Cilt 2 - Bölüm 38: Geleceğe Yönelik Şeyler (1/4)

avatar
454 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 38: Geleceğe Yönelik Şeyler (1/4)


“Saçmalıyorsunuz!”

 

“Sesinizi yükseltmek sizi haklı yapmıyor, Bay Bishory. Yerinize oturun.”

 

Maron bağıran Salery’yi katı bir şekilde susturdu. Onun önerisiyle toplanan yönetim kurulu toplantısında Salery, oğlu Sony’ye Anka Lütufunu çalmasında yardım etmekle suçlanıyordu.

 

Zaten diğer yönetim kurulu üyeleri arasında Salery suçlanıyordu ama onu resmi bir şekilde suçlayıp konuyu gündeme getiren ilk kişi Maron olmuştu. Diğer yönetim kurulu üyeleri de hemen Maron’a destek çıkmıştı ve Sony’nin itirafları ellerini güçlendiriyordu.

 

Sony, Anka Lütufuna ulaşabilmek için babasını kullandığını itiraf etmiş ama babasının kasıtlı olarak ona yardım etmediğini eklemişti. Yine de bunun bir önemi yoktu çünkü Salery’nin sorumluluğu Lütufun güvenliğini sağlamaktı.

 

“Akademinin müdürüne akademi tarihindeki en değerli çalışmayı emanet ediyoruz ve o buna sahip çıkamıyor. Sonucunda birçoğumuzun uzun yıllardır üzerinde çalıştığı şeyi kaybediyoruz. Sorumluluk alacak ve hatanızı telafi etmek için bir şey yapacak mısınız?”

 

Profesör Kayusha buradaki herkesin dile getirmek istediği konuya parmak basmıştı. Nana Projesi olarak adlandırılan Anka Lütufu yeni bir çağ başlatabilecek kadar değerliydi ve Kayusha gibi uzun yıllardır burada olanlar öğrencilik günlerinden beri bu proje için çalışıyordu.

 

Hararetli şekilde ayağa kalkan Salery hiçbir telafi önerisinde bulunamayarak sessizce yerine oturdu.

 

“Nana Projesini telafi edecek bir şey yapmayacaksanız müdürlükten alınmanızı oylamak istiyorum,” dedi Maron.

 

Normal şartlar altında kurul tarafından seçilen müdür beş yıl boyunca görevde kalırdı ama özel bir durum oluştuğunda yönetim kurulu toplanarak oylama talep edebilir ve oyların dörtte üçü müdürün görevden alınması yönünde olursa mevcut müdürün görevine son verilirdi.

 

Akademi tarihinde bu tarzda oylamalar çok fazla görülmemişti. Sadece iki defa, suça karışmış müdürlerin dokunulmazlık haklarını almak için yönetim kurulu bu hakkını kullanmıştı.

 

Eğer Rie meselesi ile ilgili yeterince kanıt olsaydı Maron, Sony’yi beklemek ve Anka Lütufunu bahane etmek yerine müdürlüğü almak için bunu kullanırdı.

 

Maron’un isteği, yaptığı şeydeki amaç Salery’nin müdürlükten alınmasının ardından yeni müdür olmak ve sadece müdür izni ile erişilebilen küçük kütüphaneye erişmekti. Ardından hedefini gerçekleştirebilecekti.

 

Yürütmeliğe göre bir itiraz gelmezse mevcut müdürün görevden alınmasının ardından oylama yapılmaya bile gerek görülmeden müdür yardımcısı bir sonraki seçimlere kadar müdür olurdu.

 

“Öyleyse oylamayı başlatıyorum. Profesör Salery Von Bishory’nin müdürlük görevinden alınmasını isteyenler... İstemeyenler... Oy birliğiyle Profesör Bishory’nin görevden alınmasına karar verilmiştir.”

 

Profesör Domini’nin açık oylaması hızlıca ve oy birliğine vararak sonuçlanmıştı. Oylamanın bitmesinin ardından Salery’nin omuzları çökmüş ve ne yapacağını bilmeyerek bakakalmıştı.

 

“Eğer bir itirazı olan yoksa yürütmeliğe göre sıradaki seçimlere kadar müdürlük görevini üstlenmem gerekiyor.”

 

Kuruldaki hiç kimse buna itiraz etmedi. Maron’un müdürken yaptığı ilk iş Rie meselesini kurula açıklamak ve Salery’nin bir akademi mensubunun ölümünde pay sahibi olduğunu söyleyerek oğlunun karşısındaki zindana atmak olmuştu. Böylece Yu Valarfin’e verdiği sözleri tutmaya başlamıştı.

 

***

 

“Evet, orada değildim ama sabahki toplantının böyle geçtiğini duydum.”

 

Yurine bir gündür yemek yemiyordu, karnı o kadar acıkmıştı ki yemek yerken dinlemeye odaklanamıyordu bile.

 

Ama Rie isminin anılmasıyla birlikte kulakları kıpırdadı ve Lylphia’ya anlattıklarını tekrar ettirdi.

 

“Duydun mu? İstersen kahvaltını ardından gidip Salery’yi sorgularız.”

 

“Evet, Yu. Öyle yapalım.”

 

Yüzünde Yu’nun ilk defa gördüğü harika bir gülümseme vardı. Onun masum ve tatlı gülümsemesi, pembe yanakları ve umutla parlayan gözleri bir kız çocuğuna en çok yakışan ifadeydi.

 

Kahvaltısını yaptığı sırada kuyruğunu neşeli bir şekilde sağa sola sallıyordu. Yurine, Lylphia’nın yanında oturan arkadaşının kuyruğunu izlediğini fark ettiğinde kuyruğunu daha da hızlandırmış, kuyruğunu takip eden kızın başının dönmesini sağlamıştı.

 

Ardından kıkırdayarak oturduğu sandalyeyi Yu’ya biraz daha yaklaştırdı.

 

“Yu! Bak! Bu en güzeli, ben en çok bunu seviyorum, sen de bundan ye!”

 

Kendi karnını doyurduktan sonra sıra Yu’nun karnına gelmişti. Tabaktaki peynire çatalını bandırıp Yu’nun ağzına götürdü.

 

“Ben zaten...”

 

Yurine kuyruğunu sallayarak büyümüş gözleri ve kocaman gülümsemesiyle kendine bakarken onu reddedemezdi, ağzını açtı ve peyniri aldı.

 

Peynir yumuşaktı, Yu’nun ağzında kolayca eriyordu ama en önemlisi...

 

“Evet, tadı çok güzel...”

 

Yu artık tat alabiliyordu. Yediği her şeyin tadı o kadar güzeldi ki bunu ilk fark ettiğinde yine gözyaşları dökmüş ve hem Lylphia’yı hem de yanında oturan tatlı arkadaşını şaşırtmıştı.

 

“Sizin Kızılşapel katilini öldüren insanlar olduğunuza inanmak zor, daha çok sevimli kardeşlere benziyorsunuz,” dedi Lylphia’nın yanında oturan kız. Başta yanlarında değildi ama Yu’yu görünce gelip yanlarına oturmuştu.

 

“Üstün bir zekâm olduğundan böyle işler benim için kolaydır ama onu öldüren kişi Sivina’ydı.”

 

Kendisini övmeyi ihmal etmezken Sivina’ya da hak ettiği krediyi vermesi gerekiyordu. Onun başarısını çalmayacaktı.

 

“Yu! Hadi bunlardan da ye! Hepsinin tadı çok güzel! Yu!”

 

Zeytinlere çatalını bandırıp yine Yu’nun ağzına götürdü. Yapacak bir şeyi olmayan Yu onları da yedi.

 

“Bunları da Yu! Bunları da!”

 

Domates, bal, yumurta, ekmek... Masada kalan her ne varsa Yu’nun midesine inmişti. Hepsinin de tadı dünyada yediklerinden çok daha güzeldi ama ilk kez bu kadar ağır bir kahvaltı yapmıştı. Muhtemelen bu kahvaltı sayesinde akşama kadar tok kalacaktı.

 

Yurine sandalyesini Yu’nun sandalyesiyle birleştirmiş ve kahvaltı bittiğinde elini tutmaya başlamıştı. Lylphia’nın gördüğü Yu ve Yurine ilişkisinde Yu’nun tüm çabaları soğuk bir tavırla karşılanıyordu.

 

Şu andaysa Yurine adeta Yu’ya yapışmıştı ve anormal derecede yoğun bir ilgi gösteriyordu. Onların bu hale geleceğini kimse tahmin edemezdi.

 

“Şu anda tatilde sayılırım yani yapacak işim yok. İsterseniz herhangi bir aksilik ihtimaline karşı Salery’yi sorgularken yanınızda durabilirim.”

 

“Bunu Yu’ya asılmak için mi söylüyorsun?”

 

Lylphia’nın yüzü aniden kızarırken yanındaki arkadaşı gülmemek için elini ağzına götürmüştü. Yurine gözlerini kısıp Lylphia’yı süzüyordu.

 

“B-Bunu nereden çıkardın? Sadece yardım etmek istemiştim.”

 

Lylphia kollarını göğsünün altında birleştirerek gözlerini kaçırdı. Yu’nun yüzünde yine aptal bir gülümseme vardı.

 

“Ona karşı anlayışlı ol. Benim gibi zeki, karizmatik, çalışkan, başarılı ve yetenekli bir insanı kıskanması son derece normal.”

 

“Kıskandığımı söylemedim, bunu korumak gibi düşün.”

 

En başta Yu’nun yanına Lylphia hiç yakışmıyordu. Yurine’ye göre Yu çok daha güzel ve zarif birisini hak ediyordu, daha azı olmazdı.

 

Hem Yurine onun geleceğini hâlihazırda planlamıştı ve o gelece doğru emin adımlarla ilerlerken Yu’nun aklını çelmeye çalışan küçük yılanları avlamak onun göreviydi.

 

Annesini kurtardıktan sonra Yu’nun daima yanında kalmasını sağlayacak harika bir fikri vardı ve Sharley’yi postaladıktan sonra sonsuza dek mutlu olacaklardı.

 

“Zaten yalnız sorgulamamıza izin vereceklerini zannetmiyorum ama gelebilirsin.”

 

“Hmm-hmm... Sen ne yapacaksın?”

 

Arkadaşına döndü ve Yu’yu ilgilendirmeyen meselelerden bahsetme başladılar. Yurine, Yu’nun yüzüne dokunurken Yu sakince Lylphia’nın sohbeti bitirmesini bekliyordu.

 

***

 

Tıpkı üst katlara çıkmak gibi alt katlara inmek de yorucuydu. Batı Kulesinin altına yerleştirilmiş zindanlar o kadar derine iniyordu ki Yu böylesine bir derinliğe insan eliyle ulaşmanın mümkün olduğuna inanmıyordu.

 

Ama fantastik bir dünyada olduğu için kazı makineleri yoktu ve böyle bir derinliğe ulaşabilmelerinin muhtemel sebebi hazırdı, büyü.

 

İndikleri merdiven boyunca nöbet tutan şövalyeler vardı. Aralarında birkaç basamak mesafe bırakarak ardı ardına dizilmişlerdi. Akademinin diğer bölgelerindeki meslektaşlarına kıyasla çok daha ciddi yüzlere sahiplerdi.

 

“Aşağıda gerçekten tehlikeli şeyler var, o yüzden onları bu kadar sert durdukları için yargılamayın lütfen.”

 

Lylphia’nın zindanlara inmeden önce yaptığı bilgilendirmeye göre aşağıya indikçe karşılaşılan “şeylerin” tehlike seviyesi artıyordu.

 

Yu dün gece uyuduğu binanın altında bu kadar tehlikeli şeylerin bulunduğunu öğrendiğinde tüyleri ürperdi. Neredeyse tüm akademi üyelerinin yatağı buradaydı ve yattıkları yatakların altında canavarlar vardı. Artık burada ne zaman uykuya dalacak olsa aklı buraya kayacaktı.

 

Neyse ki onların tehlikeli şeylerin bulunduğu derin seviyelere inmesine gerek yoktu. Salery ve Sony burada tutulan diğer şeylere göre daha az tehlikeli suçlular olduklarından ilk seviyede yer alıyorlardı.

 

Baba ve oğul karşılıklı hücrelere konulmuştu. İki hücrenin hem içinde hem de dışında bekleyen şövalyeler vardı. Bu şövalyeler diğer mahkûmların hücrelerinde bulunmuyordu, yalnızca bu ikisine özel getirilmişlerdi.

 

Böyle bir önlem alınmasının sebebi Sony’nin sürekli intihar etmeyi denemesi ve Salery’nin de aynı şeyi deneyeceğinin düşünülmesiydi. Sony birkaç gün içinde başkente gönderilecekti ve Salery de kendi yargılaması bittikten sonra itiraflarına göre başkente gönderilebilirdi.

 

Yu kendilerini bu kadar uğraştıran Sony’ye baktı. Kırmızı renkli mermerden bir çarmıha bağlanmıştı ve başı aşağıya eğikti. Dilini ısırarak intihar etmesini engellemek için ağzının içine kumaş parçası sokulmuştu.

 

“Trajik bir hikâye...” diye geçirdi içinden. Sony’nin hikâyesini dün öğrenmişti.

 

Sony’nin yaptığı her şeyin nedeni sevgiydi. O bir gün bir şekilde Nana Projesine rastlamış ve bir yolunu bularak Nana ile konuşmaya başlamıştı. Sony gün geçtikçe Nana’ya bağlanmış ve ne zaman gizlice onun yanına gitse aralarındaki görmezden gelinemeyecek farka rağmen birbirlerine karşı güçlü duygular beslemeyi başarmışlardı.

 

Sony onun hakkında daha fazla şey öğrendiğinde Nana’nın neden yaratıldığını ve onu bekleyen kaderi de keşfetmişti. Nana parçalanmak için yaratılmıştı.

 

“Berbat bir kader...”

 

Nana’nın gücü için Rie’nin Başak Lütufu’ndan bile üstün denilebilirdi. Başak Lütufu tek bir kullanım hakkına sahipti ve kullanıcısının kendisi ya da bir başkası için tekrar başlama hakkı veriyor, ölümü geri alıyordu.

 

Nana Projesi ile oluşturulan Anka Lütufu’nun da aynı özelliğe sahip olması planlanmıştı ama Başak Lütufu’na kıyasla farklılıklar vardı. Anka Lütufu ile canlanan kişinin ölen kişi olup olmadığı belli değildi çünkü Başak Lütufu vücudu yenileyip aynı ruhu tekrar o vücuda koyarken Anka Lütufu bulduğu bedene yeni bir ruh koyuyordu.

 

Yani aynı bedene, aynı anılara ve aynı duygulara sahip farklı bir ruh ortaya çıkıyordu.

 

Bu farklılığın sebebi Anka Lütufunun prensibinden ötürüydü. Lütuf eski ruhu tekrar yakalamakla uğraşmak yerine yeni bir ruh yaratıyordu. Bir kuklaya, heykele, pelüş oyuncağa ya da Anka Lütufu’nun uygun gördüğü herhangi bir nesneye ruh verilebilirdi.

 

Projede çalışanlar bu gücü çoğaltmak ve kendileri için kullanmak istiyordu. Bunun için de yapmayı planladıkları şey Anka Lütufu ile Nana adını verdikleri kuklayı birleştirmek ve Nana, Anka Lütufu’na tamamen adapte olduğunda onu parçalamaktı. O zaman kuklanın her bir parçası Anka Lütufu görevini görecekti.

 

Sony âşık olduğu kuklayı bekleyen sonu öğrendiğinde hiç zaman kaybetmeden Nana’yı kaçırdı ve beraber Kızılşapel’e kaçtılar.

 

Kaçtığı yer olarak Kızılşapel’i seçmesinin iki sebebi vardı. Birincisi Nana’nın hayat kaynağı Büyücülük Akademisindeydi ve oradan çok fazla uzaklaşamazlardı, gidebilecekleri en uzak mesafe Kızılşapel ormanlarıydı.

 

İkincisi ise Kızılşapel Katili adıyla anılan William Berry ile Sony Von Bishory’nin çocukluk arkadaşı oluşuydu. İkisi uzun zamandır yakın arkadaştı.

 

Sony bir şekilde kimsenin bulamadığı William’ı buldu ve bir kaçak hayatı yaşadığından ona yardım edebileceğini umdu. William arkadaşı Sony’ye yardım etmeyi kabul edince de ormanlarda toplumdan kaçarak yaşamaya başladılar.

 

Sony, William’a yardım ediyor ve onun gidemeyeceği yerlere gidip alışveriş yaparak yiyecek sorunlarını hallediyordu. Ayrıca Sony, Kızılşapel’e geldikleri gün Sivina’nın varlığından William’a bahseden kişiydi.

 

William ise onların saklanmasında yardımcı oluyor ve aramaya gelen biri olursa gizlice işlerini bitirip cesetlerini ormanın ücra köşelerine atıyordu.

 

Bu ifadeye göre William Berry bilinenden çok daha fazla cinayet işlemişti ve Sony de bu cinayetlerin azmettiricisiydi.

 

Sony’nin gözünden anlatılan hikâye doğruysa eğer, Yu onunla empati yapabiliyor ve yaşanan olaylar yüzünden üzülüyordu ama o bir katile yardım etmişti, bu yüzden onun masumluğunu savunmayacaktı.

 

Sony ve Nana’nın iyi bir hayata sahip olmasını isterdi ama bu mümkün değildi. Bu yüzden Sony’ye bakmadan başını Salery’nin bulunduğu zindanın önünde nöbet tutan şövalyeye çevirdi.

 

“Maron Martin’in misafirleriyiz, Salery’yi sorgulamamız için bize izin verdi.”

 

Lylphia dışında Yu ve Yurine ile gelen, Maron Martin tarafından yollanmış iki kişi daha vardı.

 

Bunlardan bir tanesi başında yüzünü gizleyen bir maske olan ve Salery’nin dürüstlüğünü sağlamak için onlara eşlik eden cellât, diğeri ise cellât tarafından açılan yaraları kapamak için yanlarında bulunan hekimdi.

 

Şövalye zindanın kapısını açtı. Aslında hücrelerin başında nöbet tutmak gibi görevler şövalyeler için değildi ama Büyücülük Akademisinin şövalyeleri diğer şövalyelerden farklı, çok amaçlı şövalyelerdi.

 

Hücrenin içinde Salery’nin intihar etmesini engellemek için bekleyen şövalye Salery’den biraz uzaklaşırken Yu ve Yurine önde, diğerleri de onun arkasında hücreye girdiler. Salery de oğlu gibi bir çarmıha bağlanmıştı.

 

O ikisini esir tutmak için böyle bir yöntem seçmeleri büyü yapmalarını engellemek içindi. Buradaki çarmıhlarda büyü yapılmasını zorlaştıran efsunlar vardı. Bu yüzden büyü kullanabilen tüm mahkûmlar böyle çarmıhlara bağlanırdı.

 

Salery gelenleri fark ettiğinde başını yukarı kaldırdı.

 

“Bunları siz mi planladınız?”

 

Yu, Salery’ye cevap vermeden önce cellât öne çıktı ve Salery’nin yüzüne bir yumruk attı. Atılan yumruk o kadar sertti ki Salery’nin bir dişi kırılıp yere düştü.

 

“Burada mahkûmların soru sorması yasak.”

 

Yu ilk başta bu kadar sert bir tepkiye gerek var mı merak etti ama daha sonra karşılarındaki adamın Rie’yi ölüme yolladığını hatırladı.

 

Henüz Salery itiraf etmemişti ama deliller aleyhineydi ve Yu yanılamayacağını düşünüyordu. Bu yüzden birisinin ölümüne sebep olan birine karşı nazik olmaya gerek görmüyordu.

 

Cellâdın aralarından çekilmesiyle Yu ilk sorusunu sordu.

 

“Rie’nin ölümünde payın olduğunu kabul ediyor musun?”

 

Salery cevap vermeden önce gözünün ucuyla cellâda baktı. Cellât yanında getirdiği çantadan işkence aletleri çıkarıyordu.

 

Çıkardığı ilk aletlerin boyutu küçüktü ve bunlar parmaklara ya da kafadaki hassas bölgelere zarar vermek için kullanılacaktı.

 

Küçük aletlerin ardından daha büyük aletler çıktı. Kemiği kesmek için testereler, eti parçalamak için kerpetenler, kalın şişler ve hadım etmek için özel olarak hazırlanmış yamuk bir makas.

 

Salery dudağını ısırıp yutkundu ve Yu’nun gözlerine bakıp işkence görmesine izin verip vermeyeceğine emin olmayı denedi. Yu göz göze geldiklerine onun korktuğunu anlamıştı.

 

“H-Hayır.”

 

“YALANCI!” Yurine bağırdı. “Ona haritayı sen verdin!”

 

“Bir de bundan sonra sorun,” dedi cellât. Bir eline kıvrımlı bur uca sahip bıçak, diğer eline ise kerpeten aldı ve Yu’nun önüne geçip Salery’nin sol elinin parmaklarına yöneldi.

 

“Lylphia, sen Yurine’yi alıp dışarı çık,” dedi Yu işkencenin başlayacağını anladığında. Yurine’nin buna maruz kalmasını istemiyordu.

 

Yurine başta Yu’nun elini tutup dışarı çıkmayı reddetse de Yu ile göz göze geldiğinde dışarı çıkmayı kabul etti ve Lylphia ile beraber hücreden ayrılarak Batı Kulesinin zemin katına gittiler.

 

Onlar gittiğinde cellâdın işkence etmesini engelleyecek bir neden kalmamıştı.

-------------------------

23.1.2022 – 18:21






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr