ana kapı, güçlü ve uzun duvarlar ve geniş yapısı ile avlu, zamanında  buraya lütfedilen büyük serveti ve refahı gözler önüne sererken, bugün son derece kalabalıktı. Fakat, kırmızı lakenin çoğu zamanın aşındırması ile ufalanmıştı ve geriye kalan yalnızca düzensiz benekler olmuştu. Güçlü ve uzun duvarlarda da paramparça delikler vardı ve dışarıdan gelen rüzgar ve yağmura dayanamıyor gibi gözüküyordu.

 

Doğru düzgün herhangi bir mobilyanın izi bile yok iken geniş iç alan da boş ve terk edilmiş duruyordu.

 

Bu hane eskiden ne kadar ünlü ve zengin olsa da, bu evin sahibinin adeta attan inip eşeğe bindiği çok belliydi. Her detay buna kanıttı.

 

Bu acı gerçeği kabullenmek istemiyor gibi gözüken avludaki genç dışında. Son derece  çaresiz bir halde, ailesinin yeniden başarılı olması düşüncesinin verdiği duygular ile çalışıyordu. Bu kılıç teknikleri setini her horoz sesi duyduğunda, her gün, 8 yıldan uzun bir süredir çalışıyordu.

 

Başka bir seçeneği yoktu. Elindeki kılıç aracılığıyla hanenin kaybolmuş görkemini ve itibarını tekrar kazanmayı istiyordu.

 

Kırmızı lekeli kapılar pat diye açılmıştı.

 

Çirkin bir hizmetçi topluluğu, kaplan veya kurt sürüleri gibi birden içeriye daldı ve 20 yaşlarında bir gencin etrafında toplandı.

 

Guo Jin, duruşun iyi. Hala çalışma havasında mısın? Bu gün son tarih. Bu evden ve onu çevreleyen avludan vazgeçiyor musun geçmiyor musun?

 

Gencin gülümsemesi kötü niyetli ve acımasızcaydı, sesi ise pratik yapan gencin onun merhametine kaldığı gibiydi.

 

Genç Guo Jin kılıcını omuzuna yaslayıp durdu ve soğukkanlılıkla: “Zhuo soyadlı sen, bu ev ve avlusu bana benim atalarımdan ve onlara da kendi atalarından geçmiştir ve Guo ailemin onuru ve şerefidir. Başka meseleler konuşabiliriz fakat atalardan kalma evimi satmam düşüncesini aklından sonsuza kadar silmelisin!“dedi.

 

Vazgeçmiyor musun?” tehditkar bir şekilde gülümsedi Zhou soyadlı genç. “O zaman hesabımızı iyice yapalım. Bir yıl önce on bin gümüş ödünç almak için finans şirketime geldin. Koca bir yıl geçti. Anapara ve faizi topladığımızda, on beş bin gümüş geri ödemen gerekiyor. Ya derhal ödersin ya da yerel yetkililere evini haciz ettirmek için bir beyanda bulunurum.

 

Yetkililer geride fazla bir şey bırakmadan evini yalar yutar söylemedi deme. Ben, Zhou Tan, sana şu anda seksen bin gümüş ödemeye razıyım. Eğer yetkililere gidersek ve sana on bin veya sekiz bin gümüş kalsa bile bu Guo atalarının mezarından yükselen hayırlı yeşil gazın ortaya çıkması yüzünden olacak.”

 

Bu ‘Zhou Tan’  para değiş tokuşu ve transferi yapan en büyük şirketin genç patronuydu ve hem yasal hem kanunsuz yöntemleri vardı. Bu evden hoşlanmıştı ve kafasında ya yasal ya da diğer yollardan bu arkadaşsız ve çaresiz, ailesinin serveti azalan bu genç ile başa çıkabileceğine dair hiçbir kuşkusu yoktu.

 

Genç adam Guo Jin yalnızca kafasını salladı, “Zhou Tan, istersen beni öldür, fakat asla atalarıma ihanet etmeyeceğim veya bu evden vazgeçmeyeceğim.

 

Atalarına ihanet etmek ?” diyerek anlamlı anlamlı güldü Zhou Tan. “Çok fazla düşünüyorsun. Yalnızca bir şey bilmeyen bir gençsin. O rezil baban, asker kaçağı varken nasıl hala atalarından bahsedebiliyorsun? Yerinde olsaydım, başkenti çoktan terk etmiş, ücra ve durgun bir yerde saklanacak bir yer bulmuştum.

 

Kaçak!

 

Sanki o kelime bir şimşekmiş gibi, genç Guo Jin’in bütün vücudunu hafifçe sarstı. Onun normalde biraz ölçülü gözleri delirmiş bir vahşi hayvanınkiler gibi ölüm isteği saçıyordu.

 

Zhou Tan, haydi söylediğini bir kez daha söylemeyi dene!

 

Guo Jin’in gözleri her an ileriye atılıp ölümüne savaşacakmışçasına kırmızıya bulandı ve kılıcın kabzasını tutan eli hafifçe titredi.

 

Guo Jin’in kalbinde babası dokunulmayacak bir konu idi!

 

Huh. Bu konuda konuşayım konuşmayayım, babanın başkentteki şöhreti zaten böyle. Bana bunu söylemeyi yasaklasan bile, başkentteki onca dedikoduyu durdurabilecek misin?” Zhou Tan açıkça Guo Jin’in ne kadar vahşi olduğunu tam olarak anlayamamıştı.

 

Ancak, entrika ve evin ele geçirilmesi için buradaydı ve aralarından biri ölene kadar dövüşmeyi düşünmüyordu.

 

Saçmalık, bunların hepsi saçmalık! Babamın bir asker kaçağı olmadığını söyledim, o bir kaçak değil! Kim onun bir kaçak olduğunu söylerse onunla dövüşeceğim. Zhou Tan, bir kere daha söylemeyi dene!”

 

Genç kükrerken boynundaki damarlar dışarı fırladı, kıpkırmızı suratı ile en sinirli halindeydi.

 

Zhou Tan’ın suratı karardı,“Guo Jin, babanın meseleleri umrumda değil. Ben sana son bir ültimatom vermek için buradayım. Ya evi bana devret ya da evini haczettirmek için yetkililere başvuracağım! Yalnızca iki seçeneğin var! Beni ölüme meydan okur bir surat ile kandırabileceğini düşünme. Atalarının sahip olduğu azıcık servet ve ihtişam çoktan bitti. Hatta hala olsa bile ne olacaktı?

 

Ben, Zhou Tan, senin Guo aileni evinle ilgilenerek şereflendiriyorum. Başka bir ev olsaydı, bana kabul etmem için yalvarsan bile kabul etmeyebilirdim!

 

Çocuklar, hazırlanın. Madem şu Guo veledi bir tahta parçası gibi duyarsız o zaman onu ve eskisini değnekleriniz ile dışarı atın. Kendinizi tutmayın, eğer ölürlerse onları köpeklere yedirin!

 

Zhou Tan’ın sabrının kalmadığı belliydi.

 

Çirkin hizmetçi ekibindeki herkes ustalarının emri ile yumruklarını ovuşturuyor ve sıkıyorlardı. Kötü niyetli bir şekilde yakınlaşmaya başladılar.

 

Guo Jin kılıcını salladı ve bağırdı, “Kim ileri gelmeye cesaret ederse ilk o ölür!”.

 

Zhou Tan soğukkanlılıkla, “Velet Guo, bütün umutlar tükenene kadar pes etmeyi reddedecek gibi gözüküyorsun. Atlayın üstüne, onu ölümüne döverseniz sorumluluk benim olacak.

 

Papapapa!

 

O anda, büyük kapının dışından kulak tırmalayan bir alkış sesi geldi.

 

Birinin gülmesi ile arkası geldi, “Bir başkasının evine girip onları gün ışığında öldürmeye cürret etmek. Hâlâ Doğu Krallığının toprakları içerisinde miyiz?

 

Bu olaylar Zhou Tan’ın beklentilerinin dışındaydı. Qingyang Lane’de Zhou ailesinin işlerine burnunu sokmaya cesaret edebilecek birinin olduğunu düşünmüyordu. Yeterince yaşadığını düşünen biri mi vardı?

 

Sen kimsin? Bu benim Zhou finans şirketim ve borçlu arasındaki bir mesele. Bu seni neden ilgilendiriyor?” Zhou Tan’ın başkentte kafasına estiği gibi davranmaya alışık olduğu belliydi.

 

Aslında beni ilgilendirmiyordu, fakat şimdi ilgilendiriyor.” Özgüvenli, sakin bir gülümsemeli ve zeki bir genç dört müridiyle yavaşça içeri girdi.

 

Bu kişi beklenildiği gibi Jiang Han Düklüğünden genç Dük Jiang Chen idi.

 

Whoosh!

 

Çirkin Zhou hizmetçi tayfası anında Jiang Chen ve onun Sheng kortejinin etrafında bir halka çizdi ve etraflarını sardı.

 

Jiang Chen bıçakların parıltısını ve kılıçların gölgesini umursamadı. Aksine, sakin kalarak olayların üstesinden geldi  ve Zhou Tan’a bir bakış attı. “Sana ne kadar borçlu?

 

Zhou Tan soğukça güldü. “Seni neden ilgilendiriyor? Artık bu bir para meselesi değil, fakat evini teminat olarak göstermesinin ve borç yükümlülüğünü yerine getirmemesinin meselesi. Ben bu evi almak için buradayım. Bayım, soyunuz ne olursa olsun, size bu işe karışmamanızı öneriyorum. Bazı meselelere karışamazsın. Bazı insanları kışkırtmanın sonuçlarına katlanamazsınız!

 

Oh?“Jiang Chen gülümsedi. “Sesine bakılırsa, taşşaklı bir tipe benziyorsun.

 

Huh. Benim Zhou finans şirketim bütün kraliyet kapsamındaki elitler arasında. Sen kimsin? Senin baban kim? Bir işte memur mu?

 

Jiang Chen, Zhou Tan’ın varlığını tamamen görmezden geldi ve kafasını Guo Jin’e çevirerek, “Soyismin Guo mu?” diye sordu.

 

Guo Jin de birinin böyle araya girmesine şaşırmıştı. Bu kişinin onu koruma niyetini görerek, kafasını salladı.

 

Senin deden Guo Shun, özel hoca Guo değil mi?

 

Evet.” Guo Jin’in göğsü dedesinin ismini duyduğunda kabardı ve gözlerinden gurur aktı. Hâlâ Guo ailesine gelen büyük yeteneklere sahip insanlar vardı ve bir zamanlar zenginlik ve onurun tadına bakmışlardı.

 

Pekala, Zhou finans şirketine ne kadar para borçlusun?” diye sordu Jiang Chen.

 

Annemin hastalığını tedavi ettirmek için on bin gümüş ödünç aldım. Anapara ve faiz birleşti ve şimdi toplam on beş bin gümüşe tekabül ediyor.” Guo Jin bir dağ kadar olan borcundan bahsederken hüzünlüydü.

 

On beş bin gümüş.” Jiang Chen kafasını salladı ve yanındaki Sheng Bir’e “Sheng Bir, onlara tek tek on beş bin gümüş say.

 

Sheng taburundan dört kardeş, Jiang Chen’i takip ettikleri süre zarfında her türden mucize ve başarıya tanık olmuşlardı. Artık Jiang Chen ile ilişkileri daha derin bir üst ve mürit ilişkisine dönüşmüştü.

 

Artık sadece bir görevi bitirmenin sade ilişkisi yoktu.

 

On beş bin gümüş için banknotlar sayılmıştı ve Sheng Bir onları direk Zhou Tan’a teslim etti. “Say! Benim hanemin genç efendisi parayı onun yerine ödüyor. Bir kargaşa çıkartmak için bir daha buraya gelme!”

 

Sheng Bir asker kökeninden geliyordu ve doğal olarak tehditkar bir yapısı vardı.

 

İleri bir adımı Zhou Tan’ın kalbinin sıkışmasına sebep oldu. Bu gencin güçlü bir aileden geldiği düşüncesi daha da fazla bastırırken Jiang Chen’e hayretle baktı.

 

Ancak, Zhou Tan küçüklüğünden beri kimseden korkmamıştı.

 

Banknotları kabul etmedi ve tuhaf tuhaf gülümsedi. “Sözleşmesini yerine getirmediğini daha az önce açıkça belirttiğimi sanıyorum. Şimdi evi istiyorum, gümüşü değil.

 

Sözleşme? Kanıtın var mı?” Jiang Chen sinirden patlamadı.

 

Bir mürit Zhou Tan’ın bir el hareketi ile borçluluk sertifikasını çıkarttı. Tabii ki, bu sertifika çeşitli tuzaklarla dolu idi ve Guo Jin’in imzası ve özel damgasını taşıyordu.

 

Jiang Chen ellerini oynattı ve sakince sertifikayı parçalara ayırdı. “Şimdi, başka var mı?

 

Zhou Tan gafil avlanmıştı. Garip bir havası olan bu gencin bir anda kasıtlı bir şekilde onursuz olacağını ve kanıtı yok edeceğini düşünememişti!

 

Her zaman o, Zhou Tan, böyle haysiyetsiz şeyler yapmıştı. Bunu bir başkasının ona yapması!

 

Sen… sen ölüm ile dans ediyorsun!” Zhou Tan’ın öfkesi o anda alevlendi.

 

Jiang Chen kafasını çevirmeden avluya yürüdü ve çekimser bir şekilde, “Sheng Bir, banknotları ve insanları toplayıp birlikte dışarı at!”dedi.

 

Sheng taburundan dört kardeşin hepsi Saf Qi’nin Gelişmiş Diyarı’ndan, savaş görüp geçirmiş güçlü adamlardı. Doğal olarak bu rezil hizmetçileri kolayca yakaladılar.

 

Biraz hengameden sonra efendi ve onun hizmetçileri kapının dışında idi.

 

On beş bin gümüşü arkalarından atarken, “Benim hanemin genç dükü mantıklı bir adamdır. Gümüşü alın ve daha yaygara çıkartmak istiyorsanız, yeniden düşünün.

 

Sheng tabur kardeşlerinin kurt veya kaplanlarmışcasına Zhou hizmetçilerinin ağzını yüzünü dağıtmalarını izlerken genç Guo’nun kalbi her türden duygu ile doluydu.

 

Bir yandan bu insanların ihtiyaç anında hınzır gibi yetişip karlı havada odun verirmişçesine yardım etmelerinden dolayı müteşekkirdi. Tavırları sıradışı idi ve bu, uğursuz Zhou çetesinin bu insanlar karşısında istedikleri gibi takılmalarına engel olmuştu.

 

Bir diğer yandan ise bu menşei belli olmayan insanların amaçlarının ne olduğunu bilmediğinden endişeliydi ve korkmuştu.

 

Yürüyen Jiang Chen’in endamına baktığında kalbinde sıradışı duygular belirdi. “İkisi de genç adamlar, ama bu gerçek asillik. Bunlar mutlak güç sahibinin yöntemleri! Ben, Guo Jin, onun gibi olmalıyım ve diğerlerinden kat be kat üstün olarak güçlü yerli zorbalara beni gördüklerinde yollarını değiştirtmeliyim!”

 

İlk ziyareti olmasına rağmen Jiang Chen’e etrafı tanıdık gelmişti. Guo evinin iç avlusuna girdiğinde Guo atalarının eski verasetine hürmet eden masaları avlunun önünde gördü.

 

Bu durumu görünce, Jiang Chen yaklaştı ve bir tütsü yakarak, göstermelik bir biçimde saygı gösterdi. Tütsüsünü tütsü yakıcısına soktuğunda, yakıcıda biraz toz gördü. Jiang Chen koluyla tozu sildi.

 

Basit bir seremoni jesti birkaç basit hareket Guo Jin’in kalbinin kaynaması, duygulara boğulması ve ağlayacak gibi olması için yeterliydi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr