Düşündüğünden
daha yorucuydu, su gerçekten insanı yoruyordu ama güneş kızıl bir tonda
batarken adaya vardıklarında Yurine yorgunluğun geçmesi için şifa büyüsünü
kullandı.
Dördü kayıktan indi ve Yu ıslanmaması için Yurine’yi taşırken Kigaro kayığı kumların üzerine çekti. Sivina da arkalarından geliyordu.
“Tekrar bu kumların üzerinde yürümek beni yalnızca huzursuz ediyor,” dedi Yurine’ye. “Kumlar ayakkabılarıma girdi.”
“Yu, beni yere indir.”
Yu, Yurine’nin dediğini yaptı ve onu yere indirdi. Yurine kumların üzerinde biraz yürüdükten sonra Yu’nun karşısına geçip sordu. “Ne kadar bekleyeceğiz.”
“Bilmiyorum,” diye cevapladı Yu.
Uzakta da olsa hâlâ kendilerini bekleyen gemiyi görebiliyorlardı. Yu bir gözünü kırptı ve başparmağını geminin üstüne getirdi, gemi kaybolmuştu.
“Çok küçüğüm. Yaşanan tüm olayların arasında küçük bir detayım.” Sinir seviyesini arttıran ve öfkeden başını ağrıtan Keichi aklına geldi. “Onun hikâyesinde bir yan karakterdim.”
Keichi’nin tekrar yardıma gelip gelmeyeceğini merak ediyordu. En başında neden defalarca kez zamanı geri sarmayı göze alarak Vermia’ya gelip durmuştu ki?
Bu düşüncelerin içinde çok fazla kaybolmadan önce, güneş tam da batmak üzereyken gökyüzünde yeşil bir nokta belirdi. Onun gökyüzünde belirmesiyle Kigaro bir adım öne çıktı ve Yurine ile Sivina, Yu’ya yaklaştı.
“Kılıcını bırak. Onun gözünde sadece acınası görünür,” dedi Yu.
Onun uyarısıyla Sivina sağ eliyle kavradığı kılıcı kınına geri sokup Yu’ya biraz daha yaklaştı. Bu sefer onu baştan çıkarmaya çalıştığı için değil, korumaya çalıştığı için yaklaşmıştı.
Ejderha yırtıcı bir hayvandı ve havada uçuyordu. Bu yüzden tüm yırtıcı kuşlar gibi onun da keskin gözleri vardı ve gözleriyle adanın üzerindeki küçük noktaları fark edebiliyordu.
Gerçi göremese bile manayı hissedebileceği için fark edebilirdi. Yeşim Ejderi kendilerine yaklaşırken görüntüsü de gitgide büyüdü.
Kanatlarını daha yavaş ama güçlü çırpmaya başladığında yere iniyordu. Kumlar havalandı ve su tersi istikamete doğru dalgalandı. Kigaro dışındakiler ayakta durmakta zorlandığı için yere çöktü.
Ejderha ve Yu’nun konumları geçen seferkine göre tersti. Geçen sefer Yu’nun durduğu yerde, yarısı suyun içinde olmakla birlikte Yeşim Ejderi duruyordu.
“Vay canına…” dedi Kigaro. Hipnotize olmuş gibiydi.
Yurine ise Yu’nun koluna sarılıyordu ama yine de Yu’nun bir adım önünde, onu korumak için hazır bekliyordu. Sivina ise Yu’ya o kadar yaklaşmıştı ki omuzları birbirine değiyor ve saklamaya çalıştığı elleri titriyordu.
Ve konu Yu’ya gelince, o da korkuyordu.
Kaçıncı kez bunu söylediğini merak ederek konuştu. “Benim adım Yu Valarfin.”
Yeşim Ejderi’nin sarı gözlerindeki uzun siyah göz bebekleri Yu’nun eline çevrildi. Sol elini dikkatle inceliyordu.
「Kimsin sen?」 Ejderha burnundan sıcak nefesini üfledi. Bu nefesi tekrar hissetmek Yu’nun kalbinin sıkışmasını sağladı ve nefes almakta güçlük çekti. Sağ elini yakasına götürüp onu biraz çekerek nefes aldı.
“Söyledim, adım Yu Valarfin. Bu dünyada bir hiç kimseyim, seninle bir anlaşma yapmaya geldim.” Yu’nun cesaretini toplayarak söylediği kelimeler Yeşim Ejderi’nin gözlerini kısmasına ve ciddileşmesine sebep oldu. “Sana kalbini vadediyorum.”
Yeşim Ejderi burnundan çok daha sıcak ve nemli bir nefes üfledi. Ekşi balık kokulu nefesinin buharları Yu’nun ve diğerlerinin yüzüne çarpıp damlalar bıraktı.
「Bunu nereden biliyorsun?」 Tıpkı geçen sefer olduğu gibi onu yine kendi kafasının içinde, kendi kelimeleri ile duyuyordu. Böyle olunca hangi cümle ona, hangi cümle kendisine ait anlamakta zorlanıyordu.
“Bir başka dünyada seninle karşılaştık,” diye söze girdi Yu ama Yurine onun kolunu aşağı doğru çekiştirince sözü yarım kaldı.
“Yu, kendi kendine konuşuyorsun?” dedi ne yaptığını anlamaya çalışarak.
Yu, Yurine’ye cevap vermeden önce yeşil renkli ejderhaya baktı. “Onlarla konuşmuyor musun?”
Yeşim Ejderi cevap vermemişti. Geçen seferi hatırladı, Yu’nun cevabını bildiği sorulara cevap vermek konusunda isteksiz davranıyordu.
“Telepati yoluyla benimle konuşuyor, onu kafamın içinde duyuyorum.”
「Bir başka dünyada? İnsan, benim gibi görkemli bir varlıkla konuşurken daha açıklayıcı ol ve niyetini iyice belli et!」
Yeşim Ejderi önceki seferden daha farklı hissettiriyordu. Açıkçası Yu onunla tekrar görüştüğünde bir dostla görüşmüş gibi hissetmeyi beklemişti ve şimdi aralarındaki bu soğukluk yabancı geliyordu.
“Seninle daha önce tekrar bir anlaşma yaptık fakat Terazi Kardinali yüzünden bu anlaşma… Bozuldu? Sanırım bunu demeliyim.”
Her ne kadar önceki anlaşmalarından bahsetmek onu korkutsa da Yeşim Ejderi’nin kandırıldığını düşünmesinden daha çok korkuyordu.
“Tanrı Azer’in yarattığı Lütuflardan haberin var, değil mi? Terazi Lütufu zamanı geri sarıyor. Zaman geri sarıldığı için önceki anlaşmamız hiç yapılmamış oldu lakin ben yeni bir anlaşma yapmaya geldim. Bu sefer sana kalbini vereceğim.”
Hâlâ yeterince açıklayıcı olmadığının farkındaydı. Yine de sorulmadığı sürece her şeyi açıkça anlatmayacaktı ve sorarsa… Sorarsa anlatırdı.
「Önceki anlaşmamız neydi?」 diye sordu Yeşim Ejderi.
“Sana elimi vermem karşılığında beni Vermia yakınlarına götürdün.” Yu sol elini Yeşim Ejderi’ne doğrulttu. “Sonucu bu.”
Yu ve Yeşim Ejderi konuşurken diğerleri sadece Yu’nun sesini duyuyordu. Kigaro bunu sorun etmeden karşısındaki ejderhayı izliyor ama Yurine ve Sivina kuşkulu gözlerle Yu’nun suratına bakıyordu.
“Şimdi… Bu sefer senden yardımını isteyeceğim. Mora Kralı Yu Zao’nun ordusu Vermia’ya yaklaşıyor ve içinde Azer’in soyundan gelen bir büyücü var. Senden bu orduyu, özellikle bu büyücüyü yok etmen için yardım istiyorum.”
Yu’nun ilk isteği buydu, eğer bu teklif kabul edilirse Rie’yi kurtarma yolunda büyük bir engel önünden kalkacaktı.
“Karşılığında, kırk beş yılından önce sana kalbini vereceğim. Bu anlaşmalar ruhumuza kazınıyor değil mi? Düşünüyorum ki anlaşmayı yaptığımızda eğer uymazsam ruhum yok olur, bu yüzden anlaşmaya uyacağımı biliyorsun.”
Ejderha onu sessizce dinledi. Dumanlı nefesi dışında verdiği bir tepki yoktu ama ejderha eğer insan olsaydı Yu onun güleceğini hissediyordu.
「Hayır.」
Ejderha’nın cevabı karşısında Yu’nun yanakları gerildi, dudağını ısırdı ve yumruklarını sıktı.
“Yu & Yu,” dedi Yurine ve Sivina. Aynı anda konuşmuşlardı ama bunu fark ettiklerinde konuşmaya sadece Yurine devam etti. “Ne oldu? Ne dedi? Neden yüzün böyle?”
“Reddetti.”
Bu teklifin reddedileceğini zaten düşünüyordu, bu yüzden ikinci bir teklif hazırlamıştı ama yeni teklifine geçmeden önce pazarlık şansını deneyecekti.
“Neden? Eğer yapabilsem hemen şimdi sana kalbini geri verirdim ama bu yalnızca benim ölümümle sonuçlanır ve sen de kalbine uzun bir süre daha kavuşamazsın.”
「Çünkü beni kandırmaya çalıştığını hissediyorum.」
“Hayır! Düşüncelerime bakamıyor musun? Daha önce hislerimi hissetmiştin, tekrar hissedemez misin? Seni kandırmıyorum!”
Ejderha bunu söylediğinde Yu gerçekten onu kandırmaya çalışıyormuş gibi hissetti.
Pekâlâ, teknik olarak onu kandırmaya çalışmasa da kandırmaya çalıştığı da söylenebilirdi. Kırk beş yılından önce kalbini vereceğini söylemesinin sebebi kalbini bu dünyada değil, sonraki dünyada vermeyi planlamasıydı.
Ama Yeşim Ejderi’nin böyle küçük bir detayı nasıl hissettiğini anlayamıyordu.
「Üstelik ya ölürsen? Ya ruhunun yok olmasını kabullendiysen ve bu olmadan önce benden yararlanmaya çalışıyorsan?」 Uzun vadeli bir teklifle karşılaştığında Yu’nun da düşüneceği şeyleri düşünüyordu. 「Ama hepsinden ötesi, kalbim yokken bir yarı tanrı ile savaşamam.」
“O bir yarı tanrı değil, sadece onun soyundan…”
「Yarı tanrı?」
Yu, Yeşim Ejderi soru mu sormuştu yoksa bunu nasıl bilmezsin mi demek istemişti anlayamadı.
“Öyleyse, başka bir şey düşünelim.”
Kalbi olmadığı sürece karşılarındaki Büyücü ile savaşamayacağını söylüyordu.
Eğer Yeşim Ejderi kazanabilecek olsaydı Yu teklifinde ısrar ederdi ama kazanamayacaksa buna hiç gerek yoktu. O kaybederse Yu tekrar kaybederdi ve bu sefer Keichi’nin ortaya çıkıp zamanı geri saracağı da belli değildi.
Ve bu sefer Keichi yine ortaya çıkıp zamanı geri sararsa Yu’nun hafızasının tekrar sağlam kalacağı da belirsizdi.
“En azından şehri geri almamızda bana yardım et,” dedi. “Senden şehri küle çevirmeni istemeyeceğim, yani gerekmediği sürece. Sadece bir günlüğüne, yarın gün doğumundan gün batımına dek yanımda ol. Önce düşmanı korkutalım ve teslim olmazlarsa da surlardan birini yık. Bu kadarı yeterli.”
İkinci teklifi de buydu. Bu teklif Yeşim Ejderi için zahmetli bile değildi.
“Karşılığında belirttiğim tarihten önce sana elini geri vereceğim.”
Teklifini sunduğunda tekrar dumanlı bir nefesle karşılaştı. Bu seferki nefes hepsinden daha derindi.
「Neden o tarihten önce?」
“Çünkü…” Yu’nun aklına bir açıklama gelmedi.
「Beş yıl içinde kalbimi geri getireceksin. Eğer kalbimi geri getirmeyi başaramazsan ruhun parçalanmayacak ama onu kilitleyeceğim. Ne yaşayacak ne de öleceksin, bir oyuncak bebeğe dönüşeceksin.」
Yu terledi. Artık duman yüzünden değil stres yüzünden terliyordu.
Beş yıl içinde ile kırk beş yılından önce arasında çok fark vardı. Yu için bundan beş yıl sonrası yeni dünyadaki kırk yılının başına denk geliyor olabilirdi ve yeni dünyanın otuz dokuz yılının yaz sonuna geri döndüğünde bu kadar kısa süre içinde ejderhanın kalbini geri alması mümkün olmayabilirdi.
Yeşim Ejderi’nin tehdidine gelince, eğer hiçbir şey hissetmeyecekse bir oyuncak bebeğe dönüşmekle ölmek arasında ne fark var bilmiyordu ama bir oyuncak bebek olarak her şeyi görüp, düşünmeye devam edecekse bu ruhunun parçalanmasından daha kötüydü.
「Eğer bu anlaşmayı kabul edersen, yarın gün doğumundan gün batımına kadar beni kullanabilirsin. Şehri yok etmem ama orduları yok etmemi isteyebilirsin. Sonra, hayatının ilerideki beş yılı içerisinde bana kalbimi geri getireceksin.」
Bu teklif alabileceği en iyi teklif olmalıydı. Bir şeyleri değiştirebileceğine inansaydı gerçekten pazarlık yapmayı deneyecekti ama buna dair hiçbir inancı yoktu.
「Getirmediğin takdirde az önce söylediklerim geçerli.」
Evet, Yu Valarfin’in alabileceği en iyi teklif buydu.
-------------------------
04.05.2022 – 16:09
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..