Cilt 2 - Bölüm 25: Suçüstü

avatar
400 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 25: Suçüstü


Yurine hiçbir şey yaşanmamış gibi ilerlerken Yu, onu yüzünde mağlup olmuş bir ifade ile izliyordu.

 

Yemek alabilirler mi diye öğrenmek için handaki gece çalışanının yanına gittiler. Alacakları yemek soğuk olacak olsa bile Yu bunu sorun etmeyecekti çünkü bozulan moralini yemeğe para vererek daha kötü bir hale sokmak istemiyordu.

 

“Geç oldu, bu saatte akşam yemeğinden fazla bir şey kalmamıştır. Kalan yemekleri ısıtıp getireyim,” dedi çalışan.

 

Akşam yemeği hakkını şimdi kullanabileceğini bile düşünmüyordu fakat şimdi önüne sıcak bir yemek getirilecekti ve tadını alamayacak olsa da bu moralini sıfır virgül bir derecesinde yükseltebilecek bir olaydı.

 

“Niye yaptın ki bunu?”

 

Her zaman yaptıkları gibi seçebildikleri en köşedeki masaya oturmuş ve yemeklerini beklemeye başlamışlardı.

 

“Hmph.”

 

Yurine’nin hiçbir pişmanlığı yoktu ve eyleminin doğruluğuna olan inancı tamdı.

 

“Bu dünyadaki tek örneğiydi, illaki ondan kurtulmak zorundaysan satabilirdik…” Yu iç çekti. “Kim bilir kaç para ederdi?”

 

Bu dünyada başka hiçbir yerde o kadar gerçekçi resimler bulunamazdı. Zaten o dergideki resimler gerçekçi değil, direkt olarak gerçekti.

 

Tabii derginin satılmasına karar verseler bile Yu onu satmak yerine saklardı. Yu’ya göre o dergi, telefonunu sattıktan sonra elinde kalan paha biçilmez bir üründü. Bu dünyada o işi görebileceği başka materyal yoktu.

 

“Ulan! O telefonda da güzel arşivler vardı, Japanese falan… İyi ki şarjı bitti de o yavşak tüccar asılamadı onlara.”

 

Yurine ile sihirli aletlerin değerleri hakkında küçük bir bilgi alışverişi yaptıktan sonra telefonuna bir değer biçmiş, bulduğu tüccara aklındaki değerden satmayı denemişti.

 

Tüccar ilk başta beş altın gibi komik tutarlar önerse de Yu, telefonundaki cinsel içerikli videoları tüccara göstererek fiyatı elli altına çıkarmayı başarmıştı.

 

“Şimdiki aklım olsa yüzden aşağı vermezdim, acemiliğime geldi.”

 

Tüccara üzülüyordu, muhtemelen aldığı sihirli ürünü en fazla bir gün kullanabilmiş, sonra neden kapandığını anlamaya çalışıp aleti tekrar çalıştırmanın bir yolunu bulamamıştı.

 

“İnsan ruhlarını para karşılığı satmamı mı söylüyorsun? Sahiden de bir canavarsın.”

 

“Neden bana inanmıyorsun? Onlar insan ruhu değildi.”

 

Tartışmaları bir yere varacak gibi gözükmüyordu ve Yu fotoğrafların mantığını anlatarak olayı uzatmayacaktı.

 

“Zorunlu nofap, sonsuza dek devam edecek.”

 

İşini sadece hayal gücünü kullanarak halletmeyi sevmiyordu, hatta hiç denememişti bile.

 

“O dergiyi almak için harbiden zamanda yolculuk yapmamız gerekecek…”

 

“Eğer zamanda yolculuk yapacaksanız bana da yarın oynanacak maçın sonucunu söyler misiniz?” Fısıltısını onlara yemeklerini getiren garson işitmişti.

 

“Malı mülkü sat Deniz Canavarlarına bas.”

 

Çalışan, Yu’nun tavsiyesini alaycı bir gülümsemeyle karşıladı. “Buyurun.”

 

Elinde tuttuğu tepsidekileri masaya dizdiğinde gördüğü yemek Yu’yu şaşırtmıştı, tadını alamayacağı için biraz da üzgündü.

 

“Bu, bugünün en şaşırtıcı ikinci olayı.”

 

“Neden ki?”

 

“Sonunda bize balık dışında bir şeyler getirdin, o yüzden.”

 

Gelen yemeğe acı bir tebessümle bakıyordu. Eğer hala tat alma duyusuna sahip olsaydı yaşayacağı mutluluk bugünkü moral seviyesini yüzde beş arttırabilirdi çünkü Yu’nun önüne getirilen yemek basbayağı kuru fasulyeydi.

 

“Bu sezon balıklar azalmış diyorlar, balık fiyatları artışta yani. Bu yüzden arada sırada başka yemekler de göreceksiniz, hazırlansanız iyi olur.”

 

“Benim için tüm yemekler aynı, sadece balık görmekten sıkıldım.”

 

Fasulyenin yanında beyaz ekmek de vardı. Beyaz ekmeğin çevre ülkelerde yaşayanlar için lüks bir yiyecek olduğunu duymuştu ama Rolderhelm’de en temel iki gıda maddesinden biriydi.

 

“Bunu pilavın üstüne koyunca çok iyi oluyordu.”

 

Tadını alma umuduyla ekmeği kuru fasulyenin içine doğradıktan sonra yemekten bir kaşık aldı. Maalesef hala tat alamıyordu.

 

“Deniz Canavarları diyorsun yani. Sence de o takım patates değil mi? Onların kazanacağını düşündüren nedir?”

 

“Öyle hissediyorum, umarım Deniz Canavarları kazanır.”

 

Deniz Canavarlarının rakibi kazansa da finalde para alacaktı ama Deniz Canavarları takımının işin sonunda Yu’ya ödeyeceği para tüm takımlar arasında anlaştıklarının en yükseğiydi.

 

Ama karşısındaki adamın haklılık payı olduğunu da reddetmiyordu. Deniz Canavarları kimsenin kazanacağına ihtimal vermediği bir takımdı.

 

“Ben yine de paramı Vesthelm Fırtınasına basacağım.”

 

“Öyle olsun…”

 

Çalışan diğer işlerini halletmek için masadan ayrıldığında Yu ve Yurine baş başa kaldı.

 

Kuru fasulyeyi sevse de yemeği ile oynamak dışında bir şey yapmıyordu. Kaşığı yemeğe daldırıyor, çıkarıyor, kaşığa aldıklarını döküyor ve işlemi tekrarlıyordu.

 

Yurine’ye baktığında onun da kendisinden farklı olmadığını gördü. Tek farkı Yurine’nin iştahsızlığının sebebi tat alamamaktan değil, başka bir sorundan kaynaklı oluşuydu.

 

“Yemeyecek misin?” diye sordu öylece yemeğini izleyen Yurine’ye. “Bu sefer ki sorun ne? Yine bir şey mi yaptım?”

 

Nerissa ile bir buluşma ayarlamasını da bayılma olayını da dergi olayını da kapatmışlardı. Başka bir şey yüzünden sıkkın olmalıydı.

 

“Belki de bayılma olayı zannettiğimden daha fazla endişelenmesine sebep olmuştur? Böylesi beni mutlu eder miydi?”

 

Yurine yemek yemekte isteksiz olduğu gibi konuşmakta da isteksizdi. Biraz daha yemeğini izledikten sonra Yu’ya cevap verdi.

 

“Nerissa ile parktayken bir şey oldu.”

 

“Bir dakika, ona ismiyle sesleniyorsun ama bana ismimle seslenmiyorsun? Yoksa aklıma gelen başıma mı geldi? Onu beni sevdiğinden daha fazla mı sevdin? Olamaz…”

 

Yu son derece ciddiydi, Yurine’nin bir başkasını daha çok sevmesinden korkuyordu ama kelimelerini şakayla karışık dile getirmeyi tercih etti.

 

“Hemen cıvıma,” dedi Yurine, o da tamamen ciddiydi. “Parktayken onunla karşılaştık, bahsettiğin adamla.”

 

“Ne?” Dizleri titriyordu, aniden ayağa kalkarak handaki diğer birkaç kişinin de şaşırmasına neden oldu. “Ben ne düşünüyordum ki? Seni yanımdan ayırmamalıydım.”

 

Bir de kendisini temkinli olarak anıyordu ama Yurine’nin o adamla karşılaşma ihtimali gün gibi ortada olmasına rağmen onu öylece dışarı salmıştı.

 

“Dur bir dakika, önce dinle.”

 

Yu ellerini başının arasına almış ne yapacağını düşünüyordu. Aslında şu anda Yurine tam karşısında ve iyiydi ama o tuhaf adamla karşılaştığı düşüncesi bile Yu’yu tiksindiriyordu.

 

Başının ağrıdığını hissederek yavaşça yerine oturdu. Yurine anlatmaya devam etti.

 

“O, Sharley’ydi.”

 

“Sharley…”

 

Yu’nun aklında kurduğu senaryo gerçek mi olmuştu? Lucia ondan bahsettiğinde aklına gelen ilk isim Sharley’ydi.

 

“Kurtulmuş yani.”

 

“Yani.”

 

“Sonra da her yerde Rie ve seni aramış, öyle mi?”

 

“Evet.”

 

Yu düşünmek için sol elini çenesine götürdü. “Lucia’nın dediği şekilde görünüyorsa berbat bir durumda olmalı. Vücudu yandıysa güçten düşmüştür, şifa büyüsü de yapamıyor anlaşılan yoksa kendini bandajlarla sarmazdı. Belki karşımıza tekrar çıkarsa onu yenebiliriz. Tabii eğer…”

 

Yurine, Onunla mı gideceksin? sorusuna hayır yanıtını verirse Sharley sorun çıkardığında onu yenebilirlerdi.

 

Ama bu soruyu sormaya cesaret edemiyordu. Terk edilmek istemiyordu, yalnız kalmak istemiyordu. Tekrar bir başına olmaktan korkuyordu.

 

“Ne yapmalıyım? Kaçarı yok, sormam gerek. Öğrenmeliyim.”

 

Cesaretini toplamak için nefes aldı, ellerini masanın üzerine koydu ve ağzını açtı.

 

“Yurine, Sharley’den yardım mı isteyeceksin?”

 

Ona sormak istediği, içini yiyip bitiren soru bu değildi ama asıl soruyu sormak için cesaretini toplayana dek bu soru zaman kazanmak için idare ederdi.

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

“Yani… Demek istediğim… Sharley ile mi gideceksin?”

 

“Ne saçmalıyorsun sen?”

 

“Yanımda kalmaya devam edeceksin, öyle mi?”

 

Daha önce hiçbir soruya evet yanıtını almayı şu an istediği kadar istememişti. Evet, bundan sonra da beraber olacağız, şu anda tek istediği Yurine’nin bu kelimeleri söylemesiydi.

 

Heyecan ve korku ile karşısındaki çocuğun cevabını bekliyordu.

 

Yurine ise soruyu cevaplamak yerine kollarını tuttu ve başını başka yöne çevirdi.

 

Karşılaştığı tepkinin ardından Yu kalbinde bir titreme hissetti, hayal kırıklığıyla başını eğdi ve o da sessizleşti. Ne yapmalıydı? Kızmalı mıydı?

 

Yurine, Yu’yu tüm bu işin içine çekmişti. Şimdi de daha güçlü bir müttefik bulunca onu terk mi edecekti?

 

Bu noktada bağırması ve bunu yapamayacağını söylemesi mi gerekiyordu?

 

Bağıramazdı, ona kızamazdı. Yu böyle tepkiler verecek birisi değildi ve öyle birisi olsa bile Yurine’nin üzülmesini istemezdi.

 

“Ve ona kızmaya hakkım bile yok. Annesini öldüren benim, annesini geri getirecekmiş gibi davranan da benim. Onun için hiçbir şey yapmadım.”

 

Buna rağmen Yurine’nin kendisi ile kalmasını istiyordu.

 

Ama onu buna zorlamayı da istemiyordu.

 

Çünkü onun istediği şey Yurine’nin kendi isteği ile yanında olmasıydı. Zorunluluk yüzünden yanında durduğunda bunun hiçbir önemi kalmayacaktı.

 

“B-Bana ne söyletmeye çalışıyorsun, aptal?”

 

“Ne?” Yurine’nin ne dediğini anlayamadan ona baktı.

 

“Annemi geri getireceksin, o kadar… Niye gülüyorsun? Komik bir şey söylemiyorum!”

 

Ağlayabilirdi. Korkusu birkaç basit kelime ile giderilmişti. Yu kendini mutlu olmaktan, gülümsemekten alıkoyamıyordu. Yurine ona değer veriyordu, onun yanında kalmak istiyordu.

 

“Sana sarılabilir miyim?” diye sordu yüzünde büyük gülümsemeyle.

 

“Hayır.”

 

“Peki bir kerecik öpebilir miyim?”

 

“Hayır!”

 

Yurine tarafından iki kez reddedilse de gülümsemeye devam etti. Yurine onun yanında olmayı sürdürecekse konuşmaya devam edebilirlerdi.

 

“Peki, Sharley’nin derdi neymiş? Sana ne anlattı? Bir şey yaptı mı?”

 

Sevgi gösterilerinin bitmesinin ardından yaşananları öğrenmesi gerekiyordu. Sharley’nin Yurine’ye annesini getirmek için beraber çalışmayı teklif ettiğine kesin gözüyle bakıyordu, Yurine de sonraki cümlesiyle fikirlerini onayladı.

 

“Onunla birlikte gelmemi, annemi geri getireceğini söyledi.”

 

Yurine’nin Yu’dan beklediği şey annesini geri getirmesiydi. Üzerinde bulundukları yola çıkmalarının, şimdiye kadarki tüm yaptıklarının görünen sebebi Rie’nin hayatını geri almak içindi.

 

“Yu Valarfin bencil bir pislik…”

 

Sharley de Rie’yi geri getirmeye çalışıyor ve bunun için Yurine’yi yanında istiyordu.

 

Ve Yurine, Sharley annesinin çırağı olmasına rağmen onu reddetmiş, Rie’yi geri getireceğine hiçbir zaman söz vermemiş olan Yu’yu seçmişti.

 

Yu bencildi. Yurine’nin dileğini yerine getirebilecek Sharley ile gitmesindense ona inanmamasına rağmen yanında durmasını istiyordu.

 

“Seni de sordu. Onunla tekrar karşılaşacağımıza inanıyorum.”

 

Yu ve Sharley tek bir kelime bile konuşmamışlardı. Bu yüzden onun karakteri ile ilgili bir çıkarım yapamıyor, hamlelerine yönelik tahminlerde bulunamıyordu.

 

Ama o da gelecekte karşılaşacaklarına inanıyordu. Yu olsaydı Yurine’yi almak için çabalardı.

 

“Ama sen onu reddettin.”

 

“Evet.”

 

“Benim için mi?”

 

Yurine kızarıp kuyruğuyla oynamaya başladı.

 

“Birazcık bana düşkün olsan ne olur, Yurine? Tatlılığını arttırır.”

 

“Kes sesini!”

 

Yu ilk defa, hissettiği mutluluğu sayesinde tadını alamadığı bir yemeği tamamen bitirmişti. Odalarına gitmek için kalkmak üzere oldukları esnada beyaz ve yeşil renklerle bezenmiş üniforma giyen iki şehir muhafızı hana girdi. Yu göz ucuyla onları izlerken az önce kendilerine yemek getiren çalışan muhafızları karşıladı.

 

“Buyurun?”

 

“Yu Valarfin ve Yurine Valarfin adlı iki kişiyi arıyoruz.”

 

Önce çalışan, Yu ve Yurine’ye baktı sonra da şehir muhafızları.

 

“Yu Valarfin benim.”

 

Şehir muhafızlarından biri kılıcının kabzasını tutarken diğeri elindeki tutuklama belgesini Yu’ya gösterdi.

 

“Adam kaçırma ve alıkoymadan tutuklusunuz.”

 

***

 

“Komiserim-”

 

“Başkomiser.” Floy kibirli bir ifadeyle Yu’nun yanlış söylediği unvanını düzeltti.

 

Başkomiserim, bir yanlışlık olmalı. Adam kaçırmak ne demek?”

 

Daha önce Floy tarafından sorguya çekildikleri odada, Floy’un ofisindeydiler. İlk seferin aksine buraya kendi rızasıyla değil kelepçelenerek gelmişti.

 

Fakat elleri kelepçeli olan tek kişi Yu değildi. Kurtulmak istediği takdirde hiçbir işe yaramayacak bir tahta kelepçe Yurine’nin bileklerine geçirilmişti.

 

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma suçu ile suçlanan Yu’nun kelepçeli olması anlaşılıyordu.

 

Ama Hürriyetinden Yoksun Bırakılan kişi olan Yurine’nin kelepçeli olmasının sebebi çok daha farklı ve ağır bir suçla yargılanacak olmasıydı.

 

Yurine’nin bileklerindeki kelepçenin sebebi muhafızlar Yu’yu kelepçelerken büyü kullanarak onlara saldırmasıydı.

 

Görev Başındaki Memura Saldırma suçu endişelenmeleri gereken asıl sorundu.

 

Yu’nun üzerindeki sadece bir şüpheydi, Yurine’nin tek açıklaması Yu’yu aklamak için yeterli olabilirdi ve olmasa bile Yu adına savunma verebilecek birkaç kişi vardı.

 

Ama Yurine’nin eyleminin ardından onun aklanması için yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Ayrıca, Yu’nun Yurine’yi muhafızlara saldırttığına karar verilebilir ve Yu tutuklanırken Yurine yetimhaneye yollanabilirdi.

 

“Daha kötüsü ya terörist ilan edilir ve idam edilirsek?”

 

“İhbar böyle,” dedi Floy.

 

“Tamam ihbar böyle de, illaki böyle gürültülü bir yöntem mi seçmek zorundaydınız? Daha önce buraya kendi isteğimiz ile gelmedik mi? Daha önce Yurine ile konuşmadınız mı? Onu alıkoymadığımı biliyorsunuz. Böyle bir rezalete ne gerek vardı?”

 

Yu’nun tutuklanması Lucia’nın hanı hakkında kötü bir izlenim yaratabilirdi ama şu anda Yu’nun düşündüğü şey Lucia’nın değil kendi itibarıydı.

 

“Üstelik, Yurine resmi bir şekilde benim kızım. Kendi çocuğumu alıkoymak suçundan mı yargılanacağım? Hem nasıl alıkoymak bu? Zaten bir sorun olsa sorguladığınız esnada size söylemez miydi? Ya hepsini geçtim, benim Yurine’yi alıkoymam mümkün mü tanrıça aşkına? Kız beni tek seferde öldürecek kadar güçlü.”

 

Floy, Yu’nun uzun konuşmasına karşı sakince “Şikayetlerinizi anlıyorum,” dedi.

 

“Yani?”

 

Floy başka bir şey söylemedi, Yu’nun suçsuz olduğunu bilmesine rağmen protokolü izleyecekti.

 

“Kim peki bu ihbarcı? İsmini öğrenebilir miyiz?”

 

“İddia ettiği kişi ise önemli sayılabilecek birisi, Sharley Von Bishory. Tabi o olup olmadığından emin olmak zor.”

 

Yu dudağını ısırarak içindeki öfkeyi bastırmaya çalıştı ama söylemeden rahatlayamayacaktı. Yurine’ye baktı.

 

“Yurine.”

 

“Ne oldu?”

 

“Sharley’nin anası bekar mı?”

 

“Niye sordun?”

 

“Çünkü anasını-”

 

Cümlenin devamını herkes biliyordu, Floy elini sertçe masaya vurup Yu’yu durdurdu.

 

“Karakolda olduğunu unutma.”

 

Floy, Yu’nun saygısızlık sayılabilecek sözlerine sinirlenmişti. Buraya bu şekilde getirildiği için sinirli olan Yu onun sinirini görmezden geldi.

 

“İstesem yaparım yani, Büyücülük Akademisi hemen şurası. Ciddi ciddi yapabilirim bunu ya, iki kur yapmama bakar. Hangi kadın beni reddedebilir ki? Muhteşemim ulan ben, çok yakışıklıyım.”

 

Sharley’nin annesini, onun duygusal çöküntüsünden yararlanarak baştan çıkartabileceğinden emindi. İsterse yapabilirdi ama Yurine’ye iyi bir örnek olmaya çalıştığı için yapmayacaktı.

 

“İki saatliğine başından ayrılıyorum ve iki saatte bizi karakolluk ediyorsun.”

 

“Asıl ben iki saatliğine başından ayrıldığımda sen hemen mortingen oluyorsun.”

 

“Benden öğrendiğin kelimeleri bana mı satıyorsun?”

 

Yurine’nin kendisinden etkilenmesi hoştu ama kendi kelimeleri ile vurulmak hoş değildi.

 

“Sharley Von Bishory birazdan buraya gelecek,” dedi Floy. Yu ve Yurine’nin bir anda burada teklermiş gibi davranmaya başlamaları onu sıkmıştı.

 

Sözünün üzerine birkaç dakika beklemek yeterli olmuştu. Sharley Von Bishory, dört muhafız eşliğinde odaya girdi.

 

“Yu Valarfin sen misin?” dedi odaya girer girmez. Kısık sesinden öfke ve nefret damlıyordu.

 

“Vefasız pezevenk, keşke hiç sırtımda taşımasaydım seni.”

 

O gün Sharley ile ilgili olan tek pişmanlığı onu kulenin altındaki tünelde bırakmasıydı. Onu kulenin içinde bir yere bırakıp ölümünü garantilemek isterdi.

 

“Yu Valarfin benim,” dedi Yu rahat bir şekilde.

 

Sharley cevabı alır almaz ellerini havaya kaldırıp bağırmaya başladı.

 

“İŞTE BU HERİF! BU HERİF NEKO’YU ALIKOYUP BANA SALDIRMASINI SAĞLADI!”

 

Cümlesini bitirmesinin ardından öksürmeye başladı, birkaç öksürüğün ardından da kan tükürdü. Bir anda sesini yükselterek kendini zorlamak dışında bir şey yapmamıştı.

 

“Onun beni alıkoyduğu yok.” Yurine, Sharley’nin aksine kısık sesle ve sakin konuşuyordu. “Buradaki tek sorun bu piç,” dedi Sharley’yi işaret ederk.

 

Sharley öksürmeye devam ederken herkes ona baktı.

 

“Sharley Von Bishory, senin annen Rie’nin çırağıydı yanlış hatırlamıyorsam.”

 

“Evet!” Sharley yine kan tükürerek bağırdı. Sharley’yi buraya getiren dört şehir muhafızından biri şifacı getirmek için odadan çıktı.

 

“Ben… Ben ustamın çırağıydım.” Sesi az öncekinin aksine kısık çıkmıştı. “Onun ölümünden de bu herif sorumlu olmalı!” Sakin başladığı konuşmasını yine sesini yükselterek devam ettirdi ve çarpık parmaklarını Yu’ya doğrulttu.

 

“Hayır, o değildi…”

 

“Az önce beni mi savundu?”

 

Yurine, annesinin ölümünden Yu’yu sorumlu tutmuş ve ona katil demişti. Şimdiyse Sharley’ye karşı onu savunuyordu.

 

“Senin beynini yıkamışlar…”

 

“Hayır, iğrenç yaratık. Benim beynimin yıkanması üstün yaratılışım gereği mümkün olamaz.”

 

“Senin beynini yıkamışlar! Şu herifi öldürün de gidelim!”

 

“Saçmalama, iğrenç yaratık. O benimle gelecek, anlaşmamız böyle.”

 

“Ne an-la!-” Sharley sözüne henüz yeni başlamışken bir öksürük krizine girdi.

 

Bir şifacı az önce çıkan muhafız ile birlikte geldiğinde Sharley’yi sandalyeye oturup şifa büyüsü uygulamaya başladı. Sharley büyü ile birlikte rahat nefesler alabiliyordu.

 

“Parkta kavga etmişsiniz, olayı anlat Yurine.” Floy ilk söz hakkını Yurine’ye verdi.

 

“Nerissa ile parktayken bu yaratık geldi ve beni kaçırmaya çalıştı.”

 

“Kaçırmaya çalı-!” Sharley tekrar öksürük krizine girdi. Cümlesini tamamlayamıyor olması Yu’yu neşelendiriyordu.

 

“Nerissa ile ondan uzaklaşmaya çalıştığımız sırada bize karşı büyü kullandı, biz de o andan sonra büyü kullandık. Bunu insanlar da görmüş olmalı.”

 

“O peri seni kaçırmaya çalışıyordu…” Sharley ihanete uğramışçasına Yurine’ye bakıyordu.

 

“Sen kafayı sıyırmışsın,” dedi Yurine.

 

Yu da Sharley’nin kafayı sıyırmış olduğunu görebiliyordu. Vücudunun yanışı yüzünden çektiği acı akıl sağlığına zarar vermişti.

 

Onun, Rie’ye olan sevgisinin boyutu hakkında da bir fikri yoktu ama Rie’nin ölümü de Sharley’nin akıl sağlığına zarar vermiş olmalıydı. Kısaca olaylar üst üste binmişti.

 

“Nerissa isimli kızı bulamadık ama olayı görenlerden iki kişi görgü tanığı olarak buraya gelecek. Onları dinledikten sonra yapılacaklara karar veririz.”

 

“Aptal Sharley, cidden kafayı yemiş. Bu işin sonunda o suçlu bulunacak.”

 

“Başkomiserim,” bir başka şehir muhafızı açık olan kapıdan içeri seslenip Floy’u selamladı. “Görgü tanıkları.”

 

Akşamüstü parkta olan ve olaya tanık olan iki kişi odaya alındı. Biri genç bir oğlan diğeri de yaşlı bir kadındı.

 

“Olay anını bize anlatabilir misiniz?”

 

Sözü yaşlı kadın aldı ve gördüklerini anlatmaya başladı.

 

“Bu çocuk ve siyah saçlı kız parktan çıkmak üzerelerdi ki bu adam geldi. Aralarındaki konuşmaları duymadım. Gördüğüm şey siyah saçlı kız bu çocuğu götürmeye çalıştığında buradaki adamın büyü yaparak gitmelerine engel olduğuydu. Ardından elini çocuğa uzattı ve siyah saçlı kız da onu itti.”

 

“Büyü kullanarak mı yaptı bunu?”

 

“Evet.”

 

Floy kadının söylediklerini not aldıktan sonra oğlana baktı. “Dinliyorum.”

 

“Teyzenin söylediği gibiydi, bu adam elini tekrar uzattığında bu seferde buradaki kız büyü kullandı.”

 

Oğlan ekleyecek başka bir şey olmadığını söyleyerek bir adım geriledi.

 

“Ne diyorsunuz?” Sharley kızarmış gözlerle odadakilere bakıyordu. Sesi biraz daha iyiydi. “Bu adam da bu adam… Yeter artık! Niye kimse anlamıyor? Bu piç, Neko’yu kandırmış!”

 

“Sakinleş lütfen.”

 

“Sakinleşmeyeceğim!”

 

Sharley, Floy’a bağırdı ve tüm gücüyle ayağa kalkmayı denedi ama yanındaki muhafızlar onu tutup yerine geri oturttu. Sharley kollarını ve bacaklarını sallıyor, kalkmak için çabalıyordu.

 

“Seni öldüreceğim, piç!” diye bağırdı Yu’ya.

 

Yu korkmuştu. Korkusunu gizleyebilmek için Floy’a döndü ve dalga geçiyormuş gibi sordu.

 

“Ölüm tehdidi suç sayılıyor mu?”

 

“Evet, nezarethaneye koyun onu. Biz de akademideki Bay Bishory ile iletişime geçelim.”

 

“O zaman biz de artık kalkalım…” dedi Yu ve muhafızlardan biri onun ve Yurine’nin kelepçelerini çözerken ayağa kalktı.

 

“Yurine’nin eylemi hakkında henüz konuşmadık.”

 

“O bir yanlış anlaşılma değil miydi?”

 

Floy, Yu’nun olayı geçiştirip buradan ayrılmasına izin vermeyecekti.

 

“Mahkeme gerçekleşene kadar şehirden çıkmanız yasak, bu yönde şehir kapılarına haber yollayacağız.”

 

“Olamaz. Biz maceracıyız ve Kızılşapel’deki dostlarımızın yanına dönmemiz gerekiyor.”

 

“Maceracı olmanız loncalar dışında size bir ayrıcalık sağlamıyor. Yurine onları yaralamadığı için şükredin, yoksa daha ağır koşullarla karşı karşıya gelirdiniz.”

 

“Anladım.”

 

Karşı koymanın bir anlamı olmayacaktı. Şimdilik yapabilecekleri tek şey sakince durumu kabullenmek ve Sharley’yi bir süre görmeyecekleri için şükretmekti.

-------------------------

13.1.2022 - 19.29






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44568 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr