Cilt 3 - Bölüm 13: Andromeda Kilisesi

avatar
437 5

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 13: Andromeda Kilisesi


Tobias ve Dimen ile yollarını ayırdıktan sonra Andromeda Kilisesi’nin yoluna girmiş ve tepenin üstüne çıkmışlardı. Aracın arkasında Kigaro ve ona bağlanmış Link vardı.

 

Onu artık daha inandırıcı bulsa da hâlâ kurtulmak için yalan söyleyen bir mahkûm olma ihtimali bulunuyordu. Kendini bir Long olduğuna inandırıp serbest kaldıktan sonra kaçmayı deneyebilirdi. Bunun önüne geçmek için de Kigaro’ya bağlanmıştı.

 

Kilise yaklaştıkça büyüyor ve görkemi artıyordu. Minareleri o kadar yüksekti ki Yu tepesinde olsaydı muhtemelen aşağıya bakmaya korkardı. Yukarıda esen kuvvetli rüzgâr yüzünden minarelerin tepesindeki çanlar sallanıyor ve sesleri Yu’nun ilerlediği yola kadar geliyordu.

 

Yurine’nin dediği gibiymiş, şehre bu tepenin üstünden bakıldığında manzara çok güzel. Eğer korkmazsam minarelerin üstünden de güzel gözükecektir.”

 

Katedral tepede olduğu için şehre hâkim bir konumdaydı. Denize olan yakınlıkları sebebiyle denizin tuzlu kokusu burnuna geldi, tepenin diğer tarafına geçerse denizi de görebilecekti.

 

“Rolderhelm’e alışmıştım, evimden uzaklara gelmiş gibi hissediyorum. Bu yabancı his... Tuhaf.”

 

Denizi geçip tekrar Rolderhelm’e dönmek bir an için kendi dünyasına dönmek kadar imkânsız geldi.

 

Buraya ulaşmak için çok yol kat etmişlerdi, buraya gelerek varmak istedikleri hayale yaklaştığı için mutlu olması gerekiyordu ama daha şimdiden sonra doğru yürüdüğü için içini bir korku ve endişe kapladı.

 

“Bu bencil duyguları düşünmeyi ne zaman bırakacağım?”

 

Başını sallayıp önündeki yola odaklandı.

 

“Kilisenin içine girince ne yapacağım?”

 

Biraz sonra hiç tanımadığı insanlarla karşılaşacaktı. Nasıl karşılanacağını, içeride neler olacağını merak ediyordu. Yola odaklandığında düşündüğü şeyler hoşuna gitmediği için başını çevirdi ve zihnini boşaltmak için şehre baktı.

 

Neredeyse her yer beyazdı ve binaların çatısından gri dumanlar yükseliyordu. Yollardaki insanları göremiyordu ama vagonlar tıpkı küçük karıncalar gibiydi. İnsan seslerini duyamasa da şehrin sokaklarına dağılmış pazarı fark etmek mümkündü.

 

“Annesi ile birlikte kaç kez bu tepeden aşağıya bakmıştır? Umarım şu anda kendini kötü hissetmiyordur.”

 

Aracın şoför kısmında olduğu için içerideki Yurine’nin ne yaptığını göremiyordu ama pencereden dışarıyı izlediğine emindi. Şu anda üzgün olmamasına imkân yoktu. Yu’nun canı biraz daha yanmaya başladı.

 

“Durun!”

 

Altın işlemeli beyaz bir zırh giymiş, tüm yüzünü kaplayan çelik bir savaş maskesi takan Andromeda Gardiyanı zaten durmak üzere olan araçlarının önüne geçti.

 

Gardiyanın rüzgârla dalgalanan altın renginde pelerini ona zor anlar yaşatıyor gibiydi çünkü rüzgâr kuvvetliydi ve pelerini gardiyanı geri çekip duruyordu.

 

Andromeda Gardiyanı’nın göğsünde altın yıldızlar vardı, belinden altın renginde bir kılıç sarkarken ellerinde altın renginde kalkan ve mızrak taşıyordu. Boylu poslu bir adamdı ve sesinin tonu her an savaşa hazırmış izlenimi veriyordu.

 

“Cosplaycilere benziyor.”

 

Böyle düşününce karşısındaki adamın havası Yu’nun gözünde söndü. Yu vagonu durdurdu ve gardiyanı selamladı.

 

“Başak Katedrali’nden, Kardinal Rie’nin kızı Neko teşrif etti. Gelişimizin haberini önceden almış olmalısınız.”

 

Gelişleri planladıkları tarihin ve hatta gecikme payının çok ama çok ötesinde olmuştu. Yu kendilerini unutmamış ya da öldüklerini düşünerek beklemeyi bırakmamış olmalarını diliyordu.

 

Belki de kilisenin içinde birileri onları hâlâ bekliyordu ama gardiyanın geleceklerinden haberi bile yoktu. Mantıken olması gerekiyordu ama bu bilgi eskimeye başlamıştı ve belki de karşısında işe yeni başlamış biri vardı.

 

“Kardinal hazretlerinin Rolderhelm’de vefat ettiği haberini aldık.”

 

Neyse ki korktuğu başına gelmedi. Yu yaşanan olayları ve hikâyelerini açıklamak zorunda kalmayacaktı çünkü karşılarındaki kişi durum hakkında bilgi sahibiydi. Ayrıca bu sayede Sivina ve Ana’nın görevlerini yerine getirdiğini de anlamıştı.

 

“Onlara güvenmekle iyi etmişim. Yalan olmasın ben olsam buraya kadar bile gelmeden paraları alıp kaçmayı ciddi ciddi düşünür, muhtemelen de yapardım. Boru değil bu, binlerce altın... Helâl olsun diyorum, güvenimiz boşa gitmedi... İyi güzel de... Bu ikisi bir tık enayi sanki. Ulan elinin altında binlerce altın var hepsini alıp kaçsan ben bir daha sizi nerede bulacağım? Neyse böyle olması daha iyi oldu. Zaten bana beyinleri değil sadakatleri lazım. Aptal olsunlar ama sadık olsunlar, ben gerekirse onlar yerine de düşünürüm.”

 

Onların güvenini boşa çıkarmamasından mutlu olduğu gibi, iyi işçiler seçmeyi başardığı için kendisiyle de gurur duyuyordu.

 

“Kardinalin kızı içeride mi?”

 

“Evet.”

 

“Onu görmem gerek.”

 

Araçlarında resmi bir işaret olmadığı için ellerini kollarını sallayarak kiliseye girmeleri mümkün değildi. Yakında Yurine’nin kardinal ilan edilmesiyle Başak Katedrali’nin mührünü elde edecek ve Zodyaist kemsin topraklarında istedikleri gibi hareket etme hakkını kazanacaklardı ama şu anda içeriye tehlikeli kimselerin alınmadığından emin olmak için gardiyanın Yurine’yi kontrol etmesi gerekiyordu.

 

“Onu daha önce görmüş müydü acaba? Onu şimdi görmek istediğine göre tanıyor olmalı.”

 

Yu şoför kısmından indi ve gardiyanın önüne geçerek vagonun kapısını açtı. Yurine pencereden dışarıyı izliyordu. Kapı açıldığında yüzünü Yu’ya döndü, gözleri buğulanmıştı.

 

“Gerçekten de siz gelmişsiniz, hanımefendi.”

 

Andromeda Gardiyanı, Yurine’yi gördüğü an diz çöktü ve başını eğerek onu selamladı.

 

“Yaşananların haberini aldık, başınız sağ olsun.”

 

Yu şaşırmıştı. Yurine’ye karşı bu kadar saygılı yaklaşacaklarını beklemiyordu.

 

“Acaba Rie’nin kızı olduğu için mi böyle bir tepki verdi yoksa Yurine’nin Başak Lütufu’nu taşıdığını düşündüğü için mi?”

 

Yurine’yi kardinalliğe hazırlamak için Sivina ve Ana’ya Andromeda Kilisesi’ne Başak ve Avcı Lütuflarının ona geçtiğini iletmelerini söylemişti. Her iki Lütuf da Yu’daydı ama Yurine’nin bir kardinal olarak onaylanma şansı daha yüksek olduğundan ondaymış gibi göstereceklerdi.

 

Sivina ve Ana bu yalanın farkında değildi. Hem Başak hem de Avcı Lütufu’nun mevcut taşıyıcısı Yu’ydu ve bu yalnızca Yurine ile kendisinin bildiği bir sırdı.

 

Yurine’nin anlattığına göre insanlardaki Lütufları görmenin iki yolu vardı; ilki Andromeda Kilisesi’nde yer alan Yıldız Sunağı’ydı ve ikincisi, Avcı Lütufu’ydu. Planları işlerse yalanlarının ortaya çıkma ihtimali de düşüktü.

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Azer hiçbir şeyi unutmaz, Vadedilen Gün geldiği vakit adalet de sağlanacak.”

 

Vadedilen Gün, Zodyaizm içindeki bir kavramdı. Zodyaizm’in kutsal kitabı olan Yıldızların Fısıltısı’nda yer alan bir metinde Azer’in bir gün cennetteki haklı konumunu geri alacağına ve kendine haksızlık edenler ile sadık kullarına yanlış yapanları cezalandıracağına yemin ettiği yazıyordu.

 

Azer’in bunu yapacağı güne ise Vadedilen Gün, denirdi.

 

“Ama ikimizin de Azer’i bekleyecek kadar ne sabrı ne de zamanı var.”

 

Yu karşılaşacağı şeyin ne olduğunu görmek için hem sabırsızlanıyor hem de her geçen gün o şeye yaklaştığı için endişeleniyordu. “Tanrıların bile algılayamadığı bir mekân... Ne ile karşılaşacağız acaba?”

 

Yurine hiçbir şey söylemeyince Yu onun yaşaran gözlerini sildi ve vagonun kapısını kapadı.

 

“Artık girebileceğimizi umuyorum.”

 

Yu aceleci davrandı ve vagonu ilerletmek için cevabı beklemeden şoför bölmesine ilerledi. Gardiyan ise olduğu yerde durup vagonun arkasına bakmıştı.

 

“Onlar kim?”

 

Bunu bekliyordu zaten. Kigaro dikkat çekmeyecek birisi değildi.

 

“O şey... Bir dakika! O adam! O adam neden bağlı?”

 

Gözünü Kigaro’dan ayırarak bir rinonun üstüne hareket eden ve elleri bağlanmış Link’i işaret etti.

 

“Adamı çözmeyi unuttuk...”

 

Yu bir bahane ararken Link konuştu.

 

“Merhaba.”

 

Kalın bir halatla bağlanmış ellerini yukarı kaldırarak gardiyanı selamladı. Yüzüne masum gözüken bir gülümseme yerleşmişti ve bu gülümseme Yu’nun sinirlerini bozuyordu.

 

“Ya buraya gelir gelmez karşılaştığımız ilk kişi de onu tanıyor çıkmasın amına koyayım, bu kadar da tesadüf olmayıversin.”

 

Link’in doğruyu söylediğini artık biliyordu. Şimdi gardiyana neden onu bağlayıp mahkûm olarak yanlarında süründürdüklerine dair inandırıcı bir açıklama vermesi gerekliydi.

 

“Long hazretleri!”

 

“Ulan hani Yachiler önemsizdi? Adam hazretleri diyor.”

 

Gardiyan diz çökmüş hâldeyken Yu’ya bağırdı. “Onu çözün hemen!”

 

Kigaro gardiyanın dediğini yaparak Link’i çözmek yerine Yu’ya baktı ve bir şey yapmak için onun komutunu bekledi. Yu bu hareketi karşısında memnun olmuştu ama şimdi onu övme zamanı değildi, başını sallayarak gardiyanı onayladı.

 

“Arada sırada bana saygı gösteren birinin çıkması ne güzel,” dedi Link, bileklerini ovuştururken.

 

“Onun kim olduğunu biliyor musunuz? Onu neden bağladınız?”

 

“Biz-” Yu bir bahane sunmak üzereydi ki sözü Link tarafından bölündü.

 

Normalde sözünün bölünmesinden nefret ederdi ama ona öfkeli bir bakış atmadan önce Link’in yol açtığı şaşkınlık yüzünden ağzı açık kaldı.

 

“Bir yanlış anlaşılma oldu, hepsi bu.”

 

Link gülümsemeye devam ederken eliyle gardiyana kalkmasını işaret etti.

 

“Ne oluyor lan burada?”

 

Gardiyan ayağa kalkarken bir anlığına başını Yu’ya döndü ve sonra Link’e bakarak tekrar konuştu. “Ama siz...”

 

“Uzatmaya gerek yok.”

 

Link ellerini sallıyor, geriniyor ve uzun sürenin ardından kavuştuğu özgürlüğün ilk saniyelerinin tadını çıkarıyordu.

 

“Delikanlı adammış.”

 

Yurine ve Link’in söylediği şeylerden sonra ona saygı duyulmadığını düşünmüştü ama gardiyanın saygısı her hareketinden anlaşılıyordu.

 

“Bu herif Yurine’ye de saygılı bir şekilde yaklaştı. Acaba en muhafazakâr Zodyaistleri mi gardiyan olarak seçiyorlar?”

 

Ama bugün en çok şaşırdığı şey Link’in, Yu’yu satmamasıydı. Onun buradan nasıl bir çıkar sağlayabileceğini düşünüyordu. Daha sonra gerçeği söylemekle Yu’yu tehdit mi edecekti?

 

Yu’nun şaşkın bakışları ve olayı kavramaya çalışan ifadesi Link’i güldürdü.

 

“Yanlış anlaşılmayı düzelttiğimize göre iyi arkadaşlar olarak yolumuza devam edebiliriz,” dedi Link.

 

“Lan bu adam vurduruyor olmasın? Var ya beklerim böyle bir şeyi. Yüzünde de bir feminenlik var zaten. Şimdi benden hoşlanmıştır vurdurmak istiyordur falan, lütfen olmasın böyle bir şey. Geldiğimizden beri kendimize waifu bulamıyoruz şimdi erkek... Ulan ne diyorum ben? Adam hiç beklemediğim bir şey yaptı ne düşüneceğimi şaşırdım.”

 

Link’in yerinde olsaydı ya kendisini astırır ya da şantaj yapardı.

 

“O kim?” diye sordu gardiyan. Bu sefer eki ile Kigaro’yu işaret ediyordu.

 

“Küçük hanımın kölesi.”

 

Kigaro cevaba alınmış gibi görünüyordu ama gardiyan cevaba ikna olmuştu. Kölelik normaldi ve zengin insanların kölelerinin olması da doğaldı. Yurine de şu anda oldukça zengin bir kıza benziyordu.

 

Kontrollerin bitmesinin ardından gardiyan dördünün de içeri girmesine izin verdi ve böylece, Andromeda Kilisesi’nin kapıları onlar için aralandı.

 

---

 

“Küçük hanım.” Yu aracın kapısını Yurine’nin inmesi için açtı.

 

Yurine indikten sonra da kimsenin vagona girmemesi için kapıyı kilitledi ve kilisenin hizmetçilerinden biri gelip araçlarını girişin önünden alırken Yurine’nin arkasından kilise binasına girdi.

 

“Vay be, ibadethaneye bak! Daha önce bu kadar büyüğünü görmemiştim... Neye gülüyorsun?”

 

Diğer roaronlar, Yu’ya karşı soğuk tavırlarını sürdüyorlardı ama Kigaro ve Yu’nun sık konuştuğu birkaç tanesi artık ona karşı daha sıcaktı.

 

“Özür dilerim, aklıma farklı bir şey geldi.”

 

“Aklına nasıl fesatça bir şey geldiğini biliyorum. Benim de aklıma aynı şey geldiği için sırıttım.”

 

Kigaro, Yu’nun arkasında yürüyordu ve Link de Kigaro’nun arkasındaydı. Yu aklının bu kadar kolay okunabilmesinden rahatsız olmuştu.

 

“Bu herif niye bizi takip ediyor şimdi?”

 

“İnsanları anlayamıyorum,” diye yakındı Kigaro. “Benim dediğimde ne vardı?”

 

“Hiçbir şey yoktu, arkadaki şahıs saçmalıyor.”

 

“Büyüğünü dediği zaman-”

 

“Açıklamak zorunda değilsin! Hem sen neden bizi takip ediyorsun ki? Evine geldin, hadi yoluna git.”

 

Kırk yılın başı fesatça bir şeye gülmüştü ve bunun anında bir sohbet konusuna dönmesine inanamıyordu.

 

“B-Bu, çok kabaydı... Duygularım incindi. Arkadaş olarak devam edeceğimizi söylememiş miydim?”

 

Yu cevaplamadan yoluna devam etti.

 

“Ben burada yürüyorum, neden kimse benimle ilgilenmiyor? Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?”

 

Yurine arkasında dönen konuşmadan sıkılmıştı ve karşılarına aniden birkaç hizmetçi çıkınca onlara söylenmeye başladı.

 

Üç hizmetçi birbirine bakarak gelenlerin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu ama hiçbiri Yurine’yi tanımayınca başlarını eğerek özür dilediler.

 

“Hizmetçiler... Dini bir kurumda bu kadar güzel kızların çalışmasını nedense beklemiyordum. Özenle seçilmiş gibiler.”

 

Bir sapık olduğundan değil de hizmetçiler gerçekten güzel olduğundan bu ayrıntıya dikkat etmişti.

 

“Özür dileriz hanımım, tanıyamadık. Neyi arzuluyorsunuz?”

 

“Ben Başak Kardinali’nin kızıyım ve buraya geleceğimizi önceden söylemiştik! Şimdi beni hemen Pontifeks’e götürün!”

 

Başak Kardinali lafını duydukları zaman hizmetçiler tekrar birbirlerine baktı. Onun kim olduğunu bilmiyorlardı. Bir cevap alamadığında Yurine daha fazla sinirlendi.

 

“Cahiller! Burada çalışıyorsunuz ve onun kim olduğunu bilmiyorsunuz! Ne işe yarıyorsunuz siz!”

 

“Tamam, sinirlenme bu kadar.” Link araya girdi ve hizmetçileri kovdu.

 

Link’in neden bir anda kendilerine böyle yaklaştığını anlayamıyordu. On beş dakika içinde arkadaşlarıymış gibi hareket etmeye başlamıştı.

 

“Ben harbiden şüpheleniyorum. Zaten bulduğumuz waifular yuri çıktı diye koskoca isekaida sap kaldık bir de yaoici çıkmasın başımıza.”

 

Link hizmetçileri gönderdikten sonra grubun önüne geçti. “Beni takip edin.”

 

Yu ne olduğunu anlamamıştı ama Yurine onu takip edince o da otomatik olarak yürüdü.

 

“Biz belki suikastçıyız, belki teröristiz ama elimizi kolumuzu sallayarak yürüyoruz ve çıkıp hayırdır diyen yok. Lucia’nın hanına bile girdiğin an birisi seni karşılıyordu. Bu ne saçma iş? Hizmetçi diye kiliseye gelmişler hiçbir şey yapmadılar. İçeride bir tane bile güvenlik yok, gidip adam kessek kim bizi durduracak? Bu nasıl düzen lan?”

 

“Geçen sene böyle değildi, bazı şeyler değişti,” dedi Link.

 

“Evet, Yu ve sadece burası da değil, tüm şehir sanki biraz boş gibi.”

 

Yu, Yurine’nin Link’in sözüne katılmasını kıskandı.

 

“Şehir bana oldukça kalabalık gözüktü.” Kış vaktinde daha ne kadar kalabalık olması gerekiyordu ki? “Hatta olması gerektiğinden daha kalabalık.”

 

Kışın böyle bir kalabalık olması bile şaşırtıcı değil miydi? Kar yüzünden hareket etmek zor olmasına rağmen yollar araçlarla doluydu. Bir sene önce bundan daha mı kalabalıktı? Ne değişmiş olabilirdi ki?

 

“Boş derken kastettiğim şey bu değildi.”

 

Yurine aklından geçenleri anlatmaya başlamadan önce Link konuştu.

 

“Burada böyle şeyler konuşmamalıyız.”

 

Link ona kaypak bir adam olarak göründüğü için sesinin bir anda sertleşmesini ciddiye alamamıştı ama o, son derece ciddiydi.

 

“Burası harbiden boş. Bizi görenler bile hiçbir şey yapmıyor. Gardiyan hiç böyle değildi, içeriye girince ne değişti?”

 

Yu’nun bir fikri yoktu. Kafasında ne olmuş olabileceğine dair muhtemelen teorileri üretirken kilisenin üst katlarına çıkmaya başladılar. Sürekli merdivenlere tırmanıyor ve Link’in gösterdiği yolda ilerliyorlardı. Bir süre sonra daha fazla Andromeda Gardiyanı’nın bulunduğu bir koridora girdiler.

 

“Buradan sonrasına hep birlikte devam edemeyiz.”

 

Link cümlesini bitirir bitirmez bir Andromeda Gardiyanı onları karşılandı.

 

“Long Hazretleri, görevinizden erken dönmüşsünüz.”

 

Gardiyan, kilisenin girişinde gördüklerinin tıpa tıp aynısıydı. Boyu bile eşitti.

 

“Başak Kardinali’nin kızı ile karşılaşınca erken dönmeye karar verdim.”

 

Gardiyan, Yurine’ye baktı ve reverans yaparak onu selamladı.

 

“Hanımefendi, Pontifeks Hazretleri ile görüşmek için mi burada?”

 

“Evet.”

 

Yurine, Pontifeks ile görüşmeye giderken Yu da onunla birlikte girmek istedi fakat gardiyan yalnızca Yurine’yi içeri aldı. Link bile dışarıda kalmıştı. Ondan ayrı kalıp dışarıda beklemek zorunda kalınca endişeden çıldırmaya başladı.

-------------------------

10.02.2022 - 03:48






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr