Bölüm 273: Zehirlenmiş mi?

avatar
10262 16

Tales of Demons & Gods - Bölüm 273: Zehirlenmiş mi?


Çevirmen: AllenWalker  Düzenleyen: Asile

 

Gelişim Salonu.

 

Gu Bei ile vedalaştıktan sonra Nie Li ve Lu Piao Gökyüzü Ruhu Enstitüsü’nü gezerek Gelişim Salonu’na geldiler.

 

Burası görevlerin verildiği yerdi. Öğrenciler aldıkları görevleri bitirdikten sonrada buraya gelip görevlerin ödülleri olan Ruhani Taşlarını, Eserlerini veya başka değerli şeyleri alıyorlardı.

Allen: Eser= İçine Cennet Enerjisi katılmış Zırhlar veya Silahlar.

 

Okulun verdiği aylık taş miktarı kendilerine yetmezdi. Bundan dolayı Nie Li ve Lu Piao daha fazla taş elde etmek için farklı şeyler denemek istiyorlardı.

 

Ejderha Kalıntıları Bölgesi, uzmanların sınırlı kaynaklardan dolayı birbirleriyle yarıştıkları acımasız bir yerdi. Yeteneğin ne kadar iyi olursa olsun Ruhani Taşın olmadığı zaman asla yeterince hızlı seviye atlayamazsın. Ruhani Taşları elde etmenin en hızlı yolu bir oluşuma katılmaktı. Oluşumun güvenini kazandığın zaman oluşum sana Ruhani Taş veriyordu. Fakat herhangi bir oluşuma katılmak Nie Li ve Lu Piao'ya yarardan daha çok zarar getirirdi.

 

Oluşum dışında buradan görev almak Ruhani Taş elde etmenin en kolay ikinci yoluydu.

 

Gelişim Salonu’nda enstitünün her bir bölgesinden gelmiş öğrenci bulunuyordu. Salonun duvarlarına görevlerin ne olduğunu ve ödülünün ne olduğunu açıklayan posterler asılmıştı.

 

Nie Li hızlıca görevlere baktı. Görevlerin büyük bir kısmı Şeytan Canavarlarını öldürüp Şeytan Ruhlarını ele geçirin diyordu. Şeytan Ruhları karşılığında Ruhani Taş almak istenirse en azından Olağanüstü gelişim hızına sahip olan bir şeytan ruhu getirilmesi lazımdı ve bundan dolayı bu görev çok zorluydu. Şeytan Ruhu görevinden başka silah dövme, malzeme toplama gibi görevler bulunuyordu. Fakat bunların da hiç biri kolay sayılmazdı.

 

Lu Piao'da görevleri gözden geçirdi ve bu görevlerin hiçbirini yapamayacağını fark etti. Nie Li'ye baktı ve "Ruhani Taş elde etmek hiçte kolay olmayacak." dedi.

 

"Doğru. İlahi Tüyler Tarikatı’nın elinde bulunan Tanrı Gölleri’nin sayısı çok fazla değil. Her gölden çıkan on binlerce Ruhani Taş, İlahi Tüyler Tarikatı’nın İç Saha öğrencilerine dağıtılmaktadır. Geride kalanlar bize dağıtılıyor. Yani bize pek bir şey kalmıyor." dedi Nie Li.

 

"Ruhani Taş elde etmek düşündüğümden daha zormuş. Ne yapacağız?" dedi Lu Piao.

 

Nie Li eliyle duvardaki bir görevi gösterdi ve "Şu görevi yapabiliriz galiba." dedi.

 

"Görev ne?" dedi Lu Piao ve Nie Li'nin eliyle işaret ettiği göreve bakmaya başladı.

 

"Gu Klanı’nın genç hanımı Gu Lan gelişim yaptığı sırada bir sorunla karşılaştı ve bundan dolayı yatağa mahkum oldu. Tıp konusunda kendine güvenen ve genç hanımı tedavi eden her kim olursa olsun karşılığında Bin Ruhani Taş verilecektir." Lu Piao yazanları okuduktan sonra "Bin Ruhani Taş mı? Gu Klanı gerçekten de zenginmiş. Gu Bei'de Gu Klanı’na mensup gibiydi. Nie Li bu işi sadece kızı tedavi etmek için mi alıyorsun, yoksa kızın kalbini mi çalmak istiyorsun? Sonuçta daha önce çok fazla doktor ona bakmış fakat hiçbiri tedavi edememiş." dedi.

 

Nie Li salak salak konuşma der gibi baktı ve "Elbette, tedavi etmek amaçlı alıyorum bu işi. Birinin hayatını kurtarmak yedi katlı pagoda** inşa etmekten daha iyidir. Anladın mı?" dedi.

Allen: Çin'de birisinin hayatını kurtarmak, kralların sarayları vb şeyleri yapmaktan daha fazla saygınlık kazandırıyormuş.

 

Nie Li Daoyin Tekniğinden oldukça emindi.

 

"Eğer onun hastalığını gerçekten tedavi edebilirsen elde edeceğimiz Ruhani Taş miktarı çok fazla." dedi Lu Piao ve devam etti "Gu Bei'de iyi bir çocuğa benziyordu. Size yemek ısmarlayabilirim bile dedi." dedi.

 

Önceki hayatında Nie Li, Gu Lan ismini bir kaç kere duymuştu. O, Efendi Bei'nin ablasıydı ve oldukça gizemli bir kişiliği vardı. Söylentilere göre çocukken yapmış olduğu bir gelişim pratiği sırasında yaralanmıştı ve belden aşağısı felç geçirmişti. Bu sakatlanmadan sonra bir daha hiç gelişim yapamamıştı. Fakat bu haldeyken bile iki yüz yıl yaşamayı başarmıştı. Başka bir söylentide ise Gu Lan, Efendi Bei'ye kılıç konusunda oldukça fazla yardım etmişti ve Efendi Bei'nin o seviyeye çıkmasında büyük bir rolü vardı.

 

Nie Li önceki hayatında Ejderha Kalıntıları Bölgesi’nde dolaşırken Gu Lan hakkında çok fazla efsanevi şeyler duymuştu.

 

Lu Piao duvarda asılı duran başka görev posterlerini göstererek "Nie Li, medikal tekniklerine çok fazla güveniyorsan şuraya da bak. Yüzlerce görev var burada. Eğer onları da tedavi edersen elimize en azından on bin tane Ruhani Taş geçer." dedi.

 

Lu Piao'nun söylediklerini duyduğu zaman Nie Li güldü ve "Beni ölümüne çalıştırmak mı istiyorsun? İlahi Tüyler Tarikatı’nın iç siyaseti zaten karışık bir durumda. Attığımız her adımda dikkatli olmak zorundayız. Eğer Gu Bei'ye güvenemeyeceğimi anlarsam tedaviden direkt vazgeçerim. Bir de milletin dikkatini üstümüze durduk yere çekmeyelim." dedi.

 

"O zaman Gu Lan'ı tedavi ettikten sonra konuşalım bu konuları." dedi Lu Piao gülerek.

 

Nie Li ve Lu Piao görevde yazılı olan adrese doğru ilerlemeye başladılar.

 

Gu Lan'ın evine giderken Nie Li önceki hayatında İlahi Tüyler Tarikatı hakkında duyduğu bütün bilgileri hatırlamaya çalışıyordu. İlahi Tüyler Tarikatı’nda üç büyük aile Ejderha Mührü Ailesi, Gu Klanı ve Gri Ateş Ailesi’ydi. Yan Hao'nun ait olduğu Yan Ailesi bu üç aileden çok daha güçsüzdü.

 

Nie Li, Gu Lan'ı tedavi ederse bin Ruhani Taşın yanında, gelecekte onlardan biraz yardım alabileceğini de düşünüyordu. Eğer klanın genç hanımını tedavi ederse klan da ona iyi davranırdı klan davranmasa bile Gu Bei kesinlikle iyi davranırdı.

 

Nie Li görevde belirtilen adrese doğru ilerledi ve en sonunda Gökyüzü Ruhu Enstitüsü’nün güney kısmında yer alan geniş bir avlunun önüne geldi.

 

Burası Gu Bei ve Gu Lan'ın kaldığı yerdi. Gu Klanı’nın enstitünün içinde yer alan bir kaç avlusundan biriydi. Avlunun girişinde iki kapı vardı. Bir tanesi çok büyük ve hemen yanında daha küçük bir kapı vardı. Küçük kapının önünde ise iki tane muhafız bulunuyordu.

 

"Kime baktığınızı sorabilir miyim?" dedi muhafızlardan birisi.

 

"Biz, Gelişim Salonu’ndaki görev posterini gördük ve genç hanım Gu Lan'ı tedavi etmek amacıyla geldik." dedi Nie Li.

 

Muhafız, Nie Li'ye baktı ve elini ileri geri sallayarak "Eğer hızlıca giderseniz sizin için daha iyi olur." dedi.

 

"Genç Hanım’ın hastalığı tedavi mi edildi?" diye sordu Nie Li.

 

"Genç Hanım’ı şimdiye kadar onlarca doktor tedavi etmek için buraya geldi. Ki bu doktorların hepsi alanında uzman doktorlardı. Onlar bile tedavi edememişken senin gibi bir velet mi tedavi edecek? Hadi işinize gidin, sıkıntı çıkartmayın!" dedi Muhafız. Şu ana kadar Genç Hanım’ı tedavi etmek amacıyla en azında iki yüz tane doktor gelmişti. Bunların hiçbiri sorunu çözememişti. Önünde duran bu çocuk mu sorunu çözeceğine inanıyordu?

 

Nie Li kaşlarını çattı ve muhafıza bakarak "Sizin genç hanımınız tıbbi yardım istediğinde bulunmuş. Siz benim onu, hastalığı görmeden tedavi edip edemeyeceğimi de nasıl bilebiliyorsun? Onu iyileştirmeme engel olmak istediğini mi söylemek istiyorsun acaba?" dedi.

 

Muhafız Nie Li'nin bu kadar net konuşacağını düşünmemişti. Bir an afallamıştı. Acaba onu içeri almalı mıydı?

 

Muhafız bunları düşünürken bir genç yürüyerek yanlarına geldi. Bu gelen genç Gu Bei'ydi.

 

"Sorun nedir?" diye sordu Gu Bei ciddi bir ses tonuyla. Daha sonra kafasını çevirip Nie Li ve Lu Piao'ya baktı. "Burada ne arıyorsunuz? Beni mi göremeye geldiniz?" dedi.

 

Lu Piao gülerek "Buraya senin için gelmedik. Genç hanım Gu Lan'ın hastalığını tedavi etmek için geldik." dedi.

 

Gu Bei şaşkınlık içinde "Siz tıbbı biliyor musunuz?" dedi.

 

Nie Li kafasını onaylama anlamında salladı ve "Biraz biraz." dedi.

 

Gu Bei bir kaç saniyeliğine sessiz bir şekilde düşüncelere daldı. Daha sonra kafasını kaldırdı ve "Beni takip edin." dedi.

 

Gu Bei'nin eşliğinde ikili geniş bir avluya adım attılar. Avluya girdikten sonra etrafın küçük süslere renklendirildiğini fark ettiler. Burada altından nehir geçen küçük bir köprü bile vardı. Burası cennet gibiydi. Avlunun içindeki koku bile insanı kendinden geçirmeye yetecek kadar güzeldi.

 

"Ben ve ablam Gu Klanı’nın doğrudan torunlarıyız. Ablam bir sıralar genç nesiller arasında en yetenekli kişi olarak görülüyordu. Fakat gelişim yaparken bir sorunla karşılaştı ve sakatlandı. Kimse bu sorunun ne olduğunu bulamadı." dedi Gu Bei.

 

Nie Li, Gu Bei'nin sözlerinden neler olup bittiğini biraz anlamış gibiydi. Gu Lan muhtemelen ailenin iç çatışmaları sonucunda sakatlanmıştı.

 

Lu Piao iyice meraklanmıştı. Görünüşe göre Gu Bei ve Gu Lan Gu Klanı’nın doğrudan torunlarından sadece ikisiydi. Başka torunlarda olduğuna göre Gu Klanı oldukça büyük bir klan gibi duruyordu.

 

Nie Li ve Lu Piao, Gu Bei’yi izleyerek küçük bir avluya girdi. Avlunun ortasında beyaz elbiseli bir kız tekerlekli sandalyede oturuyordu. Onun berrak gözleri, mücevherler kadar güzel yüzünün içine gömülmüş gibiydi. Sakin ve huzurlu bir görünüşü vardı. Beyaz giysisinin altında yeşim kadar parlak bir cildi vardı.Yüzü biraz solgundu.

 

"Abla!" dedi Gu Bei, gözleri sulanmıştı. Gu Bei, ablasını bu halde görünce sanki içi parçalanıyormuş gibi hissediyordu.

 

"Gu Bei, dönmüşsün..." dedi Gu Lan gülümseyerek. Daha sonra gözleri Nie Li ve Lu Piao'ya kaydı "Bunlar kim?" dedi.

 

"İkisi de benim arkadaşım." dedi Gu Bei. Nie Li'nin kendisini tedavi etmek için buraya geldiğini söylememişti. Ne zaman bir doktor ona bakmak için gelse gülümseyerek reddediyordu.

 

"Oh!" Gu Lan kafasını onaylama anlamında salladı.

 

Lu Piao bu karşısında duran güzelliği hangi hastalığın bu duruma düşürdüğünü merak etmeye başladı. Hayatının geri kalanını sandalyeye mahkum olarak yaşaması cennetin bir şakası olmalıydı.

 

Nie Li düşünceli bir ifadeyle Gu Lan'a bakmaya başladı.

 

Gu Lan, Nie Li'nin kendisine garip bir şekilde baktığını fark edince kaşlarını çattı. Fakat Gu Bei'nin arkadaşı olduğu için herhangi bir şey demedi.

 

"Nie Li, bir şey bulabildin mi?" ded Lu Piao kısık bir sesle.

 

"O hasta değil veya gelişim sırasında bir sorunla karşılamamış. O zehirlenmiş." dedi Nie Li. Sesi ne fazlaydı ne de az bu avlunun dışında kimsenin duyamayacağı kadar kısıktı ve avlunun içindeki herkesin duyacağı kadar fazlaydı.

 

Nie Li'nin söylediklerini duyduğu zaman Gu Bei şaşkın bir ifadeyle "Zehirlenmiş mi? Sen benim ablamın zehirlendiğini mi söylüyorsun?" dedi.

 

Nie Li kafasını onaylama anlamında sallayarak "Evet." dedi.

 

Gu Bei'nin kafası karışmıştı. "Bu imkansız! Benim kardeşimi daha önce sayısız adam kontrol etti. Eğer zehirlenmişse onların hiç biri bunu daha önce neden fark edemedi?" dedi.

 

Sandalyede oturan Gu Lan da Nie Li'ye garip bir ifadeyle bakıyordu. Bu çocuk Gu Bei'den daha küçük duruyordu. Bu yaşta doktor olmayı mı başarmış? Eğer zehirlenseydi, o bunu kesinlikle hissederdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr