Cilt 4 - Bölüm 12: Insania, Thanatos (2/2)

avatar
351 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 12: Insania, Thanatos (2/2)


“Sonunda kraliyet askerleri bu deliliği durdurmak için geldi...” Çıktığı odadan ateşler yükselirken güldü. “Bu deliliği durdurmanın tek yolu ben başlatmadan önce bitirmekti. Artık mümkün değil... Mümkün değil...”

 

Kollarını iki yana açtı ve kendi etrafında dönmeye başladı. Kılıcı çarptığı duvarlarda kıvılcımlar çıkarıyordu. Karnına bir gıdıklanma hissi geldi ve yanakları uyuştu, gülüyordu.

 

“Mümkün de~ğil. Mümkün de~ğil.” Nal sesleri o kadar yakındı ki kendi kahkahasını duymakta güçlük çekiyordu. “Artık durdurulamaz bir delilik bu. Tüm şehir yanıp kül olana dek devam edecek! Gerçek tanrı aptal kullarına ders veriyor!”

 

Evin dışına çıktığında onu daha fazla alev karşıladı. Eğer kendi hâline bıraksalardı kilisedeki yangın şehre bu kadar hızlı yayılmazdı ama Yu’nun sözlerine kanan insanlar şehrin farklı bölgelerinde yangın çıkardığı için tüm şehir yok oluşa sürükleniyordu.

 

Kendisine doğru gelen süvarinin mızrağından evin içine girerek kaçındı. Süvarinin nereye gittiğini görmek için kafasını çıkardığında atını geri çevirip geri döndüğünü gördü. Onunla yüzleşmek istiyordu, evden dışarı çıktı ve kılıcını sıkıca kavrayıp atın yaklaşmasını bekledi.

 

Süvari karşısındaki adamın dış görünüşüne ya dikkat etmemişti ya da kolunun ve kılıcının korkulacak bir şey olmadığını düşünmüştü. Oysaki siyah kolundan korkmamış olsa bile kılıcın anormal doğası yüzünden korkmalıydı.

 

Kılıç alevlerden yayılan ışığı sömürüyor, etrafındaki tüm renkleri yok ediyor ve yaklaştıkça bakan kişiyi içine çeken yeni bir boyut yaratıyordu. Kılıç kan ve insan etinden besleniyor, kaostan güç alıyordu.

 

Süvarinin sağ eliyle tuttuğu mızraktan kaçınmak için Yu kendi sağına atladı, yerde yuvarlandı ve at uzaklaşmadan önce kılıcını sallayarak arka bacağını kesti. Bacağını tamamen kesmiş olmasa da yaralanan at üstündeki süvariyle birlikte yere düşmüştü.

 

“Ayağa kalk kâfir süvari, Azer’in sözüyle seni cezalandıracağım. Bu şehri kurtarmak için tüm kâfirler ölmeli. Öl ve bu şehrin insanları Azer’in merhametiyle kutsansın.”

 

Gümüş renkli zırhının içindeki süvari Yu’nun sözlerini umursamadı. Gerçi umursamış olsaydı bile yüzünün yarısını kapatan miğfer yüzünden Yu bunu anlayamazdı. Yu ile tartışmak yerine kılıcını çekti ve Yu’ya saldırdı.

 

Yu kendi kılıcını süvarinin kılıcının önüne koyarak ilk saldırıyı savundu, ikinci saldırısında süvari kalkanını kullandı ve Yu’nun başına doğru savurdu.

 

Yu eğildiğinde kalkan başının üstünden geçti. Tam karşı saldırı yapmak üzereyken süvari diziyle çenesine vurdu. Yu dengesini kaybedip gerilerken düşüşüne son anda engel oldu ve süvarinin sonraki kılıç darbesinden kurtulmak için biraz daha geri gitti.

 

Onu da öldürdüğü diğer herkes gibi kolaylıkla öldüreceğini zannetmişti. Süvariyse henüz yeni başlamış gibi Yu’nun üstüne yürüdü ve kılıcını kaldırıp başına doğru indirdi.

 

Yu onu kılıcıyla karşılamayı denediğinde süvarinin kalkanını tekrar saldırmak için kullanacağını biliyordu, kendini riske atmak yerine yarı çıplak olmanın verdiği hareketliliğini kullanarak kenara kaçıldı ve kılıç yere inerken kendi kılıcını şövalyenin vücudunun açıklık bir kısmına, yani boynuna saplamak üzere ileri götürdü.

 

“Şeytan özentisi,” dedi süvari kalkanıyla Yu’nun kılıcını yukarı iterken. Kalkan ve kılıçtan çıkan kıvılcım göz alıcıydı.

 

Yu karnına doğru gelen kılıçtan yine geriye kaçarak kurtuldu. Süvarinin hemen ardından yaptığı bir diğer saldırıdan kurtulmak içinse arkasından geçen yaşlı bir adamı tutup kendine kalkan yaptı. Kraliyet yandaşlarını avlamak için dışarıda olan bir adamdı ve şimdi bir kraliyet askerinin kılıcı başını yarmıştı.

 

Onu takip eden yoldaşı hakkında şaşırtıcı olmayan bir şekilde hiçbir üzüntü hissetmemişti. Hatta onun ölümünün iyi olduğunu biliyordu. O bencil ve kötü biriydi ve bencil ve kötü insanlar ölmeliydi. Süvari onu öldürerek dünyaya katkı sağlamıştı.

 

Ölü yaşlı adamı süvarinin üstüne doğru itti ve etrafında dönerek kılıcına ivme kazandırdı. Kılıcı süvarinin başına doğru ilerledi ve üstüne yığılan ceset yüzünden tepki vermekte geç kalan süvarinin başına indi.

 

Süvarinin dünyasının bir anlığına da olsa karardığı belliydi. Kuvvetli bir darbe aldığı için sarsılmış ve başı dönmüştü ama gözle görülür hiçbir yarası yoktu. Belki, Yu’ya göre pozitif bir ihtimalle beyin kanamasından ölebilirdi ama tam şu anda hayattaydı ve savaşmaya devam edecekti.

 

Başındaki çelik miğfer onu Yu’nun kılıcından korumuştu.

 

“Mu kadar işrevri orduğunu unutmuşum amına koyayım,” Yu şiveli bir şekilde konuşup güldü. Başına değil de boynuna hedef alsa bitirebilirdi ama ona vahşi bir son getirmek istemişti.

 

Kraliyet geldiğinde sevinenler, Azer’i takip ettiğini iddia eden insanlar onları öldürmeyi denerken kaçıyordu. Azer’i takip ettiğini iddia eden insanlarsa üzerlerine gelen süvarilere karşı oldukça cesurdu. Süvari ve Yu ise etraflarında yaşanan kargaşaya aldırmadan birbirlerinin etrafında dönmeye başlamıştı.

 

Süvarinin hamlelerine karşı kendini savunsa veya kaçsa da karşı saldırı yapmak zordu çünkü zırhı Yu’nun kılıcıyla yaptığı tüm darbeleri önlemek için oradaydı ve zırhıyla kapanmayan yerleri de kalkanıyla koruyabiliyordu. Bir keresinde siyah kılıcının yapısı sayesinde bir zırhı delmeyi başarmıştı ama sürekli aksiyon anında aynı gücü tekrar bulabilir miydi bilmiyordu.

 

Süvarinin agresif saldırılarına karşı koymayı denerken sol elini kullanarak zırhı delmeyi düşündü. Önceden parmaklarını duvara geçirdiği için çeliğe karşı da aynısını yapabileceği fikrindeydi. Bunu test etmek için süvarinin kılıcına tüm gücüyle vurdu ve yukarı kaldırmasını sağladı. Süvari kılıcını tekrar aşağı indirmeden önce sol elinin parmaklarını doğrulttu ve ileri doğru götürdü.

 

Süvarinin çelik kalkanı tekrar karşısına çıkmış ve süvarinin göğsünü korumuştu. Parmakları kalkana çarpıp ilerlemeyi kesmiş, siyah kılıcı süvarinin başına indirdiği kılıcını son anda durdurmuştu. Yu geriye doğru sıçramadan önce süvari kalkanıyla birlikte ileriye doğru birkaç güçlü adım attı ve kalkanın karşısında kalan Yu’yu yere devirdi.

 

Gök gürledi. Önce ışık gelmiş ve gökyüzü alevlerle birlikte aydınlanmış, daha sonra göğün öfkeli kükremesi insanları titretmişti. Zaman geri sarılmadan önce hiç yağmur yağmamıştı ama şimdi yağmur bir kez daha geliyordu.

 

Süvari kılıcını Yu’yu öldürmek için kaldırdı. Ölmek istemiyordu. Kalçasının üstünde geri gitmek için hazırlandı ama buna gerek kalmamıştı.

 

“GEBER KÂFİR!”

 

Yu’nun kandırdığı insanlardan birisi, güzel ve genç bir kız süvarinin arkasından saldırdı. Onu boynundan yakaladı ve kılıcını indirmeden önce elindeki ekmek bıçağını gözlerine sapladı.

 

“AAAAAAARRARHHHHHHĞHHH!”

 

Süvari can havliyle kızı üstünden atarken Yu hemen ayağa kalktı ve kılıcını süvarinin boğazından içeri sokarak onun işini tamamen bitirdi. Kılıcını geri çektiğinde şövalye yere düştü ve Yu ile onu kurtaran genç kız karşı karşıya geldi.

 

“Azer’in erçisi,” dedi genç kız. Kahverengi saçlarına bu şehirdeki pek çok insanın sahip olduğu mavi gözler eşlik ediyordu. “Yağmur yakraşıyor! Doğru söyrüyorsun! Tüm kâfirreri ördürürsek şehir kurturacak!”

 

“Erbette doğru söyrüyorum,” dedi Yu. Sol eliyle kızın başını okşamıştı. “Yağmurun daha hızrı germesi için daha çabuk ormarıyız. Git ve daha fazra kâfirin evini ateşe ver. Möyrece iyi ve sadık kurrarın evreri, marrarı ve hayatrarı kurturacak.”

 

Kız tüm dişlerini göstererek güldü. Çoktan aklını kaybetmiş olabilirdi ve Yu ortaya çıkıp yalanlarını sıraladığında deliliğini dışa vurma fırsatı elde etmişti.

 

Kız kollarını kaldırıp koşarak yanan bir evin içine girdi ve Yu o anda ona olan ilgisini tamamen kaybetti. Daha sonra ne yaptığını görmek istemiyordu.

 

“Azer’in erçisi!” Bir grup adam ve kadın yanına geldi. Çoğunluğu ya yaşlıydı ya da ergen. Konuşan kişiyse saçları ağarmış olsa da hâlâ dinç olan bir adamdı. “Şehrin kapırarını açmışrar, kâfirrer şehirden kaçıyor. Onrarı kovarayıp ördürmemiz gerekir mi sana danışmak istedik.”

 

“Mu kâfirrer daha sonra evrerine dönmek isterse Azer mize kızar. Onun güvenini moşa çıkardığımızı düşünür, daha sonra maşımıza gerecek feraketten hiçmir şekirde kurturamayız. Hemen atrar murarım ve o kâfirrerin peşine düşüp hepsini ördürerim ki tanrımız Azer mutru orsun, mizi mağışrasın ve merhamet etsin.”

 

Etrafına toplananlar başlarını salladılar, gülümsüyor ve Yu’nun bilgeliğini övüyorlardı.

 

“Azer efendimiz sizi mize gönderdiği için şükrediyoruz. Yoksa tüm şehir yanar ve miz ne yapacağımızı miremezdik,” dedi bir kadın.

 

Yu kan bulaşmış yüzünde güzel bir gülümsemeyle cevapladı. “Tanrımız ve tek sahibimiz Azer meni size gönderdi çünkü sizrer iyi ve sadık insanrarsınız. Men ormasaydım mire tanrımıza oran sevginiz nedeniyre o sizi yanrız mırakmazdı.”

 

“Efendimiz... Adınızı mahşedin rütfen,” dedi gençlerden biri. Yu’ya hayranlıkla bakıyordu ve onun yanında olduğu için mutluluktan ağlamak üzereydi.

 

“Yu,” dedi Yu. Soyadını vermedi.

 

“Azer’in erçisi Yu!” diye bağırdı genç ve sonra diğerlerine döndü. “AZERİN ERÇİSİ YU! TANRIMIZA ŞÜKÜRRER ORSUN Kİ ONU MİZE GÖNDERDİ!”

 

“AZER’İN ERÇİSİ!”

 

“AZER’İN ERÇİSİ!”

 

Yu başını yukarı kaldırdı ve kollarını iki yana açtı. Derin bir nefes aldıktan sonra etrafında bir tur döndü, aniden eğildi ve sonra tekrar doğruldu. Bir süvari daha onlara yaklaşıyordu.

 

Önceki süvarinin düşürdüğü mızrağı almak için ilerledi. Kılıcını sol eline aktardıktan sonra mızrağı sağ eliyle tuttu ve üzerine süren süvariye döndü. Kolunu kaldırdı, Sivina’nın ona öğrettiği gibi gerindi ve mızrağını süvarinin üstüne fırlattı.

 

Aslında bunu yaptıktan sonra süvariye saldırmalarını emredecekti ama şansın da yardımıyla mızrağı süvarinin boğazına saplandı, adam kalkanıyla kendini savunamamıştı.

 

Süvari atından düşerken atı koşmaya devam etti. At önlerinden geçerken Yu onu dizginlerinden yakaladı ve atın üstüne zıpladı. Atın sırtına tamamen binememiş olsa da üstündeydi. Doğrulduktan sonra dizginleri kendine doğru çekti ve arkasındaki gruba döndü.

 

“MENİ DİNREYİN!” diye bağırdı atı şaha kaldırıp kılıcının ucunu gökyüzüne çevirirken. “MEN SİZİ KURTARMAK İÇİN KÂFİRRERİN PEŞİNDEN GİDECEĞİM! AZER’İN MANA MAHŞEDECEĞİ GÜÇRE KAÇAN HERKESİ ÖRDÜRECEĞİM! SİZ DE TÜM KÂFİRRERİ ÖRDÜRÜN VE SÜVARİRERİN ATRARINI ARARAK ŞEHİRDEN KAÇANRARIN PEŞİNE DÜŞÜN!”

 

Boğazını yırtarcasına bağırmıştı. İnsanlar onu hayranlıkla izlerken tekrar ismini andı ve tezahürat etti. Yu atı sokağın aşağısına çevirdi, buradan ilerlerse karşısına şehrin kapılarından biri çıkacaktı. Atını sürdü ve hızla yol aldı.

-------------------------

17.07.2022 – 00:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr