Cilt 2 - Bölüm 19: Happy Birthday, I Guess? (1/2)

avatar
489 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 19: Happy Birthday, I Guess? (1/2)


Kötü bir şövalye olan Sör Thomas Chember,

 

Genç bir şövalye olan Sör Bethany Bellon ve onun iki yaveri Meny ve Jack,

 

Bir çiftçi olan Harold Landa,

 

Emekli bir şövalye olan Sör George Fulton

 

Bir başka sıradan vatandaş Felaio

 

Kadın şövalye Dame Fiona Cotin,

 

Bir tüccar olan Uta Meenee ve onun evindeki hizmetçi Juveny ve listedeki birkaç vatandaş üç gündür araştırdıklar isimlerdi.

 

“Yolun sadece yarısındayız.”

 

Lylphia ve diğerlerinin yolculuk için ayrıldığı gün Thomas Chember cinayetini araştırmış, sonraki günler diğer cinayetleri araştırmaya devam etmiş ve bugün de tüm günlerini yine cinayetlerini araştırarak geçirmişlerdi.

 

Akşamüstü olduğunda sırada bugün incelemeleri gereken son bir ev daha vardı. Ardından günlük planlarını tamamlıyorlardı.

 

“Sör Veir Matan, bu adam da bir şövalyeymiş. Evinde onunla birlikte öldürülen bir kişi daha var o da sıradan bir aşçı.”

 

Gittikleri yer kasabanın dışında kalan bir çiftlik eviydi. Yu’ya Pazar günleri televizyonda çıkan Amerikan kovboy filmlerindeki çiftlik evlerini andırıyordu. Tabi farklı standartlara sahip dünyalar olduklarından dolayı buradaki çiftlik birazcık fantastik bir boyuttaydı.

 

Çiftliğin uzun çitlerinin ardında yüksekliği bir at boyutunda olan, korkutucu derecede uzun devasa komodo ejderleri dolanıyordu. Eğer yanlış hatırlamıyorsa Yurine onların ismine komodor demişti.

 

Çiftliğin içinde koyunlar ve inekler, tavuklar ve ördekler de vardı ama Yu’nun dikkatini en çok bu ejderler çekiyordu. Bunun da iki sebebi vardı, ilki bu yeni türe yabancı oluşuydu ve ikincisi komodorların korkunç görünüşüydü.

 

Burası kasabanın dışında bir ev olduklarından yürüyerek gelmek çok uzun sürerdi. O yüzden kendilerini buraya getirmesi için bir fayton kiralamışlardı.

 

Fayton çiftliğin kapısının önünde durduğunda önce Yu aşağıya indi, ardından Yurine’yi indirdi.

 

“Bizi burada bekle,” dedi faytoncuya. Sonra çiftliğin kapısını aralayıp içeri girdi.

 

Komodorlar başlarını kaldırıp çiftliğe giren davetsiz misafirlere baktı. Dillerini dışarı çıkartmış, sarı gözleriyle Yu ve Yurine’ye kenetlenmişlerdi. Sert, siyah derileri bulutların arasından zorlukla geçmeyi başaran güneş ışığını emiyordu.

 

“Bu şeyler bize bakıyor, onların saldırgan olmadıklarına emin misin?”

 

“Değilim. Sonuçta bu yaratıkların genel kullanım alanı savaşlar, insanları ısırmak konusunda eğitimli olmalılar.”

 

“Hey, hey! Çiftlik hayvanlarına insanları ısırmayı öğretmek çok yanlış!”

 

Komodo ejderleri yeterince korkutucuydu, onlardan birkaç kat daha büyük olan komodorlar çok daha korkutucuydu. Tek ısırıkta Yu’nun başını koparabilirlerdi.

 

En başına Yu, hayvanlar ile arası iyi olan biri değildi. Kendine hayvansever de demiyordu, belki kedileri biraz sevebilirdi ama diğer hayvanlardan haz etmezdi. Henüz normal hayvanlarla anlaşamazken dev bir komodo ejderi ile nasıl anlaşılırdı hiç bilmiyordu.

 

“Bu hayvanlar ile anlaşamazsın ki?”

 

“B-bize geliyor…”

 

Yu ve Yurine’yi izleyen iki ejder paytak adımlarıyla onlara doğru yürümeye başladı, arkadaşlarının yürüdüğünü gören diğer ejderler de takip etti. Dİllerini şaklatıyorlar ve başlarını yere eğmiş, kısık gözlerle avlarını izliyorlardı.

 

“Yurine, bir şey yap?”

 

“Ne yapayım?”

 

“Sen hem bir kedi hem de bir büyücü değil misin? Belki anlaşabilir ya da öldürebilirsin.”

 

“Hayvanları sevmem ki ben!”

 

“Ortak yönlerimiz olduğunu öğrenmek güzel ama böyle bir anda öğrenmemeyi tercih ederdim.”

 

Yurine’nin de kendisi gibi hayvanlardan hoşnut olmadığını öğrenmek kendilerini bir tık daha yakıştıracak olsa da şu an, böyle bir şeyi öğrenmek isteyeceği bir an değildi.

 

“Bunlar korkuyu hissedebiliyor mu?”

 

Aralarındaki mesafe o kadar kısalmıştı ki komodorlar tek sıçrayışta Yu ve Yurine’nin yanına varabilirdi. Böyle olunca ikisi de durmak zorunda kaldı, ikisi de ileriye doğru adım atacak cesaretten yoksundu.

 

“Ya, hangi aptal orospu evladı bunları böyle ulu orta yerde bıraktı? Ahıra falan soksalar olmuyor muydu?”

 

Hayvanların ağızlarından yayılan ekşi koku burunlarına gelmeye başlamıştı.

 

“İnsan.”

 

“Efendim?”

 

“Bir şey yap?”

 

“Bir şey yapabilsem senden yardım ister miydim?”

 

Yurine bir umut Yu’ya bakmıştı ama Yu’nun kendine hayrı yoktu. İşi şakaya vurmayı denedi.

 

“Korkudan altına ettin de bezini mi değiştirmemi istiyorsun yoksa?”

 

“Bunu senden duymak istemiyorum, omzumu nasıl sıktığına bir bak. Dokuzunda bıraktığını söylemiştin ama on dokuzunda hala devam ediyorsun.”

 

Yurine, Yu’nun alayına sert bir misilleme ile cevap verdi. Ani bir cevap beklemiyordu, şaşkınlık yüzünden düşen yüzünü gizleyemedi.

 

“Melo! Filo! Shenjo! Rago! Felix! Onları rahat bırakın!”

 

Bir yetişkin ve bir yüce varlık ne yapacaklarını kara kara düşünürken küçük bir oğlanın ince sesi ejderleri Yu ve Yurine’den uzaklaştırmaya yetmişti.

 

İlerideki çiftlik evinden onlara doğru gelen en fazla on yaşındaki yarı insan çocuğu pofuduk kuyruğunu sallayarak koşuyordu.

 

“Burada yaşayan bir yarı insan göreceğimi zannetmiyordum.”

 

Easthelm insanların baskın olduğu ve diğer ırkların sevilmediği bir adaydı. Yu yanında olduğu için insanların, Yurine’ye karşı tutumu hoşnutsuzluktan öteye gidemiyordu ama gördüğü birkaç örnek, başıboş yarı insanlara karşı buranın halkının ne kadar kötü olabileceğini anlamasına yetmişti.

 

“Sizi rahatsız mı ediyorlardı? Üzgünüm. Eğitimleri tamamlanmadığından diğerlerinin yanına koyamıyoruz, huzursuzluk çıkarıyorlar.”

 

“Onları tek bir cümlede hizaya getirdin ve bu eğitimleri tamamlanmamış hali…” Yu kafasına aniden dank eden gerçekle titredi. “Bir dakika! Ne demek eğitimleri tamamlanmamış? Yani bize saldırabilirlerdi mi diyorsun?”

 

“Eh… Yabancıları tanımıyorlar sonuçta.” Çocuk kafasının arkasını kaşıdı. “Ama böyle bir şey gerçekleşmediğine göre sorun yok, değil mi?”

 

“Sorun yok mu? Yurine korkudan altına kaçırdı burada.”

 

“HE!?” Yurine, Yu’nun kolunu tutup çekiştirdi. “Sanki sen kaçırmadın, sen de korkuyordun işte!”

 

“Korkmak mı? Beni güldürme Yurine, sence ben birkaç hayvandan korkar mıyım? Sadece seni deniyordum, ne yapacaksın diye.”

 

“YURİNEEE! BİR ŞEY YAP!”

 

Yu donakaldı.

 

Yurine, Yu’nun sesini başarısız bir şekilde taklit etmişti ama Yu’nun olduğu yerde donmasının sebebi bu değildi.

 

Yurine, Yu’nun neden şaşkınlıkla donakaldığını anlayıp sustu. Normalde kızaran yüzünü saklardı ama söylediği şeye kendisi de şaşırdığından ne yapması gerektiğine karar veremeyerek öylece bekledi.

 

“Yurine, evet. Sana verdiğim isim bu.”

 

Yu’nun derin, ametist gözlerinde kısa süreli bir kıvılcım belirdi. Dudaklarının uçları hafifçe yukarı kayarken verdiği nazik tebessüm, bir kalbi kolaylıkla eritebilecek kuvvetteydi.

 

“Siz de amma kafa ütülediniz. İkiniz de altınıza etmişsiniz işte, isterseniz bez bağlayın.”

 

Yarı insan çocuğu kollarını bağlamış şekilde alay etti. Yurine, Yu’nun alaylarını kaldırabilirdi ama tanımadığı bir insana aynı toleransı göstermeyecekti.

 

“Seni ilgilendirmiyor, aptal yarı insan!”

 

“Aptal yarı insan mı? Hahaha, hiç güleceğim yoktu. Sen sanki çok farklısın. Ben en azından kedi değilim.”

 

“Yeter bu kadar, kes sesini. Vaktimi senin gibi çocuklarla harcayamam, bizi babana falan götür.”

 

“Bunu istesem de yapamam işte, benim bebek olduğum zamanlardan beri bir yerlerde süt arıyor.”

 

“Bu güldürmedi.” Yu ikisinin tartışmasını kesti. İsmini bilmediği çocuk durumun üstesinden gelmiş olsa da içerisinde bunun eksikliğini çekiyor olmalıydı. “Bu çiftliğin şu anki sahibi kim? Onunla konuşmak istediğimiz bir konu var.”

 

“Çiftliğin sahibi Verti Matan’dır. Onunla ne konuşacaksınız?”

 

“Bu seni ilgilendirmiyor, bizi ona götür.”

 

Yurine’nin kaba tavrının karşısında çocuk sadece omuz silkti.

 

“İki yıl önce burada işlenmiş cinayetleri araştırıyoruz. Bu sebeple Bay Matan ile konuşmamız gerekiyor, bizi ona götürür müsün?”

 

“İşte bu ağabey gibi kibar olursan istediklerini alabilirsin küçük hanım. Pekala, size eve kadar eşlik edeceğim.”

 

Yurine ‘hmph’ sesiyle kafasını çevirirken çocuk topuğunun üstünde arkasını döndü ve ilerlemeye başladı.

 

Batan güneş dünyayı turuncu ve kırmızının tonlarına boyuyordu. Günbatımı pek çok kişinin hoşuna gitse de Yu’nun sevmediği bir manzaraydı. Güneşin dünyayı turuncuya boyaması ona melankolik hisler yaşatıyor ve sevmediği geceyi arkasında getiriyordu.

 

Çiftlik evinin kapısının önüne geldiklerinde onları bir başka yarı insan karşıladı, bir hizmetçiydi. Kızıl saçlara, başının üstünde yuvarlak kulaklara ve pofuduk bir kuyruğa sahipti.

 

“Megail, onları besledin mi?”

 

“Henüz değil, anne. İleride bu küçük hanım ve ağabey ile karşılaştım. Ağabey, Bay Matan ile konuşmak istiyormuş.”

 

Hizmetçi zarif bir tavırla Yu’ya döndü ve eteğini tutarak başını eğdi, “Hoş geldiniz. Ben, Matan evinin hizmetçilerinden Yumy’yim. Efendim ile ne konuşmak istiyordunuz?”

 

“İki yıl önce burada işlenen cinayetleri.”

 

Megail’in aksine Yumy geliş sebeplerine şaşırmıştı ama şaşkınlığın kendisini oyalamasına izin vermedi.

 

“Anladım. Efendim biraz sonra burada olacak, salonda bekleyebilirsiniz.”

 

Yumy onları evin içine aldı ve onun eşliğinde salona geçtiler.

 

“İçecek ya da atıştırmalık ister misiniz? Bu evde demlenen çay gerçekten güzeldir.”

 

“Hayır, teşekkürler.”

 

Çay ve kahve başta olmak üzere genel olarak sıcak içecekleri sevmiyordu. Sıcak şeyleri içmeye alışık olmadığından içmeyi denediğinde ısıya dayanamıyordu.

 

Sıcaklığın dışında kahveyi sevmemesinin özel bir sebebi de vardı, Yu kahvenin tadından iğreniyor ve kokusunu almak bile midesini bulandırıyordu.

 

Yu ayıp olmaması için kendisine ikram edilen içecekleri içecek birisi de değildi, yani Yumy getirse bile içmeyecekti.

 

Yumy, Yurine’ye dönerken yapılan ikram teklifi Yu’ya lisedeki bir anısını hatırlattı.

 

Bir arkadaşı ısrarla kendisine çay ısmarlamaya çalışmış ve Yu sevmediğini tekrar ve tekrar söyleyerek reddetmişti.

 

Buna rağmen arkadaşı ona bir bardak çay satın almış ve zorla Yu’nun eline sıkıştırmıştı. Yu kendini sevmediği bir şeyi içmeye zorlayamazdı, çayı bir başkasına verince arkadaşı ile aralarında tartışma başlamıştı.

 

“Sevmiyorum demiştim, istemiyorum demiştim. Sırf ikram diye sevmediğim bir şey içmek zorunda değilim.”

 

Hizmetçi aynı soruyu Yurine’ye de sordu. Yurine’nin de reddetmesinin ardından kendi işlerini halletmek için ortadan kayboldu. Kısa bir süre sonra da Megail ile birlikte mavi saçları olan genç bir adam içeri girdi.

 

“Megail’in bahsettiği misafirlersiniz sanırım, hoş geldiniz.”

 

“Bay Matan, değil mi?”

 

“Evet.” Mavi saçlı adam elini Yu’ya uzattı. “Verti Matan.”

 

Yu uzatılan eli sıktı. “Yu Valarfin, kızım Yurine Valarfin.”

 

“Hmm… Bu yaşta bir kızınız olmasına rağmen çok genç gözüküyorsunuz.”

 

Yurine yaşı hakkında bir şey söylememişti ama görünüşüne bakılarak sekiz ya da dokuz yaşında olduğu tahmin edilebilirdi. Bu yüzden henüz yirmi olmamış Yu ona genç izlenimi veriyordu.

 

“Kendime dikkat ediyorum,” dedi gülümseyerek.

 

“Dışarıda bekleyen arabacı ile karşılaştım. İsterseniz o da sizinle birlikte akşam yemeğine katılabilir.”

 

“Teklifiniz için teşekkürler fakat işimizi halledip hemen gitmek istiyoruz. Akşam için başka planlarımız var.”

 

Yurine akşam için ne planları olduğunu bilmiyordu ama araya girmeden konuşlanları dinlemeye devam etti.

 

“Peki içecek ister misiniz? Konuşurken iyi gider.”

 

“Bu ne ikram sevdasıdır ya? Neyse en azından nazik insanlar.” Fakat insanlar nazik olmaya çalışırken karşılarındaki kişiyi darlayabiliyordu.

 

“Teşekkür ederim, herhangi bir şey istemiyoruz.”

 

“Öyleyse Megail, bana çay getirir misin?”

 

“Hemen, beyim.”

 

Megail’in ayrılmasının ardından Verti ellerini çırparak söze girdi.

 

“Duyduğuma göre amcama olanlar hakkında konuşmaya gelmişsiniz.”

 

“Aşçıya ne olduğunu da merak ediyoruz.”

 

Buraya tek bir cinayet için gelmemişlerdi. Vair Matan iki cinayet arasında ilk göze batan olsa da aynı gece çiftlikteki aşçı da onunla birlikte öldürülmüştü.

 

“Amcanız kimdi? Nasıl biriydi?”

 

“Amcam bir şövalyeydi. Elli beş yaşına geldiğinde emekli edildi ve kendisine bu çiftlik verildi. Ne yazık ki burada fazla zaman geçiremedi, emekliliğinin üçüncü yılında o olay yaşandı.”

 

Rolderhelm’de orduya katılanların motivasyonlarından birisi de güzel emeklilik imkanlarıydı. Orduda uzun zaman geçiren ve rütbe edinen kişiler emekli olduklarında kendilerine bir arsa ve iyi miktarda para alabiliyorlardı.

 

Emekli olan bu şövalye ya da askerler, emekliliklerinde toprak ya da hayvancılıkla vakit geçirmek için şehri terk edip köylerine yerleşiyor ve kalan vakitlerini kendi topraklarında harcıyorlardı.

 

Özellikle şövalyelik zor ve uzun mesai gerektiren bir iş olduğundan pek çok şövalyenin evlenmeye ya da çocuk yapmaya fırsatı olmuyordu. Bu yüzden Verti’nin durumunda olduğu gibi şövalyenin akrabalarının kalan toprakları miras alması sık rastlanan bir durumdu.

 

“Onun hakkında olumsuz bir şey söyleyebilir miyim bilmiyorum. Hayatını dürüst bir adam olarak geçirmişti, böyle ölmeyi hak etmiyordu.”

 

Sör Veir Matan da, katilin pek çok kurbanı gibi işkence edilerek öldürülmüştü.

 

“Peki ya aşçı?”

 

“Onu tanımıyorum, muhtemelen bu dünyada hayatta kalmaya çalışan diğer insanlardan farksızdı.”

 

“Bayan Yumy onun hakkında bir şeyler söyleyebilir mi?”

 

Konuştukları sırada Megail efendisinin çayını getirdi. Verti çaydan bir yudum aldıktan sonra “Teşekkürler, Megail,” dedi. “Bana anneni çağırır mısın?”

 

Verti’nin isteği üzerine Megail koşarak mutfağa gidip annesine seslendi. Yumy gecikmeden efendisinin yanına geldi.

 

“Buyurun, beyim.”

 

“Bay Valarfin’in sana soracağı birkaç şey olacak, yanıtlar mısın?”

 

“Tabi ki.” Yumy eteğinin kenarlarını tutarak Yu’ya reverans yaptı. “Ne öğrenmek istiyorsunuz?”

 

“Bana öldürülen aşçıyı anlatmanı istiyorum. Onlar nasıl insanlardı?”

 

“Benim arkadaşımdı, iyi bir kızdı. Hakkında sizin ilginizi çekebilecek bir şey bildiğimi zannetmiyorum. Hayata tutunup geçinmeye çalışan sıradan birisiydi.”

 

“Veir ve aşçı, ölüm tarihlerine yakın zamanlarda dikkat çekici tuhaf davranışlar sergilediler mi?”

 

Soruyu hem Verti’ye hem de Yumy’ye sormuştu. İkisi de hayır diyerek yanıtladı.

 

Yu işe yaramayacağına inandığı birkaç ufak bilgi edindikten sonra bu kadarının yeterli olduğuna karar verdi.

 

“Sanırım öğrenebileceğimiz başka bir şey yok. Yardımınız için teşekkürler.”

-------------------------

24.12.2021 - 22:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr