Bölüm 4.22: Wu De’nin Ölümü

avatar
4502 4

Stellar Transformations - Bölüm 4.22: Wu De’nin Ölümü


Çeviri: Pervane

 

ÇN: Elemental enerji demiştim daha önce. Onu temel enerji olarak değiştiriyorum. Daha sonra önceki bölümlerde de değiştireceğim. Keyifli okumalar…

 

 Qin Yu ve Xiao Hei yan yana gökyüzünde kayboldular.

Wu Nehri, 2 km uzunluğunda, kıvrımlı, Ba Chu eyaletinin en büyük nehri. Onlarca şehrin içinden geçiyor. Batı Chu Fatihinin öldüğü yer de başkentten çok uzak sayılmaz.” Qin Yu kutsal sezgisini kullanarak Xiao Hei’ye bildiklerini aktardı.

Abi, Wu Nehri çok büyük ama sen Xiang Yang’a sadece Wu Nehrinde dövüşelim dedin. Neresi olduğunu nasıl anlayacak? Dövüşün tam konumunu söylemen daha iyi olmaz mıydı?” Xiao Hei şüpheliydi. Biraz önce de şüpheliydi ama Xiang Yang da Qin Yu da dikkatsiz insanlar olmadıklarından birbirlerini anladıklarını düşünmüştü. Ancak şimdi merakına yenik düşmüştü.

Qin Yu gülümsedi. “Orada ne dediğimi hatırlıyor musun?

Xiao Hei konuşmayı hatırlıyordu. Bir süre düşündükten sonra dank etti. “Ha-ha, abi çok kurnazsın. Xiang Yang’ın senin söylediklerinden sonra ifadesinin değişmesine şaşmamalı.” Xiao Hei zeki olduğundan anlamak için kısacık kafa yorması yeterli olmuştu.

Qin Yu Xiang Yang ile konuşurken bir anda sormuştu: “Xiang Yang, baban Batı Chu Fatihi Wu Nehrinde ölmüştü değil mi?” Ardından Xiang Yang’ı düelloya davet etmişti. Xiang Yang dövüşün babasının öldüğü yerde gerçekleşeceğini hemen anlamıştı tabii.

Qin Yu’nun ne ima ettiği belliydi: Baban Batı Chu Fatihi orada ölmüştü, şimdi sen de aynı yerde öleceksin.

1000 yıl önce Qin klanımın Shangxianları Jindan aşamasındaki Xiang Yu’yu Wu Nehrinde öldürmüşlerdi. Şimdi ikimiz çok daha güçlü olan Xiang Yang’ı aynı yerde öldüreceğiz.” dedi Qin Yu gülerek.

Xiao Hei soğukça güldü. “Babasıyla aynı yerde öleceği için Xiang Yang mutlu olmalı.

Xiao Hei, Qin Yu dışındaki insanlarla iletişime geçmek istemiyordu. Qin Yu ile olan ilişkilerinden ötürü Qin klanı üyelerine karşı arkadaş canlısıydı. Diğer insanları ise hiç umursamıyordu. Xiang klanıyla Qin Yu’nun arasında husumet olduğundan Xiao Hei de onlara karşı düşmanca davranıyordu.

Xiao Hei, bu gece halletmem gereken bir şey var. Ne olduğunu biliyor musun?

Başka bir iş daha mı var?” Xiao Hei bir süre düşündü. “Abi, ailene söylediklerine göre başka bir sorun olmamalıydı…. Ah tamam. Wu De’yi diyorsun.” Xiao Hei’nin gözleri parladı.

Qin Yu kutsal sezgisiyle konuştu. “Zekisin. Yarın dolunaylı gecede Xiang Yang ile olan dövüşte sorun çıkarmamalı. Bu dövüş yalnızca bizim değil Qin klanının da kaderini belirleyecek. Bu yüzden Wu De gibi ileri Jindan aşamasındaki biri yaşarsa dövüşürken kafam rahat olmaz.”

Qin Yu’nun niyeti belliydi.

Xiang Yang ile yapacakları savaşta Wu De gizlice saldırıya geçerse savaşın durumu değişebilirdi. Bu bir ihtimaldi. Başka bir ihtimalse Xiang Yang ile beraber ölürlerse ve Qin klanına kin güden Wu De hayatta kalırsa ilerde sorun yaratabilirdi.

İlk öncelik Wu De’yi öldürmek olmalıydı.

Güzel, Wu De. Kardeşi az daha seni öldürüyordu. Bırak şu şerefsizi direkt yakıp kül edeyim!” Xiao Hei nefret doluydu.

Xiao Hei, senin bir şey yapmana gerek yok. Kardeşinden sonra onu da ben cehenneme göndereceğim.” Qin Yu’nun gözleri soğukça parladı. Wu Xing’i öldürdüğünden Wu De ile kan davalı sayılırlardı. Qin Yu insanlara karşı nazik olsa da düşmanlarına karşı merhametsizdi.

Xiao Hei üstelemedi. “Peki o zaman. Yeteneklerini görelim.

Bu gece Wu De başkentte ölecek. Xiao Hei, hadi dinlenecek bir yer bulup geceyi bekleyelim.” Birdenbire inişe geçtiler. İkili, bir adam ve bir kartal, dinlenmek için bir dağ zirvesi seçtiler.

Başkent önceden Chu hanedanlığının başkentiydi. On binlerce evin ışıklarıyla aydınlandığından Gecesiz Şehir de denirdi. Şehir olağanüstü canlıydı, sürekli gelişiyordu ve hareketliydi. Lakin savaş başladığından beri başkenti o canlı ve lüks hali giderek tersine dönmeye başlamıştı.

O Shangxianın düello teklifi tüm başkentte duyulduğundan bu gece sıkıyönetim vardı. Bu sebepten gece vakti kimse sokaklarda dolaşmaya cesaret edemiyordu.

Sessiz bir avluda bir taş masa ve yanında da iki iskemle vardı. Wu De ve Wu Xing burada sık sık otururlardı. Artık Wu Xing hayatta olmadığından bir iskemle boşta kalmıştı.

Evin içindeki yeşim yatağın ortasında bir çay masası vardı. Wu De gözleri kapalı, saçları omuzlarına düşmüş, bağdaş kurmuş halde masanın sol yanında oturuyordu.

Heyhat…” Wu De gözlerini açtı ve yatağı ikiye ayıran masanın sağ yanına baktı. Geçmişte masanın iki yanında oturup sakince pratik yaparlardı. 1000 yıldır birlikteydiler ama artık Wu Xing yoktu. Ve Wu De bu duruma alışmakta güçlük çekiyordu.

Merak etme kardeşim. Xiyang Yang yakında Qin klanının başına bela olacak. Zamanı gelince o klanı katledip intikamını alacağım.” Wu De’nin gözleri soğukça parladı. Kardeşinin intikamını alması gerektiğini asla aklından çıkarmamıştı.

Bir anda odanın kapısı kendiliğinden açıldı. Gecenin soğuk rüzgarları odaya girip Wu De’nin saçlarını dalgalandırdı. Gözlerini kıstı ve vahşi aurası kabarmaya başladı.

Kim?” Wu De sorusunu bitirir bitirmez ifadesi değişti.

Bang!

Wu De’nin yeşim yatağı bir duvara çarptı ve duvar patlamış gibi parçalanarak her yana taş parçalarının saçılmasına sebep oldu. Taş parçalarının ortasından bir yumruk balyoz gibi fırladı.

Wu De karaltı halinde ortadan kaybolup ileri kaçtı ama yumruk ondan daha hızlıydı.

"Bang!"

Yumruk direkt olarak Wu De’nin sırtına isabet etti. Göz kamaştırıcı bir ışık sırtında parladı. Aynı zamanda vücudu yaydan fırlayan ok gibi hızlanarak odanın dışına uçtu. Bu sırada odanın içinde bir silüet belirdi.

Wu De odanın dışından içeriye bakarken ağzının kenarlarından kan sızıyordu.

Kimsin? Dışarı çık!

Soğuk terler dökmeye başlamıştı çünkü rakibinin hızını görmüştü. Öldürme niyetini hissetmesine rağmen sırtından gele yumruğa engel olamamıştı. Yumruğun gücü şaşırtıcı biçimde temel enerji zırhını delip yaralanmasını sağlamıştı.

Uzman!

Wu De’nin bütün temel enerjisi etkinleşmişti. Gözleri de odanın içindeki siluete odaklanmıştı.

Siluet odanın dışına çıktığında Wu De beyninden vurulmuşa döndü.

Sen…” Gördüklerine inanmakta güçlük çekiyordu. “Bu nasıl olur? Sen ölmemiş miydin? Öldüğünü gözlerimle gördüm. Sen kardeşimle birlikte ölmüştün. Nasıl hayatta olabilirsin? Bu mümkün değil. İmkansız!

Önündeki kişi Bay Liu Xing, yani Qin Yu idi.

Neden imkansız olsun? Karşında değil miyim işte, Bay Wu De?” Qin Yu gülümsedi.

Wu De ifadeden ifadeye büründü ve en sonunda yüzünde korku veren bir somurtkanlık görüldü. Qin Yu’ya bakarak “Qin Yu, nasıl hayatta kaldığının ehemmiyeti yok. Ama beni nasıl yenmeyi düşünüyorsun? Seni son gördüğümde felaketinle henüz yüzleşmemiştin. Şimdi en iyi ihtimalle erken Jindan aşamasındasındır. Benim dengim değilsin.” dedi.

Wu De kendinden emindi. Veya kendini buna inandırmaya çalışıyordu.

Az önceki yumruktan rakibinin ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı.

Wu De, 5 saniye… ömrün kaldı!” Qin Yu daha fazla konuşmadı. Gülümseyerek esneme hareketleri yaptı. Bu sırada mırıldanıyordu da. “5,4,3…

Hafifçe esnerken saymaya devam ediyordu.

Rüyanda görürsün.” Wu De aşağılayıcı bir tonla konuştu. Qin Yu’ya inanmasa da tedirgin olmuştu. Temel enerjisini vücudunun dışına sevk etti. Uçan kılıcı da kafasının üzerinde süzülmeye başlamış saldırıya hazır pozisyona geçmişti.

Qin Yu’nun yüzünde soluk bir gülümseme belirdi. “1” dedikten sonra vücudu gümüşi yıldız enerjisiyle sarmalandı ve şimşek gibi Wu De’ye fırladı. Aralarında 10 küsür metre vardı ve Qin Yu bu mesafeyi göz açıp kapayıncaya kadar kat etmişti.

Wu De birden gözlerini açtı. Uçan kılıcını düşüncesiyle Qin Yu’ya gönderdi.

Bang!

Qin Yu bir yumruk savurdu. Koyu altın bir ışık yayan alevli eldivenler direkt olarak kılıca çarptı. Bir anda kılıç parçalanıp tuzla buz oldu. Qin Yu kılıcı yok etmesine rağmen durmamıştı.

"Pu!"

Uçan kılıcı parçalanan Wu De ağız dolusu kan kustu. Öldürme niyetiyle gelen Qin Yu ise 2 eliyle birden saldırıya geçmişti.

Yıldız Alanı!

Birkaç Qin Yu Wu De’nin etrafını sardı. Bütün Qin Yu’lar farklı stillerle Wu De’ye saldırıya geçti. Parmak kılıcı, pençe darbesi, yumruk, bıçak el vuruşu… Neredeyse aynı anda bütün saldırılar Wu De’ye isabet etti.

Vücudu temel enerjiyle kaplanmış Wu De’nin yüzü kaskatı kesilirken temel enerjisi de zayıfladı.

0!

Bütün Qin Yu’lar orijinal vücutta birleşirken Qin Yu sırıtıyordu.

Havaya sıçradıktan sonra bir patlama sesi duyuldu. Wu De’nin hareketsiz vücudu kendini imha edermişçesine patladı ve her taraf kana bulandı.

Wu De’nin patlamış cesedine sırtı dönük olan Qin Yu, geriye doğru sağ eliyle gelişigüzel bir hareket yaptı. Mavi kurdele gibi görünen soluk bir yıldız enerjisi akımı Wu De’nin jindanını yakalayıp Qin Yu’ya getirdi.

Abi, en baştan yıldız alanını kullanınca çok kolay oldu.

Qin Yu gülümsedi. “Kolay değildi. 4 saniye daha fazla yaşadı.

Qin Yu 5 saniye demişti ama saldırısını başlatıp bitirmesi 1 saniye sürmüştü. Kelimelerle ifade edilince hareketleri yavaş gibi gelse de inanılmaz hızlıydı. Yıldız alanını etkinleştirmesi, uçan kılıcı parçalaması ve Wu De’yi öldürmesi yalnızca 1 saniye sürmüştü.

Bu Wu De Siyah Rüzgar leoparlarından bile daha zayıftı.” Xiao Hei aşağılayıcı bir şekilde konuştu.

Aslında hemen hemen aynı seviyedeydiler. Fakat Siyah Rüzgar leoparlarıyla savaşırken erken Nebula aşamasındaydım. Şimdi orta Nebula aşamasında olduğumdan saldırım birkaç kat daha güçlendi. Yani böyle uzmanları öldürmek çok daha kolay hale geldi.

Xiao Hei, artık kaygılanmadan meditasyon yapabiliriz. Yarın gece dolunay çıkınca Wu Nehrine gidip Xiang Yang ile savaşacağız.” An itibariyle Qin Yu’nun içi rahattı.

Wu De’yi öldürdüğüne göre artık hedef olarak sadece Xiang Yang kalmıştı.

 

Güneşin sıcak ışınları sabahı ısıtıyordu. Öğlen vakti başkent yine eskisi gibi capcanlıydı.

Maviler içindeki orta yaşlı bir adam, başkentin Batı Caddesinde yürüyordu. Bu adam Qin De’den başkası değildi. Xiyang kasabasından ayrıldıktan sonra durmadan uçmuş ve ancak şimdi Chu hanedanlığının başkentine varabilmişti. Kimliği açığa çıkmamalıydı. Bu yüzden Yüz ve Kemik Değiştirme sanatıyla görünüşünü değiştirmişti.

Qin De bir çay evine girip garsona 1 gümüş verdi. “Garson, dün başkentte ilginç bir şey oldu mu?

Gümüşü gören garsonun gözleri parladı. Gümüşü aldıktan sonra saygılı bir biçimde açıklamaya koyuldu. “Efendim dün başkentte bir şey oldu. Bir Shangxian havada durdu ve Xiang Yang adımda bir adamı çağırdı. O Shangxian çoktan gitti ama gitmeden önce bütün başkent tarafından duyulan bir şey söyledi.

Qin De derin bir oh çekti. Belli ki Qin Yu henüz Xiang Yang ile savaşmamıştı.

Ne söyledi?” dedi aceleyle.

‘Yarınki dolunaylı gecede Wu Nehrinde… Xiang Yang, bakalım gelecek cesaretin var mı.’ Efendim, o Shangxianın sesi öyle gürdü ki gökyüzünde yankılandı. Başkentte o sesi duymayan kalmadı. Dünden beri uzmanlar Wu Nehrine akın ediyorlar. Kimisi savaş yerinin Batı Chu Fatihinin öldüğü yer olacağını söylüyor.” Garson da bu görüşü onaylarmış gibi konuştu.

Qin De hafifçe gülümserken bu düşünceyi takdir etti.

Wu Nehrinde?

Wu Nehri çok uzun olduğundan kim bilir savaş nerede yapılacaktı? Batı Chu Fatihinin öldüğü yer Wu Nehrinin en meşhur yeriydi. Birisi Xiang Yang ismiyle bu yer arasında bağlantı kurabildiği sürece dövüşün nerede olacağını kestirmesi oldukça kolaydı.

Qin De çayını içtikten sonra başkentten ayrılıp Wu Nehrine yöneldi.

 

Ebedi Ev’de...

Evin kapısı kendiliğinden açıldı ve siyah cübbeli Xiang Yang dışarı çıktı. Bu gece savaşın yapılacağı geceydi. Hala gündüz olmasına rağmen önceden savaş alanına gitmeyi tercih etti. Kesinlikle aceleci birisi değildi.

Savaştan önce savaş alanını incelemesi gerekiyordu. Aksi takdirde önceden yerleştirilmiş olması muhtemel tuzaklar veya büyüler kendisine büyük kayıplar verdirebilirlerdi.

Usta, çok kötü bir şey oldu. Wu De ölmüş.” Lan Xuemou aceleyle koşuştururken uzaktan bağırdı.

Xiang Yang kaşlarını kaldırdı. “Biliyorum.” Fazla konuşmadan soğukça gülümsedi. “Beni korkutmak istedin değil mi? Wu De gibi ileri Jindan aşamasındaki birisi benim gözümde pek de kıymetli değil.

Rüzgarda savrulan cübbesiyle gökyüzüne uçtu ve Wu Nehrine, savaşın yapılacağı yere yöneldi.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr