Bölüm 134: Xiao Xue

avatar
7647 4

Tales of Demons & Gods - Bölüm 134: Xiao Xue


 

Çeviri: Allenwalker Düzenleme: Accoladia

 

Ye Han’ın elindeki bıçak Shen Xiu’nun boynunda durdu. Ye Han’ın sesi çok soğuk bir tondaydı ve “İnanabiliyor musun? Eğer bıçağı biraz kaydırsam sen ölmüş olacaksın!” dedi.

 

“Ye Han, eski bir arkadaşını bu şekilde tehdit etmemelisin.” Shen Xiu, Ye Han’ın bu hareketi umrunda değilmiş gibi güldü ve “Beni öldürmeyeceğin konusunda bahse girebilir miyim? Çünkü senin tam olarak nasıl bir insan olduğunu çok iyi biliyorum.” Dedi.

 

“Söyle bakalım tam olarak nasıl bir insanmışım ben.” diye sordu Ye Han. Gözleri Shen Xiu’nun boynuna bakıyordu.

 

“Sen çok yetenekli bir insansın aynı zamanda hedefine ulaşabilmek için her şeyi yaparsın. Başından beri, Şehir Lordu olmak istersen büyük bir tepkiyle karşılaşacağını biliyordun. Ye Zong ve birkaç kişi hariç Kar Rüzgarı Ailesinin diğer bütün üyeleri senin düşmanın olacak kişiler. Sadece benim Aziz Ailem sana Şehir Lordu koltuğunu almakta yardım edebilir.” Shen Xiu boynundaki hançere fazla dikkat etmiyordu ve yüzüne derin bir gülümseme oturdu.

 

Ya Han soğuk bir ses tonuyla devam etti “Sen Kar Rüzgarı Ailesine karşı sadece Aziz Ailenle mi karşı çıkmak istiyorsun?” diye sordu.

 

Shen Xiu kaşlarını çatarak “Peki Ya Kara Loncayla birlikte harekete geçeceğimizi söylesem.”


“Yani senin Aziz Ailenle Kara Lonca birlikte mi hareket ediyor?”
Ye Han’ın sesi aşırı derece soğuk çıktı “Peki ya sen bunları bana anlatırken hiç korkmuyor musun? Bunları gidip babama anlatırsam ne olacağının farkında mısın?” dedi.

 

Shen Xiu korkusuzca “Hahaha ne olmuş yani? Ye Han bu kadar çocukça davranmana gerek yok. Kar Rüzgarı Ailesi benim Aziz Ailem ile Kara Lonca arasındaki bağlantının zaten farkına varmış vaziyette. Onlar sadece iki grup arasında katı bir delil bulamıyorlar. Eğer Kar Rüzgarı Ailesi, benim Aziz Ailemi sadece söylentilere göre imha ederse Şanlı Şehirdeki diğer aileleri buna nasıl ikna edecek?”


Ye Han aynı ses tonuyla “Eğer ben Şehir Lordu olsaydım, Senin aileni milletin ne diyeceğini umursamadan bir anda yerle bir ederdim.” dedi.

 

Shen Xiu küçümseyerek “Bu sadece senin için geçerli ayrıca sen şu anda Şehir Lordu değilsin. Boş tehditleri kullanmaya ne gerek var. Şehir Lordu olmadan Kar Rüzgarı Ailesinin seni dikkate almayacağından bahsetmiyorum bile. Benim Aziz Ailemde bile senin kadar yüksekleri düşünen pek insan yok.” 


Ye Han bir anlığına durdu. Elindeki hançeri yavaşça yere indirirken gözlerindeki parıltı yavaşça yumuşamaya başladı.

 

“Senin karakterinden hoşlandım. Senin planın benim ilgimi çekti. Peki ya bana nasıl yardım edeceksiniz?” 


Ye Han’ın şu anda bulunduğu durum Aziz Aile ile aynıydı. Onun başka bir şansı yoktu.

 

Shen Xiu, Ye Han’ın kendi teklifini kabul edeceğini çoktan biliyordu.

 

“Bu konu burada konuşulacak bir konu değil. Beni takip et.” dedi.

 

Ye Han kısa bir süre düşündükten sonra onu takip etmeye başladı. İkisi de hızlıca ormanın içinde kayboldu.

 

 

Şehir Lordu Konağının sınırında;

 

Burada eski harabeler yer alıyordu. Yağmurdan dolayı oluşmuş erozyonlar duvarlarda iz bırakmıştı.

 

Bu devasa kubbe tarzı yapılar Şanlı Şehrin şu anki yapılarına çokta benzemiyordu.

 

Karanlık Çağ sırasında Şanlı Şehrin nüfusu şu andaki nüfustan çok çok fazlaydı. Fakat Şeytan Canavarlarının delice saldırmaları sonucu bu insanları çoğu hayatını kaybetti. Ölenlerin cesetleri bile kaybolmuştu bundan dolayı eskiden Şanlı Şehirde tam olarak ne olduğunu kimse bilmiyordu.

 

Beş Efsane Seviye uzman, Bu uzmanlar beş kurucu ata oluyor, Şeytan Saldırıları karşısında geri çekilirken yanların yüz binlerce insanı da Aziz Yaylası Dağlarına kadar getirmişti. Daha sonra buraya yerleştiler ve Şanlı Şehri tekrardan kurmaya başladılar.

 

Daha sonra Şanlı Şehir sayısız saldırıya maruz kaldı. Fakat kurucular sürekli yeniden inşa etmeye başladılar ki bundan dolayı şu ana kadar bu kadar insan sağ salim bu sınırlar içerisinde yaşamayı başardı.

 

Bu kadar saldırıya maruz kaldıktan sonra Şanlı Şehrin orijinal tarihi git gide unutulmaya başlandı. Şanlı Şehrin yapılarının çoğu yeniden inşa edilmişti. Bu devasa kubbe şeklindeki yapılar beyaz bir ışıkla kaplanmıştı ki Efsane Seviye Uzman bile bu ışığın içinden geçemiyordu.

 

Bu gizem dolu antik sütun olmalı.

 

Kubbe benzeri yapıların üstünde eski dilde yazılmış bazı yazıtlar vardı ve bunlar zaman zaman beyaz bir ışık yayıyordu.

 

Önceki hayatında Şanlı Şehrin yıkımından hemen önce Lord Ye Mo bu sütunun nasıl kırıldığını çözmüştü. Fakat bu sütunların içindeki gizemi çözemeden Şanlı Şehrin başına felaket gelmişti. Nie Li, 'Lord Ye Mo, Kara Loncanın bu antik sütunda ilgisini çeken ne bulmuş olabilirdi?' diye düşündü.

 

Nie Li ve geri kalanların hepsi burada toplanmıştı. Diğerleri gelmeden önce Nie Li Gölge İblisi ile birleşmişti ve birisinin onu takip edip etmediğini defalarca kontrol etmişti. Kimsenin onları takip etmediğine emin olduğu zaman rahatlamıştı.

 

Lu Piao meraklı bir ses tonuyla “Nie Li, burada ne yapıyoruz?” 


Burasıyla ilgili olarak, O daha önce buraya gelmişti. Küçükken arkadaşlarıyla bu bölgede oyun oynamıştı. Bu yerin merkezi bir bariyer tarafından korunuyordu ve bundan dolayı içine girememişti.

 

“Biraz sonra öğreneceksiniz.”

 

Nie Li, bu antik yer hakkında sadece Ye Ziyun’dan duyduğu üstün körü bilgilere sahipti. Fakat yine de antik bariyerleri kırma konusunda baya bir bilgiye sahipti.

 

Sonuçta Nie Li’nin bilgisi önceki hayatından dolayı hayal edilemez bir düzeye ulaşmıştı.

 

Du Ze, Nie Li’nin söylediklerini duyduktan sonra bir süre düşündü ve “Sen bu bariyeri kırabilecek bir yönteme sahip olabilir misin?”


Wei Nan ve diğerleri de Nie Li’ye bakıyordu. Onlarda bu bölgenin neresi olduğunu biliyorlardı. Fakat daha önce yetişkinlerden bu bariyer hakkında Efsane Seviye Uzman olan Ye Mo’nun bile bu bariyeri kıramadığı bilgisi öğrenmişlerdi. Nie Li’nin sahip olduğu metot ne olabilirdi ki?

 

“Beni takip edin.” dedi Nie Li ve antik bariyere doğru ilerlemeye başladı.

 

Tam onlar bariyere girmek üzereydiler ki, uzaktan birisi onlara doğru geliyordu.

 

“Lu Piao, olduğun yerde kal!!”


Bu ses oldukça yüksek ve açıktı.

 

Lu Piao bu sesi duyduktan sonra vücudundaki her bir bölgenin soğuduğunu hissetti. Gözlerini kaçırdı ve aceleyle Nie Li’ye dönerek “Nie Li ilk ben ayrılıyorum. Benim burada olmadığımı söyleyin.” dedi.

 

Lu Piao bunları söyledikten sonra kaçmak için koşmaya hazırlandı.

 

Lu Piao tam sıçramıştı ki Nie Li elini uzattı ve Lu Piao’nun elbisesini tuttu. Lu Piao zıpladığı zaman birisi onun elbisesini çekti ve bundan dolayı dengesini kaybederek kıçının üzerine düştü.

 

“Nie Li, nabıyon amk.” diye seslendi Lu Piao. Üzgün bir şekilde Nie Li’ye bakıyordu.

 

Nie Li ağzını açtı ve gayet masum bir görünüş takılarak “Hiçbir şey yapmıyorum Sadece nereye gittiğini soracaktım.” dedi.

 

“Ben bu konu hakkında konuşamam. Öncelikle buradan uzaklaşmam gerek. Bu konu ölmek veya hayatta kalmakla ilgili.” Lu Piao hemen ayağa kalktı ve bir kere daha zıplamaya çalıştı bu sırada yüzünün rengi iyice solmuştu.

 

NieLi aniden ileri doğru bir adım attı. Lu Piao tam atlamıştı ki Nie Li tarafından ayağına çelme takıldı ve tekrar yere düştü. Lu Piao’nun sesi ağladı ağlayacak gibi geliyordu ve “Nie Li, hala iyi arkadaş olabilir miyiz?”


“Sen çok dikkatsizsin. İlk olarak nereye gittiğini söyle. Sadece söyledikten sonra bir rahatça seni göndereceğiz.”
 dedi. 

 

“Ben size döndüğümde her şeyi anlatacam.”


Gerçek ise Nie Li gülümsemesini zor tutuyordu. O biraz önce bu tanıdık sesi duyduğu zaman neler olduğunu çoktan anlamıştı. O Lu Paio’yu bilerek tutmuştu ve şu anda da onu kaçmaması için oyalamaya çalışıyordu.

 

“Eğer beni bir kere daha engellersen, arkadaşlığımız burada biter!”


Nie Li tarafından birkaç kez engellendikten sonra Lu Piao neredeyse patlamak üzereydi.

 

Nie Li iki elini de havaya kaldırdı ve “Tamam. Seni daha fazla tutmayacağım. Gidebilirsin.” dedi.

 

Tam Lu Piao ileri doğru atılmıştı ki arkadan gür ve net bir bağırma sesi duyuldu “Lu Piao eğer bir kere daha benden kaçarsan, geri kalan ömrün boyunca beni aramaya bir daha gelme!”


Bu cümleleri duyduktan sonra Lu Piao çoktan metrelerce kaçmıştı fakat bir anda durdu ve kafası eğik bir vaziyette geri dönmeye başladı. Onun yüz ifadesi tarifsiz bir şekilde depresif gözüküyordu.

 

Nie Li arka tarafa başını çevirdi ve gelen kıza bakmaya başladı. Kızın üstünde kırmızı bir eğitim kıyafeti vardı. İki elini kalçasına koymuş bir şekilde büyüleyici bir aura yayarak onlara doğru gelen kızı izlemeye başladı. Bu gelen kızın adı Xiao Xue idi.

 

Bu kızgın olan kırmızılar içindeki kızı görünce Nie Li önceki hayatında olanları hatırlamasına engel olamadı. Lu Piao ve Xiao Xue sürekli birbiriyle kavga eden bir çift olarak düşünülebilirdi.

 

Ç.N: Lu Piao için Bundan sonraki kısmı okurken bu müzik eşliğinde sigara içenlerde yanında bir sigara yakarak okusun. ☺

 

Bu ikisi küçükken birbirlerinin oyun arkadaşıydı ve bu süre boyunca birbirlerini daima sevmişlerdi. Onlar büyüdükçe birbirlerine olan sevgileri hiç değişmemişti.

 

Bu ikisi arasındaki gelişim farkı çok büyüktü. Xiao Xue’nin olağan üstü bir yeteneği vardı ve sürekli olarak kendini geliştirmeye devam ediyordu ve gelişim hızı çok iyiydi. Fakat Lu Piao hiçbir zaman ciddi olmadı ve gelişimini artırmak için herhangi bir çaba göstermedi bunda dolayı bu ikisi arasındaki fark git gide artmaya devam etti. Lu Piao, Xiao Xue’yi sürekli banyo yaparken izliyordu ve sayısız kere Xiao Ailesinin insanları tarafından çubukla kovalanmıştı. Xiao Xue’nin gelişimiyle, Eğer o Lu Piao’ya izin vermeseydi, Lu Piao onu hiçbir zaman banyo yaparken izlemeyi beceremezdi. 

 

Bu ikisinin başından çok fazla trajik olay geçmişti. Xiao Ailesi Lu Piao’yu onaylamadıklarından dolayı Xiao Xue, Lu Ailesinin genç efendisi ile evlenmişti. Bu iki aşığı birbirinden ayırmışlardı. Lu Piao’ya gelince bu olaydan sonra hayatının geri kalanında sürekli üzgün şekilde geçirmişti.

 

K.N: Valla bırakır aileyi giderim. Öyle yaşanır mı lan! Yaşamak bu değil!


Ç.N: Yapılır mı bu be birbirini seven insanlara ☹

 

Şanlı Şehrin surları yıkıldığı zaman Şeytan Canavarları şehrin iç kısımlarına kadar girmişti. Bu olaylar olurken Lu Piao deli gibi Xiao Xue’yi bulmaya çalışıyordu. Onu bulduktan sonra bu iki aşık Nie Li ve Du Ze’nin şahitliği altında birbiriyle evlendiler. Fakat bu evlilik bir iki saat sürmüştü. Xiao Xue, Şeytan Canavarları tarafından öldürülmüştü. Xiao Xue öldükten sonra Lu Piao şeytan canavarlarından kaçmayı reddetmişti ve onlarla savaşmaya devam etti. Yani kendi ölümüne yürüdü.

 

Nie Li, Lu Piao’nun ölümüne yürürkenki gülümsemesini hala dün gibi hatırlıyordu. Tam o anda Nie Li bir çocuk gibi ağlamıştı.

 

Lu Piao’nun herhangi bir engeli olmamasına rağmen onun Xiao Xue’ye olan hisleri gerçekti. Fakat gerçeği itiraf etmeye korkuyordu. Sonuç olarak Xiao Xue, Ailesinin baskısı altında başka biriyle evlenmişti. Bunların hepsi Lu Piao’nun kendini küçük görmesi ve korkmasından dolayı olmuştu. Eğer Lu Piao aşkı için savaşsaydı Xiao Xue’de savaşırdı. Fakat Lu Piao aşkı için herhangi bir çaba sarf etmedi hatta Xiao Xue’nin ilgisine hiç cevap vermedi üstüne onu engelledi. Tüm bunlardan dolayı da Xiao Xue’nun kalbi kırılmıştı.

 

Ç.N: Bu şarkıda Xue’miz için :(

 

Lu Piao’nun önceki hayatında bir çok kez yanlış davranışlarda bulunmuştu. Şu anda Lu Piao kafasını öne eğmiş bir şekilde Nie Li’nin yanına doğru geliyordu. Bu sahneyi görünce Nie Li’nin ağzının kenarı kıvrıldı ve içinden “Kardeşim senin için yapabileceğim tek şey bu. Gerisi sende!” diye düşündü.

 

Belki bu hayatta Lu Piao ile Xiao Xue’nin kaderi Nie Li’nin ortaya çıkmasından dolayı farklı olabilirdi.

 

Xiao Xue; Nie Li, Du Ze ve diğerlerine bakıyordu. Bir anlığına durdu ve “Sizler Lu Piao’nun arkadaşları mısınız?” diye sordu.

 

“Evet.”


Nie Li’den başka Du Ze ve diğerleride garip ifadelerle Xiao Xue’ye bakıyorlardı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr