Bölüm 2-Canavar değil

avatar
1976 7

Tembel Hükümdar - Bölüm 2-Canavar değil



Tamamen geniş ve çorak bir arazide, nefes nefese kalmış ve yüzü ter içinde olmasına rağmen 10 yaşlarında gözüken bir çocuk inatla koşmaya devam ediyordu. 


Ne zaman yavaşlasa arkasından devasa, barbar gibi bir figür gelip ona bağırarak daha hızlı koşmasını söylüyordu ve çocuk ne kadar istemesede daha hızlı koşmaya başlıyordu.


Terler içindeki nefes nefese kalmış ve daha hızlı koşmaya başlayan kişi Shun idi. Bayılmasından beri çoktan 2 ay geçmiş, ve o zamandan beri babasının talimatlarıyla birkaç şey yapmaktaydı. Koşu, mekik ve eve gelincede uykusu gelene kadar kitap okuyordu. Babasına neden kitap okuduğunu sorunca, Ordon;''Kitap okumak bilgeliğini ve karar verme hızını  arttırır! Her ne kadar ileride okuduğun kitapların içerisindeki bilgiler pek işine yaramayacak olsada diğer şeyler işine yarayacak!''demişti.


İleride içerisinde olan bilgiler işe yaramayacak derken ne demek istediğini anlamamıştı fakat birşey demeden değişik türdeki kitapları okumaya devam etti. Bu arada, novel'ler de kitap olarak sayılıyordu, değil mi? 


Her neyse! Bu rutini sürekli devam ettiriyordu, ve kısa bir kaç ay içerisinde Shun'un vücudu aşırı fazla gelişim göstermişti! 


9 yaşına gireli sadece bir kaç ay olmuştu fakat vücudu yaptığı eğitimden ötürü aşırı hızlı bir şekilde gelişip çoktan 10-11 yaşındaki birinin ortalama vücuduna benzemesini sağlamıştı!


Ordon bunu fark edince başta şaşırmış ve biraz endişelenmişti. Çünkü kendi yaşıtlarına göre daha büyük bir vücudun biraz sorun çıkaracağını ve Shun'un kendi yaşıtlarıyla arkadaşlık kurma problemleri çıkaracağını düşünmüştü. Fakat biraz düşündükten sonra Shun'un zaten hiç arkadaşı olmadığını, ve bu arkadaşlık ortamından hiç hoşlanmadığını hatırlamış, bu konuyu boş vermişti. 


Bu sırada, Shun çoktan koşabileceği kadar koşmuş ve gözleri kararmaya başlamışken kendine gelip yere oturdu ve derin derin nefes almaya başladı. Son günlerdeki yaşantısını gözden geçirmeden edemedi, tamamen cehenneme dönmüştü! 


Sabahtan akşama kadar burada koşup, akşam eve gidincede tamamen bitene kadar kitap okuyordu! Artık her uyandığında vücudu felaket derecesinde ağrıyordu ve artık bu ağrılara dayanamamaya başlıyordu! Fakat son birkaç günde bir şey fark etmişti, ağrılar yavaş yavaş azalmaya başlıyordu.


Başta ne olduğunu anlamamış, sonrasındaysa vücudunun yaptığı antrenmanlar yüzünden daha dayanıklı hale geldiğini anlamıştı. Artık akşama kadar koşarken kusmuyor, bayılmıyordu! Bunu fark ettikten sonra daha şevkli bir şekilde çalışmaya başladı, çünkü ne kadar çok antrenman yaparsa vücudu dahada güçleniyor ve hissettiği ağrılar dahada azalıyordu! Ayrıca koşarken artık o kadar yorulduğunuda hissetmemesi bu işin ekstra bir artısıydı!


Tam bunu düşünürken birden babası yanına geldi ve konuşmaya başladı,


''Evlat, sanırım gelişmeye başladın ve artık sınırlarını zorlayamıyorsun. Bundan sonraki koşularda sana ekstra olarak ağırlık ekleyeceğim.'' dedikten sonra dönmüş ve eve doğru gitmeye başlamıştı, bu günün antrenmanı bittiği için eve gitme vakti gelmişti.


Bu sırada Shun, babasının arkasından boş boş bakıyordu. Bir süre sonra kendine gelip yukarı baktı ve gözünden göz yaşları dökülürken avazı çıktığı kadar bağırdı,


''LANET OLSUUUUUNNN!!''


Ordon giderken bu sesi duymuş ve hafifçe gülümsemişti. 


Shun ve Ordon eve gelince, Shun direk duş alıp odasına gitmiş ve masasında duran bir yığın kitaptan rastgele bir tanesini seçip okumaya başlamıştı. Aslında kitap okumayı seviyordu, tıpkı novel okumak gibiydi ve o yorucu şeyler gibi sürekli koşup ter dökmek zorunda değildi. Bir kaç saat daha okuduktan sonra kitabı kapattı ve masadaki kitapların en üstüne koydu. Hafifçe gerindikten sonra vücudunun ağrıdığını belli edercesine hafifçe sesler çıkartmıştı. İçinden küfürler ederek yatağa yatıp uyudu.


Sabah kalktığında vücudu ağrılar içerisindeydi, fakat bu ağrı önceki günlere nazaran epey azalmıştı ve görmezden gelip kalktı. Aşağıya indi ve salonun ortasındaki bir masada babasının beklediğini gördü.


''Oh, evlat! Hadi kahvaltını yapta gidelim, daha çok işimiz var!''


''Ne işimiz olabilir ki? İşi olan benim! Tekrar akşama kadar o lanet yerde koşacağım!''


Ordon bu sözlerden sonra değişik şekilde gülümsemişti. Shun ne olduğunu anlamamıştı fakat ürpermeden edemedi, bu gülümsemeyi en son bir kaç ay önce, bu eğitime başlamadan önce görmüştü ve sonucunuda biliyorsunuz! 


''Bugün sadece yarım gününü koşuya ve mekik çekmeye ayıracaksın.''


''Neden? Geri kalan zamanda ne yapmamı istiyorsun?''


''Hehehe, onu o zaman öğrenirsin! Hadi kahvaltını yap, zaman geçiyor!''


Shun istemeye istemeye masaya oturdu. Kahvaltısını yerken bile ne tür bir felaketle karşılaşacağını düşünüyordu. Kısa sürede kahvaltılarını yaptıktan sonra evden çıkmışlar ve o çorak alana doğru ilerlemeye başlamışlardı.


''Sen git koşmaya başla, ben bir kaç dakikaya oraya gelirim. Eğer kaytarırsan sana ceza veririm, ve bu ceza hiç hoş olmaz, tamam mı?''


''Tamam tamam, hadi git artık.''


Yolda giderken Ordon bir kaç dakika içinde geleceğini söyleyerek ayrılmıştı, bunu her zaman yaptığı için Shun artık pek aldırmıyordu. Çorak alana gidip koşmaya başlamasından bir kaç dakika sonra Ordon gelmiş ve onu yanına çağırmıştı. Shun onu fark edip o tarafa doğru giderken birden babasının ellerinde ve sırtında bazı şeyler olduğunu fark etmişti. Ellerinde biraz değişik şeyler vardı, koşu ağırlığına benziyorlardı. Sırtında ise bir çift mızrak vardı.


Mızrak? Koşu ağırlığını bekliyordu fakat mızrağı hiç beklemiyordu, bu devirde mızrak kullanan kalmışmıydı ki?


''Gel evlat, tak şu ağırlıkları.''


Shun oraya varınca Ordon birden ağırlıkları ona doğru fırlatmıştı. Aniden attığı için şaşkın ve sinirli olan Shun ağırlığı tam tutmuştu ki birden kolunun ağırlaştığını hissetti ve ağırlıklar ellerinden kayıp düştü.


Tok!


Yüksek bir sesle yere düşmüştü. Shun boş boş ağırlığa bakıyordu ve sonra kendine gelip babasına dönüp sordu,


''Baba, bu gerçek mi?''


Ordon yüzünde geniş bir gülümsemeyle oğluna bakarken konuştu,


''Tabii ki! Seni öyle basit ağırlıklarla koşturtacak değildim herhalde! Geleceğe hazırlanmanı istiyorum.''


Gelecek gelecek gelecek! Eğer bu gelecekte gerçekten hiç bir şey olmazsa o zaman geri dönüp babasını pataklayacağına dair içinden söz verirken ağırlığı yavaşça ayak bileklerine bağladı. Artık adım atmak bile zorlaşmıştı!


''Hadi! Koş!''


Ordon bağırarak konuştu ve Shun pes etmiş bir şekilde dönüp koşmaya başladı, tabi buna koşmak denirse. Ordon buna sinirlenmiş bir şekilde peşinden geldi ve bağırmaya başladı,


''Hey! Sana koş dedim, kaplumbağa yürüyüşünü taklit et demedim! Bu konuda gerçekten iyisin, belki de kaplumbağa olarak doğmalıymışsın ha!? Gerçekten, eğer onları ben giyiyor olsaydım çoktan tüm alanı bir kaç kez turlamıştım bile! Millete benim senin baban olduğumu sakın söyleme, yoksa utançtan yüzümü bile gösteremem!''


Shun elbette böyle salakça bir kışkırtmaya kanmayacaktı, fakat hızlanmak zorunda olduğunu biliyordu. Yoksa babası hızlanana kadar kulağının dibinde borozan gibi sesiyle bağıracaktı! Kendini zorlayıp biraz daha hızlandı fakat babası hala arkasından koşup bağırarak ona hakaretler ediyordu, sinirlenerek bağırdı,


''Kapat çeneni ihtiyar! Sağır olmamı mı istiyorsun ha!?''


''Sen kime ihtiyar diyorsun piç kurusu!? Daha hızlı koşmaya devam et yoksa seni teklemeyerek iteceğim!''


Shun sinirli bir şekilde sınırlarını zorlayarak daha hızlı bir şekilde koşmaya başladı, fakat kısa süre sonra tüm vücudu terle ıslandı ve yavaşça yere çökmeden edemedi. Normal haliyle akşama kadar koşabilirdi, fakat bu ağırlıklar normal ağırlıklara göre bir kaç kat daha ağırdı ve alışkın olmadığı için bu kadar hızlı tükenmesi normaldi.


Ordon, Shun'un yere çöktüğünü görünce bir kaç dakika dinlenmesine izin verdi ve hala kalkmadığını fark edince yanına gidip tekrar bağırmaya başladı. Shun derin bir nefes almadan edemedi, hayatı gerçekten boktan bir hale gelmişti.


Öğlene kadar yaptığı koşudan sonra artık takati kalmamıştı ve yere yığıldı. Bayılmamıştı, sadece artık tüm gücü tükenmişti ve uzanmak istiyordu. Ordon'da bunu fark etmiş olacak ki bir süre dinlenmesine izin verdi ve sonra yanına gidip konuştu,


''Kalk hadi, daha yapacak çok şey var.''


Ne kadar istemesede Shun uzandığı yerden mekik çekmeye başlamıştı. Bir kaç aydır mekik çektiği için karın kasları belirginleşmeye başlamıştı. Yeterli sayıda mekik çektiğini düşündükten sonra ayağa kalktı ve bir kaç esnetme hareketi yaptı. Bunu her zaman yapıyordu, çünkü babası yapması gerektiğini söylemişti.


Esnetme hareketleri bitince Ordon geldi ve sırtında duran 2 mızraktan birini Shun'a verdi. Shun şaşkın bir şekilde mızrağı inceliyordu. Aslında, uzun tahta kısmı ve ucundaki üçgen, keskin demirle epey sade görünüyordu. Bu sırada Ordon konuştu,


''Bundan sonra, her gün benimle mızrak çalışacaksın.''


''Mızrak mı çalışacağım? Neden mızrak?''


''Neden mi mızrak? Çünkü mızrak savaş alanının tanrısıdır!''


Mızrak, savaş alanının tanrısıdır! Güzel ve gaza getiren bir söz, fakat...


''İyi de baba, bu devirde mızrak mı kaldı? İnsanlık yakında lazerle savaşacak sen hala mızrak diyorsun! Millet sana lazer atarken sen onlara karşı mızraklamı savaşacaksın!?''


''Hiç anlamıyorsun evlat. Eğer yeterince güçlenirsen sana sıkılan kurşunlar ve lazerler bile sana etki edemez!''


Shun'un ağzı açık kalmıştı.


''B-baba... sen kendini, noveldeki bir ana karakter felanmı sanıyorsun?''


''Ne diyorsun seni piç kurusu!''


Ordon bu sözlere biraz sinirlenmiş ve Shun'a bağırmıştı. Sakinleştikten sonra konuştu,


''Mızrağınla koluma tüm gücünle vur.''


''Ne?''


Shun şok olmuştu. Ne demek tüm gücünle koluma vur? O kadar güçlü olmasa bile, mızrağın ucu gerçekten keskindi!


''Hadi vur! Birşey olmayacak, sadece bir şeyi fark etmeni istiyorum!''


Shun, babasının ciddi yüzünü görünce tereddüt etmekten kendini alamadı. Derin bir nefes alıp mızrağı hafifçe koluna dürtükledi, fakat sanki bir demiri dürtüklemiş gibi hissetti! Yüzünde garip bir ifadeyle babasına baktığı zaman, onun da ona yüzünde bir gülümsemeyle baktığını fark etti. Kaşlarını çatıp biraz daha sert bir şekilde mızrağı batırdı, fakat mızrak geri sekti! Shun bu sefer şok olmuştu! Bu mızrakla herhangi birine bu şekilde vursa, muhtemelen o kişinin vücudunu delip geçerdi, fakat babasının kolunda bir çizik bile yoktu!


Bu sefer tereddüt etmeden mızrağını tüm gücüyle ittirdi ve mızrak kola çarpınca tiz bir ses çıkarıp Shun'un elinden uçtu. Shun aklını kaybedecek gibi hissediyordu! Bu... gerçek miydi?


Sadece okuduğu novellerde ki gelişim yapanlar bu tarz şeyler yapabilirdi! Fakat şu anda, tam karşısında, keskin bir mızrakla ne kadar vurursa vursun işlemeyen bir vücutla babası vardı! Başta bunun bir rüya olduğunu düşünmüş ve kendini sert bir şekilde tokatlamıştı, fakat yanağında yakıcı acıdan başka bir şey hissetmedi. Bu gerçekti!


''B-B-bu da ne?! Canavar?!''


''Ne canavarı ulan yavşak! Babaya canavar denirmi ha!?''


Shun hala şoktayken babasının bağırışı sayesinde kendine gelmiş ve heyecanlı gözlerle babasına bakıp konuşmuştu,


''Baba!? Bu gerçekmi? Rüyada değilim, değil mi!? Konuşsana!''


''Sus be!''


Shun'un aniden heyecanlanıp ardı ardına sorduğu sorular yüzünden bunalan Ordon, bağırarak Shun'u susturmuştu.


''Eğer benim talimatlarımı takip edersen, ileride sende böyle güçlü olabilirsin.''


''Gerçekten mi?''


Shun hala inanamazlık içindeyken sordu. Tembellik etmeyi seviyordu, fakat novellerde ki ana karakterlerin inanılmaz güçlü bir şekilde düşmanları yok edişini okumak gerçekten heyecanlıydı! Bazen kendisini o ana karakter gibi hayal ediyordu, fakat bu dünyada öyle bir şey olmadığını hatırladığı anda hayal dünyası çöküyor ve büyük bir hayal kırıklığıyla novelini okumaya devam ediyordu. Gelişimin olduğu bir dünyada doğmamak onun en büyük pişmanlığıydı.


Fakat şimdi...


''Tamam! Ne yapacağız şimdi?''


Tam önünde, o ana karakterler gibi güçlenmenin bir yolu duruyordu! Tembelliği seviyordu, fakat o ana karakterler gibi güçlenecekse, tembelliği boş vermek onun için sorun değildi! Heyecanla babasına sırada ne olacağını sormuştu.


Ordon bu tepkiden dolayı şaşırmadan edemedi. Oğlunda bu gözleri hiç görmemişti, şevkle parlıyorlardı! Bunu düşününce pişman olmadan edemedi. Eğer vücudunun gücünü görünce bu kadar heyecanlanacağını bilseydi en baştan gösterirdi, bu sayede yaptığı eğitimde ekstradan bir efor sarfederdi! Neyse, geçmiş geçmişte kaldı.


''Şimdi sadece benim mızrak kullanışıma ayak uydur ve benimle mızrağını çarpıştır. Eninde sonunda gerçek mızrak nasıl kullanılır öğreneceksin!''


''Tamam!'' dedikten sonra Shun, yere düşen mızrağı almış ve onu babasına doğrultarak beklemeye başlamıştı. Ordon oğlunun bu halini görünce gülümsemeden edemedi. Gerçekten, çalışkan birilerini eğitmek daha eğlenceliydi.


''Duruşun yanlış! Ayaklarınla yere daha sert bas, böylece mızrağın daha fazla güç kazanır! Tutuşunu dahada güçlendir ve sol elini mızrak başına dahada yaklaştır...''


Ordon, Shun'un yanlışlarını söylerken ara sıra ona nasıl tutulacağını kendi de gösteriyordu ve Shun sadece ilk göstermeden herşeyi anlıyordu, gerçek bir dahiydi!


Ve sabah kalkıp öğlene kadar ağırlıklarla koşmak, sonra mekik ve en son akşama kadar mızrak eğitimi yapmak Shun'un günlük rutini olmuştu. Ve bu sırada yıllar çok çabuk geçmişti...






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44390 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr