SOTR 66: Jiang Han Bölgesine Geri Dönüş

avatar
7055 9

Sovereign of the Three Realms - SOTR 66: Jiang Han Bölgesine Geri Dönüş


 

Çeviren:Mert İlbay Düzenleme:Diakotra

  

Diğerinin geliş nedenini ve niyetini umursamaksızın bu birkaç hareket Guo Jin’in kalbini ısıtmak için yeterliydi.

 

Bu ayrıca Guo Jin’in savunmasının biraz düşmesine sebep oldu.

 

Guo Shun, özel öğretmen Guo’nun gökleri ziyaret etmeye gitmesinden sonra on yıl kadar bir sürede Guo ailesinin bu denli solacağını ve düşeceğini kim düşünürdü. Kader tanrısının insanlarla gırgır geçtiği ve cennet’in yollarının adaletsiz olduğu gerçek.”

 

Jiang Chen hafifçe iç çekti.



Guo Jin bu kelimeleri duyduktan sonra,omuzları yenilgiyle titredi ve kontrolsüz bir şekilde siyah gözlerinden gözyaşı çıktı.

 

Bayım…”

 

Guo Jin, sadede gelelim. Ben Jiang Han’ın genç dükü Jiang Chen.”

 

Jiang Chen mi? Sen Cennete Tapınma Ayinleri sırasında yellenen Jiang Chen misin?”Guo Jin ürktü ve hemen garipçe kafasını kaşıdı. “Kusuruma bakmayın, belki de Yükselen Ejder malikanesinde çeşitli nüfuzlu yetkililere ve soylulara küfür eden Jiang Chen misin diye sormalıydım?”

 

Haha.” Jiang Chen içten güldü. “İyi veya kötü olsun, hepsinden bahsettin. Doğru, ben o Jiang Chen’im.”

 

Onun kimliğini öğrendikten sonra Guo Jin’in kalbi biraz  yumuşadı ve savunması biraz daha düştü. Fakat, sıcağı sıcağına ne diyeceğini bilmiyordu.

 

Jiang Chen’in Guo atalarına saygı göstermek için tütsü yaktığını gördüğünde Guo Jin tereddüt ederek konuştu, “Genç dük Jiang, bütün başkent ve krallık babamın bir kaçak olduğunu söylüyor. Neden… neden ona saygı gösteriyorsunuz?

 

Bilge bir adam dedikodulara inanmaz. Ya bazı şeylerde gizli bir neden var, ya da beyin yavaş işliyordur. Baban kanlı bir savaştan döndü ve yanında önemli istihbaratlar getirerek mükemmel işler başardı. Bunu uzun süre önce Prenses Gouyu’dan duydum. Aynı zamanda bugün seni bulmaya gelmemin sebebi de bu.”

 

Guo Jin, bu fikirde olan birini daha önce görmemişti. Jiang Chen’in sözlerini duyduktan sonra bir an afallamıştı, daha sonra da kendini babasının anıt tabletinin üzerine atıp acı gözyaşları akıtmaya başlamıştı.

 

Baba, duydun mu? Genç dük Jiang adaleti savunmak için cesurca konuştu ve senin yaptıklarını kabul ederek krallığın değerli bir yurttaşı olduğunu söyledi. Cennetteki ruhun bu sözleri duyabiliyor mu?”

 

Konuşması bittiğinde, yaşlar çoktan Guo Jin’in gözlerinden akıyordu ve gözyaşlarına boğularak konuşamadı.

 

“Kaçak” ve “krallığın yüz karası” gibi sözlerin ona küçüklüğünden beri hak etmemesine rağmen çok acı çektirdiği belliydi.Emek verdi ve çalıştı, fakat nereye giderse gitsin bir duvara çarptı.

 

Nereye giderse gitsin, insanlar onun ailevi kökenini duyduğunda anında, “Sen o krallığın yüz karasının oğlu musun?”, diye sorarlardı.

 

Guo Jin çocukluk ve gençlik yıllarını bu küçük düşürücü şöhret ile geçirdi.

 

Halkın kınama ve aşağılaması onun her geçen gün daha fazla izole ve depresif olmasına sebep olmuştu. Karşılıklı olarak birbirlerine ihtiyaçları olduğu annesi dışında, elindeki kılıç neredeyse hayatında kalan tek şeydi.

 

Hal böyle olsa bile —

 

Halkın aşağılama ve hor görmesi onun kendini ezmesine yetmemişti. Pes etmeyi reddetmişti. Elindeki kılıç ile bütün dünyaya, Guo ailesinin hiç de krallığın yüz karası olmadığını kanıtlayacaktı!

 

Ancak, bu ana kadar, Guo Jin sefaletin zincirlerini kıracak bir şansa sahip olmamıştı.

 

Güç sahibi tek bir soylu aile bile ona kendini kanıtlayacak bir şans vermemişti!

 

Kendisinden bildiği için Jiang Chen, Guo Jin’in kederini anlayabiliyordu. Başkaları tarafından adaletsiz davranılmak, ezilmek, baskıya uğramak, çocukluktan beri yaşamak için zor şeylerdi bunlar.

 

Guo Jin’in omzunu hafifçe sıvazladı ve, “Kısacası, benim Jiang hanem en üst rütbe dükün pozisyonu için rekabet ediyor. Gizli Ejderha Denemeleri’nden özel korumalar toplama görevini aldım.” dedi.

 

Benim… benim üzerimde mi karar kıldınız?

 

Guo Jin’in sert vücudu kafasını kaldırıp inançsız gözlerle bakarken hafifçe titredi.

 

Bütün bu yıllar boyunca, herkesin gözünü devirmesiyle karşılaştı ve nereye gitse duvarlarla karşılaşarak hizmetlerini boş bir umutla başkalarına sundu. Bu hayatta sadece kılıcının ona eşlik edeceğini düşündü ve dış dünyayı dolaşıp bir bağımsız gelişimci olmayı bile düşündü.

 

Fakat, kader gerçekten şaşırtıcıydı. Hayatının en düşük noktasında iken biri ona beklenmedik bir şekilde zeytin dalı uzatmıştı!

 

Seni yalnızca kendinden ötürü değil, Guo aile klanının sadıklığından dolayı da seçtim.”

 

Guo Jin’in boğazı düğümlendi ve bu sözleri duyunca konuşmakta zorlandı. Jiang Chen’in bu sözleri gönlünü almak için söyleyebilecek olduğunu bilse de, o anda o kadar dokunaklıydı ki bir zırlağa dönüşmüştü.

 

Bir güzel sözün kırk yıl hatırı olduğu söylenir ve Jiang Chen’in “Guo aile klanının sadıklığı” sözleri Guo Jin’in kalbinin en zayıf ve narin noktasına dokunmuştu. Ayrıca en çok sıcaklığa ihtiyacı olan bölgesi de buydu.

 

Genç dük, yalnızca bu sözler için bile, ben, Guo Jin, hayatımı ebediyen sana adamaya razıyım, yaşamda ve ölümde!”

 

Guo Jin kahramanca sözlerde iyi değildi, fakat kalbinin derinliklerinden son derece kararlı bir ses ona bunu yapması gerektiğini, yapmak zorunda olduğunu söylemişti!

 

Jiang Chen insanları konusunda hiç cimrilik etmezdi.

 

Derhal Guo Jin’in annesinin Jiang Han malikanesine taşınması ve Şifa Salonu’ndan simyacıların ona kişisel olarak bakması emrini verdi. Aynı zamanda, Guo Jin’e evinin ana kapısını kilitlettirdi ve komşular aracılığıyla Zhou ailesine bir mesaj verdirtti.

 

Eğer o Zhou ailesi rahatsızlık çıkartmak istiyorsa, o zaman gelsinler de benim Jiang Han malikanemde yapsınlar. Eğer bunu yapmak da onları tatmin etmez ise, o zaman Prenses Gouyu’nun saray avlusuna da gidip orada da rahatsızlık çıkartabilir!”

 

Jiang Chen ayrılmadan önce bu sözleri arkasında bıraktı.

 

Guo Jin’i Prenses Gouyu önerdiğinden, Jiang Chen biraz yardımını ödünç almaktan çekinmedi.

 

Ne olursa olsun, kraliyet ailesi, Guo ailesine bu kadarını borçluydu.

 

Aslında Guo Jin’in babası Prenses Gouyu’nun abisi Doğu Jun’un kişisel takipçisiydi.

 

O zamanlarda Doğu Jun yüce veliaht prensti.

 

Doğu Jun başka bir krallık ile askeri bir çatışma ortasında iken büyük bir askeri başarıya imza atmayı denedi fakat bir pusuya kurban düştü. Kanlı savaştan yalnızca Guo Jin’in babası sağ çıktı ve başkente önemli bir istihbarat gönderdikten sonra bitkinlikten vefat etti.

 

Şimdiki kral, Doğu Lu, yalnızca varis prensin savaşta yanlışlıkla ölmesi sayesinde varis olmuştu.

 

Yerine Doğu Lu veliaht prens seçildiğinde krallığın içinde eski veliaht prensin ölümünün birinin yabancı bir ülke ile olan haince ilişkileri yüzünden olduğuna dair dedikodular vardı. Doğu Lu ilk veliaht prens seçildiğinde, temelleri sağlam değildi ve bu yüzden ihtiyatlı ve tedbirli davranıyordu. Şüpheli durumlardan kaçınmak için, ölüm uğruna önemli istihbarat gönderen Guo ailesini bile görmezden gelmişti. Perdelerin arkasında neyin döndüğünü halka açıklamamıştı bile.

 

Zaman geçtikçe, Guo Jin’in babasının bir asker kaçağı olduğu dedikoduları aldı başını gitti.

 

Saygılı askeri dao öğretmeni Guo Shun’dan gördüğü sevgi ve nazikliğin hatrına Prenses Guoyu, Guo Jin’in babasının sorunlarını gidermek ve onurunu iyileştirmek adına birçok kez Doğu Lu’ya başvurdu.

 

Doğu Lu, onun konuşmalarından etkilenmemişti.

 

Onun bakış açısından, hiçbir şey yapmamak, bir şey yapmaktan daha iyiydi. Doğu Lu ayrıca savaşa gitmeye veya Guo ailesi gibi solup yıkılan aileler için yıllar öncesinin meselelerini açmaya da istekli değildi.

 

Asıl sorun bunun cezasını Guo Jin’in çekmesiydi.

 

Prenses Gouyu vicdan azabı çekiyordu fakat Doğu Lu yüzünden Guo ailesine açık açık yardım edemiyordu. Guo Jin ile ancak gizlice ilgilenebiliyordu. Son birkaç yıldır eğitim için sıklıkla seyahat ediyordu ve ilgilenmeyi ihmal etmişti.

 

Bundan ötürü, Guo Jin’in hayata tutunması daha da zorlaştı ve şu anki durumuna düştü.

 

Prenses Gouyu mahcup ve rahatsızdı fakat bir şey yapamıyordu. Bu meseleyi ancak Jiang Chen’e açabilirdi ve Guo Jin’i ona önererek eski günahlarını affettirmeye çalışıyordu.

 

Fakat Guo Jin’in bu meselenin inciğini cıncığını bilmesinin bir yolu yoktu.

 

Yiğidi öldür hakkını ver, Guo Jin çalışmaya gelince gerçekten farklıydı. Ailesinden kalma dövüş sanatı teknikleri ve metotlarına sahip olsa da, potansiyeli olağanüstüydü.

 

Guo ailesinin mevcut ekonomik seviyesinde, Guo Jin’in eğitimini desteklemek için kullanabileceği ruh ilaçları yoktu. Ortada tabii ki onun için ilaç da yoktu.

 

Ancak kendi başına iradesi ile altı meridyenli saf qi seviyesine ulaştı.

 

Bilinmesi gerekir ki o soylu çocuklarının çoğu on binlerince gümüşün yardımı ile bile altı meridyenli saf qi seviyesine erişemedi!

 

“Biraz zalimce ama bazen birinin doğumunun onun geleceğini belirlediğinin kabul edilmesi gerekiyor…” Jiang Chen, Guo Jin’i bu acı gerçeğin bir kanıtı olarak görüyordu.

 

Yüksek potansiyel ve büyük irade eğer insanın şaşalı bir doğumu veya diğerlerinden bir adım önde olmak için yolları yoksa bir çiçeğin aynadaki veya ayın sudaki yansıması kadar asılsızdı.

 

Özel korumalar için sekiz kontenjandan ilki Guo Jin’e gitmişti. Qiao Baishi’nin önerdiği iki yeğeni de eklersen üç tanesi hazırdı.

 

Kalan beş büyük ihtimalle Jiang Han bölgesine bir yolculuk gerektirecekti.

 

Görev acildi ve Jiang Chen ağır hareket edecek biri değildi. Guo Jin’i aldıktan ve durumu ona açıkladıktan sonra o gün öğleden sonra bir grup mürit ile güney sınırına yol aldılar.

 

Son seferde Yükselen Ejder malikanesi tarafından pusuya düşürüldükten sonra, bu sefer hem kraliyet ailesi hem de Jiang Han hanesi bu yolculuğa olağandışı önem verdi ve yol boyunca her türden gözcüyü yolu kontrol etmesi için gönderdi.

 

Bu ayarlamalar altında, Yükselen Ejder malikanesinin bir hareket yapma arzusu var ise iğne sokacak yerleri bile yoktu. Doğu aile krallığı ile aralarını bozmak istemiyorlarsa yapabilecekleri bir şey yoktu.

 

Atları üstünde, Jiang Chen’in grubu güney sınırına üç gün sonra başarıyla ulaştı.

 

Güney bölgesi başkentten çok farklıydı. Güney sınırının boğucu atmosferi sinmişti. Eşsiz simalar atmosferi, insan duyularını ve coğrafik stili boyuyordu.

 

Güney sınırının çoğu hatırası, eski benliğinin hafızasında korunmuştu..

 

En azından Jiang aile klanının ilişkileri konusuna hakimdi.

 

Nehir Dalgası Şehri’nin dışındaki karşılama muhiti insan bakımından seyrekti.

 

“Gerçekten genç bir dükün dönüşüne gösterilen özen ile gerçek bir düke gösterilen özen farklı.” Jiang Chen’in suratında düşünceli bir gülümseme vardı.

 

Jiang Chen ayrıca bunun için kimsenin suçlanamayacağını biliyordu. Geçmiş Jiang Chen, Jiang Han bölgesinde iken büyük günahlar işlemişti ve başkente yolculuk ettiğinde yaptığı gülünç şeyler eve kadar yolunu bulmuştu.

 

Son zamanlarda yaptığı gülünç şeyler ise, evinin yolunu daha bulamamıştı.

 

Bu nedenle aldığı bu soğuk karşılama normaldi.

 

Üçüncü amca, Xiaoyu.” Jiang Chen atından inerken önündeki iki insanı sıcak bir şekilde  selamladı.

 

Bütün Jiang aile klanında, büyük ihtimalle Jiang Chen’in fevkalade ahmakça varlığına tolere edebilecek nadir insanlardı.

 

Orta yaşlı adam Jiang Tong, Jiang Chen’in üçüncü amcasıydı. Dürüst samimi ve duygularına hakim bir kişiliği vardı. Titizlikle görevini yerine getirirdi ve Jiang Feng’in en çok bel bağladığı küçük kardeşiydi.

 

Yanındaki zayıf ve narin genç Jiang Tong’un oğlu Jiang Yu idi.

 

Chen’er, son iki üç yıldır başkentteydin. Bayağı büyümüşsün”Jiang Tong gözlerinden mutluluk akarken Jiang Chen’in omuzunu sıvazladı.

 

Kardeşim, geri döndün!” Jiang Yu, Jiang Chen’den bir iki yaş küçüktü ve küçüklükten beri yakınlardı. Kuzen olsalar da Jiang Chen’e hep “kardeş” derdi.

 

Jiang Chen gülümsedi, “Bu sefer bir görev ile döndüm. Bunun hakkında geri döndüğümüzde konuşalım.

 

Yalnızca az sayıda insan gelse ve ailenin diğer fertleri  bilerek gelmese de Jiang Chen buna kızmadı.

 

Jiang Tong, Jiang Chen’den duydukları karşısında biraz şaşırmıştı. Chen’er başkentteki yıllarında daha da olgunlaşmış gibiydi.

 

Eski Jiang Chen olsaydı, ailesinin onu karşılamadığını görse şuan sövüyor olurdu.

 

Hatta bu durumu görünce sinirlenen, Jiang Chen’in şahsi kahyası, Jiang Zheng olmuştu. Birkaç anda patlayacak gibi olmuş fakat sonunda kendini kontrol edebilmişti.

 

Nehir Dalgası Şehri Jiang Han bölgesindeki en büyük ve zengin şehirdi ve ayrıca Jiang Han düklüğünün merkez noktası idi. Jiang ailesinin Jiang Han bölgesi üzerindeki kontrolü Nehir Dalgası Şehrinden başlayarak yayılıyordu.

 

Başkente kıyasla Nehir Dalgası Şehri’nin zenginliği biraz daha azdı. Ama güney sınırındaki en büyük şehir olarak kendi eşsiz coğrafi güzellikleri vardı.

 

Jiang Chen atının üstünde sakin ve nazikçe çiçekleri izleyerek, Jiang Tong ve oğlu ikilisi ile gülüp sohbet ederek yol aldı. Ancak görev ile ilgili tek bir kelime etmedi.

 

Biraz sonra Jiang Han malikanesine geri döndüler.

 

Fakat Jiang Han malikanesinin kapılarının gürültü ve heyecanla telaşlanacağını kim tahmin edebilirdi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44235 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr