Cilt 5 - Bölüm 17: Salderough 17 (2/2)

avatar
238 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 17: Salderough 17 (2/2)


“Günaydın.” Sesi duyduğunda soğukluğu üstündeki ağır paltoya rağmen hissetmişti. “Böyle bir havada dışarıda yemek istemen beni şaşırttı. Küçük karıcığım suçlularla fazla zaman geçirmiş. Onların seni kötü etkilediğini düşünüyorum.”

 

Kahvaltıyı tek başına yapmayı planlamıştı, kocasının geleceğinden haberi yoktu. Onu odasından alıp balkona dek eşlik eden hizmetçi hâlâ yanlarında olduğu için kocasından korkmadığın söylemediği için mutluydu çünkü korkuyordu ve korkusunu hizmetçisinin karşısında belli etmek gururunu kırardı.

 

“Hislerimde yanılmadığımı göstermek için mi böyle giyindin?”

 

“H-hayır…”

 

Herict eliyle oturmasını işaret etti. Çelise başını kaldırıp onun yüzüne bakmaya cesaret bile edemeden karşısındaki sandalyeye oturdu. Masada nelerin olduğuna bile bakası gelmiyordu. Kocası kahvaltısına başlamıştı ama Çelise’nin iştahı onun yüzünü görür görmez kaçmıştı.

 

“Bugünkü değişikliğin sebebi ne? Köylüler gibi giyinmişsin.”

 

“Canım bugün farklı bir şeyler giymek istedi, o kadar.”

 

Başını kaldırmadan gözünün ucuyla kasabaya, dövüşün yapılacağı meydana baktı. Bu kadar uzaktan anlaması zordu ama su seviyesi azalmış gözüküyordu. Biraz sonra gelecek olan fırtınayla yağmur tekrardan suyun seviyesini yükseltecekti ve bu hangi tarafın aleyhine sonuçlanacaktı tahmin etmesi zor değildi. Dövüşmek için hareket etmek zorunda olmayan bir büyücü olan kocası için kılıçla dövüşen rakiplerinin hareket hızlarının kısıtlanması harika bir avantajdı.

 

Ama hâlâ fırtınanın onun duasının bir kabulü olduğuna inanmaya çalışıyordu. Gerçekte öyle gözükmese de yüreğini buna ikna etmek için çaba gösteriyordu.

 

“Gerçekten mi?” Kocasının koyu yeşil gözleri güneş aydınlatmazken siyahtı. “Bana bunun biraz sonra göz ucuyla baktığın yerde gerçekleşecek olaylarla ilgisinin olmadığını söyleyebilir misin karıcığım? Onlarla tanışmadan önce böyle şeyler giymezdin. Onlarla tanıştıktan sonra giymeye başlaman bana tam da onlarla alakalı bir sebebi olduğunu söylüyor.”

 

Onlar gibi olmak istediği için giymişti. Özgür hissetmek istediği için, onun için baskının sembolü olan elbiselerden kurtulmak ve rahatlığın tadına bakmak için giymişti. Sivina’nın onu kendisi gibi görmesi için giymişti.

 

“Sana kendi ismimi verdim ve köylülerin kıyafetleriyle dolaşarak bu ismi kirletiyorsun. Bir de gidip erkek kıyafetleri giymişsin. Dostlarım arasında nahoş dedikodulara sebebiyet vereceksin.”

 

Sevgi beslemediği Araka adını kötülemek için herhangi bir imkânı varsa bunu değerlendirirdi. Araka adından da elbiselerden de ona dayatılan diğer her şeyden de nefret ediyordu. Kendi seçimleriyle yaşamak istiyordu.

 

“Sivina’nın kıyafetleri de erkeklerinkine benziyor. Pantolon ve gömlek giyiyor, zırh takıyor ve erkekler gibi kılıç kullanıyor. Üzerindeki her şeyi de köylülerden almış.”

 

Damlalar üstlerinde çiselerken gözlerini hafifçe kaldırıp kocasına bakmaya cüret etti ve solgun yüzündeki gözlerin üzerine kilitlendiğini fark ederek titredi.

 

“Dikkatli ol,” diye uyardı Herict. “Sana kibar davranıyorum ama dikkatli ol.”

 

Herict karşılık almaktan hoşlanmazdı ama kendi silahlarıyla vurulmaktan nefret ediyordu. Çelise korktuğu için cümlelerini olması gerektiği kadar sert söylememiş olsa da ne demek istediği anlaşılmış ve hoş karşılanmamıştı. Şimdilik daha fazla konuşup kararlarında diretmek hiçbir işe yaramayacaktı.

 

“Ye.”

 

İsteksizce ellerini bıçak ve çatalına götürüp kahvaltısına başladı. Gittikçe kuvvetini arttıran rüzgârın saçlarını her savuruşuyla Azer’in duasını kabul ettiğine olan inancı artıyordu. Güneşin bir an önce belirmesini ve kocasının birkaç saniye içerisinde Sivina veya Yu’nun kılıcı tarafından öldürülmesini heyecanla bekliyordu.

 

Kendine karşı dürüst olduğunda Herict’in o kadar kolay ölmeyeceğini biliyordu ama tanrı onların yanında olursa her şeyi başarabilirlerdi.

 

Balı ekmeğin üstüne sürüp küçük ısırıklarla yemeye başladı. İçinden bunun Herict ile yaptığı son kahvaltı olduğunu söyleyerek kendini avutuyordu. Onun ölmesini o kadar çok istiyordu ki sonunu erkenden getirebilmek için masadaki bıçakla ona saldırmayı bile aklından geçirmişti ama bunun acı dolu bir hüsranla sonuçlanacağını çok iyi biliyordu.

 

“Yakında bana bir çocuk vermezsen başkasını bulacağım.”

 

Zaten suskun olmasına rağmen sessizliğin içine tamamen gömüldü. Herict’i sevmiyor ve doğal olarak hamile kalmak istemiyordu ama duyduğu sözler saldırılmış hissetmesine sebep olmuştu. Sadece onunla birlikte olmak için zorlanmakla kalmamış, bir de onun için kuluçkaya yatması beklenmişti ve bundan nefret ediyordu.

 

“Karşımda duvar var sanki. Diğer kadınlar benim karşımda gülümsüyor.”

 

Diğer kadınlar on üç yaşında ona satılmamış veya yatmaya zorlanmamıştı. Diğer kadınların yanına gitmesini söylemek isterdi ama bu da isteyip de yapamadığı diğer her şey gibi düşüncelerden ibaret kalacaktı.

 

Siyah gecenin rengi yavaşça griye dönerken güneş bir süre daha saklanmakta ve bulutlar gökyüzünü engellemekte ısrarlı gözüküyordu. Bacakları heyecandan titremeye başlamıştı. Yağmur hızlanmaya devam ederken rüzgârlar balkonda durmayı zorlaştırıyordu. Paltosu onu sıcak tutsa da rüzgârın yüzüne vurduğu sert soğuk yüzünden burnu ve kulakları yanmaya başlamıştı.

 

“Efendim.”

 

Herict yemeği bırakıp balkona giren hizmetçiye döndü. Çelise onun geldiğini fark etmemişti bile. Kadın diğer hizmetçinin yanına geçti ve Herict konuşmasına izin verene dek başını eğerek bekledi.

 

“Bay Rileon onu çıkarmak için hazır olduklarını söylüyor. Sizi bekliyorlar efendim.”

 

“Geliyorum.”

 

Herict mendille dudaklarının kenarını sildi ve sandalyeden kalkıp kollarını sıvadı. Çelise meraklanmıştı fakat kocası karısını hiç umursamadan hizmetçiyle birlikte masadan ayrıldı. Ona bir açıklama yapmaya gerek görmemişti.

 

“Hanımım, mizim de artık araca geçmemiz gerekiyor,” dedi hizmetçi. “Önce size yeni mir erbise çıkarayım. Sonra saçınızı yaparız.”

 

“İstemiyorum, bununla iyiyim.” Soğuktan kızaran ellerini paltonun ceplerine sokup kahvaltısını bitirmeden kalktı. “Bana başımı örtecek bir şey getir. Kulaklarım üşümeye başladı. Kahvaltıyı arabada yapacağım.”

 

Bir anda çakan yıldırımdan cesaret alan yağmur hızını aniden arttırmış ve Çelise balkondan kaçarak çatının altına sığınmıştı. İlahi bir sembolün umuduyla malikânenin arka bahçesine, araçların kasabaya gitmek için tepenin çevresinden dolaştığı yolun başlangıcına çıktı. Bir hizmetçi başı için bere getirirken diğeri araçta yemesi için kahvaltıyı arkasından getirmişti. Başka bir hizmetçinin getirdiği şemsiyeyi de memnuniyetle kabul etti.

 

Bineceği at arabasının önünde bekleyen iki muhafızdan biri dün eşyaları göndermesi için güvendiği çocuktu. Yanındaki muhafız yüzünden Çelise onunla konuşmaya çekinse de çocuk hafifçe başını sallayıp gülümseyerek yüreğine birazcık da olsa su serpmişti. Onun eşyaları ilettiğine güvenecekti.

 

At arabasının kapısı onun için açıldı. Binmek için bir ayağını içeri atmıştı ki korkunç bir çığlık ve ardından çekilen kılıçların sesi ödünü patlattı, nefesini kesti.

 

“TANRIM YARDIM ET!”

 

Aklına gelen ilk şey malikânede bir ayaklanma çıktığı ve şimdiye dek kötü davrandığı herkesin ondan intikam alacağıydı fakat gelen şey bundan daha korkunçtu.

 

Muhafızlar onu korumak için önüne geçmiş ve malikâneden çıkan ve kılıçlarını çevredeki her kadının dualar ile tanrılara yalvarmasını sağlayan şeye doğrultmuşlardı. Çelise onu gördüğünde korkudan bayılmak üzereydi. Kısa bir hayat yaşamıştı ve yaşadığı hayatta böyle bir canavarın var olabileceğini hiç düşünmemişti.

 

“Bu arkadaş bizimle birlikte suçlulara karşı dövüşerek tanrıların adaletini sağlayacak.” Siyah renkli örümcek zırhının içindeki Herict, canavarın arkasında sessizce belirdi. “Silahlarınızı şimdilik indirin, kendisi yeni tanrılarımızın adaleti sağlamak için bize gönderdiği bir şampiyondur.”

 

“SAÇMALAMA! BU ŞEY-”

 

Bu şeyin hiçbir şekilde tanrılarla bir ilgisi olamazdı ama Herict’in gözlerindeki alevi gördüğü an içinden geçenleri söylemek konusundaki isteği kayboldu. Kocasına karşı ilk defa sesini yükseltmişti ve hızlıca susarak ilk denemesini büyük bir başarısızlıkla sonuçlandırmıştı.

 

Yeşil renkli canavar Herict’ten uzundu. Belinden, dört kolundan ve boynundan bağlanan zincirlerle Herict’in altın renkli muhafızlarınca zapt edilmeye çalışılıyordu. Canavarın çenesine takılan ve yüzünün yarısını gizleyen çelik aparat onun konuşmasını engellese de şeytani hırıltıları duyabiliyordu.

 

Hizmetçilerin ve hatta muhafızların da korktuğunu görüyordu ama onların ne kadar korktuğu bugün gerçekten umurunda değildi. Gözlerini alamadığı korkunç canavar tüm hayallerini, tüm umutlarını anında silmiş ve Azer’in duasını kabul ettiğine dair inancı hiç orada olmamış gibi kaybolmuştu.

 

“B-bu şeyle mi dövüştüreceksin? Bu acımasızlık Herict!”

 

“Sorun nedir karıcığım?” Herict gülümsedi. “Tanrılarımızın hediyesi seni korkuttu mu? İçin rahat olsun, endişelenmene gerek yok. Tanrılarımız bize sadece suçluların korkması gereken adaletin şampiyonunu gönderdiler. Majesteleri Yu Zao’ya, bizi bu adil ve yardımsever tanrılarla tanıştırdığı için hürmet duymalıyız.”

 

Bunun yanlış olduğunun farkında olmalıydı. Sivina onun gözünü bir şeytanla işbirliği yapacak ve buna tanrıların adını alet ederek lanetlenmesine yol açacak kadar kör etmiş olamazdı.

 

“Aklını kaçırmışsın…”

 

“Kes artık sesini, seni daha fazla dinlemek istemiyorum.” Herict muhafızlara arabayı işaret etti. “Şunu araca bindirin ve önden meydana ilerleyin. Biz arkanızdan geleceğiz.”

 

Herict’e olan sadakatlerini nasıl bozacağını bilemediği muhafızlar bile emri yerine getirmek konusunda tereddütlüydü ama en nihayetinde boyun eğmek zorundaydılar. Hem Herict’in gücü hem de canavarın varlığı onların boyunlarını paradan daha etkili bir güçle eğiyordu. Genç muhafız omzundan tutarak Çelise’yi at arabasına bindirdi.

 

“O şeyden ne kadar erken kaçarsak o kadar iyi,” dedi çocuk.

 

İmkânı yoktu. Tüm umutlarının tükendiğini görmek canını Herict’e satılmaktan daha çok acıtıyordu.

 

Herict bile başlı başına bela olan bir büyücüyken ne Sivina ne de Yu böyle bir canavarın karşısında durabilecek güce sahip insanlara benzemiyorlardı.

 

Kısa sürede yeşeren hayalleri, hayallerinden daha koyu bir tene sahip canavarın varlığıyla solmuştu.

-------------------------

22.03.2023 – 22:05






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr