Cilt 2 - Bölüm 34: Ateş Büyücüsü

avatar
458 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 34: Ateş Büyücüsü


Alevlerden oluşan bir kubbe göğü kaplamıştı. Ortamın ısısı hızla bunaltıcı bir hal alırken yere düşen ağaçlar da alev almış ve tıpkı yukarıdaki kubbe gibi yanmaya başlamıştı.

 

Lylphia’nın ateş kubbesi gösterişli bir büyüydü. Amacı düşmanın kaçmasını engellemek, mental ve fiziksel olarak zayıflatmak ve pes etmeye zorlamaktı.

 

Fakat Sony’nin herhangi bir düşman olmadığını unutmaması gerekiyordu. Sony güçlü bir toprak büyücüsüydü ve kendi büyüsünü alanın dışına çıkmak için kullanabilirdi.

 

Nitekim kubbenin dışına çıkmak istemiş, bunun için başının üzerinde alevi yaran toprak bir çatı inşa ederek ateş duvarını geçmeyi denemişti.

 

Ama büyüsü için bu kadar çok mana harcayan Lylphia rakibinin öylece alandan kaçmasına ve harcadığı tüm manayı boşa çıkarmasına izin veremezdi.

 

Bu sebeple Sony dışarı çıkmayı denediğinde yoluna sürekli ateşten duvarlar örüyor ve alandan çıkmasını engellemeye çalışıyordu.

 

Yerdeki tüm ağaçlar alev aldığında Sony üzerinde bulunduğu zemini yükselterek alevlerin ona değmeyeceği ince bir toprak platform yarattı.

 

Platform kubbenin bir ucundan diğer ucuna uzanıyordu ve birkaç metrelik yüksekliğe sahipken iki adımlık bir genişliği vardı.

 

Lylphia da ateş büyücüsü olmasına rağmen o da diğer insanlar gibi yanabilirdi. Ateşe karşı daha dayanıklıydı ve ateşin içerisinde bir süre durabilir, belki saatlerce tenini ateşten koruyabilirdi ama en nihayetinde o da etten bir canlıydı. Pek çok ateş büyücüsü kendine fazla güvenip yanarak can vermişti.

 

“Ama asıl sorunum bu değil, ben sadece kıyafetlerimin yanmasını istemiyorum. Düşmanın karşısına çıplak çıkamam sonuçta...”

 

Lylphia kendini alevlerin arasında bırakmamak için büyüsünü kullanarak etrafındaki alevleri kendinden uzaklaştırıyor ve hareket edebileceği güvenli bir alan oluşturuyordu ama Sony yukarıda, yarattığı zeminin üzerindeyken ve Lylphia yerdeyken savaşmaları zordu. Sony yere inmeyeceğine göre Lylphia’nın toprak platforma atlaması gerekiyordu.

 

“Haberin olsun, pes etmek oldukça iyi bir seçenek.”

 

Toprak zeminin üzerine inerken rakibine teslim olma fırsatı sundu. Sony’nin bunu kabul etmeyeceğini bilse de bir umut diye düşünmüştü. Sony zorluk çıkarmasaydı güzel olurdu.

 

Hem pes etmesi Lylphia’nın işine geleceği gibi Sony’nin de işine gelirdi. Eğer pes etmezse ve Lylphia’yı buna zorlarsa alevlerin içerisinde yanıp kül olabilirdi ki Lylphia da bunun olmasını istemiyordu ama başka seçeneği kalmazsa bunu yapacaktı.

 

Üstelik dövüşe başlamalarından bu yana biraz zaman geçmiş ve Sivina, Ana ve Lylphia üçlüsünden kimse şifa büyüsü kullanamasa da bir şifacı olan Yurine’nin yakında onlara yetişmesiyle yanıkları iyileştirilebilirdi. Yani Lylphia işler uzarsa ciddileşmeyi planlıyordu.

 

Eğer böyle olmazsa Lylphia ciddileştiğinde Sony’nin vücudunda bir daha iyileşmeyecek yanık izleri oluşacak ve en kötü ihtimalle kül olarak hayatını kaybedecekti.

 

Yanması Sony için kötü olacağı gibi Lylphia için de kötü olurdu. Akademi müdürünün oğlunu yakan kişi olarak anılmak istemiyordu ve böyle bir şey yaparsa okulda ona ne yaparlardı? İç çekti, bazen su büyüsünü kullanıyor olmayı diliyordu.

 

“Pes etsem ne olacak ki? Hiçbir zaman anlaşamayacağız, ne seninle ne de onlarla.”

 

“Pes ederseniz sizi yakmayacağım, sizce de bu pes etmek için harika bir sebep değil mi?”

 

Rakibine karşı bir uyarı atışı yapmak istedi ve fazla mana harcamadan oluşturduğu küçük, güçsüz bir alev topunu Sony’ye fırlattı. Güçsüz olsa da bu bir alev saldırısıydı ve kıyafetlerini tutuşturmayı başarırsa yanarak ölmesini sağlayabilirdi.

 

Ama yavaş ve güçsüz bir saldırı olduğundan Sony duvarla ateş topunu engellemeye bile gerek görmedi, sadece hafifçe vücudunu çevirerek ateş topunun düz bir şekilde ilerlemesine ve alev kubbesinin duvarına çarparak yok olmasına izin verdi.

 

“Öyleyse!”

 

Elini yukarı doğru kaldırdı ve başlarının üzerindeki kubbeden alevler koparak top şeklinde Sony’nin başına düşmeye başladı.

 

Sony’nin kaçabileceği alan yoktu. Eğer gereğinden fazla geri giderse ateş kubbesine çarpar ve yanardı, eğer bir adım sağa ya da sola giderse bu sefer de aşağıya düşer ve yanardı. Öne gitme imkânı zaten yoktu çünkü orada yakın dövüşe geçmek için bekleyen Lylphia duruyordu.

 

Yapabileceği tek şeyi yaptı, sağından ve solundan, yerdeki yanan ağaçların altından çıkan toprak duvarları uzandı ve Sony’nin tepesinde birleşerek bir çatı oluşturdu.

 

“Böyle devam ederse eninde sonunda manası bitecek.”

 

Lylphia da gösterişli alev kubbesini kullanarak birkaç aydır biriktirdiği mananın neredeyse tamamını harcamıştı ama alev kubbesinden ateş topları koparıp fırlatmak çok fazla mana tüketmiyordu.

 

Yani tek yapması gereken bir saldırı gelirse kaçınmak ve sürekli olarak ateş kubbesinden alev topu düşürerek Sony’nin daha fazla mana harcamasını sağlamaktı.

 

Ayrıca bunaltıcı sıcaklık da Sony’nin üzerinde olumsuz bir etki yaratıyordu. Lylphia da Sony gibi sıcağı hissetse ve rahatsız olsa da ateş büyücüsü olduğundan Sony’ye kıyasla sıcağa karşı daha dayanıklıydı.

 

Sony böyle devam ettiği sürece manasını boşa harcamak dışında bir şey yapamayacağını fark etmişti. Denese bile ateş kubbesinden çıkamıyordu ve yapacağı ışık saldırılarından Lylphia’nın kurtulacağı malumdu.

 

Sony’nin yapabileceği tek şey de kendini saldırıya vermekti, yakın dövüşte iyi olmasa da tek seçeneği buydu.

 

Önce yukarıdan başına düşen ateş toplarını halletmesi gerekiyordu. Kalan manasını akıllıca kullanmak istese de tek seçenek vardı, başının üzerindeki çatıyı tüm platformun üzerine örecekti. Ellerini yukarı kaldırdı ve ellerinin hareketiyle yerden yükselen toprak duvarlar tüm platformun üstünde birleşti. Artık bir tünelin içindelerdi ve yukarıdan düşecek ateş hakkında endişelenmesi gerekmeyecekti.

 

Tünelin başında ve sonunda ise alev kubbesinin duvarı yer alıyordu. Bastıkları zeminde birkaç çalı çırpı kaldığı için yerde de küçük çaplı alevler vardı.

 

Sıradaki sorun birbirlerini öldürmek istiyor oluşlarının ötesinde bir sorundu, ikisini de öldürebilecek ortak bir hava sıkıntısı baş göstermek üzereydi.

 

Eğer tünelde uzun süre dururlarsa tünelin iki ağzını kaplayan ateş nedeni ile nefes alamamaya başlayacak ve dövüş bir kazananı olmadan ikisinin de boğulmasıyla sona erecekti.

 

“Tabii o böyle düşünüyor. Eğer bayılırsam büyü de sona erer ve Ana herhâlde o andan sonra Sony’yi durdurabilir... Ama bayılmak zorunda kalmazsam daha iyi olur.”

 

Belki Sony gitmesine izin vermesi karşılığında Lylphia ile bir anlaşma yapabilirdi ama Lylphia bunun olmasına izin vermeyecekti. Yine de denedi.

 

“Bence gitmeme izin verirsen kimse zarar görmeden bu işi bitirebiliriz.”

 

“Hmm... Bunun gibi bir seçeneğim olduğunu zannetmiyorum. Belki lütufu bana teslim edersen bir şeyler düşünürüz...”

 

Sony başını salladı, ikisi de hayatta kalamayacaktı. Geriye kalan tek seçenek ikisinden birinin hayatta kalması için tüneldeki hava tükenmeden önce birinin kaybetmesiydi ve ne Lylphia’nın ne de Sony’nin kaybetmek gibi bir isteği yoktu.

 

Tünelin Sony’yi yukarıdan yağan ateş toplarından koruması dışında sağladığı bir diğer avantaj kendine yakın dövüşte güvenen ve dövüş sırasında sürekli zıplayan Lylphia’nın hareket alanını kısıtlamasıydı.

 

Hareket alanı kısıtlandığı için hem yakın dövüşte zorlanacak ve Sony bir şans kazanacaktı hem de artık ışık halelerinden o kadar rahat bir şekilde kaçamayacaktı.

 

Yani eğer Sony’nin vücudunda yeterli mana olsaydı Lylphia rahat bir şekilde kaçamaz, hatta burada ölürdü. Yeterli manası olsaydı tüm tüneli kaplayacak sayıda haleler oluşturur ve Lylphia’nın üzerine göndererek onu öldürürdü ama oluşturduğu onca toprak duvar ve şimdi yarattığı tünel nedeniyle manasının sonunu görmek üzereydi.

 

Işık haleleri oluşturmak için mana harcarsa ve Lylphia bir şekilde saldırıdan kurtulursa manasız kalan Sony hem uzaktan bir saldırı yapma fırsatını kaybedecek hem de mana stokunu bilmediği rakibinin karşısında vücudundaki manayı bitirdiği için sahip olduğu kuvvet sıradan bir insanın sahip olduğu fiziksel kuvvete düşecekti.

 

“Durum ikimiz için de sıkıntılı görünüyor. Sana bir şans daha vereceğim, teslim olmak ister misin? Bu sayede ikimiz de yorulmadan bu işi mutlu sonla bitirebiliriz, ne dersin?”

 

“Teslim olmayacağım.”

 

“Peki ne yapacaksın? Beni yensen bile dışarıda bir büyücü daha var, benim ardımdan onu nasıl yeneceksin?”

 

“Sonun geldiğinin farkındayım, ateş büyücüsü. Bu yaşanmadan önce sadece onun kurtulduğundan emin olmak istiyorum, bunun için de işi uzatmam yeter. Ne de olsa sen de nefes alamamaya başlayacaksın ve o zaman da kubbeyi kaldırman gerekecek. Ondan sonrasına bakarım.”

 

“Peki işi nasıl uzatacaksın? Eğer manan olsaydı çoktan beni öldürürdün.”

 

“Benim manam yoksa seninki de okyanus değil ya.”

 

Bu konuda yanılmıyordu. Tüm bu kovalamacanın ardından Lylphia’nın da manasının tükendiğini fark etmek büyücü olmayanlar için bile kolay olurdu.

 

“Durumu anlamakta zorlanıyorsun sanırım. İzin ver sana açıklayayım, iş yumruk yumruğa dövüşe gelmek üzere ve o zaman seni bir güzel pataklayacağım. Eğer iş yumruk yumruğa dövüşe gelmezse de o zaman sana vücudunda ömrünün kalanı boyunca taşıyacağın yanıklar hediye edeceğim ve beni yenmeyi başarsan bile dışarıda bekleyen arkadaşım tarafından durdurulacaksın. Gidecek bir yerin yok, bu son uyarım, teslim ol ve vücuduna herhangi bir zarar gelmeden bu işi sakince bitirelim. Bence bu reddetmemen gereken bir teklif, kabul et ve herkes evine dönsün.”

 

Sony yine başını salladı, Lylphia onun kararlılığından en başından beri emin olsa da sormaktan vazgeçmemişti.

 

“Nedenini bilsem de soracağım, neden benim peşimdesin?”

 

“Huh? İçerideki hava bitene kadar beni oyalamaya mı çalışıyorsun? Yoksa manası hızlı yenilenen bir tipsin de zaman kazanmayı mı deniyorsun. Bilmeni isterim ki her iki türlü de başarısız olacaksın.”

 

Lylphia omzunun üstünde oluşturduğu ince bir alev mızrağını parmağını hafifçe hareket ettirerek Sony’nin üzerine fırlattı.

 

Fırlattığı şey bir mızrak görünümünde olsa da Sony’ye çarptığında onu delip geçmeyecekti, ona çarptığı an patlayacak ve canını çok ama çok fazla yakacaktı.

 

Alev mızrağıyla Sony’ye giderken arkasından kendisi de fırladı. Sony mızrak kendine ulaşmadan önce bir hale oluşturarak Lylphia’ya fırlattı ve mızrak geldiğinde sırtını duvara yaslayarak saldırının kendisine isabet etmesinden kaçındı.

 

Alev mızrağı tünel boyunca ilerleyerek alev kubbesinin duvarına karışırken Lylphia gelen ışık halelerinden kolayca sıyrıldı ve Sony’nin dibine gelerek çenesine bir yumruk attı.

 

Yediği yumrukla beraber Sony’nin ayağı yerden kesildi, havalanarak başını tünelin tavanına çarptı ve inleyerek yere düştü.

 

“Beklediğimden daha kısa sürdü.”

 

Lylphia gururla kazandığı dövüşe bakarken ayağının altında aniden yükselen bir çıkıntı dengesini kaybetmesine ve düşmesine neden oldu. Lylphia yerdeyken Sony elindeki ışığı biriktirerek bir hançer oluşturdu ve Lylphia’nın üstüne atladı.

 

“Hay şom ağzıma!”

 

Lylphia daha hızlı davrandı, Sony’nin bileğini tuttu ve yanağına yumruk attı. Yediği yumruğun etkisiyle birlikte Sony yana yuvarlandı ve Lylphia ayağa kalkarak tekmesini Sony’nin karnına geçirdi.

 

Daha sonra eğildi ve Sony’yi yakasından tutarak kaldırdı, yüzüne birkaç yumruk attıktan sonra karnına da bir yumruk attı ve Sony’nin nefesi kesilirken onu tutup duvara fırlattı.

 

Vücudundaki mana azaldığı için fiziksel olarak da zayıflamıştı ama yumrukları hala can yakıyordu.

 

Çenesine bir yumruk daha attı ve Sony hafifçe havalandığında onu yakasından tutup yere fırlattı. Tekrar eğildi ve Sony’yi yine kaldırıp tekrar duvara fırlattı.

 

Sony duvara yapışmışken yüzüne birkaç yumruk daha yedi ve yediği son yumrukla beraber birkaç metre uzağa fırlayarak kubbenin duvarına yaklaştı.

 

“Büyünün bu kadar az kullanıldığı ilk büyücü mücadelesini tarihe kazıyoruz sanırsam.”

 

“Sen nasıl beni dövebilirsin ki?”

 

Sony kanlar içinde kalan suratını eliyle silerken Lylphia’nın nasıl oluyor da kendisini çocuk oyuncağıymış gibi kolayca tutup yerden yere vuruyor inanamıyordu. Yere tükürdü ve ağzından iki diş çıktı.

 

“Hikâye ben doğmadan önce başlamış, cinsiyetim henüz belli olmasa da babam çocuk savaşçı olacak demiş annem de saçmalama büyücü olsun demiş.”

 

Lylphia hikâyeyi anlatmaya başladığında tekrar Sony’nin dibinde bitmişti. Sony ondan kurtulmak için ışık halelerini kullansa da Lylphia’yı ıskalamış ve onun karşısında savunmasız kalmıştı.

 

“Ben doğduğumda da kavgaları devam etmiş: Savaşçı mı büyücü mü? Savaşçı mı büyücü mü? Savaşçı mı büyücü mü?”

 

Her kelimesi ile Sony’nin suratına, göğsüne ve karnına yumruğunu indiriyordu. Arada sırada yumruk atmaktan sıkıldığında onu duvara vuruyor ya da tekmelerini kullanıyordu.

 

“Savaşçı mı büyücü mü? Savaşçı mı büyücü mü?”

 

Lylphia rakibini biraz daha yumrukladıktan sonra boğazından tutup tünelin karşı tarafına fırlattı. Sony yerde yuvarlanırken alev duvarına girmekten son anda kurtuldu.

 

“Çok sinir bozucusun!”

 

İçeriye duman dolmaya ve tüneli kaplamaya başlarken nefes alması da her geçen saniye zorlaşıyordu.

 

“Ama sen de yakında nefes alamayacaksın.”

 

“O kadar uzamasına izin vereceğimi mi düşünüyorsun? Birbirimize tekrar yaklaştığımızda bayılacaksın.”

 

“Bu cümlenin... Nasıl desem... Biraz baştan çıkarıcı bir havası vardı.”

 

Biriken manasının bir kısmını kullanarak iki hale oluşturdu, birini Lylphia’nın bacaklarına diğerini de boynuna doğru fırlattı.

 

Lylphia üzerine gelen halelerin arasından atladı, ellerinin üzerinde döndü ve havada bir takla daha atarak Sony’nin karşısına geldi. Sony geri çekilmek istedi ama arkasında hissettiği sıcaklık ile tüneli kapatan ateş kubbesinin duvarına yaklaştığını fark ederek durmak zorunda kaldı.

 

Sony durduğunda Lylphia’nın yumruğu tekrar yüzüne geliyordu, Yumruğa karşı kendini savunmak için kollarını yüzüne siper etti, Lylphia’nın bir yumruğu Sony’nin kollarına çarparken diğeri de karnına çarptı.

 

Karın boşluğuna yediği sert darbeyle birlikte Sony’nin ağzından çıkan kan Lylphia’nın yüzüne geldi. Lylphia yüzüne sıçrayan kanı umursamadan Sony’yi yumruklamaya devam ediyordu.

 

Sony en sonunda daha fazla dayanamayarak kollarını indirdi, Lylphia’nın yumrukları yüzüne çarpsa da bağırdı ve onun beline sarılarak duvara çarptı. Ardından bir kafa attı, Lylphia çok kısa bir süreliğine de olsa sarsıldı ve bu boşluktan yararlanarak başını tutup duvara vurmaya başladı.

 

Lylphia başı yarılırken ve yüzü kanlar içinde kalırken gözyaşlarını tutamadı, kurtulacak başka bir yol düşünemediği için kalan manasının son zerrelerini kullanmak anlamına gelse bile elini Sony’nin göğsüne koydu ve onu öldürme ihtimali olan bir ateş topu oluşturdu.

 

Sony göğsünde oluşan ateş topuyla birlikte karşı duvara fırladı. Lylphia kendini toparlamakta zorlanıyordu ama Sony de toparlanamadığından havasızlık ve duman yüzünden öksürmeye başlayana dek ikisi de hareket edemedi.

 

Birbirlerine tekrar baktığında ikisi de yaralıydı. Lylphia kendini korumak için önlem almadan oluşturduğu ateş topu yüzünden kendi elini de yakmıştı ve parmağına bağladığı kurdele kül olmuştu.

 

Gözyaşlarını da tutamıyordu, başı defalarca kez duvara vurulmuştu ve beyni zonkluyordu. Yine de savaşma azmini hâlâ kaybetmemişti ve rakibini yenmeden kubbeyi kaldırmayacaktı. Aslında şimdi kubbeyi kaldırsa Ana onu kolayca yenebilirdi ama bu Lylphia için bir gurur meselesine dönüştüğünden fikri aklına bile getirmedi.

 

Sony de berbat bir haldeydi. Kendini toparlayıp ayağa kalktığında vücudu yanıklarla doluydu ve vücudunda neredeyse hiç enerji kalmamıştı.

 

Ne Sony ne de Lylphia daha fazla dövüşemezdi ve güçlü bir büyü oluşturamazdı.

 

Ama Lylphia ardından bayılacağını bilse de son bir hamle daha yapabilecek imkâna sahipti. Alev kubbesinin duvarından alev koparabilirdi.

 

Küçük ama etkili bir hamleydi. Gözü tünelin sonundaki alev kubbesinin duvarına kaydı, elini kaldırdı ve avucunu Sony’ye, daha doğrusu arkasındaki duvara doğrulttu. Sony rakibinin kendisine ateş topu fırlatacağını düşünerek birkaç adım geriledi, savunacak gücü yoktu.

 

Lylphia sanki bir şeyi tutup kendisine doğru çekiyormuş gibi avucunu kapadı ve elini geri çekti. Sony henüz onun ne yaptığını anlayamadan ateş duvarından kopan bir alev topu hızla sırtına çarptı ve Lylphia’ya doğru uçmasını sağladı.

 

Sony, Lylphia’nın ayaklarının dibine kadar geldiğinde yanıyordu. Vücudundaki ateşi söndürmek için yerde delicesine dönüp duruyor, duman yüzünden öksürüyordu.

 

Lylphia ise artık ayakta kalacak güce sahip değildi, sırt üstü yere düştü ve gözleri kapandı. Lylphia’nın bilincini kaybetmesiyle alev kubbesini oluşturan mana dağıldı.

 

Alev kubbesi yok olunca tünelin girişinde Ana belirdi. Tek ve güçlü bir rüzgâr büyüsü ile içerideki zehirli dumanı dışarı çıkardı ve yanmakta olan Sony’yi kurtarabilmek için onun yanına koştu

-------------------------

20.1.2022 - 18:34






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr