Cilt 2: Bölüm 8-3

avatar
4140 14

Terror Infinite - Cilt 2: Bölüm 8-3


 

Çeviren: HasıRwara

Düzenleyen: Ratel

 

Zheng artık acı hissetmiyordu. O Kraliçe’nin pençesini ısırdı ve yere düşeceğinden korkarak dişleriyle ona tutundu. Onun bacakları artık yoktu, eğer yere düşecek olursa o zaman çelik çubukla bile yapacak bir şeyi kalmazdı. Bu onun tam anlamıyla son şansıydı.

  

Bilincini kaybediyordu. Zheng, vücudunun soğuduğunu hissetti. O bunun ölümden önceki evre olduğunu biliyordu.

  

Bir insan belden ikiye ayrıldıktan sonra en fazla birkaç dakika hayatta kalabilirdi. Eğer dondurulmuş bir yerde olsaydı, bu süre bazı insanlar için yarım saate kadar çıkabilirdi.

 

 Fakat o zaten kritik yaralanmalara maruz kalmıştı, bu yüzden belinin kesilmesinden sonra, Zheng’in ölmesi an meselesiydi.

  

Ağzı dolu olduğundan dolayı el bombasının pimini Kraliçe’nin pençesinin üzerine koymaya çalıştı. Sonra onu çekti ancak başka bir şey yapmaya vakit bulamadan önce kafasına doğru bir saldırının geldiğini duydu. Bu saldırı, ne pençe ne de dil ile yapılmıştı.

  

Pah! Pah!

  

Çok uzak olmayan bir yerden birkaç silah atışı geldi. Xuan bir çelik kutunun yanında titriyordu. Kollarından biri yarı yarıya kırılmış ve bel kısmı garip bir eğimle kıvrılmış bir haldeydi.

  

Bu silah atışları, Xuan’ın diğer elinden gelmişti. Kraliçenin dilini, isabetli bir atış yaparak bir kez daha vurmuş oldu. Kısa mesafeli hedeflemesinin mükemmel olduğunu bu şekilde bir kez daha kanıtlandı ve onun seçtiği tabanca son derece güçlüydü.

 

Bu atışlar sonunda dilin ön kısmı koptu ve dilin yönünü değiştirdi. Demin Kraliçe diliyle, Zheng’in kafasının neredeyse yan tarafına vurmak üzereydi.

  

“Acele et ve yapman gereken şeyi yap! Benim görüşüm gittikçe kararıyor!” Xuan durmaksızın ateş ederek bağırdı.

 

Zheng sol elini pençenin üzerine koydu. Ardından pençeyi ısırmayı kesti ve bütün gücüyle Kraliçe’yi itmek için konsantre oldu.Ve ardından pençeden 2 metre uzaklıktaki Kraliçe’nin kafasına doğru kendini attı.

  

Bir cızırtıyla, çelik çubuğu Kraliçe’nin kafasının yan tarafından sokup ağzını baştan sona deldi. Kraliçe, bu sefer diğer pençesini saldırmak için kaldırdı, ancak Zheng’i atmadan önce aniden el bombası patladı.

  

Patlama, Zheng’in sol kolunu parçalara ayırdı ve onunla beraber Kraliçe’nin kafasını patlattı. Şarapnel ve çelik çubuk parçaları Zheng’in vücudunu isabet etti. Lakin bu şarapnelin etkisi, sahip olduğu yaralanmalara kıyasla çok küçüktü.

  

Zheng, gözlerini kapadı ve vücudunun yere düşmesine izin verdi.

  

Qi’nin hepsi tükendi, kan enerjisi neredeyse boştu, vücudu genetik kısıtlamanın sınırlarına ulaşmıştı ve vücudundaki kanın yarısını kaybetmişti.

  

Bütün bu yaralar herhangi bir adamı anında öldürebilirdi … Zheng’in kaslarını hareket ettirmek için enerjisi yoktu. Gözlerini kapamak için bile hali kalmamıştı.

  

O son derece yorgunluk hissediyordu, sadece bir yer bulmak ve uyumak istiyordu. Bunlara rağmen, içten içe yapması gereken bir şey olduğunu da hissediyordu…

  

“Hadi ama, Tanrı, Acele et ve vücutlarımızı onar… istediğin kadar Puanı, onarım karşılığında alabilirsin…”

  

Zheng belirsiz bir şekilde Jie’nin bağırışlarını ve onlarla birlikte, bir kızdan gelen çok tanınık bir ağlama sesini duydu. Bu onda gözlerini açma isteği uyardırdı, ancak bunu yapmak için çok bitkindi. Bu ağlama sesini duymasaydı, o çoktan çok derin bir uykuya dalmış olurdu.

 

Birdenbire sıcak bir his onu kuşattı. sanki kendini kaplıcadaymış gibi hissetti. Tüm vücudu sıcacık ve rahattı, ancak bu uzun sürmedi. Konfordan sonra son derece acı vardı. Bu acı onu uyandırmaya teşvik etti.

  

Zheng uyandıktan sonra, irkildi. Son karşılaşmasının Kraliçe ile olduğunu hatırladı ve bu onun vücudunun soğumasını sağladı.

 

O, yedi metre boyunda ve kuyruğuyla beraber neredeyse yirmi metre uzunluğunda bir canavardı. Bir fil bile onun kuyruğundan sadece birkaç darbe aldığında yere serilirdi.

  

Buna rağmen birkaç gün öncesine kadar bir firmada masa başı çalışan ben, o canavar ile yakın dövüş içerisine girdim. Tüm bu düşünceler onu korkuttu.

 

Düşüncelere daldığından dolayı şimdiye kadar etrafına bakmamıştı. Burası Tanrı’nın boyutuydu, geniş bir platform ve asılı bir şekilde duran bir ışık küresi ve köşelerdeki karanlıklar. Korku filmleri dünyasındaki tek güvenli yer burasıydı.

  

O, küreden bir ışık demeti/ışın içinde süzülüyordu. Kendisine oranla 4 tane daha donuk ışın vardı. Yaraları kritik bir durumda olmadığı için Xuan’ın süzüldüğü ışın, aydınlığı en düşük/donuk olandı. Sonra Zero ve Jie geliyordu. Lan’ın ışın parlaklığı onun(Zheng’in) hemen altındaydı.

  

‘Dört?’ Zheng bir kez daha saydı. ’Evet, sadece dört.’  Kampa bu platformun içinde değildi. O rus paralı asker başaramadı. Bu onun biraz moralini bozdu. Sadece hayatta kalanlar bu platforma geri dönebilirlerdi.

 

[ÇN: Benim de biraz moralim bozuldu lan. Kampa sağlam karakterdi. Erken harcandı bence.]

 

Sonra kendi vücuduna baktı. Hissettiği acı azalıyordu, ancak yine de dayanılmazdı. Vücudunun alt kısmı yoktu, iki kolu da yoktu, gövdesi şarapnelle doluydu. Neyseki yüzünde sadece çizikler vardı, şarapnel tarafından vurulmamıştı.

  

Kasları yaşıyormuşcasına kıpır kıpırdı. Bu ışın altında, kasları ve kemikleri görünür hızda büyüyordu.

  

Zheng artık vücuduna bakmak istemedi, kas, kemik ve organların gözleri önünde büyümesi onu tiksindirdi. Vücudunun ötesine baktı ve gözü yaşlı iki kızın onlara baktığını gördü. Biri Jie’nin yarattığı kadın, diğeri Lori’ydi. On beş yaşındaki kız çok üzüntülü görünüyordu.

 

Zheng hala konuşamıyordu. Boğazı şarapnel tarafından kesilmişti. Her nekadar anlayıp anlayamayacağını bilmese de, ağzını açtı ve Lori’ye doğru bakarak mesajını dudaklarıyla göndermeye çalıştı.

  

“Canlı olarak geri döndüm… Lori, Ben sözümüzü tuttum, ve canlı olarak geri döndüm!”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44312 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr