“Deodorantı, Rie ve Neko’nun üzerinde bitirmekle hata ettim.” Sharley için de deodorant saklamalı ve kötü kokuyu yok etmek için üstüne sıkmalıydı. Üzerinde bok kokusu olan yüz seksen santimetrelik bir çocuğu sırtında taşımaya çalışıyordu.
“Rie bunu nasıl taşıyacaktı aklım almıyor.” Onun insanüstü derecede yüksek bir sıçrayış yaptığı aklına gelince kendisinden daha rahat bir şekilde taşıyabileceğini düşündü.
Ağırlıklarla işi olmayan Yu için bir anda ortaya çıkan bu görev bel ağrısına sebep oluyordu. En azından Yu’dan daha zayıftı, bir de daha ağır olsaydı onu sürüklemek zorunda kalırdı.
“Merak ettiğim bir şey var, neden pis bir yere gideceğiniz belliyken hepiniz beyaz kıyafetler giymeyi tercih ettiniz? Tarikat falan mısınız?”
Ablaları ona tarikatlardan, harekâtlardan, protestolardan ve diğer tüm çeşitli siyasi ve dini faaliyetlerden uzak durmasını sıklıkla tembihlediği için Yu böyle yapılardan uzak dururdu. Burada da ablalarının sözünden dışarı çıkmayı istemiyordu ve içten içe Rie’nin hayır cevabını vermesini umuyordu.
“Resmi olan bir, iki kuruma üye olduğumu söyleyebilirim.”
Aldığı cevap ona biraz hayal kırıklığı yaşattı. Rie’nin de kendisi gibi bir insan olmasını isterdi.
“Beyaza takıntılı değilim ama bunu giymemin sebebi büyü koruması sağlaması. Kirlendiğinde temizlemesi tam bir işkence tabii,” Rie’nin haklı yakınışı karşısında Yu da grubun arkasından başını sallayarak onayladı.
Yu ne zaman beyaz bir kıyafeti kirletse o kıyafet kirli kalmaya devam ederdi. Ne kadar yıkarsa yıkasın lekeleri temizlemek Yu için imkânsızdı. Televizyonda reklamı gösterilen tüm temizlik ürünlerini almıştı ama hiçbiri fayda etmemişti.
Yu da çözümü beyaz giymemekte bulmuştu. Lekelerle uğraşmamak için giyeceği atletleri bile siyah almaya başladı.
“Neko da buraya geleceğini bilmediği için böyle giyinmiştir. Ona farklı bir şey giymesini söyledim ama bazen laf dinlemeyebiliyor.”
“Anlaşılan çocuklar her iki dünyada da aynı.” Bir şey yapmak istemediklerinde onları yapmaya ikna etmek zordu.
“Taşıdığın o aptal da aklı sıra annemi taklit etmeye çalıştığından öyle giyinmiştir. Aklı sıra annemi etkileyecek, peh!”
“Neko, bazı şeyleri çok büyütüyorsun. Sharley benim öğrencim.”
“Ama anne, onun duygularını görebiliyor olmalısınız! O şeyi daha fazla yanınızda tutmayın lütfen.”
Neko’nun annesi ile hâlâ ‘siz’ kullanarak konuşması Yu’yu güldürüyordu.
“Çırak almak Büyücülük Akademisi’nin kuralı, birisini eğitmek zorundayım.”
Yu ‘Büyücülük Akademisi’ ismini duyunca meraklandı ama o bir soru soramadan Neko konuşmaya devam etti.
“Ben çırak olabilirdim!” Neko sitem ederek kollarını birbirine sardı.
“Çırağımı ben seçmiyorum, biliyorsun.”
“Hmph!”
Neko ne kadar zamandır annesine çırağı yüzünden sitem ediyordu acaba? Fakat Yu ona hak veriyordu, ablalarından birinin yanında ondan hoşlanan bir erkek koştursaydı o da rahatsız olur ve bu rahatsızlığını sürekli belirtirdi.
“Senin kıyafetlerin de biraz değişik. Özellikle ayakkabıların,” dedi Rie.
“Üzerimdekiler hakkında böyle düşünüyorsan çantamdakiler hakkında ne düşünürdün acaba?”
Düşüşün etkisiyle Yu’nun kıyafetleri artık yırtık ve kanlarla kaplıydı. Bulundukları çağda bu kıyafetleri modern çağdaki gibi dikebilecek terziler bulunamayacağından bir daha bunları giyemeyecek olması onu üzüyordu.
Yu’nun çantasını Neko taşıyordu. Çantanın bir kolu koptuğu için yalnızca tek omzuna takabiliyordu ve bundan rahatsız olduğu belliydi. Çantanın ona büyük gelişiyse çocuğu tatlı gösteriyordu.
Neko’nun rahatsızlığının asıl sebebi kendisine büyük gelen bir çantayı tek omzunda taşımak zorunda oluşu değildi, Yu’ya ait olduğu için rahatsız oluyordu. Neko “pis,” diyerek reddettiğinde Yu “bir şeyleri yargılayacak durumda mısın?” cevabını vermişti.
Yu’nun çantası, lağımdan çıkmış Neko’dan daha temizdi ve Rie’nin baskısıyla Neko iğrenerek de olsa çantayı taşımayı kabul etmek zorunda kalmıştı.
“Benim memleketimde normal olan kıyafetler. Sizin kıyafetleriniz de ilk gördüğümde bana tuhaf gelmişti,” dedi Yu. Hâlâ Rie ve Neko’nun kıyafetlerini inceliyordu.
Neko’nun kıyafeti için modern diyebilmek mümkündü, dünyasında öyle bir kıyafetle karşılaşsa yadırgamazdı ama Rie ve Sharley cosplay etkinliğinde gidiyormuş gibi giyinmişti.
“Bir şey sorabilir miyim? Nereye gittiğimizi henüz açıklamadın.” Yu, Sharley’yi sırtlayıp peşlerine takılmıştı ama bunu onların gitmek istedikleri yerde bir amacı olduğu için değil, onların yanında durmanın şimdilik seçebileceği en iyi seçenek olduğunu düşündüğü için yapmıştı.
Fakat amacı ne olursa olsun artık birlikte ilerlediklerine göre nereye ve neden gittiğini de öğrenmesi gerekirdi.
“Sigma Kulesi denilen bir yere gidiyoruz. Orası hem bir okul, hem bir kütüphane, hem bir müze hem de bir gözlem evi.”
“Üniversite benzeri bir şey yani,” dedi Yu. Rie bir akademiden söz ettiğine göre Sigma Kulesi ile bağlantılı olabilirdi. Sıradaki soru şuydu, neden buraya gizlice girmeye çalışıyorlardı?
“Bir komplo sonucu akademiden atıldılar ve kendilerine komplo kurulduğunu ispat edecek kanıtı elde edebilmek için gizlice içeriye girmeye çalışıyorlar, hikâye bu mudur?” Kafasında kurduğu senaryo bir yerden tanıdık geliyordu.
“Belki de rakip bir okuldan geliyorlardır ve bu okuldaki çok önemli bir şeyi çalmaya çalışacaklardır. Belki de bir kumpas kuracaklardır!”
Neden oraya gittiklerini merak etse de sormaya çekiniyordu. Oraya gittiğinde büyük ihtimalle hangi amaçla hareket ettiklerini öğrenirdi ama ya öğrenmemesi gereken bir şeyi öğrenirse ne olurdu? Ya bilmemesi gereken bir bilgiyi bildiği için peşinde kendisini öldürmek isteyenler dolaşmaya başlarsa?
“Beni suikastçılardan koruması için hayatımın kalanını Rie’nin yanında mı geçireceğim? Aslında ona bir bakınca, yani, kendi kendime gelin güvey oluyorum ama fena fikir değil.”
En önde yürüyen beyaz saçlı cadıyı süzdü. Hayatının geri kalanını, en azından şimdilik dış görünüşüne bakarak karar verecek olursa, onun yanında geçirmekten mutsuz olacağını zannetmiyordu.
“Aklından bile geçirme,” dedi Neko.
Arkası dönük olmasına rağmen Yu’nun niyetini anlayan kızın sahip olduğu bir ‘annesinden hoşlananlar sensörü’ olmalıydı.
“Sigma Kulesi birkaç kuleden oluşan bir kuruluş. En büyük kulenin adı Sigma olduğundan bulunduğu tüm bölgeye kendi ismini vermiş. Belki oraya Sigma Kulesi yerine Sigma Akademisi demek daha doğru olurdu. Tabii güneyde de Büyücülük Akademisi var ve onunla yarışmak istemediğinden akademi ismini kullanmıyor olabilir.”
Rie bilgilendirmesine devam etti. Yu buranın haritasını bilmediği için Rie güney derken şehrin içerisindeki güneyi mi yoksa şehrin dışında kalan güneyi mi kastettiğini anlamadı. Her iki türlü de Sigma Kule’si hakkında verilen detayların işine yarayacağını zannetmiyordu.
“Oraya neden gittiğimizi de sorabilir miyim?” Yu öğrendiği takdirde hayatını tehlikeye atacak bir bilgiyi duymak istemiyordu ama ortada hayatını tehlikeye atacak bir fikir varsa Rie’nin bundan bahsetmeyeceğini düşünerek sorusunu sordu.
“Büyücülük Akademisi denen bir yerle bağlantıları var. Belki de ikinci ya da üçüncü teorim doğrudur ve güneydeki akademi için çalışıyorlardır.”
Teorilerinin dışında oraya gitme sebepleri Yu’nun aklına gelmeyen bir kişisel mesele olabilirdi ve eğer söylemek istemezse saygıyla karşılamak dışında bir şey yapamazdı.
Her ne kadar buna Rie’nin eylemleri sebep olsa da kendi isteğiyle onun peşine takıldığı için başları derde girdiğinde bunun için Rie’yi suçlamayacaktı. Şu anda gittikleri mekân yüzünden başına bir iş gelebileceğini tahmin ediyor fakat kendi seçimi sonucu ilerlemeye devam ediyordu.
“Bir şey almam gerekiyor.”
“O şey ne?”
“Üzgünüm, söyleyemem.”
“Şehirde yıkım, cinayet ve şimdi de hırsızlık mı? Sen bir suç makinesi misin be kadın!” Rie’nin eylemleri onu giderek azılı bir suçluya çeviriyordu. “Umarım buradaki polis sistemi dünyadaki kadar gelişmiş değildir, adım bir hırsızlık olayına karışsın istemem.”
Her tarafı suç kaynayan, Yu’nun normal şartlar altında yakınından dahi geçmeyeceği bir maceraydı. Eğer tüm cadılar Rie gibiyse Yu cadıların toplum tarafından hoş karşılanmamasını anlayabilirdi. Belki Rie ve diğer cadılar özünde iyi insanlardı ama eylemleri kesinlikle iyi sonuçlar doğurmuyordu.
Rie’nin peşine onun zoruyla takılmadığı için neden ilerlediklerini öğrenmek için üzerine gitmeyecekti.
“Bu arada...”
Konuya nasıl gireceğini bilmiyordu. Hayatı boyunca iletişim kurduğu fazla insan olmamıştı, iletişim kurduklarınınsa çok azıyla samimiydi ve okulunda az çok popülaritesi olsa da kızlarla yakınlaşmaya çalışmamıştı.
Ablaları olduğu için kızlara karşı rahat olabiliyordu ama daha önce herhangi bir kızla ilişki denemesinde bulunmadığından Rie’den hoşlansa da ona nasıl yaklaşacağı hakkında fikir sahibi değildi.
Rie’nin durumu şimdiye kadar tanıdığı insanlardan farklıydı. Sınıf arkadaşlarına yaklaştığından daha samimi yaklaşmak istiyordu ama ablaları ile iletişim kurarkenki rahatlığına sahip olmanın doğru olacağını da düşünmüyordu.
“Sharley sadece öğrencin yani...”
Sorusuna alacağı cevaba göre Sharley’nin Yu’nun sırtındaki yolculuğu sonlanabilirdi. Eğer duymak istemediği bir cevabı duyarsa onu yere salacaktı. Zaten yarım saattir taşıyordu, artık uyanıp kendi yürüse daha iyi olurdu.
“Ah! Elbette öyle, düşük varlıkların ilerlemesine izin verecek değilim. Annemin sevgisi sadece benim içindir, aramıza başkası giremeyecek.” Neko, Rie’nin cevabını beklemeden soruya kendi cevabını verdi.
“Fena bir cevap sayılmaz.”
Neko’nun verdiği cevaba göre Rie ve Sharley arasında bir ilişki olmadığını onaylamakla birlikte, Rie’nin hiç kimse ile ilişkisi olmadığı çıkarımını yapabilirdi. Tabii bu çıkarım, kız düşük varlık olarak kendisi ve annesi dışındaki herkesi kastediyorsa geçerliydi.
“Yani yolum tamamen açık diyebilir miyim? Benim gibi karizmatik, yetenekli ve geleceği parlak bir adam için hiç zor olmayacaktır. Ha! Bazen ne kadar harika olduğuma şaşırıyorum. Rie de şanslı kadın aslında, benimle birlikte olabilme şansına sahip, herkesin elde edebileceği bir şey değil. Memnun olmalı.”
Ama hâlâ Rie’nin ağzından bir doğrulama çıkmamıştı. Onun ağzından da yalnız olduğunu duymak istiyordu.
“Sadece öğrenci, yani?” Bu sefer Rie’den bir cevap alabilmek için sordu.
“Öğrencim,” diye cevapladı Rie.
“Sadece diye eklesene! Niye benim açıkça anlayamayacağım cevaplar veriyorsun?” Rie’nin başkasına karşı bir şeyler hissetmediğinden emin olmak istiyordu.
“Sadece?” Rie’den istediği cevabı alabilmek için kelimeyi vurguladı.
“N-Niye soruyorsun?” Rie yürümeye devam ederken başını çevirdi ve göz ucuyla Yu’ya baktı. Yu, Rie’nin cevap verirken utandığını hissetti.
“Lan yoksa benden hoşlandığı için mi utanarak öyle dedi? Kesin öyledir. Harikayım lan, çok iyiyim haha! Yani ben, benim sonuçta. Bir kızın benden hoşlanmaması nasıl mümkün olur ki? Süperim ya.”
Rie’nin utanarak konuşmasına başka açıklama vermiyordu. Yu’dan kaçarcasına adımlarını hızlandırdığında bunun sebebinin de utangaçlık olduğunu düşündü.
“Merak ettim de.” Kendi çapında ufak bir zafer kazanmış hissine kapıldı. Artık, Rie’nin kendisinden hoşlandığına inanıyordu.
“Boşuna uğraşma aptal yaratık, ben varken hiç şansın yok!” Annesinin hareketlerini fark eden Neko, şimdiye kadar ki en saldırgan tavrını takındı. Adeta pençelerini çıkarmıştı. “Anne, siz de kendinize gelin lütfen!”
“Ö-Özür dilerim!”
“Bu kendinize gelmiş haliniz değil!”
Konuşmaları ilerledikçe Rie’nin tepkileri Yu’yu daha da memnun ediyordu. Eski yaşantısında umursamamasına rağmen kendisinden hoşlanan kızlar olmuştu ama ilk kez Rie’nin kendisinden hoşlanması onu sevindirmişti.
“Ben sandığımdan daha etkileyici birisi olmalıyım.”
Dümdüz yürümeye devam ettiler, yol daralmaya başladığında Rie aniden durdu ve “Geldik, Sigma Kulesi tam üstümüzde,” dedi.
“Nasıl gireceğiz?” Yu cevabı tahmin edebilse de sordu.
“Bir delik açacağız,” diye cevapladı Rie.
“Delik açma fantezin mi var? Yolun ortasındaki birinci ve şimdi de ikinci.” Şimdiye dek gizli bir geçit yoluyla Sigma Kule’sine gireceklerini düşünmüştü. Sigma Kulesi aynı zamanda gözlemevi ise gece dahi olsa içinde insanlar olmalıydı ve yeri delmek gibi gürültülü bir işlemi duyabilirlerdi.
“Ses çıkartıp yukarıdaki insanların bizi fark etmesini sağlamaz mıyız?”
“Bu noktada üstümüzde Sigma Kulesi’nin, yani ana kulenin bodrum katı bulunuyor olmalı. Önce üstümüzdeki tavanı, yani bodrumun zemininin altındaki toprağı incelteceğiz. Bodrumun zeminine ulaştığımızda da kıracağız.”
Neko ve Yu’ya geri çekilmesini söyledikten sonra büyüsünü hazırladı. Yu öldüğü sefer haricinde ilk kez büyü görüyordu.
Rie’nin etrafında önce siyah gölgeler belirdi, sonra gölgeler birbirine yaklaşarak katılaştı ve kristal hâlini aldı. Oluşan kristaller ise şekil kazanarak küreklere dönüştü. Rie’nin kepçe şeklini alan kristallere elini bile sürmemesine rağmen kürekler tavanı eşelemeye başladı.
“Çok etkileyici.” Kelimeler Yu’nun hayranlık yüzünden açılan ağzından kendiliğinden döküldü.
“Ne sandın? Benim annem her zaman en çok etkileyici olandır.” Annesi ile gurur duyan Neko, onun elini tutup Yu’ya vermeyeceğini tekrar belirtti.
Üzerlerindeki tabakayı yeteri kadar incelttiklerinde düşen toprak yüzünden yerde bir tepecik oluşmuştu. Bodrum katının zeminine ulaştıklarında Rie yeni bir büyü yapmaya başladı.
Yerde beliren mor ışık halkası gölgelerle doldu ve katılaşarak bir sütun hâlini aldı. Ardından sütun, yukarıya çıkarak üzerlerinde kalan son engeli de yavaşça parçaladı.
Rie’nin toprağı inceltme çabaları işe yaramıştı. Zeminde bir delik açmak Yu’nun beklediği gibi gürültülü gerçekleşmese de dikkat çekmeyecek kadar sessiz değildi. Eğer bodruma yakın bir yerde Yu olsaydı sesi işitip neler olduğuna bakmaya gelirdi.
“Savaşma yeteneğim olsaydı gelirdim tabii. Aksi takdirde gecenin köründe duyduğum gizemli bir sesi takip etmezdim.”
Yaptıkları iş ona profesyonellikten uzak geliyordu. Daha önce bir yere gizlice sızma girişimi olmamıştı ama şimdiye dek izlediği çok az filmde bu kadar basit bir planla karşılaşmıştı.
“Sharley’yi ne yapacağım?”
Tünel kapandığı için Rie kapanan tüneli tekrar açmayı düşünmüyorsa bu yolu kullanarak geri çıkamazdı ki kapanan tüneli açmak orada olması muhtemel insanlar tarafından yakalanacakları anlamına geliyordu. Yeni bir yol izlemeleri gerekecekti.
Yani, Sharley’yi burada bırakırlarsa onu almak için tekrar tünele inmeleri gerekecekti.
“Onu burada bırakalım, sonra gelip alırız. Hatta sen de Neko ile birlikte burada bekleyebilir misin?”
Grup dışına atılmak, daha doğrusu grubun savaş gücünden uzaklaşmak hoşuna gitmemişti. Tehlikeli bir dünyadaydı ve bu dünyada tanıdığı tek savaş gücünden ayrılmak istemiyordu.
Yu’nun bir savaş kabiliyeti olmadığı için bir saldırı anında Rie dışında dövüşme ihtimali olan iki kişi vardı. İlki savaşacak durumda olmayan Sharley, normalde bir büyücü olsa da baygın olduğu için şu anda yüktü. İkincisi de Neko’ydu ama bir çocuğun arkasına saklanmayı istemiyordu.
“Neko’yu bilmem ama benim savaş gücümün bahsetmeye değer olduğunu söyleyemem. Buraya gelirken bir canavarla karşılaşmışsınız ve bir tanesi daha gelirse benim yapabileceğim bir şey olmaz.”
“Bu iki düşük varlığa ne olduğu umurumda değil, ben sizinle birlikte kalmak istiyorum, anne. Benim görevim bu, ben sizin kılıç perinizim.”
Neko da arkada bırakılmak konusunda Yu kadar isteksizdi. İkisi de ortaklaşa bir karar alıp Sharley’yi arkada bırakabilirdi ama ikisi de arkada kalan kişi olmak istemiyordu.
Rie bir plan düşünüyordu. “Dört kişiyken bu ne kadar gizli bir görev olur bilemiyorum, üstelik Yu’nun Sharley’yi taşıması da bizi yavaşlatır.”
“İki kişi gidebiliriz anne, bu ikisi ölse de olur.” Neko’nun Yu’yu acımasızca gözden çıkartması kalp kırıcı olmuştu.
İtirazların ardından Rie yeni planını açıkladı. “O zaman Sharley’yi burada bırakacak ve üçümüz yukarı çıkacağız. Almak istediğimi aldığımda da buraya geri döneceğiz. Bu tünelin ilerisinde farklı çıkışlar var, böylece yeryüzüne geri çıkıp görevi tamamlayabileceğiz.”
“Böyle yaparsak bir saldırı anında Sharley ölmez mi?” Yu’ya rakip olacaksa Sharley’yi önemsemeyecekti ama Rie’nin onu bu şekilde gözden çıkarmasına şaşırmıştı.
“Eğer seni ya da Neko’yu burada bırakırsam iki ya da üç kişi ölebilir, sadece onu burada bırakırsam tek kişi ölecek.” Rie bu cevabı verirken verdiği karardan memnun gözükmüyordu, daha çok böyle olması gerektiğine inandığı için bu kararı vermişti.
Yu onun mantığını reddedemezdi. Kulağa acımasız gelse de plana uyacak ve hayatta kaldığı sürece onun ölümünü sorun etmeyecekti.
En nihayetinde Yu, geçmişte de şimdi de ölmek yerine bir başka insanın ölmesini tercih ederdi. Başkaları bunu bencillik olarak adlandırsa bile onların sözlerini samimi görmüyordu. Tanımadığı insanlar için canını feda edecek kahramanlar çıkabilirdi ama Yu onlardan birisi değildi.
Ve Yu insanların çoğunun kendisi gibi düşündüğüne inanıyordu. Bir başkası da Yu’nun yerinde olsa kendi canını tehlikeye atmak yerine tanımadığı Sharley adlı çocuğun ölmesini tercih ederdi. Kısaca Yu hayatta kaldığı sürece iyiydi.
Herkes planı kabul ettikten sonra Rie tek sıçrayışta başlarının üstündeki delikten geçti ve kulenin bodrumuna girdi. Delik sadece tek bir insanın geçebileceği kadar dardı.
“Neko, önce sen gel.”
Neko yerde beliren mor ışığın üzerinde durdu ve ışık katılaşarak Neko’yu annesinin yanına taşıyan bir sütuna dönüştü.
“Tamam anne, o salağı kandırdık. Şimdi onu bırakıp gidebiliriz.”
“Hey!” Neko’nun sözü Yu’nun yanaklarını sertleştirdi, burada kalmak istemiyordu.
“Neko...” Rie iç çekerek yerde yeni bir ışık oluşturdu. “Işığın üstüne gel, Yu.”
Yu oluşan ışığın üzerine gelince o ışık da az önce olduğu gibi bir sütuna dönüştü ve Yu’yu yukarıya taşıdı. Şimdi üçü de Sigma Kulesi’nin içindeydi.
-------------------------
15.11.2021 - 19:21
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..