“Peki, soruma cevap ver.” Sivina, Yu’nun yanağını o bir
çocukmuşçasına mıncırdı. “Hiç böyle
hayaller kuruyor musun?”
En son yanağını mıncıran kişilerin ablaları olduğunu düşündüğünde bu hem onu kederlendiriyor hem de bir açıdan mutlu ediyordu. Eğer güzel kızlardan geliyorsa böyle ilgi gösterilerini severdi.
“Hayır,” diye yalan söyledi.
“Yalancı, herkes kurar.”
İlk kez söylediği bir yalan bu kadar kolay bir şekilde gün yüzüne çıkmıştı. Hatta daha önce söylediği kaç yalanın gün yüzüne çıktığını bile hatırlamıyordu.
“Amacıma ulaştığımda, yaşamaya devam edersem bu dünyada zengin ve sakin bir hayat hayal ediyorum,” diye cevapladı sorusunu. Bunun Sivina’yı tatmin etmesini ve onun daha fazla soru sormamasını umuyordu.
“Nasıl bir hayat, biraz daha detaylandırır mısın?” Sivina sordu.
“Ah…” Yu bunları defalarca kez düşünmüştü ama şimdi anlatmakta zorlanıyordu. “Şu hastalıktan ilelebet kurtuluyorum,” diye söze başladı.
Konuşurken sol elini kaldırıp Sivina’ya gösterdi. Hastalık derken bahsettiği şey onu Büyücülük Akademisinde öğrendiği ölümcül hastalığıydı ama bundan bahsetmek istemiyordu.
“Daha sonra, bu sefer daha ‘yasal’ yollarla kazandığım para ile her işimi gören hizmetçilerle dolu bir malikânede bu dünyadaki günlerim bitene dek rahatça yaşayacak ve bu sürede ölümsüzlüğü arayacağım.”
Bunu dedikten sonra Sivina’nın düşüncelerini anlamak için doğrudan gözlerine baktı. Sivina önce gözlerini kaçırıp düşünüyormuş gibi tavana baktı, sonra bir “oh,” çekti ve gülümsedi.
“Belki bununla ilgili bir büyü vardır,” dedi. “Ama yine de çok da şey etme bunu… Hayaller büyüdükçe başarısızlık dâhilindeki hayal kırıklıkları da büyüyor.”
“Zaten sadece bir hayal ama bu dünya fantastik bir yer değil mi? Yalnızca arayacağım, bir hobi gibi. Eğer bulursam güzel olur.”
Eğer elinde bunu nasıl yapacağının bir yolu olsa üstüne ciddi bir şekilde düşünürdü ama şimdi yalnızca ‘neden aramayayım ki’ seviyesinde bir istekti.
“Konuyu evlilik gibi hayallerden uzaklaştırdım, güzel.”
Zafer kazanmış gibi hissediyordu ve bu zaferi kesinleştirmek için Sivina’yı oyalaması gerekliydi.
“Ölümsüzlüğü arayan insanlarla ilgili efsaneler biliyor musun? Eminim vardır.”
“Ölümsüzlük içeren birkaç tane hikâye var,” dedi. “Ama bunlardan yalnızca birisi ‘arayış’ kısmını barındırıyor.”
“Dinliyorum.”
Sivina, Yu’nun saçını biraz daha okşadıktan sonra sağ elini tuttu, sol eli hâlâ başındaydı ama artık okşamıyordu. Sadece parmağını kullanarak Yu’nun saçıyla oynuyordu.
“Babaannemin bana anlattığı hikâyelerden birisi, düşmüş bir melek ile ilgili.” Sivina anlatmaya başladığında Yu kulaklarını dört açtı. “Meleklerden biri cennetten düştüğünde öyle bir öfke ile dolmuştu ki tüm cenneti yok etmek istedi.”
“Neden düşmüş?”
“Babaannem ‘şehvet yüzünden,’ demişti,” dedi Sivina. “Bir tanrıçaya âşık olmuş ama cennette bu yasakmış.”
“Galahad ve Rheia’nın âşık olduğunu zannediyordum. Onlar cennette değil mi?”
“Bu yalnızca bir hikâye. Duymak istedin, ben de anlatıyorum.”
“Tamam, tamam. Özür dilerim.”
Sivina hikâyeyi aklında toparladıktan sonra tekrar anlatmaya başladı.
“Lakin cennetin içinde ölümsüz olan canlılar, cennetin dışında ölümlüdür. Düşmüş melekler de cennetin içinde ölümsüz olsa da dünyaya indiklerinde ölümlüdür. Ölümlü bir yaşam, düşmüş meleğin intikam alması için yeterli değildi. Bu yüzden aradı.”
Hikâyeyi anlattığı sırada saçıyla oynaması Yu’nun hoşuna gidiyordu ve başparmağını elinin üstünde yavaşça gezdirmesi gıdıklayıcıydı.
“Çözümü şeytana dönüşmekte buldu,” dedi Sivina. “Şeytanlar diyarına indi ve görkemli kanatlarını ölümsüzlük uğruna şeytan krallarından birine sundu. Böylece bir şeytana dönüştü ve intikamı için ihtiyaç duyduğu uzun ömrü elde etti.”
Zaten bir hikâyenin ona tamamen yardımcı olmasını beklemiyordu ama birazcık da olsa ilham vereceğini ummuştu. Şimdi elinde yalnızca küçük bir hayal kırıklığı vardı.
“Benim verebileceğim kanatlarım yok.”
“Zaten sadece bir hikâye. Kim bilir orijinali nasıldır ve babaannem bunu öğrenene kadar ne kadar değişmiştir.”
“Evet, metinler sözlü olarak aktarıldığında sürekli değişiyor.”
Bu yüzden yazmak ve yaşanan her olayı kaydetmek önemliydi. Böylece gelecek nesilleri aydınlatıp, onlara geçmişin kapılarını açabilirlerdi.
“Diğer hikâyeler nasıl peki? Ölümsüzlüğün aranmadığı ölümsüzlüklü hikâyelerden bahsediyorum.”
“Onların hepsi basit şeyler; Galahad’in hikâyesindeki gibi finalde cennete yükselip ölümsüz bir yaşam sürmeye başlıyorlar.”
“Anladım.”
Ölümsüzlük arayışı ile ilgili yüzlerce hikâyenin bu dünya üzerinde bulunduğunu tahmin ediyordu ama Sivina’nın hepsini bilmesi mümkün değildi. Gelecekte bunu başkalarına da soracak ve eğer tüm sorunları çözerse bu arayış onun hobisi olacaktı.
“Peki ya sen ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu Yu. “Seninle yaptığımız iş anlaşmasında bitiş tarihi belirlememiştik.”
“Ih-ıh,” Sivina başını iki yana doğru salladı. “Sorudan kaçtığını düşünüyorsan başarısız oldun, Yu Valarfin. Evlilik gibi hayaller kuruyor musun? Hadi söyle.”
“Cevap vermek istemiyorum,” dedi takınabildiği en ciddi ses tonuyla.
“Cevap vermek zorundasın,” diye üstüne geldi Sivina.
“Değilim.” Yu yine kaçmaya çalıştı.
“Zorundasın. Yoksa ‘seninle evlenmek istemiyorum’ diyerek kalbimi kırmak istemediğin için mi cevap vermek istemiyorsun?”
“Hayır, böyle bir şey söylemem.” Onun kalbini kıracak şeyler söylemekten kaçınıyordu.
“Söylemezsin,” Sivina kelimeyi vurguladı. “Yine de aklındaki bu.”
“Hayır, sadece istediğin o cevabı vermem için üstüme geliyorsun.”
Bu oyuna gelmeyecekti. Sivina duygu sömürüsü yaparak Yu’yu veremeyeceği bir sözü vermeye zorluyordu ve Yu bunun farkındaydı.
“Yine de evlenmeyi hayal ediyorsun?”
“Belki… Yurine’nin kardeşleri ile oynadığı bir dünya fena olmazdı.”
“Hmm?” Sivina bir kaşını havaya kaldırdı? “O kardeşler Cornelia’dan mı çıkacak?”
“Böyle bir şey söylemedim.”
“Kiminle yapacaksın o kardeşleri?” Sivina güldü. “Kendi kendine yapmayı planlamıyorsundur herhâlde.”
“Bu cevabı verdiğime pişman oldum.”
Bu cevabın buraya geleceği en başında belliydi ama Yu, Rie ismini vermemek için zaman kazanmayı denemişti.
“O sürekli boynunda taktığın yüzüklerin iki farklı kız için olacağını düşünmüştüm. En azından sen, ejderha ile kampa geldiğinden beri.”
Sağ eli Sivina tarafından tutulduğu için sol elini kaldırdı ve göğsüne götürdü. Bu dünyadaki ilk gününden beri yüzükler boynunda asılıydı. Çoğu zaman orada olduklarını bile unutuyordu ama hep orada, onunlaydı.
“Onlar ablalarıma ait.”
“Sonsuza dek boynunda mı saklayacaksın?” diye sordu Sivina. “Açıkçası ben onlardan birini bana, diğerini Cornelia’ya vereceğini düşünmüştüm.”
“Delisin,” dedi Yu hiç beklemeden. “Anime kızlarından farkın yok, neden birisi çok eşliliği kabul eder ki?”
Bir erkek olarak harem sahibi olmanın hayalini kurmuştu. Özellikle Rolderhelm’deki zamanlarında bu hayalin gerçek olacağına inanıyordu.
Ama şimdi nasıl biri bunu kabul edebilirdi anlayamıyordu. Bir kadın neden kocasının bir başkasını daha eş olarak almasını onaylardı ki? Yu buna mantıklı bir açıklama getiremiyordu.
Bir kadının bir erkek haremine sahip olması ve o haremin içinde olma fikri Yu’yu iğrendirirken; bir kadın nasıl birinin hareminin içinde olmayı kabul edebilirdi?
“Anime kızı ne demek? Söylemem gerek ki bir Ecues olarak son derece iffetliyim,” dedi yabancı bir adam ile aynı banyoya giren kadın.
“İffetine hakaret etmedim. Anime kızı demek kötü bir şey demek değil, iyi bir şey.” Yu’ya göre iyiydi. “Sadece… Onlar böyle şeyleri kabul ediyor.”
“Öyleyse bir ‘anime kızı’ olduğumu gururla söyleyebilir miyim?”
“Evet.”
Bu dünyada doğup büyümüş ve renkli saçlara sahip herhangi bir kızı ‘anime kızı’ olarak adlandıran Yu için Sivina bir anime kızıydı.
“Anime kızlarını sever misin?”
“Evet.”
“Öyleyse ben bir anime kızıyım.” Sivina bir kez daha eğilip Yu’yu alnından öptü. “Hem de en iyisiyim.”
“Bu tartışmaya açık bir konu aslında,” diye söze girdi Yu. “Bu alanda çok fazla rakibin var.”
“Rakiplerimden sıyrılmak için ne yapmam gerek?”
“Doğal olmayı deneyebilirsin. Mesela şu çok eşliliği kabul etme fikri hiç doğal değil, klişe bir mevzu. Seni bir karakter değil bir tipleme yapıyor.”
“Yani Cornelia’yı sevmiyorsun?”
“Bu nereden çıktı şimdi?”
Yu böyle bir şey söylememişti. Cornelia’ya âşık değildi ama yine de ‘sevmiyorum’ demek istemiyordu.
“Seni Cornelia ile paylaşma fikrini dile getirdiğimde bundan rahatsız oldun. Beni tek başıma mı istiyorsun?” Yüzünde cilveli bir gülümseme vardı.
“Artık mümkünse bir harem istiyorum.” Bunu derken elbette ciddi değildi. “Bir anime kızı olarak rakiplerinden sıyrılırsan belki senin hakkındaki görüşlerim gelişir.”
“Ama haremi kabul etme fikri beni doğal bir anime kızı yapmayacak. Rakiplerimden sıyrılmama engel oluyorsun.” Sivina, Yu’nun yanağını sıkıp çekti. “Adil değilsin, hile yapıyorsun.”
“Sürekli üstüme gelerek adil oynamayan sensin.”
“Bunun adillik ile alakası yok, tekrar kaçmaya çalışma.”
Sivina yanağını bıraktığında Yu, pençemsi parmaklarıyla yanağını kaşıdı.
“Yine de senin için bir şekilde tüm rakiplerimden sıyrılacağım. Bunu şaka yollu söylesen de ciddiye aldım bir kere.” Sivina, Yu’nun kulağına eğildi. “Sivina Valarfin olana dek durmayacağım.”
Ardından kulak kepçesini iki dudağının arasına aldı ve hafifçe yukarı çekti. Bu hareket, yumuşak dudakları ve sıcak nefesi tekrar Yu’nun kalbini titretti.
“Çok fazla sırnaşıyorsun.”
“Bundan hoşlandığını biliyorum. Bu yüzden ‘sırnaşıksın’ diye ağlama.”
“Neden yapabilsen bana zorla sahip olacakmışsın gibi hissediyorum?”
Sivina yüzüne kocaman bir gülümseme takındı. “Yapabilirim zaten.”
Yu buna nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Gözü elinde olmadan Sivina’nın göğüslerine kaydı ve Sivina bunu fark edince Yu’nun yanağını biraz daha sıktı.
“İstediğin bir şey mi var?”
“İstediğim pek çok şey var ama aklındakini istemeyeceğim.”
Aslında istiyordu, Sivina’nın her açıdan çekiciği olduğu ortadaydı ve bunu istemediğini söylemesi bir yalandı. İsteğini dile getirmemesindeki sebep bunun yapılacak doğru şey olmadığına dair inancıydı.
Şu an onun dizlerine uzanmışken bile onu kendi çıkarları için kullanıyordu ve bunu daha ileriye taşımak onu sadece daha büyük bir pislik yapacaktı. Bu ilişkinin ilerisi yoktu, birkaç yıl içinde tamamen unutulacaktı. Onu hiç hatırlamayacağı bir şey uğruna kullanmayı gururuna yediremiyordu.
“Senin istediğin şeyler ne?” diye sordu. “Benimle alakasız olan hayallerini merak ediyorum. Gelecekte ne yapmak istiyorsun?”
Sivina soru ile karşılaştığında başını kaldırdı ve tavana bakarak bir süre düşündü.
“Son zamanlarda seninle alakalı o kadar çok hayal kurdum ki önceki hayallerimi hatırlamakta güçlük çekiyorum.” Parmağını çenesine koyup düşündü. “Bir bakalım… Babamın bana zorla kılıç kullanmayı öğrettiği dönemlerde bir prenses olmak istiyordum.”
“Bunu gerçekleştirebileceğimi zannetmiyorum.”
“Hayallerimi mi gerçekleştireceksin? Öyleyse seninle-!”
“Benimle alakasız olan,” diye düzeltti Yu. “Benimle alakasız olan bir şey söyle, adımı duymaktan sıkıldım.”
“Adını söylemeyi seviyorum,” dedi Sivina. “Öyleyse… Her ne kadar kılıç ile yaşamaya alışmış olsam ve yolumu kılıç sayesinde bulsam da dövüşmek zorunda olmadığım bir hayat isterdim.”
Bu hayat Yu’nun da istediği bir şeydi. Şimdiye dek yalnızca bir defa gerçekten dövüşmüştü ve hakkında söyleyebileceği iki şey vardı; berbattı ve nefret ediyordu.
“Tıpkı her insan gibi ben de biraz lüks istiyorum tabii ki. Hayatımın kalanında üniforma yerine elbise giymek, diğer kadınlar gibi takı takmak. Belki küpe takarım.”
“Küpeler hoşuma gitmiyor, çok çirkin takılar.”
Yu ablalarının küpe takmasına izin vermezdi. Özellikle halka küpelerden iğreniyordu. Ne zaman halka küpe görse parmağını sokup aşağıya çekmeyi hayal ederdi ve bu hayalin önüne geçemiyordu. Söylemeye gerek yoktu ki bunu yapması, yapılan kişi için acı verici olur ve iğrenç bir görüntü ortaya çıkarırdı.
“Hatta vücutta iz bırakan hiçbir şeyi sevmiyorum. Piercing ya da dövmeler çirkin.”
“Pörsin ne?”
“Küpe gibi. Burna, göbeğe, meme ucuna falan takıyorlar.”
Sivina’nın omuzları titredi ve iki elini de kendi göğüslerine götürdü.
“Bunun fikri çok iğrenç. Hangi manyak böyle bir şey yapar ki? Hem sen meme ucuna onlardan takıldığını nereden biliyorsun? Ne zaman gördün?”
“Görmedim,” diye yalan söyledi. Pornografik içeriklerde görmüştü ama bunu ona açıklamayacaktı. “Yine de fikri biliyorum.”
Sivina ellerini tekrar başına ve sağ elinin üstüne koyarken Yu konuştu. “Tüm hayalin bu mu? Sıradan bir hayat yaşamak mı?”
“Eskiden kılıcımı dünyayı daha iyi hâle getirecek birine adamayı hayal ediyordum ama artık bunun hakkında düşünmüyorum. Seninle birlikte normal bir hayat yaşamak istiyorum.”
“Bu oldukça ani gelişen bir hayal,” dedi Yu.
“Evet, öyle,” dedi Sivina. “Yine de Rolderhelm’de Lucia’nınki gibi bir han açma ve uzun, huzurlu bir hayat yaşama fikri oldukça hoş.”
Zamanında Sivina’nın anlattığı hayali düşünmüştü. Dünyadaki ilk zamanlarında Lucie ile evlenmeyi ve bir han işletmeyi, ömrünün sonuna dek böyle yaşamayı hayal etmişti.
Kulağa güzel geliyordu ama hem o zamanki durum ve şartlar böyle bir hayale uygun değildi hem de Yu, bir elf ile evlenmek istemiyordu.
“Sana âşığım,” dedi Sivina.
Bu esnada Yu at arabasının penceresinden gözüken tanıdık yapıları fark etmiş ve başını Sivina’nın dizlerinden kaldırmıştı.
“Bunu sana söylemesi hoşuma gidiyor,” diye ekledi. “Bir cevap duyamasam da sana tekrar ve tekrar bunu söyleyeceğim. Bir de her gün maaşımdan kesmen karşılığında öpücük almayı planlıyorum.”
“Bunun için maaşından kesmem-” dedi ama devam etmedi. Devam etseydi ‘ama yine de böyle bir şey planlama,’ diye ekleyecekti fakat bunun onun kalbini kıracağından korktu.
Yu’nun açığından yararlanan Sivina hemen bir öpücük daha yerleştirdi.
“Öyleyse sürekli ve sürekli yapacağım.” Yu onu itmeyince Sivina kollarını beline doladı. “Acaba ne kadar süre sonra bundan hoşlandığını-”
“Sessiz ol,” diyerek sözünü kesti Yu. Elini, Sivina’nın ağzının üstüne koymuştu.
Sivina sustu ve Yu ile birlikte dışarıdan gelen sesleri dinlemeye başladı. Çanların metalik sesleri tüm şehirde yankılanıyordu.
Yu arabanın içinde duran kılıcına sarıldı ve Vermiliaların kalesine varır varmaz dışarı fırladı.
-------------------------
06.05.2022 – 18:50
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..