Cilt 2 - Bölüm 23: İki Kılıç Perisi, Bir Yalnız Çırak

avatar
503 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 23: İki Kılıç Perisi, Bir Yalnız Çırak


“İyi misin?”

 

Yurine tanımadıkları bir adam ile çarpışıp yere düştüğünde Nerissa hemen onun yanında bitmiş ve tuhaf görünüşlü adam ile arasına girmişti.

 

Yurine kendisinden çok daha genç olduğu için Nerissa bunu kendisinden küçük olan birini koruma içgüdüsü ile yapmıştı.

 

“Evet, iyiyim.”

 

Yurine’nin kıyafetleri tamamen beyaz renkte olduğu için yere düştüğünde kirlenmişti, kalçasında Yu’nun görünce kızacağı yeşil çim izi duruyordu.

 

“Özür dileriz.”

 

Yurine ayağa kalktığında Nerissa, Yurine’nin çarpıştığı adama döndü ve başını eğerek özür diledi. Ardından hiç de hoş bir hava yaymayan bu tuhaf adamdan hemencecik uzaklaşmak için Yurine’yi bileğinden tutup yürümeye başladı.

 

“Hadi gidelim, Yurine. Seni ona götürmezsem Bay Valarfin endişelenir.”

 

Yurine de kötü kokan bu adamın yaydığı havadan rahatsız olmuştu. Öyle ki onun yüzüne dahi bakmamıştı. Nerissa’nın kendisini tutup sürüklemesine izin verdiğinde adamın sesi, Yurine’yi yerine çiviledi.

 

“Neko.”

 

Yeni ismine alıştığından duymayı beklemediği eski ismini duymak onu titretti. Onun bir anda durması Nerissa’yı endişlenedirmişti.

 

“Ne zamandır sizi arıyordum, nerelerdeydiniz?”

 

Sesi deforme olmuş, pürüzlüydü. Sözlerinde biraz umut ve bir parça da korku taşıyordu. Tuhaf görünüşlü adam konuşmak için kendini fark edilebilir şekilde zorluyordu.

 

Yurine yavaşça arkasına döndü. Kendisine seslenen kişi Yu’dan daha uzundu. Bu yüzden başını normalde kaldırdığından daha yukarı kaldırması gerekiyordu.

 

Adamın üzerinde paçavra denebilecek bir cübbe vardı. Vücudunun çoğu kısmı lekeler yüzünden sararmış sargı bezleriyle sarılıydı. Ellerinde eldiven vardı ve vücudundan mide bulandıran bir yanık kokusu yayılıyordu. Yüzünün çoğu kısmı sargı bezlerinin altında gizlenmişti ama koyu mavi gözleri açıktı.

 

Yüzünün gözüken diğer yerleri de Yurine’nin bakmaya dayanamayacağı bir haldeydi. Derisi erimişti ve bir yanağı aşağıya sarkıyordu.

 

Yurine ondan korkuyor değildi, sadece iğreniyordu. Ondan uzaklaşmak için bir adım geriye gitti ve Nerissa’ya çarptı. Nerissa tekrar düşmemesi için Yurine’nin sırtını destekledi.

 

“Bu adam tanıdığın biri mi?” diye sordu Nerissa. Hala Yurine’nin bileğini tutmaya devam ediyordu, bu esnada onun yarım adım önüne geçti.

 

“Sharley?”

 

Yu ondan söz etmişti. Karakola ifade vermeye gittikleri esnada bandajlar ile sarılı tuhaf adamın bahsi geçmişti.

 

Yu da o adamın Sharley olabileceğinden şüphelenmişti, Yurine de. Çünkü bir başkasının onu neden aramak isteyeceğini bilmiyordu.

 

Ama buna inanmakta da zorlanmıştı. Sharley’nin oradan kurtulmuş olmasına, kalkıp kendi başına çıkmasına ihtimal vermemişti. Çünkü böyle bir şey yapabilse neden önce ailesine gitmek yerine Yurine’yi arardı ki?

 

“Evet, benim. Tanıması zor bir halde olduğumun farkındayım.” Konuşurken açıkça zorlansa ve acı çekse de sonunda Yurine’yi bulduğu için yaşadığı heyecanı bastıramıyordu. “Söylesene, ustam nerede?”

 

Konuşabildiği kadar seri konuşarak konuyu ustasına, yani Yurine’nin annesi Rie’ye getirdi.

 

Yurine’nin buna verecek cevabı yoktu.

 

“Hayır, cevap çok belli.”

 

Fakat kendisinin o cevabı verecek gücü bulunmuyordu. Kendisi bu cevabı kabullenmeyi ısrarla reddettiğinden şimdi bir başkasına karşı dile getiremezdi.

 

Alevlerin eritemediği Sharley, Yurine’nin sessizliği karşısında adeta eriyordu. Bir cevap alabilmek adına sorusunu tekrarladı.

 

“Hey, Neko. Annen nerede? Ustam, benim ustam nerede?”

 

Sharley ellerini Yurine’ye uzattı ama Nerissa, Yurine’yi bir adım geri itti. Böylece Sharley ona dokunamadı.

 

Yurine’nin sessizliği devam ederken Sharley’nin sabrı da taşıyordu, en sonunda kendini daha fazla tutamayarak bağırdı.

 

“SÖYLESENE!”

 

Normalde hiçbir zaman Yurine, Sharley’nin karşısında geri adım atmazdı. Büyü eğitimleri sırasında bile Sharley’ye zorbalık edecek kadar güçlüydü.

 

Ama şimdi Sharley bağırıp üzerine yürüdüğünde, onun yeni görünümüyle birlikte ürpertici olduğunu reddemezdi. Yurine, oyuncağına sarılarak bir adım daha geriye gitti.

 

Parkın ortasında toplanmış üç kişi tek başlarına olduklarında bile dikkat çekecek tiplerdi. Biri bir kılıç perisiydi, diğeri de bir kılıç perisiydi ama bembeyaz saçlara sahipti ve üçüncüleri ise mumyaya benziyordu.

 

Ve bu üç kişi bir araya toplanmışken insanların kafalarını çevirip hiçbir şey yokmuş gibi yollarına devam etmeleri mümkün değildi.

 

Özellikle Sharley’nin bağırmasından sonra dikkatleri iyice üzerlerine toplamışlardı. Kimisi yetişkin bir adamın küçük bir çocuğa bağırmasına tepkiliydi kimisi de yalnızca olacakları merak ediyordu.

 

“Rie… Rie nerede?”

 

Yurine sorunun cevabını vermek için başını yerden kaldıracak ve Sharley’nin gözlerinin içine bakacak gücü kendinde bulamıyordu.

 

Tek yapabildiği biriken gözyaşlarını tutmak, ağlamamak için dudağını ısırmak ve duygusal bir destek alma umuduyla oyuncağa sarılmaktı.

 

“Bu kadar yeter. Yurine, gidelim.”

 

Nerissa, Yurine’nin ağlamak üzere olduğunu gördüğünde Sharley’nin yanında daha fazla durmasına müsaade edemezdi. Özellikle insanlar etraflarına toplanırken burada daha fazla durmayı istemiyordu.

 

Nerissa hala Yurine’nin bileğini tutmaya devam ediyordu. Arkasını dönüp onu parktan çıkarmak ve Sharley’den uzaklaştırmak için çekip yürümeye başladığında önlerinde göz açıp kapayıncaya dek geçen bir sürede mor renkli kristal bir duvar belirdi.

 

Aniden ortaya çıkan duvarla birlikte birkaç kişi çığlık atıp olay yerinden kaçtı ama çoğunluk hala izliyordu.

 

“Nereye gidiyorsun Neko? Niye bana cevap vermiyorsun?”

 

Sharley konuşurken nefes almakta zorlanıyor ve eli ile göğsünü tutuyordu. Vücudu zaten bitmiş bir haldeyken üstüne büyü yaparak kendisini daha fazla zorlamış ve vücudunu ayakta tutmak için kullanması gereken manayı anlık bir heyecan ile kristal duvarı inşa etmeye harcamıştı.

 

Yurine ne demek, Neko? Kim bu Valarfin piçi? Bu insanlar sana ne yapıyorlar?”

 

Yurine’ye karşı bir adım attığında Nerissa kendini daha fazla tutmadı. Zaten kendisine karşı büyü kullanıldığı için sinirli olan kılıç perisi, Sharley’nin son adımını bardağı taşıran son damla olarak kabul etti ve avucunu ona doğrulttu.

 

Nerissa’nın avucunun içinden çıkan bir rüzgâr büyüsü yoktu. Kristaller, ışık, su ya da toprak, hiçbiri yoktu. Sadece elini havaya kaldırıp avucunu doğrultmasıyla Sharley havada on metre boyunca uçtu, yere düştüğünde durmadan önce birkaç kez yuvarlanmıştı.

 

Onları seyreden insanlar daha fazla korkup çığlık atıyordu. Onlar için Nerissa’nın yaptığı şey anlaşılmaz olsa da Yurine bunun ne olduğunu biliyordu.

 

Nerissa’nın yaptığı şey büyünün kolayca öğrenilemeyen ileri bir seviyesiydi. Annesi, Yurine’ye bunu anlatırken ‘Mana Manipülasyonu’ adını kullanmıştı.

 

Bir büyücünün kullanabileceği birkaç çeşit büyü vardı. İlkinin yaygın bir adı olmasa da kalıtımsal ya da element büyüsü denilebilirdi.

 

İkincisi yasaklı olan kara büyüydü ki Yurine’nin annesi bu büyü tipi konusunda bilgi sahibiydi.

 

Üçüncü çeşidin ismine mana manipülasyonu deniyordu.

 

Tüm büyüler manayı dönüştürerek yapıldığı için aslında her biri temelde aynıydı ama mana manipülasyonunu özel kılan şey hem görünmez olması, hem de tamamen kullanıcısının isteğine göre şekil almasıydı.

 

Kullanıcı arzusu takdirinde manayı görünmez bir çekice dönüştürebilir ve onunla birine vurabilir, kalkan görevi görmesi için manadan bir duvar örebilir ya da az önce olduğu gibi birini itmek içi kullanabilirdi. Yapılabilecek şeyler kullanıcının hayal gücüne bağlıydı.

 

İleri seviyedeki bir mana manipülatörü ile baş etmesi neredeyse imkansızdı. Kristal duvar dağılabilir, rüzgar duvarı aşılabilirdi ama manipüle edilmiş manalar birbirine o kadar sıkı bağlanırdı ki onu aşması, karşı koyması sıradan bir büyücü için mümkün olmazdı.

 

Annesini ancak birkaç dakika odaklanmanın ardından düşük seviyeli bir mana manipülasyonu yaparken görebilmişti ve Yurine’nin tüm denemeleri başarısız olmuştu.

 

Ama yanındaki kılıç perisi, Nerissa, tüm büyücülerin imrenerek baktığı bu üstün seviye büyüyü odaklanmak için hiç beklemeden, hiç düşünmeden, bir saniyelik duraksama olmaksızın yapmış ve elini kaldırdığı gibi Sharley’yi geri fırlatmıştı.

 

Sharley güçlükle ayağa kalkarken şaşkınlıkla Yurine’ye bakıyordu. Aldığı darbeye rağmen Nerissa’yı hiç umursamamıştı.

 

Hala Yurine’nin neden yanında değil de karşısında durup, ona cevap vermediğini anlamaya çalışıyordu.

 

“Neko… Neden bir şey söylemiyorsun? Söylesene, Rie nerede?”

 

Yurine sessizliğini sürdürüyordu. Sharley bu sefer ağlamaklı bir sesle konuştu.

 

“Rie, sevdiğim, neden ona ne olduğunu söylemiyorsun?” dedi titreyen sesiyle. Ayağa kalkmıştı.

 

Sharley’nin sözleri, Yurine’nin duymak istemeyeceği şeylerdi.

 

Sharley’nin sözleri Yurine’yi sinirlendiren şeylerdi.

 

Tiksiniyordu, acınası bir ses ve gözyaşından mahrum kalmış gözleriyle Rie’ye öyle hitap etmesi Yurine’yi hem tiksindiriyor, hem de sinirlendiriyordu.

 

Neden şimdiye kadar hiçbir şey yapmadan durmuştu ki?

 

Şimdi, annesinin ölümüne sebep olan adamın kanından biri karşısında dururken, bir de üstüne Rie’ye öyle hitap ederken daha fazla sessiz kalamazdı.

 

“BU NE CÜRET!” Tüm gücüyle bağırdı. Birkaç saniyede biriken öfkesi kulak tırmalayan bir şekilde dışarı çıktı. “ONA ÖYLE SESLENMEYE NASIL CÜRET EDEBİLİRSİN! SİZİN YÜZÜNÜZDEN GİTMİŞKEN! NASIL!”

 

Ölü demeye dili el vermiyordu, onun ölümünü kabullenmek istemiyordu. Annesini geri getirecekti ama durumu reddedebilmek için bir kelime de bulamıyordu.

 

Sharley’nin nefesi kesildi, kızarmış koyu mavi gözleri fal taşı gibi açıldı. Dizleri titredi ve onu daha fazla taşıyamadı, Sharley henüz yeni kalkmışken yere çöktü.

 

“SENİN PİÇ DAYIN YÜZÜNDEN GİTTİ! ŞİMDİ GELMİŞ BANA ONUN YERİNİ Mİ SORUYORSUN! SİZİNLE KARŞILAŞMASAYDIK YAŞAYACAKTI! SİZİN YÜZÜNÜZDEN OLDU! SİZİN YÜZÜNÜZDEN GİTTİ! HEPİNİZE LANET OLSUN!”

 

Rie ve Yurine’yi Rolderhelm’e getiren şey Bishory ailesiydi. Rie’ye Büyücülük Akademisinin kütüphanesinden bahsetmişler ve aklını çelerek bu uğursuz topraklara gelmeye ikna etmişlerdi.

 

Bu bilgi aklına geldiğinde Yurine suçlamak için yeni birisini daha buldu. Sharley de Yu ve Salery gibi suçlamaya açıktı.

 

“Usta…” diye mırıldandı Sharley. Ardından gelen tepki hem Yurine’yi, hem de orada bulunan herkesi hayrete düşürdü.

 

Sharley gülüyordu.

 

Dünyanın en komik şeyini duymuş gibi gülüyordu. Korkunç kahkahası insanları ürpertirken gülmeye devam ediyordu.

 

Gülerken nefesi kesiliyordu, öksürüyordu, yeri yumrukluyordu.

 

Ve gülmeye devam ediyordu.

 

Yurine, Sharley gülmeyi aniden kesene dek çatılmış kaşlarıyla onu izledi.

 

“Gitti derken… Ne kastediyorsun?”

 

Sharley başını iki yana sallayarak duyduklarını reddetmeye çalışıyordu. Sharley’nin dudakları çarpıktı, hem titriyor hem de gülümsüyordu.

 

“İmkansız… Neko, imkansız… Sen böyle şakalar yapmazdın, seni böylesine değiştiren şey ne? Hadi, şakanın sırası değil. Rie nerede?” Sharley ayağa kalktı ve ayaklarını yere sürerek yavaşça Yurine’ye yaklaştı. “Ne~ko, onun öldüğünü mü söylemeye çalışıyorsun?”

 

Yurine onun ölümünü asla kabul etmeyecekti. Arayacak, bir yolunu bulacak ve bir yolu yoksa bile o yolu yapan kişi olacaktı. Sonra da annesinin güzel gülümsemesini tekrar görebilecekti.

 

Onun için Rie ölmemişti, sadece şimdilik yanında değildi. Yakında onu geri getirecekti. Yu işe yaramaz korkağın teki olsa da Yurine’ye yardım ediyordu ve birlikte bir yol bulacaklarına inanıyordu.

 

“Öyleyse… Yapılacak şey… Çok basit…”

 

Sharley ağır bir şekilde yürüyerek aralarındaki mesafeyi kapatana dek kuşların ötüşü ve rüzgarın ıslığı dışında hiçbir ses çıkmıyordu.

 

Nerissa, Yurine ile Sharley arasına geçerek onun daha fazla ilerlemesini engelledi ama Sharley onu görmezden gelerek Yurine’ye elini uzattı.

 

“Yas tutmakla... Vaktimizi harcayamayız… Değil mi?

 

Şimdiye kadarki hiçbir duyguyu hiç yaşamamış gibi sakindi. Sesi şimdiye kadarki en kötü halini almıştı, konuşurken sürekli ara vermesi ve derin nefesler alması gerekiyordu.

 

“Rie nasıl öldü? Lütfunun… Onu kurtarması gerekiyordu… Neyse…” Sharley’nin derin nefeslerinin hışırtısı artmaya başlamıştı. “Bunu bana sonra anlatırsın… Şimdi… Rie’nin anlattığı yeri… Bulmalıyız…”

 

Annesi onlara kendi ustasından duyduğu bir hikayeyi anlatmıştı. Nekoverine denilen ve tanrıların dahi algılayamadığı bir noktada herhangi bir dileği gerçeğe dönüştürmek mümkündü. Zamanı geri alabilir ve onu kurtarabilirlerdi.

 

“Rie… Söylemişti… Sen de hatırlıyorsundur… Rie’nin anlattığı şey sadece bir hikaye değildi…” Öksürüğü yüzünden konuşmasını yarıda kesmesi gerekti, boğazını temizledikten sonra devam etti. “O… Birinin… Anısıydı… O yerde Rie’yi geri… Getirmek mümkün, her şeyi… Geri Almak… Mümkün…”

 

Yurine bunu biliyordu. Annesinin ölümünü reddetmesinin nedeni, yürüdükleri yolda başarıya ulaşacaklarına dair inancının temeli buydu. Annesinin sözü mutlak doğruydu ve o bunun mümkün olduğunu söylüyorsa kesinlikle mümkündü.

 

Yu’yu, Rie’yi geri getirmeye zorlamasının nedeni de buydu. Yu’nun inançsızlığının farkındaydı ama bu mümkündü ve annesinin yanılıyor olması imkansızdı.

 

“Hadi Ne~ko… Ne bekliyorsun? Anneni… Geri getireceğiz…”

 

Yurine, Sharley’nin gözlerine baktıktan birkaç saniye sonra Nerissa’yı hafifçe kenara çekti ve bir adım öne çıktı.

 

“Sharley,” dedi. Ona ismiyle seslenmesi nadirdi.

 

“Evet?”

 

Eğer Sharley yanlarında olsa ve bu teklifi Yu ile tanıştıkları gün yapsaydı kabul eder miydi? Yu yerine Sharley’yi seçer miydi? Eğer o gün Yu’nun yanında Sharley olsa yola hangisiyle çıkardı?

 

Bu sorulara cevap vermek istemiyordu. Çünkü kaderin önüne serdiği yoldan memnundu.

 

“Hayır.”

 

“Ne demek istiyorsun?” Sharley aldığı ret cevabını algılayamadı.

 

“Duyduğun gibi, hayır, diyorum.”

 

“Ama neden?”

 

Yurine’in kırmızı gözleri kararlıydı, tolerans göstermeyecek ya da fikrini değiştirmeyecekti.

 

“Beni anlamadın… Sanırım…” Sharley’nin sesi gittikçe sertleşiyordu. “Anneni geri almak istemiyor musun? Sana… Onu geri alacağımızı söylüyorum…”

 

Sharley neden Yurine’nin onunla birlikte gelmek istemediğini anlayamıyordu. Annesini geri getireceğini söylüyorsa onunla gelmesi gerekirdi, Sharley böyle düşünüyordu.

 

“Biliyorum… Biliyorum… Şu anda vücudum iyi bir durumda değil…” Sharley tekrar öksürmeye başladı, bu seferki öksürüğü en ağırıydı. “Ama… Onu geri getirmek için her şeyi… Yaparım… Yeter ki… Sadece… Bir kez daha yüzünü görebileyim…”

 

“Düşük insan, senin yardımına ihtiyacım yok.” Yurine sert kelimeler kullanıyordu, bu kelimeler Sharley’nin canını yakmaya yetecek kadar sertti. “Onu kendim getirebilirim. Sen kendi annenin yanına git, kadın senin öldüğünü düşünüyor.”

 

Eğer Sharley hem fiziksel hem de psikolojik olarak sağlıklı olsaydı onun yardımını alabilirdi.

 

Ama bu haliyle sadece Yu ve Yurine’ye yük olurdu. Güçlü büyüler yapamayacağı gibi sürekli olarak Yurine’nin desteğine muhtaç olacaktı.

 

Yurine zaten Yu için endişelenirken bir de üstüne Sharley’yi yük olarak sırtlamak istemiyordu. Sharley’nin yapacağı en iyi şey kendi annesinin yanına gitmek olurdu.

 

Tabi annesi oğlunu bu haliyle görünce ne düşünür bilemiyordu. Belki yaşamasından mutlu olabilir belki de üzülürdü, Yurine’nin çok da umurunda değildi.

 

“Valarfin… Denen herif yüzünden mi? O kim oluyor?”

 

“Seni ilgilendirmez.”

 

“Senin beynini… Yıkamışlar… Neko… Seni kandırmışlar. Ne dediğini bilmiyorsun, anneni tek… Başına geri getiremezsin… Hadi benimle gel…”

 

“Ben tek başıma değilim. Sen dediğimi yapıp kendi annenin yanına gitsen daha iyi olur. Haddin olmayan işlerle uğraşma.”

 

Yurine için konuşma burada bitmişti. Arkasını döndü ve Nerissa’nın bileğini yakaladı. Beraber birkaç adım atmışlardı ki omzunda hissettiği bir el onu durdurdu.

 

“SENİ KANDIRMIŞLAR! O HERİFİN KİM OLDUĞUNU SÖYLE BANA!”

 

“Dokunma bana iğrenç yaratık!”

 

Yurine eliyle Sharley’nin eline vurarak arkasını döndü ve bir rüzgar büyüsüyle ona saldırdı.

 

Onun büyüsü Nerissa’nın büyüsünün aksine zarar verme amacı taşıdığından Sharley çok daha uzun bir mesafeyi uçtu, yere hiç inmeden bir ağaca çarptı ve ağzından kan tükererek yere düştü.

 

“O seni ilgilendirmiyor, ben de seni ilgilendirmiyorum, hele annem seni hiç ama hiç ilgilendirmiyor! Dediklerimi anlayabiliyor musun? Bizim aramıza sonradan katılıp sanki onu en çok sen seviyormuşsun gibi davranma! Bir daha seni görmek istemiyorum!”

 

Yurine sözlerinin Sharley tarafından işitildiğinden emin değildi çünkü muhafızlar olay yerine gelip onu kaldırana kadar yerinden kıpırdamadı.

 

“Muhafızlar bize yönelmeden tüysek iyi olur,” dedi Nerissa.

 

Sonra da Yurine’nin bileğini tutup parktan çıktı ve kaldıkları hana doğru koşmaya başladılar.

 

***

 

“O adam kimdi?” diye sordu Nerissa. Olay yerinden yeterince uzaklaşmış ve Yurine’nin kaldığı hana yaklaşmışlardı.

 

“Sharley, annemin çırağıydı.”

 

“Annen mi?”

 

“Ben doğduğumda yanımda olan ilk insandı ama onunla bir anlaşma yapamadım.”

 

Nerissa isimsiz olduğunu anlasın istemiyordu. Bu yüzden can sıkıcı olsa da hikayeyi biraz çarpıtacak ve Yu ile bir anlaşma yapmış gibi anlamasını sağlayacaktı.

 

“Annem gittiğinde o adam ile bir anlaşma yaptım. O bana annemi geri getirmemde yardımcı olacak.” O adam derken kastettiği Yu’ydu.

 

“Sadece meraktan soruyorum, Bay Valarfin seni buna zorlamadı, değil mi?”

 

Nerissa bir an için olaylara Sharley’nin gözünden bakmıştı. Böyle bir durumda herhangi birinin Yurine’den faydalanmaya çalıştığı düşünülebilirdi.

 

“Hayır, zorlamadı. Onu zorlayan kişi bendim.”

 

“Sen mi zorladın?”

 

Bir kılıç perisinin bir insanı anlaşma yapmak için zorlayacağı hiç düşünülmezdi. Nerissa da Galahad’in rızası olmadan bir anlaşma yapmış olsa da birini anlaşma yapmaya zorlamak, beklenmedikti.

 

“Bunu anlatmasam olur mu?”

 

Yaşadığı olayları anlatmak ve Yu’nun hastalığını ifşa etmek istemiyordu.

 

“Peki.”

 

Konuşmaları sona erdiğinde hanın önüne gelmişlerdi. Nerissa bu handa kalmıyordu ama Yurine’ye kaldığı yere kadar eşlik etmek istemişti.

 

“Bay Valarfin’in sana verdiği süreyi bir tık aşmış olabiliriz.”

 

“O insan benim patronum değil, ben onun patronuyum. İstediğim saatte istediğim yerde olurum.” Yurine gururlu bir şekilde göğsünü kabarttı.

 

“Sen yine de onun yanından fazla ayrılma, ne olur ne olmaz.”

 

“Ayrılmam.” Yurine içeri girmeden önce arkasını dönüp Nerissa’ya el salladı. “Teşekkür ederim.”

 

İlk başta bu işin kendisinden habersiz şekilde ayarlanmasından ötürü Yu’ya kızgındı ama şimdi Nerissa ile dolaşabildiği için mutlu olmuştu.

 

“Rica ederim,” diyerek gülümsedi Nerissa.

 

Yurine koşarak hana girdi, yine koşarak merdivenlerden çıktıktan sonra odasının önüne geldiğinde durdu ve yanaklarını ovuşturdu. Yu koşa koşa yanına geldiğini anlasın istemiyordu.

 

Kapıyı çaldıktan sonra cevap beklemeden içeri girdi. Güneş batmıştı ve karnı gurulduyordu. Yu’yu alıp hemen yemeğe gitmek istiyordu.

 

“Ne oldu!”

 

Fakat yemek yeme planı, Yu’yu yerde, kendi kusmuğunun içinde yatarken gördüğünde bozuldu.

-------------------------

9.1.2022 - 22:31






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr