SS 149: Adanın Sırrı

avatar
8201 31

Swallowed Star - SS 149: Adanın Sırrı


 

Çeviri ve Düzenleme: madShy

 

Li Yao karısı tarafından gönderilen taktiksel iletişim saatindeki koordinatlara baktı: “Hm? Çoktan adaya girmiş mi?” Li Yao delirmedi fakat mutluydu. Eğer koordinatlar değişmez ise, Li Yao Luo Feng’in taktiksel iletişim saatini burada bıraktığından şüphelenebilirdi.

 

Ve şuan hedef hareket ediyordu.

 

Bunun anlamı Luo Feng kesinlikle onu giyiyor demekti.

 

"İlk önce dinleneceğim. Vücudumun yenileme hızıyla iki gün içerisinde iyileşmeliyim. Yarım gün de durumumun stabilize olması için bekleyeceğim." Li Yao Luo Feng'in arkasından koşturmak gibi bir şeye kalkışmadı. Öncelikle sahilde bağdaş kurarak dinlendi.

 

Sis adanın üzerinde yayılıyordu.

 

"Ne kadar tuhaf." Luo Feng tamamen kuşanmış bir şekilde yavaş ve dikkatlice adadaki ağaçlığın içerisinde ilerliyordu.Etrafındaki bitkilere baktı ve daha fazla kafası karıştı, "Adanın içerisinde iki üç kilometre ilerlememe rağmen hala hiçbir canavar izine rastlamadım. Görünen o ki bu adada gerçekten hiç canavar bulunmuyor."

 

"Burada belli olan tek şey--"

 

"Şu anda Avustralya kıtasında kış olmalı fakat bu adadaki sıcaklık yüksek. Ağaçlar ve çiçekler yaz ya da baharmış gibi çiçekleniyorlar." Luo Feng'in kafası karışmıştı.

 

Bu adanın ardındaki sır neydi acaba?

 

Ağaçlar bereketli, çiçekler rengarenkti,asmalar her yerdeydi… ormanlık alan hayat dolu görünüyordu.

 

Fakat burada hiç hayvan bulunmuyordu.

 

Luo Feng dikkatlice adım adım ilerledi.

 

Luo Feng’den 100 metre kadar ileride pembe bir çiçek vardı. Bu çiçek aslında bir lavabodan daha büyüktü,yanındaki çiçeklerden de daha büyüktü. Ayrıca çok daha parlaktı. Bu sırada….Luo Feng yavaşça bu çiçeğe doğru ilerlemeye başladı. Yakınlaştıkça yakınlaştı ve sonunda vardı.

 

“Ne kadar parlak bir çiçek. Bu mevsimde Avustralya kıtasında böylesine parlak bir çiçek görmek oldukça nadirdir.” Luo Feng biraz inceledi ve sonra başını çevirdi ve yoluna devam etti.

 

//hayret ağzına atar ya da koparır diye düşünmüştüm hahah

 

Luo Feng tam iki adım attığında--

 

Vıııınnn!

 

Lavabodan daha büyük olan parlak pembe çiçek yırtıcı bir şekilde kocaman açıldı. Bir anda üç dört metre genişliğinde devasa çiçek patlayıcı bir şekilde şimşek gibi Luo Feng’e saldırdı.Gökyüzünü kaplayarak direkt olarak Luo Feng’i yutmaya çalıştı.

 

Sisli adaya girdikten sonra Luo Feng hiçbir zaman gardını indirmemişti ve her zaman en yüksek ihtiyat düzeyinde ilerliyordu.

 

“Hm?” soğuk bir ışık Luo Feng’in gözlerinde parladı.

 

Vıııınnn! Vıııınnnn! Vııııınnn!

 

Siyah ışıkları anında Luo Feng’den çıkarak devasa çiçeğe ateşlendi. Her bir fırlatma bıçağı inanılmaz bir güç içeriyordu ve hayret verici bir delme güçleri vardı. Üç ölüm ışını gibi Luo Feng’e doğru kabaran çiçeği parçalara ayırdılar. Üç siyah ışık birkaç kez gezindi ve çiçek anında parçalarına ayrıldı.

 

Bir tane fırlatma bıçağı direkt olarak devasa çiçeğin uzanan kan kırmızısı kökünü kesmişti!

 

CHİU!

 

Metal keser gibi kökünü kesmişti.

 

“İnsan yiyen bitki?” Luo Feng çiçek parçalarına ve yerdeki kök kalıntılarına baktı. Kukuku~~ kırmızı kan bitkinin içerisinden boşalmaya devam ediyordu, epey tuhaftı.

 

“İnsan yiyen bitki mutasyonu son derece nadirdir.”

 

“Ve dünyadaki çoğu insan yiyen bitki Güney Amerika’nın amazonlarında bulunuyor.” Luo Feng şaşkınlıkla somurttu, “Nasıl olur da insan yiyen bir bitki bu adada olabilir?”

 

Büyük Nirvana periyodu hayvanların mutasyon periyodu idi.

 

İnsanlar bir tür hayvan sayılırdı.

 

Çok fazla miktarda canavar doğduğunda güçlü insan dövüşçüler de doğmuştu! Diğer yandan bitkiler etkilenmeden kalmıştı. Ağaçlar hala ağaçtı, çiçekler ise hala çiçek….mutasyon geçiren tek bitki--insan yiyen bitkilerdi. Bu insan yiyen bitkilerin birkaç tane çeşidi vardı, mutasyon geçirdikten sonra şuan düzinelerce çeşidi bulunuyordu.

 

İnsan yiyen bitkiler mutasyon geçiren tek bitki olduklarından çoğu bilim insanı, insan yiyen bitkileri ‘özel organizmalar’ olarak tanımlıyordu.

 

“Tuhaf,tuhaf, insan yiyen bir bitkinin burada göründüğüne inanamıyorum.”

 

Luo Feng başını sallayarak ilerlemeye devam etti.

 

Onun gibi güçlü bir ruh okuyucu için bu insan yiyen bitki gerçekten bir tehdit teşkil etmiyordu.

 

.....

 

İnsan yiyen bitkinin saldırısını tecrübe ettikten sonra Luo Feng daha dikkatli olmaya ve aşırı yavaş ilerlemeye başladı. Diğer yandan bu ‘yavaşlık’ göreceliydi; hala normal bir insandan daha hızlı yürüyordu.

 

Yarım saat kadar sonra.

 

“Eh?”

 

“Söğüt ağacı!” Luo Feng uzaklardaki söğüt ağacına bakarken kendini gülümsemekten alamadı…. bu adadaki çoğu ağaç çok nadirdi fakat Luo Feng söğüt ağacına epeyce aşinaydı.Yang Zhou şehri caddelerindeki ağaçlandırmada söğüt ağaçları kullanılmıştı! Bu yüzden Luo Feng söğüt ağaçlarını gördüğüne mutlu olmuştu. Belki kimse burada uzun zamandır olmadığından bu söğüt ağaçları inanılmaz yüksekliklere kadar uzamışlardı.

 

“Bir,iki,üç,dört….toplamda dokuz tane!!”

 

“Dokuz söğüt ağacı, ne kadar da devasa söğüt ağaçları.”

 

Luo Feng yürüdü.

 

Önündeki dokuz söğüt ağacı gerçekten de büyüklerdi. En zayıf söğüt ağacının bile çapı bir metre kadardı. En kalın söğüt ağacının çapı üç metre kadardı…..bir ağacın böylesine büyük olması bile son derece nadirdi. Bitkiler bu adada bereketli olduklarından dokuz söğüt ağacının dalları rüzgarla sallandı.

 

Hu~Hu~

 

Dokuz süper söğüt ağacı. Her bir söğüt ağacının milyonlarca dalı rüzgarda dans ediyordu.

 

“Bu ada kesinlikle inanılmaz, bir söğüt ağacının böylesine devasa miktarda büyümesi….”

 

“Ve buradaki diğer bitkiler de hayat dolu sadece söğüt ağaçları değil. Şuan kış olmasına rağmen ağaçların üzerinde hala yaprakları duruyor.” Luo Feng şaşırmıştı.

 

Chi! Chi! Chi!

 

Luo Feng, dokuz büyük söğüt ağacının yanında kendi halinde düşünürken, söğüt ağaçlarındaki bütün dallar aniden dans etti ve acımasız teller gibi Luo Feng'i hızla sardı! Son derece hızlılardı, ses hızından çok daha hızlılardı. Bu kadar kısa mesafe olduğundan Luo Feng’in bile gökyüzünü kapatan dalları savuşturmaya imkanı olmamıştı!

 

“Bu şey de ne?” Luo Feng’in ifadesi değişti. En küçük söğüt ağacı bile 30-40 metre yüksekliğe ulaşıyordu ve bu da 10 katlı bir bina yüksekliğiydi! En büyüklerinin ise genişliği üç metreyi buluyordu, yüksekliğiyse 100 metreye yakındı….böylesine uzun söğüt ağaçları olduklarından dalları da olağanüstü sayılara ulaşıyordu. Dallarının her biri 100 metre uzunluğundaydı ve tüm gökyüzünü kaplıyorlardı!

 

“YARIP GEÇ!” Luo Feng vahşetle ileri doğru atıldı. Aynı sırada altı fırlatma bıçağı bedenini çevreledi, ateşten bir tekerlek gibi çılgınlar gibi etrafındaki bölgeyi saran dalları parçalamaya başladı! Luo Feng’in fırlatma bıçakları çoğu ileri düzey savaş tanrısını öldürebilirdi bu yüzden saldırı güçleriyle dallar hızlıca kesiliyordu. Diğer yandan dalları kesmek çeliğin kesilmesinden farksızdı.

 

Luo Feng’in ruhsal gücünden ve fırlatma bıçaklarından anladığı kadarıyla her bir dalın içerdiği güç muhtemelen ileri düzey bir kumandanın bıçağındaki güç kadar vardı! Böylesine bir seviyede güdümlü füze bile bu dalları yok ederken sıkıntıya düşebilirdi.

 

Tabii ki dallar Luo Feng’in fırlatma bıçaklarına karşı hiçbir şey yapamıyorlardı.

 

Luo Feng’in hücumu karşısında ve fırlatma bıçaklarının yüksek hızlı rotasyonu sayesinde büyük miktardaki dal ikiye bölünüyordu.

 

Luo Feng tam dışarı atılacağı sırada, ‘BOOOM’.

 

En büyük süper söğüt ağacı kralı üç metre çapıyla aniden birkaç açık altın dallarını ateşledi. Onlardan tonla vardı neredeyse 10000 dal kadar ! Her bir dalın uzunluğu birkaç yüz metre uzunluğundaydı ve hemen hemen aynı anda Luo Feng’in etrafını sardı. Luo Feng’in fırlatma bıçaklarına dümdüz hücum ettiler.

 

“CİHUCİHİH!”

 

Dönen fırlatma bıçakları bir açık altın rengi dalı bile zar zor kesebilmişti.

 

“İyi değil.” Luo Feng’in ifadesi dramatik bir şekilde değişti.

 

Geri çekil! Hızlıca geri çekildi ve açık altın söğüt ağacı dallarını savuşturdu.

 

“Bir açık altın söğüt dalını bile kesmesi fazla zordu. Eğer milyonlarca dal tarafından sarılırsam….sıkıntıya düşeceğim.” Hala dalları kesebiliyor olmasına rağmen….riske giremezdi. Çünkü başarısızlığın anlamı ölümdü! Dans ederek ona ulaşan açık altın renkteki dallarla yüzleştiğinde Luo Feng vahşice yerde delik açtı ve aynı sırada geri çekildi! PU!

 

Üç fırlatma bıçağı dönerek yerin içine doğru gitti ve Luo Feng direkt olarak deliğe daldı. Ruhsal gücünü ayaklarında toplayarak matkap gibi hızlıca yerde ilerlemeye başladı.

 

“CHİUCİHU!”

 

Büyük miktardaki açık altın dallar hızlıca yere daldı. Diğer yandan altın dallar sadece birkaç yüz metre uzunluğundaydı bu yüzden fazla derine gidemezlerdi. Ve bu dalların ana fonksiyonu bağlamak ve hedeflerini boğarak öldürmekti…. dalların uçları çatallıydı bu yüzden kazma kabiliyetleri Luo Feng’in fırlatma bıçaklarıyla karşılaştırılamazdı!

 

Açık altın dallar biraz dans ettikten sonra süper söğüt ağacı kralına geri döndüler. diğer söğüt dalları ise her zaman olduğu gibi rüzgarda dans ettiler.

 

......

 

Yerin derinliklerinde kayalı katmanda. Luo Feng küçük bir delik açtı.

 

Luo Feng kirlenmişti ve arkasındaki kayaya uzandı.

 

“Şıp, şıp!” katmanda kalan su sürekli olarak damlıyordu.

 

“ Kesinlikle bana kötü davrandılar.” Luo Feng kendine güldü.

 

“Şimdi sisli adada neden hiç uçan canavar ya da kara canavarı olmadığını biliyorum.” Luo Feng önceden düştüğü sahneyi anımsayarak hala şaşırıyordu, “İnanılmaz, inanılmaz. Söğüt ağaçları bile saldırabiliyor. Eğer bu haber yayılırsa tüm dünya şaşkına dönecektir.”

 

Dünyadaki bitkiler insan yiyen bitkiler dışında asla mutasyona uğramamışlardı.Diğer yandan....

 

Luo Feng sisli adada insan yiyen bitkiyi keşfettiğinde şaşırmamıştı fakat söğüt ağaçları tarafından saldırıya uğradığında tamamen afallamıştı.

 

“Özellikle şu söğüt ağacı kralı, normal ileri düzey savaş tanrıları bile ona rakip olamazlar.”

 

“Eğer söğüt ağaçları saldırabiliyorlarsa o zaman adadaki çoğu bitki de saldırabiliyor olmalı. eğer hiç canavar gelmiyorsa o halde bitkiler tarafından öldürülüyor olmalılar.” Luo Feng kendi kendine düşündü.

 

Büyük Nirvana periyodundan sonra kimse Avustralya kıtasında yaşamıyordu.

 

Burası… Canavarların cennetiydi.

 

Canavarlar muhtemelen bu sisli adanın özel olduğunu biliyorlardı bu yüzden tek bir tanesi bile içeri dalmaya cüret etmemişti.

 

Sadece bazen dövüşçüler buraya eğitim için geliyorlardı.

 

Fakat Avustralya kıtasına gelen dövüşçülerin sayısı çok çok azdı. Avustralya milyonlarca kilometre karelik devasa bir kıtaydı ve dövüşçüler sadece birkaç düzine yıldır bu yeri keşfetmiş bulunmaktaydı, bu yüzden çoğu yeri hala keşfedilmemişti. Bu sisli ada….bir örneğiydi. Geçmişte kimse bu yerin sırrını bilmiyordu. Fakat şimdi Luo Feng tarafından keşfedilmişti!

 

“Birincisi bu sisli adada hayatta kalıp kalmayacağından bahsetmeye bile gerek yok, eğer sıkıntıya düşerse, bitirici darbeyi yapacağım.” Luo Feng bu yöntemin fazla zalimane olmasını umursamıyordu.

 

Yer altında olduğundan oldukça özgürdü.

 

Aniden sırt çantasından cep telefonunu çıkarttı.

 

“Pahalı telefonların kendi avantajları da var. Yer altında bile olsam hala sinyali oldukça iyi.” Luo Feng bir arama yaparak gülümsedi.

 

“Merhaba.”

 

“KARDO!” kardeş Luo Hua’nın heyecanlı sesi duyuldu, “Avustralya kıtasında neler yapıyorsun?”

 

Önceden Luo Feng bu telefonu Avustralya kıtasında olduğunu söylemek için kullanmıştı ve bu nedenle fazla arama yapamamıştı.

 

“Ne mi yapıyorum?”

 

Luo Feng etrafındaki kayalara ve sürekli olarak damlayan suya bakarak gülümsedi, “İyi. Şuan bulunduğumu yer epeyce güvenli. Hehe, su bile var.”




 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44223 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr