Cilt 5 - Bölüm 6: Salderough 6 (2/2)

avatar
278 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 6: Salderough 6 (2/2)


Yürüyüşleri iki tarafında örümcek kabartması olunan uzun bir kapının önünde sonlandı. O kadar çok yürümüşlerdi ki aklındaki hesaba göre malikânenin sonuna gelmiş olmaları gerekiyordu. Kapı açıldığında ise binanın gözükenden de büyük olduğunu gördü. Kapının ardında farklı yönlere açılan pek çok koridor ve yüksek merdivenlerin ardında lordun kabul salonuna açılan başka bir kapı vardı.

 

Kabul salonunun kapısı açılırken hizmetçileri kızın eteğini bıraktı ve malikânenin hanımı içeri ilk giren oldu. Envaiçeşit hayvanın postuyla süslenmiş odanın içinde yürüdü, içerideki çok sayıda merdiveni çıktı ve devasa pencerelerin önüne konulmuş upuzun bir tahtın üstüne oturdu. Tahtın arkasından çıkan örümcek bacakları oturan kişiyi yakalayacakmış gibi öne kıvrılıyordu.

 

“Salderough Hanımı Çelise Von Araka olarak kocam Salderough Beyi Herict Von Araka adına sizi yargılayacağım.” Genç kız ağır eteğinin altında bir bacağını diğerinin üstüne attı. “Muhafız Kaptanı Javuer, bana ikisinin suçunu anlat; hangi aşağılık nedenden ötür huzuruma çıktılar?”

 

Onları takip eden muhafızlar tahta çıkan merdivenlerin önüne geçmişken muhafızların kaptanı tahtın yanında duruyordu. Sırtını düzeltti, omuzlarını gerdi ve göğsünü kabartarak anlatmaya başladı.

 

“İkisi dün akşam ortaya çıkmış ve maceracı cemiyetine girmişrer. Erkek, cemiyetin resepsiyonistine sardırmış.” Herkes Yu’ya bakmıştı. Normal bir mahkemede resepsiyonist ve hancının da bulunması gerekiyordu fakat onlar yoktu. “Sabah ise onu hancıya sardırırken suçüstü yakaramışrar. Orada da mir muhafıza sardırmış, mir diğerini ise rehin armış. Hancı kaçıp yardım istediği vakit gittiğimizde muhafızın çenesini kan içinde gördük. Daha sonra kadın tuttuğu satırı mir muhafızın yüzüne atıp onu ördürdü. Sardırdığımız zaman mirini yararadı, diğerinin maşına vurdu ve maşına vurduğu muhafızın durumu şu anda müphem.”

 

“Sonra?” diye sordu Çelise, kaşları çatılmış ve ince sesi sertleşmişti.

 

“Sonra diğer iki muhafız savaşmaktan kaçındı ve mana… Menden onrarı mahkeme için muraya getirmemi istedirer.”

 

Çelise yelpazesini hışımla salladı. “Beceriksiz aptallar, kaç kişiydiniz?”

 

“Önce iki muhafız hana girmiş, sonra artı kişi yardıma gittik.”

 

“Sekiz!” dedi kız, sesi titremişti. “İki kişinin karşısında sekiz kişi kepaze oldunuz yani? Bu kasabayı böyle mi koruyacaksınız? Ne işe yarıyorsunuz siz? Size verilen onca gümüşü köpeklere atsak daha işe yarar olurdu.”

 

Bu esnada Karabaş odanın kapısına işeyerek mekânı sahiplenmeye çalışıyordu. Ona tuvalet eğitimi vermeleri gerekecekti.

 

“Yemin ederim aklım almıyor sizin şu işe yaramazlığınızı! İki kişiye karşı nasıl kaybedersiniz? Araka ismini rezil rüsva ediyorsunuz!”

 

Kızın söylediklerine gülebilirdi ama ona acıdığı için yapmayacaktı. O dünyadan bir haberdi, ailesi onu yetiştirirken ondan bekledikleri tek şey zengin bir koca ile evlenip çocuk doğurması olduğu için dışarıdaki yaşamı öğretmemişlerdi ve bu yüzden ne gibi insanların var olduğunu ancak hikâyelerden biliyordu. Çelise, Sivina gibi insanların varlığından bir haberdi. Muhafızlarının, Rolderhelm veya Elhaven gibi yerlerde ne kadar aciz kalacağını bilmiyordu.

 

“Affedin, hanımım. Sizi utandırmamak adına-”

 

“Kes sesini.” Çelise yelpazesini kaldırıp Yu ve Sivina’yı işaret etti. “Ailemin adını lekelediğiniz için hemen ölmenizi emredebilirdim ama yapmayacağım. Bana işlediğiniz suçların ardında bir neden olduğunu söyleyin. Kasabada neden bozgunculuk çıkardınız?”

 

“Loncadaki herif karıma bakıp duruyordu, ahlaksız şeyler düşündü.”

 

“Sadece bakışından mı anladın bunu?” diye sordu Çelise. “Deli misin sen?”

 

“Değilim, ben anlayabilirim. İnsanların yüzleri, gözleri ve konuşurken takındıkları tavır onlar hakkında çok şey söyler. Önyargılı olmak kötü bir şey değil.”

 

Çelise yelpazesini sallayarak yüzünü havalandırdı ve başıyla devam etmesini işaret etti.

 

“Gece olduğunda hana döndük fakat garip bir şekilde uykuya daldık. Bu işte bir iş vardı, hancıya ne olduğunu sorduk ve bize cevap vermeyi reddedince şüphelenerek üzerine yürüdük. O iki muhafız bu esnada çıkageldi.”

 

Gece olanların mevzusu açıldığında insanların yüzü bir kat daha ciddileşmişti. Güneş battıktan sonra her ne oluyorsa burunun tabusuydu.

 

“Muhafızlardan biri karımın omzuna elini atınca ona vurdum.”

 

“Onun da mı ahlaksız şeyler düşündüğünü düşündün?” diye sordu Çelise.

 

Yu omuzlarını silkti. “O an bir şey düşünmedim, sadece karıma dokunmasından rahatsız oldum.”

 

Sivina da rahatsız olmuştu. Yu ondan daha hızlı tepki vermiş olmasaydı onun elini iter, sonra da onu yere düşürürdü.

 

“Diğer muhafız kılıcını çekerken ben de çektim, benimki daha uzun olduğu için hemen boynuna dayadım ve bir şey yapamadı. Bu esnada hancı kaçıp diğer muhafızları çağırdı, onun buraya neden gelmediğini bilmiyorum. Belki korkmuştur.”

 

“Sen neden gelen muhafızlardan birini öldürdün?” diye sordu Sivina’ya. “O da mı sana dokundu?”

 

“Loncadaki herife saldırdığımız sebeple aynı. Bana baktığında zihninden geçen ahlaksız düşüncelerinden huzursuz oldum.”

 

Savunmalarının iyi gitmediğinin farkındaydı, mahkemeden ceza almadan çıkmalarını sağlayacak herhangi bir şey söylemiyorlardı. Şu anda tek umut kaynağı kızın onları beğenmiş oluşu ve Yu’nun dövüşle yargılanma fikriydi. Aksi takdirde hemen şimdi kaba kuvvete başvurmak zorunda kalacaktı.

 

“Ne saçma savunmalar bunlar?” dedi Çelise yelpazesini sallamaya devam ederken. “Başlarınızın kesilmesi gerekiyor sizin, affetmek istesem bile affedilmeye değer bir şey görmüyorum.”

 

“Siz görmüyor olabilirsiniz,” dedi Yu kendinden emin şekilde. “Belki sizin aksinize Azer görüyordur, inandığınız tanrılar hangileriyse onlar görüyordur. Sizin tarafınızdan değil, ilahi irade tarafından yargılanmak istiyoruz; dövüşerek yargılanmayı seçiyoruz. Yalnızca birinize karşı birimiz ya da ikinize karşı ikimiz. Hangimiz haklıysa ilahi irade onun yanında olacak.”

 

Hangi tanrıya inanıyor olurlarsa olsunlar, dindar insanlarsa reddetmemeleri gerekiyordu. Reddetmek tanrıların adaletini sorgulamak anlamına gelirdi fakat yargının reddedilmesini caydırıcı kılan asıl şey tanrı korkusu değil halkın vereceği tepkiydi. Halk dinine ne kadar bağlıysa, yöneticiler de aynı düzeyde bir bağlılık sergilemek zorundaydı.

 

Tabii otoritesi sağlam ve güven sahibi bir yönetici halkın sesini bastırabilir ya da Salderough gibi küçük nüfuslu bir yerde ise onları görmezden gelebilirdi. Çelise ise hiçbirini düşünmek zorunda değildi çünkü burada hizmetçileri ve muhafızları dışında kimse yoktu ve tanrıların yargısını umursamayıp ölmelerini emredebilirdi. Bunu yaptığında kimse ona tepki göstermezdi.

 

Fakat küçüktü, henüz çocuk sayılırdı ve çocuklar ile yaşlılar tanrılardan diğer insanlara kıyasla daha fazla korkardı.

 

Ayrıca onları öylece reddedemeyeceğinin farkında olmalıydı. Her ne kadar sayı üstünlüğünü gözleriyle görebiliyor olsa da sekiz kişinin arasından çıkmayı başarmış ve kendilerine güvenen iki yabancının tehdit seviyesini tüm cahilliğine rağmen algılayabiliyor olmalıydı. Askerleri arasında Sivina’ya denk birkaç kişi yoksa dövüşle yargılamaya karar vermek en düşük kayıpla bu işin sonlanmasını sağlayacaktı.

 

“Kocam buraya gelene dek malikânede kalacaksınız,” dedi Çelise. “O geldiğinde kiminle dövüşeceğinize karar verecek.”

 

“Neden?” diye sordu Sivina. “Neden burada kalmak zorundayız? Zarar görmeyeceğimizi nereden bileceğiz?”

 

Yu’nun söylediğine göre burada bir çeşit hayalet dolaşıyordu, muhafızlardan birini öldürmüşlerdi ve onları bilek gücüyle durdurmaları zordu. Bu durumda onları hileye başvurarak ve tuzağa düşürerek öldürmeyi seçmeleri en kolayı olurdu.

 

Çelise yelpazesini kucağına indirdi. “Yargı anına dek benim misafirlerim olacak ve kutsal haklar tarafından korunacaksınız. Bizden hiçbir zarar görmeyeceğinize söz veriyorum. Korunacak, doyurulacak ve ihtiyaçlarınız karşılanacak.”

 

Kutsal haklar, dini bir kavramdan çok genel kabul görmüş ahlaki kurallardı ve toplumun düzeninin korunması için varlıkları sert bir şekilde muhafaza ediliyordu.

 

Muhafaza edilen bu kutsal haklardan birisi de misafirlik haklarıydı. Ev sahibi misafirini korumakla ve beslemekle mükellefti. Misafir de ev sahibine saygılı yaklaşmak, evinin huzurunu kaçırmamak ve evin namusuna göz dikmemek zorundaydı.

 

Eğer misafirlik kanunlarına misafir veya ev sahibi tarafından uyulmazsa hem dinler hem de krallık yasaları tarafından cezai işlem uygulanırdı fakat en büyük tepki halkın kendisinden gelirdi. Her ne kadar halk genellikle cahil kabul edilse de eğer bazı kanunlar görmezden gelinmeye başlanırsa durumun kendileri için tehlike arz edeceğini, aynı durumun onların başına gelebileceğini biliyorlardı.

 

Yine de misafirlik kanunlarınca korunmaları güzel bir şey olsa da gözlerinde değeri olmayan ve çocuk olarak gördükleri bir kızın ağzından güvence altına alınmaları pek güven vermiyordu ve güven misafirin ihtiyaç duyduğu ilk şeydi.

 

Muhafızların kaptanı haklı olarak sesini yükseltti. “Hanımefendi! O ikisi mir cani! Mu evde durma-”

 

Çelise ise kaptanının haklı çıkışına karşı kızardı, küçük solgun elleri titredi ve tuttuğu yelpazeyi kaldırıp adamın yüzüne fırlattı. Javuer yüzünü korumak için elini kaldırsa da geç kalmıştı, yelpazenin sert kısmı adamın gözünün altına çarptı ve yere düşerken arkasına kana bulanmış bir yanak bıraktı. Adam bir santim daha kısa olsaydı gözü çıkmış olacaktı.

 

“Ne hadle benim huzurumda bağırıp çağırmaya cüret edersin!” diye bağırdı Çelise. Javuer sesini çıkarmayıp başını eğdi. “Bu ikisi Araka ismiyle korunacak ve benim misafirlerim olarak burada kalacak. Onlara iyi odalar verin, yeni kıyafetler getirin ve karınlarını doyurun. Kasabadan ayrılmamaları şartıyla dışarı çıkmalarına izin verin. Onlara yapılan saygısızlığı bana yapılmış sayacağım ve kocamın kesinlikle bundan haberi olacak!”

 

Kız ayağa kalktı ve merdivenleri hızlı adımlarla inerek ikisinin karşısına geçti. Muhafızları onu korumak amacıyla öne çıksa da Çelise, Sivina ve Yu’nun önünde mesafe bırakmadığı için araya giremediler.

 

“Üzerinize kan sıçramış, yıkanıp giyinin ve kendinizi toparlayın. Sonra huzuruma çıkacaksınız.”

 

Yu başını eğerek kızı selamladı, Sivina ise onlara sunulan odaya girene dek birilerini selamlamayı ve gardını indirmeyi reddetti.

-------------------------

28.01.2023 – 19:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr