Rolderhelm’de Bahis Şirketi olarak bilinen gayriresmî bir kuruluş vardı. Hükümetin neden ona müsaade ettiğini kimse bilmiyordu.
Rolderhelm, Yu’nun gözünde bir hukuk devletiydi ve birkaç gece öncesine kadar burada yasadışı şeylere pek rastlanmadığını düşünürdü.
Gövde Mahallesinin arka sokaklarında yaşananları bir şekilde anlayabilirdi. Her ne kadar Yu devletin derhal oraya askerlerini gönderip herkesi zindanlara tıkması gerektiğini savunsa da görünürde yasadışı bir şey yaşanmıyorsa devlet onlara dokunamazdı. Aksi takdirde Rolderhelm’in yarattığı hukuk devleti izlenimi zarar görebilir ve yatırımcıların duyduğu güven azalabilirdi.
Fakat Bahis Şirketi, herkesin gözü önünde yasadışı bahis yapıyordu ve herkes ona karşı sessiz kalıyordu.
İnsanlar kumarhanelerde de arena maçları için bahis oynayabilirdi ama vergi ödemek gibi bir dertleri olmadığı için şirketin verdiği oranlar kumarhanelere kıyasla daha yüksekti, bahis oynamak isteyenler bu sebeple bahis şirketini tercih ediyordu.
Yu araştırması sırasında Rolderhelm’in eskiden Bahis Şirketi ile mücadele ettiğini öğrenmiş fakat beş yıl önce bilinmeyen bir sebepten ötürü devlet, şirketin varlığına göz yummaya başlamıştı.
Tüm bunlar onun için önemsizdi. Yu ne şirketin tarihini ne de geçmişteki mücadeleyi umursuyordu. Onun amacı kılını kıpırdatmadan para kazanmaktı.
“Şirket bir maç için yaklaşık bin, en iyi zamanlarında ise bin üç yüz ila bin dört yüz arası bahis alıyormuş. Onlara en az iki bin bahisçi getireceğimi ve şirketin elde ettiği gelirin yüzde otuzunu istediğimi söyleyeceğim.”
Mektup planı işe yaradığında insanlar bahis şirketinin kapısına koşacak ve paralarını kazanacağını düşündükleri takıma yatıracaktı.
“Peki kabul etmezlerse ya da bin dokuz yüz doksan dokuz bahisçi gelirse?”
“Kabul etmezlerse yapacak bir şey yok ve sadece bin dokuz yüz doksan dokuz bahisçi gelirse de üzülürüm.”
Bahis Şirketi onunla anlaşır ve para verirse sevinirdi ama neredeyse hiçbir emek harcamadığı için onlarla anlaşma yapamaz ya da anlaşmasının kendi koyduğu kuralı yüzünden para kazanamazsa biraz üzülmekten öteye gidemezdi.
“Yine büyü yapmam gerekecek mi?”
“Evet, lütfen.”
Korku, yıllar boyu iktidar sahipleri tarafından kullanılan etkili bir kontrol aracıydı.
Para, hapis ya da ölüm cezalarının da ötesinde insanlar hiç görmedikleri cehennemden bile korkarak kanunlara itaat ediyordu.
Böylesine etkili bir kontrol ve güvenlik yöntemini Yu elinin tersiyle itemezdi. İnsanların sadakatini kazanmak için korkuyu kullanmak ve anlaşılan tarafın sadakatini sağlamak sözler ve kâğıtlardan daha verimli olurdu.
“Beklettiğim için üzgünüm, odama geçelim lütfen.”
Otuzlu yaşlarda kızıl saçlı bir adam bekleme odasına girdi. O kişi Bahis Şirketi isimli örgütün mevcut yöneticisiydi.
Yu ve Yurine, kızıl saçlı adamı takip ederek dört katlı bir binanın en üst katındaki yönetici ofisine girdi. Bahis Şirketinin binasından bakıldığında arena oyununun oynandığı kolezyum görülebiliyordu. Çapı daha fazla ve duvarları daha kısaydı ama Roma’daki kolezyuma benzerdi.
“Hoş geldiniz, ismim Barney Loyd. Bahis Şirketinin yöneticisiyim.”
“Yu Valarfin.” Yu, Barney ile tokalaştı. “Ve kızım Yurine.”
Yalnızca Yurine demeyi istememişti. İlk kez Yurine’yi yeni tanıştığı birine kızı olarak tanıtıyordu.
Yurine’nin gözü seyirdi ve dudağının bir ucu aşağıya yöneldi.
“Oturabilirsiniz.”
Marino’nun ofis düzeni ile Barney’nin ofis düzeni aynıydı. Yu ve Yurine, Barney’nin masasının önündeki koltuklara karşılıklı oturdu.
“Kızınız tanıtılma şeklinden memnun kalmadı sanki.” Barney, Yurine’nin tepkisini görmüştü.
“Hâlâ alışmaya çalışıyoruz.”
Yurine buradan ayrıldıktan sonra kendisiyle tanıtım mevzusu hakkında bir konuşma yapacaktı.
“Yanlış hatırlamıyorsam bir iş teklifiniz olacaktı, öyle mi?”
“Evet.”
“Bize iş teklifleri ile gelen fazla kişi olmaz, hatta yönetimde bulunduğum sürede ilk kez bir iş teklifi alıyorum.”
Yasadışı bir şirket olduğundan dolayı almak için güven gerektiren iş tekliflerini almaması normaldi. Kâğıt üzerinde yapılan anlaşmalar devlet onları tanımadığı sürece değersiz bulunurdu ve Bahis Şirketi yapılan anlaşmaya uymazsa şikâyet edilebileceği bir merci yoktu.
“İçecek bir şeyler ister misiniz?”
“Hayır, teşekkürler.”
“O zaman direkt konuya geçelim. Teklifinizi duymayı bekliyorum.”
Yu konuşmadan önce biraz bekledi. Zaten önceden belirlediği için söyleyeceği şeyleri düşünmüyordu, sadece Barney’yi bekletmek istedi.
“Ben yurtdışından geliyorum. Biraz birikimim var ve paramı kolay yoldan katlayarak farklı sulara yelken açmak gibi hayallere sahibim. Sizin yanınıza gelmeden önce şirketiniz ile ilgili birkaç şey araştırdım; öğrendiğime göre bir maça bahis oynamak için şirketinize gelen müşteri sayısı genellikle bin civarı ve halkın ilgisini çeken büyük maçlarda bu sayı en fazla üç ya da dört yüz artıyor. Kumarhanelerde sayılar daha da düşük.”
“İnsanlar bahisleri artık ilgi çekici bulmuyor. Doğrusu, sektör bazı büyük bahisçilerin bahisleri sayesinde dönüyor.” Barney araya girip küçük bir bilgilendirme yaptı.
Barney’nin dediği gibi, Bahis Şirketine en büyük paraları yatıran kişiler kumardan kazandıklarının vergisini ödemek istemeyen Pepe Don gibi zengin suçlulardı.
“Bildiğiniz gibi Rolderhelm’in yüzüncü yılı şerefine bir turnuva düzenleniyor. Bu turnuvanın benim için harika bir gelir kaynağı olacağını düşünüyorum, tabii sizin için de öyle.”
Anlaşmalar karşılıklı çıkarlar üzerine kurulu olurdu. Taraflardan birinin ya da birkaçının bir şeyler kazanması ve karşı taraf ya da taraflara bir ödül sunulmaması anlaşmanın kabul edilme ihtimalini azaltır, anlaşmayı sunan tarafın kötü bir izlenim yaratmasını sağlardı.
“Yapacağım çalışmalar ile size, final maçı için en az iki bin bahisçi getireceğim. Karşılığında gelirinizden yüzde otuzluk bir pay istiyorum.”
Barney, Yu’nun düşündüğü zamanlarda yaptığı gibi elini çenesine götürdü.
“Teklifinizle ilgili sıkıntılar var.”
“Söyleyin.”
“İlk önce bunu nasıl yapacağınızı merak ediyorum. Reklam çalışmalarıysa zaten takımların kendileri için yaptığı reklamlar var, daha ne yapabilirsiniz?”
“Anlayış gösterin lütfen, fikirlerimin benden izinsiz kullanılmasını istemediğim için işleri nasıl yürüteceğimi söylemeyeceğim. Anlaşmaların karşılıklı güvene dayandığının farkında olsam da yeni tanıştığım bir insanın beni reddettikten sonra ona anlattıklarımı kullanarak benim planım üzerinden zengin olmasına müsaade edemem.”
Ona mektup planını anlatamazdı ve planı mektuplar dışında bir şey olsa bile ona planını anlatamazdı. Eğer Bahis Şirketi resmi bir şirket olsaydı fikirlerinin güvenliğini belgelerle sağlayabilirdi ama yasadışı bir şirket için aynı güvenlik önlemi söz konusu değildi.
“Nasıl olacağını öğrenmek istesem de size hak vereceğim. Diğer sıkıntıya geçelim, istediğiniz oran çok yüksek. Söylediğiniz gibi zaten her oyunda ortalama bin kişilik kemik bir müşteri kitlemiz var, zaten gelecek müşteriler için size yüzde otuz oran veremem. Ancak bin beş yüz bahisçiden sonraki bahisçilerden elde ettiğimiz gelirin yüzde onunu verebilirim.”
“Yüzde on, zamanımı harcamaya değmeyecek bir oran. İlk bin beş yüz bahisçinin bahislerini saymıyorsunuz. İki bin bahisçi gelse yalnızca beş yüz tanesinden para kazanabileceğim. Sizin komisyonunuzu yüzde on saysak ve her bir bahisçinin iki altın oynayacağını düşünsek sizin kazancınız yüz altın, benim kazancım on altın olur.”
Yu gelecek bahisçilerin iki altından fazlasını oynayacağını biliyordu ve Barney de bahisçiler için iki altının düşük olduğunun farkında olmalıydı. Yine de yapılan hesaba göre çıkan sonuç dalga geçercesineydi.
“Fakat kemik kitlemizden size pay vermek de beni zarara uğratır.”
“Peki. Aslında bu reddedeceğinizi biliyordum ama paramın ve zamanımın bir kısmını kötü günler için ayırmak istediğimden basit bir teklifle başlamıştım. Sanırım risk almam ve asıl planı sunmam gerekecek.”
“Aklınızda ne var?”
“Bin beş yüz bahisçiden sonra gelen her bahisçiden kazandığınız paranın yüzde ellisini istiyorum. Karşılığında size en az üç bin bahisçi geleceğinin teminatını vereceğim. Tek bir kişi bile eksik olursa bana para vermek zorunda kalmazsınız.”
“Bir anda sayıları böyle arttırdığınıza göre kendinize güveniyor olmalısınız.”
“Az emekle çok para kazanmayı amaçlıyordum fakat sayenizde biraz emekle çok para kazanmam gerekecek.”
Zaten mektup planına en az üç bin kişinin uyacağına neredeyse emindi. Aslında işler Yu’nun istediği şekilde ilerliyordu.
“Yüzde elli çok fazla.”
“Hayır, değil. Unutmayın ki en iyi durumunuzda aldığınız bahisçi sayısı bin beş yüz. Size, normal şartlar altında alamayacağınız bahisçileri getiriyorum. Üstüne bin beş yüz bahisçi alacağınız bile kesin değil, hatta bin bahisçi sınırına bile erişemeyebilirsiniz. Muhtemelen benim getirdiğim bahisçiler sayesinde bu sınıra erişeceksiniz, alçak gönüllülük yapıyor ve sizi bin beş yüz sınırına getirecek bahisçilerden komisyon almıyorum. Sizin de benim sergilediğim kibarlığı sergilemenizi isterim.”
Barney, Yu’nun planının hayata geçmesini istiyordu ama bundan kazanabileceği kadar fazla kazanmayı da istiyordu. Bu uğurda potansiyel ortağını kazıklamak onun için sorun değildi.
“Tekrar açıkça söyleyeyim; en az üç bin bahisçi gelecek ve ilk bin beş yüz bahisçiden komisyon talep etmeyeceğim. İlk bin beş yüz bahisçinin ardından gelen bahisçilerden kazandığınız paranın yüzde ellisine ise ortak olacağım. Üç bin bahisçiden bir kişi eksik olsa bile ücret talep etmeyeceğim. Ancak bu şartlar altında paramı ve vaktimi size bahisçi getirmek için harcarım.”
“Siz bir dolandırıcı olmalısınız.” Barney hafifçe gülümsüyordu.
“Sayılır.”
“Anlaşalım o zaman, dediğiniz gibi olsun.”
Barney masanın altındaki çekmeceden iki kâğıt ve bir kalem çıkardıktan sonra Yu’nun sunduğu koşulları iki kâğıda da yazdı ve ikisinin de altına imzasını attı.
“Anlaşmayı kağıtlarla yapacağımızı söylememiştim.”
“Ah?”
Yu ayağa kalkarken Yurine sabah yaptığı gibi bir ışık küresi oluşturdu. Küre havada süzüldü ve Yu’nun uzattığı elinin üstüne geldi.
“Yasadışı bir şirketsiniz, sizinle imzalanan kâğıtların bir değeri olmaz.” Yu’nun sesi kan donduracak kadar karanlığa gömülmüştü. Lisenin tiyatro kolunda aldığı derslerin ekmeğini yeme fırsatını ilk defa gerçek anlamıyla buluyordu. “Büyülü bir anlaşma yapacağız, eminim hikâyelerden duymuşsunuzdur. Eğer taraflardan biri anlaşmaya ihanet ederse onun ruhu parçalanır. Bence bu daha güvenli bir anlaşma yöntemi.”
“Karşılıklı güvenle ilgili bir şeyler demiştiniz sanki.”
“Bunu yaptıktan sonra karşılıklı güven ortamı oluşacak.”
Barney’nin yüzü solmuştu. “İhanet edecek değilim,” dedi ve Yu’nun elini sıktı. Şimdiye kadar kime bu anlaşmayı gösterse korkmalarına rağmen anlaşmayı kabul ediyorlardı.
“Saydığım maddelere ek olarak, herhangi bir problem çıkarsa bizimle ilgili hiçbir şey söylemeyeceksiniz. İki taraf da ödülünü aldıktan sonra bizi tamamen unutacaksınız. Aksi takdirde ruhunuz parçalara ayrılacak, Bay Loyd. Kabul ediyor musunuz?”
“E-Evet.”
Yu’nun soğuk, korkunç sesi kendisinden en az on yaş büyük olan Barney’nin dudaklarını titretti.
Yu’nun tek başına bu etkiyi yaratması mümkün değildi, Yurine’nin büyüsünün oluşan etkide büyük katkısı vardı.
“O kâğıtları yakın, isminiz ve imzanız böyle bir belgede yer almasın.”
“Evet.”
“Final maçının bahisleri kapandığında gelecek ve paramı alacağım. O zamana dek kendinize iyi bakın.”
Şirketten ayrıldıkları sırada Yu yarattığı izlenimden memnundu. Yurine’nin yalnızca basit bir büyü göstermesi ve azami miktarda oyunculukla arkasında korkmuş insanlar bırakıyordu.
--------------------
30.11.2021 - 00:03
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..