SS 136: Hong'un Varışı

avatar
9818 27

Swallowed Star - SS 136: Hong'un Varışı


 

Çeviri ve Düzenleme: madShy

 

Yüzeyi kan kırmızısı üçken dövüşçü jeti pürüzsüzdü ve agresif uçan bir canavar hissi veriyordu.Bu sırada kan kırmızısı üçken dövüşçü jeti gökyüzünden yavaşça alçalıyordu, seçkin eğitim kampındaki tüm öğrenciler ve savaş tanrısı öğretmenler sessizliğe gömülmüştü.

 

Kimse ses çıkarmaya cüret etmedi.

 

Dövüşçü jeti iniş yaptı, “HUA!” kapak açıldı!

 

Sarı benizli bir adam ile birlikte beyaz tenli bir adam kapaktan aynı anda dışarıya adımlarını attı.İnce bir hava tabakasında yürüdüler, altlarında hiç kimsenin göremediği görünmez bir platform varmış gibiydi.Bu şekilde çimenlerin üstüne kadar yürüdüler.Bu sahne tüm öğrencilerin gözlerinin kocaman açılmasına sebep olmuştu.

 

“Savaş tanrısı seviyesini aşan iki varlık, işte o ikisi!”

 

Luo Feng de şok olmuştu,”Görünen o ki bu ikisi Sınırların Dojosu karargahından iki araştırmacı.”

 

İki araştırmacı çimlerin üzerinde durarak sessizce reislerini beklediler.2000 çift gözün bakışları da kapağın olduğu yerdeydi...hepsi umutla dünyanın efsanevi en güçlü dövüşçüsünü bekliyorlardı,o tartışmasız bir numaraydı! Sonunda bir gölge kapağa yaklaştı.

 

Luo Feng gözünü bile kırpamıyordu,bir saniyesini bile kaçırmak istemiyordu! Dikkatlice kapağa gelen adamı inceledi.

 

O 1.9 metre uzunluğundaydı, siyah pantolon ve ceket giyiyordu.Yatık keskin saçları...tüm görüntüsü gökyüzünü parçalayan bir mızrakmış hissi veriyordu! Yaşı bakımından ise yüzünde tek bir kırışıklı bile görülmüyordu, genel olarak 20 yaş civarında gösteriyordu.

 

Diğer yandan bu aura açıkça sıradan bir gencin yayabileceği bir aura değildi.

 

Bir adım attı ve aynı anda eğitim kampındaki herkesi taradı.

 

“GÜMBÜÜRR~~”

 

Luo Feng aklını kaybetmiş gibi hissetti.Tüm arazi ve gökyüzü seğiriyormuş gibi görünüyordu;sabah güneşi görüş alanından çıkmıştı.Seçkin eğitim kampındaki tüm öğrenciler şok edici şekilde gökyüzünün gündüzden geceye dönüştüğünü fark etti: tek bir ışık parçası parlamıyordu, sadece karanlık kalmıştı.

 

Tamamen siyah gökyüzü ve simsiyah saçlı adamın tüm bu karanlığın merkezinde parladığını görülüyordu!

 

O imkansızın vücut bulmuş haliydi!

 

Yenilmez bir güç! Savaş tanrısı öğretmenler bile direnç göstermeye cüret edemezdi;direnç göstermek hakkında düşünemezlerdi bile!Siyah saçlı adamın bakışlarıyla yüzleştiğinde, çok daha güçlenmiş Luo Feng bile bu siyah saçlı adamın onu tek bakışta öldürebilecekmiş gibi hissetti.

 

O Hong idi!

 

Dünyanın en güçlü dövüşçüsü!İki araştırmacı Hong’un yanında karanlığından tamamen engellenmişti.Bir araştırmacı savaş tanrısı seviyesini aşan bir varlıktı.Yine de Hong’un önünde soluk kalıyorlardı.

 

“Seçkin eğitim kampındaki bu öğrenci dalgası oldukça iyi!” soğuk bir ses yükseldi.

 

Tam bu kelimeler söylendiğinde karanlığın içerisine düşmüş öğrenci ve öğretmenler karanlığın kaybolduğunun farkına vardılar. Sabah güneşi tekrardan yüzünü göstermişti!Öyle olsa bile herkes karıncanın fil ile yüzleştiği gibi muazzam derecede bir baskı altında hissediyordu.

 

Hong’un önünde herkes anlamsız hissediyordu.

 

“Reis bu öğrenci dalgasının içerisinde epeyc iyi tohumlar var.” dedi eğitim kampı liderlerinden biri olan ‘Araştırmacı Wang’.

 

Hemen hemen her öğrenci Hong’un gözlerini izliyordu,idollerine bakıyormuş gibilerdi!

Tüm dövüşçülerin liderine!

 

“Hm?” Hong bir adım attı ve gerçeklikte bir öğrenciye ışınlandı.

 

Tüm öğrenciler,öğretmenler ve araştırmacılar bile siyah saçlı adam Hong’a başlarını çevirdiler,şu anda genç bir öğrenciye bakıyordu….Luo Feng!

 

Luo Feng önündeki siyah saçlı adama bakarken donup kaldı:dünyanın en güçlü dövüşçüsü onu mu dikizliyordu?Neden ona baksındı ki?

 

“Hong Luo Feng’e bakıyor!”

 

“Neden reis Hong Luo Feng’e bakıyor?”öğrenci grubuyla birlikte olan Candace nefret ve memnuniyetsiz hislerle dolup taşıyordu.

 

Üç araştırmacı şaşırmamıştı, ne de olsa Hong kişisel olarak Luo Feng için bir sözleşme oluşturmuştu.

 

“Sen şu Luo Feng’sin?”kibar görünmesine rağmen kalın bir ses yükseldi.Siyah saçlı adam bu genç delikanlıya bakarken başını eğdi.

 

“Evet reis.” Luo Feng saygıyla cevapladı.

 

Siyah saçlı adam sırıtmış gibiydi.

 

“Reis gülümsüyor?”

 

“Reis gülümsüyor?” Üç araştırmacı şok olmuştu.Onlar dünyanın en güçlü dövüşçüsünün tutumu hakkında çok açıktı.Savaş tanrısı seviyesini aşan diğer varlıkklarla görüşse bile nadiren gülümserdi.

 

Siyah saçlı adam Luo Feng’i yargıladı ve elinde olmadan açıkladı: “Ne güçlü bir ruhsal güç ama!”

 

// Haauhahahahahaa Reis anında sattı ya bizimkini :D

 

Luo Feng donup kaldı!

 

Üç araştırmacı donup kalmıştı!

 

Eğitim kampındaki tüm öğrenciler afallamıştı!

 

Böylesine güçlü bir ruhsal güç mü? Luo Feng hakkında mı konuşuyordu? Luo Feng bir ruh okuyucu muydu?

 

“B...be...ben…” Luo Feng sersemlemişti.

 

Ruh okuyucu kimliği üç araştırmacı, tüm öğrenci ve savaş tanrısı öğretmenlerin karşısında dünyanın en güçlü dövüşçüsü ‘Hong’ tarafından açığa çıkartılmıştı!Bilinç altı dünyasında gizlenen ruhsal gücü açığa bile çıkartmamıştı.Diğer üç araştırmacı bulamamıştı, fakat kim bilirdi ki reisin bunu bulup ayrıca açığa çıkartacağını!

 

“Böylesine güçlü bir ruhsal gücünün olacağını düşünmüyordum, şaşmamak gerek…”siyah saçlı adam hafifçe onayladı, Luo Feng’den sessizce memnun olarak.

 

Bundan sonra siyah saçlı adam Hong bakışlarını diğer öğrencilere çevirdi ve soğukça söyledi: “Sizler dünyanın en genç dahilerisiniz.Hedefiniz savaş tanrıları olmak değildir, savaş tanrısını aşan varlıklar olmaktır! Umarım kimileriniz bu noktaya ulaşabilir!” reisin sözlerinde herkesin kalbinin derinlerine doğru gömülen engin bir büyü zenginliği var gibiydi.

 

Tüm öğrenciler bu biçimsiz rehberlik altında tutkuyla dolup taşıyordu.

 

Sonrasında siyah saçlı adam Hong etrafında döndü ve ayrıldı.

 

.....

 

Ancak Hong görüş alanlarından ayrıldıktan sonra öğrenciler gürültüye başladı.Savaş tanrısı öğretmenler bile tutku doluydu.

 

“Reis Hong çok ama çok güçlü!”

 

“Bir ruh gibi reis şuan tüm dünyanın hakimiymiş gibi hissettim.”

 

“Evet,evet.”

 

Tüm öğrenciler heyecanla ana dillerini kullanarak arkadaşlarıyla konuştular.

 

“Luo Feng sen ruh okuyucu musun?”

 

“Sen gerçekten bunu gizliyordun...Bir ruh okuyucu adamım…”

 

Epeyce Çinli öğrenci Luo Feng’ hayret ediyordu.Diğer yandan seçkin eğitim kampındaki tüm öğrenciler oradaydı.Seçkin eğitim kampındaki öğrenciler dünyanın her yanından toplanmış dahilerdi. Ruh okuyucuları çok nadir olsalar ve tüm öğrenciler şok olduysa da, birçoğu kıskanç değillerdi.

Tabii ki eğer Luo Feng’in ruhsal gücüyle çoğu ileri düzey savaş tanrısını dümdüz edebileceğini bilselerdi onlar muhtemelen baygınlık geçireceklerdi.

 

“Luo Feng” boğuk bir ses çalındı.

 

Etraftakiler anında sessizleşti.

 

Luo Feng başını çevirdi: gelen kişi elbette araştırmacı Wang idi. Araştırmacı Wang Luo Feng’e baktı: “Gel, benimle birlikte reisle görüş.”

 

“Evet.” Luo Feng şüpheyle dolmuştu fakat yine de reisle görüşmek üzere araştırmacı Wang’ı takip etti.

 

Ve tam şu anda--

 

Öğrenci grubunun içerisindeki uzun zayıf sarışın genç Candace uzaktan Luo Feng’e bakıyordu.Gözleri buz gibiydi ve  dişlerini sıkmıştı: “Ruh okuyucu? Aslında ruh okuyucu olduğunu kim bilebilirdi ki.Görünen o ki teyzem ve diğerlerinin şüpheleri doğruydu.Evet bunu hemen teyzeme söylemek zorundayım.

 

“William bir süreliğine kendi yerimde olacağım.” dedi Candace.

 

“Pekala çabuk ol, muhtemelen yakında ayrılacağız.” William onayladı.



******

 

Sessiz çay odasında.

 

Siyah saçlı adam Hong elinde çay fincanını tutarken taburesine oturuyordu ve iç geçirdi: “Luo Feng böylesine genç bir yaşta bu kadar ruhsal güce sahip.Görünen o ki epeyce bir ruhsal güçle dünyaya gelmiş. Gördüğüm en güçlü ruh okuyuculardan birisi.Ayrıca aşırı zeki, yoksa kim bu kadar kısa sürede Dokuz Aşama Yıldırım Bıçağı’nın dördüncü aşamasını tamamlayabilirdi ki.”

 

“Diğer yandan neden ruhsal gücünü gizliyor?” siyah saçlı adam Hong aniden kendi kendine düşündü, “Belki de bu sefer söylediğimden ötürü epeyce ikilem içindedir.”

 

Aslında…..

 

Luo Feng epey sıkıntılıydı.

 

Araştırmacı Wang’ı takip ederken Luo Feng’in aklı endişelerle doluydu.Reis Hong aniden sırrını açık etmişti ve Luo Feng’in bunun hakkında yapabileceği hiçbir şey yoktu! Şu anda epeyce güçlüydü fakat Akbaba Akrep çifti de zayıf değillerdi.Orijinal olarak güvenli bir şekilde adım adım olmak üzere planlıyordu!

 

Akbaba ve Akrep çifti ışıklar altındayken o karanlıktaydı; her şey onun lehine gelişiyordu.

 

Fakat şimdi sırrı aniden açığa çıkmıştı….

 

“Akbaba Akrep çifti aptal değillerdi onlar muhtemelen suçlu olduğumun farkına varacaklardır.” Luo Feng iç geçirdi.

 

“Reis içeride, gir bakalım.” dedi Araştırmacı Wang.

 

“Evet.”

 

Luo Feng sessiz çay odasına yürüdü.

 

“Otur.” sesi hala biraz soğuktu fakat ilgilendiği siyah saçlı adamın Luo Feng’e bakan gözlerinden okunabiliyordu.

 

Luo Feng o yönü takip ederek oturdu.

 

“Luo Feng ruhsal gücün muhtemelen ileri düzey savaş tanrısı seviyesine ulaşmış olmalı.Senden güçlü olan pek savaş tanrısı yok öyleyse neden gücünü saklıyorsun? Savaş tanrısı seviyesini aşan varlıklardan düşmanların mı var?” reis Hong Luo Feng’e baktı, “Açıklamama izin ver.Eğer bir sıkıntıya sebep olduysan, endişelenme….eğer savaş tanrısı seviyesini aşan düşmanların varsa senin kılına bile dokunamayacaklarını ben garanti ediyorum.”

 

Hong bu genç adam Luo Feng’in bir sıkıntıya sebebiyet vermiş olabileceğini anlamıştı bu yüzden bu sözü veriyordu.

 

Hong için…..

 

Gezegende sözlerine karşı gelebilecek kimse yoktu.

 

“Savaş tanrısı seviyesini aşan?” Luo Feng afallamıştı. Henüz bu seviyede insanları kızdırabilecek derecede güçlü değildi.

 

“Reis, Akrep Akbaba çiftinin oğluyla Jiang Nan merkezi şehri vahşi doğa bölgesinde bir fikir ayrılığına düştüm ve sonuç olarak onu öldürdüm. Bu nedenle Akbaba Akrep çifti suçlu için astronomik bir ödül ortaya koydular.” Luo Feng dürüstçe konuştu, “Gücüm şuan sadece aldığım ejderha kanı sayesinde arttı.”

 

Reisin önünde Luo Feng’in yalan söylemesine gerek yoktu.

 

Reis ne kadar güce sahipti ?

 

Hong için Luo Feng ve Akbaba Akrep çifti, savaş tanrıları arasındaki fikir ayrılıkları karıncalar arasındaki fikir ayrılıkları gibiydi! Hong’un sözleri şuan çok netti….savaş tanrısı düzeyini aşan varlıklar bile olsalar tek bir cümleyle sakinleştirilebilirlerdi. Hong bu varlıkların Luo Feng’in kılına dokunamayacağını garanti edebilirdi! Bu ne kadar muazzam bir güçtü öyle?

 

“Ah, bu 100 milyar ödülü daha önce duymuştum.” Hong hafifçe onayladı.

 

Aptal olmadıkları sürece herhangi biri anlayabilirdi……

 

bu itibarı ve arka planı olmayan genç dövüşçü iki ileri düzey savaş tanrısının oğlunu zorlanmadığı sürece öldürmezdi!

 

“Akbaba Li Yao’nun önceden söylediğimi yakında duyacağına eminim.” reis Hong onayladı.

 

Luo Feng çaresizdi.

 

Hepsi senin yüzünden değil miydi….muazzam tanrısallığın ağzından dökülen bir sözcük yüzünden şuan titriyorum.

 

Diğer yandan Hong’a karşı kim şikayetlerini dile getirmeye cüret edebilirdi ki?

 

Eğer Akbaba Akrep çiftiyle yüzleşmek zorunda kalsaydı yapardı.Hiçbir şekilde onların hiçbirinden korku duymazdı. Ancak…..ailesi!

 

“Reis” Luo Feng içtenlikle istekte bulundu, “Akbaba ve Akrepten korkmuyorum fakat ailem….”

 

“Rahatla, ailen iyi olacak.” reis Hong konuştu.

 

Bir kez bunu duyduğunda Luo Feng tamamen rahatladı.Bu gezegende hangi söz reis Hong’un sözleriyle karşılaştırılabilirdi? Başkanlar ve başbakanlar bugün konuşabilirdi fakat yarın başka bir şey yapmaya zorlanırlardı. Fakat Hong’un söyledikleri ‘altın kural’ olarak kabul edilebilirdi: kimse onları ihlal edemezdi.

 

“Akbaba Li Yao’nun kişiliğinden anladığıma göre muhtemelen Avustralya’daki yaşam ve ölüm maceramızda saldırmayı deneyecek.” dedi reis Hong, “Sen ve o ikiniz de dövüşçülersiniz bu yüzden bu işe elimi sokmayacağım.”

 

Hong çok daha yukarıdaydı!

 

Yapmak zorunda olmadığı sürece diğer dövüşçüler arasındaki işlerle uğraşmak için fazla tembeldi.

 

“Eğer Li Yao Avustralya’ya gelirse kimin öleceğini söylemek zor olacaktır.” Luo Feng’in bakışları kararlıydı.

 

Reis Hong hafifçe onayladı: “Luo Feng Sınırların Dojo’sunun üyelerinden birisin. Hatırlatayım ki--bu akbaba Li Yao arkeolojik bir harabede başarıyla bir ‘Kara Tanrı’ seti buldu. Bu Kara Tanrı seti istediği herhangi bir defansif zırha dönüşebiliyor. Burun delikleri dahil bedenin tümündeki herhangi diğer tüm yerleri kaplayabiliyor.

 

Luo Feng donup kalmıştı.

 

“Bir defa tamamen kaplandığında fırlatma bıçakların Kara Tanrı setini parçalayamayacak.” reis Hong Luo Feng’in kılıflarına baktı, “Tabii ki kimse her zaman ağzını ve burnunu koruyamaz. Gözlerini de sürekli kapatamaz çünkü yaparsa hiçbir şey göremez.”

 

Luo Feng şok olmuştu…..

 

Bu Kara Tanrı diye bilinen setler istediği defansif zırha dönüşebiliyordu, ne kadar inanılmaz bir şeydi öyle.

 

“Bu yüzden eğer ona tuzak kurabilirsen öldürme şansın olabilir.”

 

“Hemen hemen kaçarken sen daha iyiyken savunurken o daha iyi oluyor.”

 

“Saldırı gücü yüksek iken senin saldırı gücün öngörülemez!”

 

.....

 

Çay odasından ayrıldıktan sonra Luo Feng sakinleşti.

 

Eğer Kara Tanrı seti olmasaydı Luo Feng muhtemelen akbaba Li Yao’yu yüz yüze dövüşte kolayca öldürebilirdi.Diğer yandan şuan Li Yao’nun bir Kara Tanrı seti vardı, gerçekten de yenilmezdi! Luo Feng’den tamamiyle zayıf değildi.

 

“Hong açık bir şekilde bu duruma dahil olmak istemiyor.”

 

“Pekala, gücüm Li Yao’nunkinden farklı bu yüzden Hong muhtemelen bunu bir test olarak görüyor.” Luo Feng kendi kendine düşündü. Aslında reis Hong için Luo Feng işlenmemiş bir elmas gibiydi. İşlenmemiş ham elmasın planlanarak,kesilerek ve parlatılarak gerçek değerini açığa çıkartılması gerekiyordu.

 

Eğer akbaba Li Yao için Dojo’nun yardımına ihtiyacı olsa da….

 

o zaman Hong’u çok büyük hayal kırıklığına uğratacaktı.

 

“Li Yao hmph, belki çok tecrübelisin ve belki de beraberinde çok fazla kişiyi getireceksin.”

 

“Fakat seni Avustralya kıtasında bekliyor olacağım.” Luo Feng hemen kocaman bir adım atarak eğitim kampındaki toplanma bölgesine doğru ilerledi.



.....



Ve uzaklarda Çin’de Jiang Nan merkezi şehrinde.

 

Jiang Nan dağ suyu bölgesinin ana kısmında Harika dağı zirvesinde bir villada. Li Yao ve sarışın Venina’nın yüzlerinde ekrandaki Candace’nin görüntüsüne bakarken kasvetli bir ifade vardı.

 

“İşte böyle.Teyze,dayı,toplanma alanına gidiyorum, yakında Avustralya kıtasına doğru gidiyoruz.”Candace’nin görüntüsü anında ekrandan kayboldu.

 

Li Yao ve Venina aşırı derecede öfkelenmişlerdi.

 

“Bu oydu.”

 

“BU GERÇEKTEN OYDU!!!!!”

 

Li Yao ciddiyetle söyledi, “Ruh okuyucu olarak kimliğini gizli tuttu. Suçluluk duymamış olsaydı neden kimliğini gizlerdi ki? Hmph, seçkin eğitim kampının bir öğrencisi ha? İmparator bile olsa,ben,Li Yao bedenini on binlerce parçaya ayırarak seni bu dünyaya geldiğine pişman edeceğim!”

 

 

madShy notu:  Tüm karakterlerinin kişisel amaçlarını küçük ipuçlarıyla belli eden serimizde artık büyük kapışmaların olduğu kısımlara geldik arkadaşlar. Luo Feng  Li Yao ve Venina Paulinus ile kapışmasından alınının akıyla çıkarak reis Hong'un gözüne girebilecek mi ? Yoksa ağır yaralar alarak uzun süre onlardan yaralı bir hayvan gibi kaçmak mı zorunda kalacak? Bunların hepsini devam eden bölümlerde birlikte göreceğiz! 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr