Cilt I - Ön Söz: Örümcek ve Tırtıl

avatar
1607 12

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt I - Ön Söz: Örümcek ve Tırtıl


CİLT I: KAPININ ARDINDA HARİKA OLMAYAN BİR DÜNYA VAR

ÖN SÖZ: ÖRÜMCEK VE TIRTIL

Daha önce hiç bu kadar ilgi görmemişti. Uzun süre sonra ilk kez banyo yapma fırsatı bulmuştu. Üstelik bu banyo evindeki tahta leğenin aksine gerçek bir banyoydu. Kendisini yıkayan kişiler bir şişman bir sıska iki palyaçoydu fakat onların aslında iyi insanlar olduğunu kısa sürede anlamıştı.


İki palyaço tüm vücudu ekşi kokusundan kurtulana dek onu güzelce yıkamış saçlarını da düzgünce taramıştı. Aynaya bakınca ilk kez vücudunu bu kadar temiz ve omuzlarına düşen koyu kahverengi saçlarını bu kadar güzel görüyordu. Üstüne üstlük, sıska olan palyaço ona çok güzel beyaz bir elbise giydirmişti.


Burada geçirdiği beş gün boyunca karnını doyurmayı da ihmal etmemişlerdi. Sokakta geçirdiği aylarda genelde yiyebilmeyi umut ettiği en iyi şey çöpten bulduğu kuru ekmek parçalarıydı. Sıcak ve taze yemek bulması o kadar zordu ki elde etmek için ya arkadaşları ile iş birliği yapıp sert bir dayak riskini göze alarak hırsızlık yapacak ya da cömert tanrıça Phersis’in inananlarından birinin ona vermesi için dilencilik yapacaktı.


Sokakta yaşayınca hem hırsızlık hem dilencilik küçük bir çocuğun hayatta kalması için bir zorunluluk oluyordu. Tabi tek küçük çocuk o değildi ve elde ettiği birkaç bakırın ya da küçük bir ekmek parçasının özellikle kendisinden daha güçlü olanlar tarafından çalınması sıklıkla yaşanan bir olaydı.


Dağın içine oyulmuş tapınağa getirilen başka çocuklar da vardı. Sokaklarda beraber takıldığı yakın bir arkadaşı olan Miki ve zengin bir tüccarın ya da bir asilin çocuğu olması muhtemel bir başka küçük kız da yanındaydı. Fakat onlar farklı odalarda kalıyordu bu yüzden konuşma fırsatları olmamıştı.


Aslında tıpkı babası tarafından satıldığı o yaşlı adamın evinden kaçtığı gibi ilk saatte buradan da kaçmayı denemişti fakat bu sefer şansı geçen sefer olduğu kadar yaver gitmemişti. Kaçma girişimleri her deneyişinde ya palyaçolar tarafından ya da genç fakat beyaz saçlı bir kadın tarafından başarıyla engellenmişti.


Palyaçoların saygıyla yaklaştığı bu kadın, başlarda onun küçük yüreğinde büyük bir korku doğuruyordu. Beyaz saçlı kadınlar sokaklarda sıklıkla dinlediği çoğu korku hikayesinin şeytanlarla beraber ana karakteriydi ve neredeyse hiçbir yerde sevilmezlerdi. Genç ve güzel olmalarına rağmen beyazlamış saçlar, bir cadının temel özelliğiydi. Kendisi gibi diğer kızlar da başlarda onlardan korkmuş olmalıydı ama daha sonra cadının da tıpkı iki palyaço gibi iyi bir insan olduğunu onun anladığı gibi anlamış olmalılardı.


Beş gün boyunca yalnızca bir kez, ilk gün birbirlerini görme fırsatı bulmuş ve ondan sonra görüşmelerine izin verilmemişti. Bu geceyse işler daha farklıydı. Üzerlerine parfümler sıkılmış, pahalı süsler takılmıştı. Sarı saçlı kızı bilmiyordu fakat hem kendisi hem de Miki ilk kez bu kadar tatlı gözüküyorlardı. Palyaçolar ve cadı, onları oldukça uzun gözüken merdivenlerin önüne getirmişti.


Miki: Rie.


Rie kendisine seslenen arkadaşında döndü. Miki’nin de Rie ve yanlarındaki sessiz kız gibi kızıl gözleri vardı. Giydiği kırmızı kıyafet, siyah saçları ve kırmızı gözleri ile güzel bir uyum içindeydi. Miki, Rie’nin elini sıkıca kavradı.


Rie: Korkacak bir şey yok, Miki. Hem Bayan Cadı hem de Bay ve Bayan Palyaço son derece nazik insanlar. Hepsi bize iyi davrandı.


Söylediği sözlere kendisi inanıyor muydu? Bir an için bundan emin olamadı. Böyle olması gerekiyordu. Onlara zarar vermek istiyor olsalardı neden en başından beri böyle bir ilgi göstermişlerdi ki?


Cadı: Yukarı çıkalım.


Aniden gelen bu ses üç küçük kızın da tüylerinin dikelmesine sebep oldu. Cadının sözüne uydular ve ilerlemeye başladılar. Zaten başka şansları da yoktu.


Ethalot ülkesi ile Rie’nin doğup büyüdüğü yer olan Mora ülkesi arasındaki sınırı oluşturan dağlardan birindeydiler. Eski bir tapınaktı. Antik, Rie tapınağı böyle adlandırmaya karar verdi.


Tapınak inanılmaz derecede büyük olmasına rağmen Rie, kendisi ve arkadaşları dahil yalnızca altı kişinin burada olmasını tuhaf buluyordu. Yüreğinde şimdiye dek olmayan bir endişe belirmeye başlamıştı. Geniş merdivenlerde yürürlerken Miki, Rie’nin elini daha da sıktı ve Rie’nin oflamasına sebep oldu.


Miki’nin eli terliyordu. Aynı anda elinin titrediğini de fark etti. Onun endişesini gidermek için başını kaldırıp yüzüne baktığında yanaklarının korkudan beyazladığını ve dudaklarının da elleri gibi titrediğini gördü.


Miki, Rie’den çok daha uzun süredir sokaklardaydı ve ondan çok daha cesurdu. Şu anda onu neyin bu kadar korkuttuğunu anlamakta zorlanıyordu.


Rie: Gerçekten korkmana hiç gerek yok, Miki.


Miki onu görmezden gelince yanındaki diğer kıza döndü. Miki’ye göre çok daha sakindi. Dalgalı sarı saçları ve giydiği mavi elbisesi ile inanılmaz tatlı duruyordu. Rie, yavaşça içinde büyüyen endişeyi unutmak için onunla konuşmak istedi.


Rie: Adın ne? Benim ki Rie.


Kız göz ucuyla ona baktıktan sonra kısa süreliğine sessizliğini korudu.


Beth: Beth.


Rie: Burada ne olduğunu biliyor musun?


Beth, hayır anlamında kafasını salladı ve tekrar sessizliğe gömüldü. Tek kelime edilmeden geçen yürüyüşün ardından merdivenin sonuna ulaştıklarında palyaçolardan sıska olanı öne geçip karşılarında beliren kapıyı açtı.


Kapının açılması ile birlikte içerideki meşaleleri söndüren bir rüzgar dalgası içerideki altı kişinin de saçlarını savurdu ve hilal şeklindeki ayın ışığı, meşale alevlerinin kaybolmasının ardından yürüdükleri merdivenleri işgal etti. Cadı, ilerlemeleri için onları teşvik etti ve kapıdan geçtiler. Buraya belki balkon denilebilirdi. Kenarlarında insanların düşmesini engellemek için çitler vardı ve yakınlardaki bir kasabaya bakıyordu. Alanı, esen rüzgarla kırmızı yaprakları dans eden birkaç ağaç süslüyordu ve alanın ortasında taştan yapılmış üç büyük yatak, hayır üç büyük sunak duruyordu.


Sunakları görür görmez Miki çılgın gibi ağlamaya başladı. Yere çöküp dizlerine sarıldı ve titremeye başladı. Rie, ağlayan arkadaşını rahatlatmak için ona sarılıp her şeyin iyi olduğunu söyleyecekti ki Miki onu itti ve hızla çıktıkları kapıya doğru sıçradı.


Cadı onu tutmak için oradaydı. Miki’yi koltuk altlarından yakalayıp onu havaya kaldırdı. Miki’nin durmak gibi bir niyeti yoktu. Onu bırakması için bağırırken ayaklarıyla cadının karnını tekmeleyerek kurtulmayı denedi. Cadı da Miki kadar ısrarcıydı, canının yandığı belli olmasına rağmen onu bırakmadı.


Cadı: Şşş… Sakin ol, çocuğum. Her şey yolunda, korkacak hiçbir şey yok. Burada güvendesin, bizimle birlikte güvendesin.


Miki, hiç durmayacakmış gibi ağlayıp çığlık atan kız, aniden sakinleşti. Rie şaşkınlıkla olayı izlerken ortama yeni biri katıldı.


???: Ne kadar da uslu bir çocuk…


Şimdiye dek orada olmayan ve belirdiği gibi tüm ortamda rahatsız edici bir hava yaratan, nazik fakat ürkütücü bir ses duyuldu. Rie yavaş da olsa işlerin iyi gitmediğini anlamaya başlıyordu. Sesin sahibi o kadar karanlık bir aura yayıyordu ki, işler Rie’nin anladığından daha kötü bir durumda olabilirdi.


Tehlike. Rie bu uzun boylu adamı tarif etmek için başka bir kelime bulamıyordu. Çitlerin üzerine oturan adam ayağa kalktı ve kısa topuklu kahverengi çizmeleri tok bir ses çıkartırken sunaklara doğru ilerledi. Üzerinde altından güller işlenmiş uzun, yeşil bir elbise vardı. Elbisesi belinden kırmızı bir kuşakla sarılmıştı. Atkuyruğu şeklinde bağlanmış ve beline sarkan uzun siyah saçlarının altında nazik altın gözler barındıran yakışıklı yüzünde ürkütücü, keskin bir gülümseme yer alıyordu.


???: Natalia, onları buraya getir, siz gidebilirsiniz.


Nazik fakat korkutucu bir ses, bu ses sayesinde cadının ismini öğrenmişlerdi.


Natalia: Emredersiniz.


Natalia onları sunaklara getirirken palyaçolar bulundukları alanı terk ettiler. Miki, Rie’nin kendisinden beklemediği kadar uysalca sunağa uzandı. Beth, sakin ve kendinden emindi. Burada ne olacağını bilmiyorsa neden bu kadar sakin? Rie kendine bu soruyu sormadan edemedi. Fakat sıra Rie’ye geldiğinde o da sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi hiç diretmeden sunağa uzandı.


Hilal ayın ışığı üzerlerine düşerken rüzgar şiddetini arttırmaya başladı. “Başlayalım,” diyerek gülümsedi, tehlikeli adam. Bu gülümseme kesinlikle çirkin değildi ama dehşet vericiydi. Altın rengi gözleri bir şeytana uygun bir şekilde zevk aldığını belli ederek kırmızıya döndü. Rie’nin yüreği korku ile dolmaya başladı. Elleri, dizleri ve dudakları; vücudunun her yeri, çılgınca titriyordu.


Korku, korku, korku. Hissettiği tek şey korkuydu. Vücudunun her bir zerresine, her bir hücresine korku inanılmaz bir hızla işleniyordu. Şeytanın gülümseyen ağzı kocaman açılır ve içerisinden çıkan siyah duman üç küçük kızın vücuduna hücum ederken kaçmak istiyordu. Sunaktan fırlamak, bir yıldırımdan daha hızlı bir şekilde bu tapınağı terk etmek istiyordu. En başında neden kaçma girişimlerinden vazgeçmişti ki? O da tıpkı az önceki Miki gibiydi, ağlıyordu, bağırıyordu ve kendisini yakalayanları yumruklayıp tekmelerken kaçmak için elinden geleni yapıyordu. Burası kesinlikle bulunmaması gereken bir yerdi ve bunun farkındaydı. Öyleyse neden bir anda her şey normal gelmeye başlamıştı? Palyaçolar da, cadı da son derece korkutucuydu. Neden onları normal karşılamıştı? Neden onlara zarar vermeyeceklerini düşünmüştü? Bu kadar korkutucu insanların iyi kişiler olabileceklerine nasıl inanabilirdi?


Rie: Hayır, HAYIR, HAYIR, HAYIR, HAYIR, HAYIRHAYIRHAYIRHAYIRHAYIRHAYIR!!!


Sunaktan kalkmak için var gücünü kullanıyordu ama başaramıyordu. Vücudu adeta sunağa çivilenmiş gibiydi. Başını sağa sola savururken gözyaşları etrafa sıçrıyordu. Miki ve Beth’in halleri de Rie’ninkinden farklı değildi. İki kız da derin bir dehşetin içine hapsolmuşlardı. Çabalıyorlar, çığlık atıyorlar ve kurtulmak için var güçlerini kullanıyorlardı. Yine de, ne kadar denerlerse denesinler sonuç nafileydi. Onlar bir örümceğin ağına düşmüş küçük böceklerdi ve örümceğin zehri damarlarında dolaşırken onları bekleyen kaderden kurtulma şansları yoktu.


Siyah duman, Rie’nin vücudunu sarmakla yetinmedi. Zaten zar zor nefes almakta olan kızın burnunu yakarak içeriye girdi ve ciğerlerine nüfuz etti. Ciğerleri yanarken çığlık atmak için ağzını açtı ve siyah duman hiç zaman kaybetmeden ağzından da içeriye girdi. Vücudunun içi de dışı gibi bu siyah dumanla kaplanmıştı. Şu anda ne hareket edebiliyor, ne bağırabiliyor ne de nefes alabiliyordu.


Gözleri, burnu, ciğerleri yanarken zihni karanlığın içine dalıp çıkıyordu. Kulakları Miki’nin bulunduğu yerden yüksek bir ses işittiğinde ve vücudunun sağ tarafı sıcak kan ve et parçalarıyla kaplandığında bu durumu dert etme şansı dahi yoktu.


???: Yazık oldu, oysaki başaracak gibi görünüyordu.


Aynı ses, kırsa süre sonra Rie’nin sol tarafından da geldi. Vücudunun sol tarafı da tıpkı sağ tarafı gibi kan ve et parçaları ile kaplandı. Rie, bunu da umursayamıyordu. Şu anda kendinden başka hiç kimseyi düşünmüyordu.


Birkaç dakika süren işkencenin ardından duman yavaşça kayboldu. Geride patlamış iki ceset, tatmin olmuş bir şekilde gülümseyen bir şeytan, ifadesiz bir suratla olayları izleyen bir cadı ve koyu kahverengi saçları beyaza dönmüş, on yaşında küçük bir kız kalmıştı.

----------------------

Ön söz olduğu için bu bölüm kısa oldu, sonraki bölümler daha uzun olacak. Lütfen eleştirel yorumlar atmaktan çekinmeyin, olumsuz eleştiriler dahi olsa daha güzel bir seri yazabilmek için bekliyor olacağım. 


01.02.2021 - 16:40 / Düzenlendi: 01.04.2021 - 22:05






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr