Cilt 4: Bölüm 2-1

avatar
3956 15

Terror Infinite - Cilt 4: Bölüm 2-1


 

Çeviren: Firienholt

Düzenleyen: Ratel

 

Tartışmalarından sonra boşa zaman harcamadılar. Herkes eşyalarını toplayıp kontrol ettiler ve ardından parka gittiler.

  

Akşam saatleriydi ve park hala oldukça kalabalıktı. Altı kişi kendilerine oturup yatabilecekleri boş sandalyeler buldular. Sonra Zero ve Yinkong hiçbir söz söylemeden etrafı keşfetmeye koyuldular, diğer dört kişi ise çevrelerine dikkatlice baktılar.

  

Gökyüzü gittikçe kararıyordu, insanlar parktan ayrılmaya başladı. Zero ve Yinkong geri döndüklerinde parkta sadece birkaç kişi kalmıştı.

  

Zheng gülümsedi ve dedi. “Çalışmalarınız için teşekkürler, tüm alanı kontrol ettiniz mi? Saldırıya uğradınız mı? “

  

Zero başıyla onayladı. Yinkong yanıtladı. “Tılsımlara hiçbir şey olmadı. Biz bölgenin çoğunu kontrol ettik. Buranın batısında gizlenerek ateş etmek için birçok bina var. Diğer üç tarafta geniş caddeler mevcut. Ju-On’u yok ettikten sonra silah seslerimiz polisin dikkatini çekerse, doğuya doğru hareket etmeliyiz. Kanalizasyona inebileceğimiz bir lağım kapağı var… Şimdilik elimizde olanların hepsi bu kadar. Herşeyi kavrayabilmemiz için bir veya iki gün daha geçmesi gerekecek. “

  

Zheng güldü. “Hayır, bu kadar yeter. Sadece Ju-On’dan korkuyoruz. Onu yok ettikten sonra, polise teslim olabiliriz. Nasılsa yedi gün sonra Tanrı’nın boyutuna geri döneceğiz. Bu yüzden polisten korkmak zorunda değiliz. “

  

Zheng ve diğerleri sırt sırta oturdular. Şimdiden birkaç grup devriye önlerinden geçip gitmişti. Tabii ki geceleri parkta oturmalarını yasaklayan bir kanun yoktu. Devriyeler bir şey yapmadı, ancak ara sıra altı kişiye baktılar.

  

“Aramıza iki tılsım yerleştirdim. Gece boyunca, her seferinde iki kişi olmak üzere sırayla nöbet tutacağız. Tılsımların yanmaya başladığını görürseniz, anında herkesi uyandırın. Herhangi bir itiraz yoksa, grupları atayacağım. “

 

Saat on ikiye ulaştığında herkesin yavaş yavaş uykusu gelmeye başladı. Ne de olsa son birkaç gündür daimi bir korku yaşıyorlardı. Yanlarında kutsal yazıtların olduğu o geceyi bir kenara bırakırsak, nasıl huzur içinde uyuyabilirlerdi ki?

 

“O zaman Zero ve Yinkong bir grupta, Jie ve Tengyi bir grup, Lan ve ben de son grubuz. Jie ve Tengyi ilk vardiyayla başlayacak. İkincisi biz olacağız ve Zero üçüncü vardiyayı alacak. Her vardiya üç saat. Herkes hem fikir mi bu konuda? “

 

Zheng, grupları belirlerken temkinli davrandı. Her gruba bir usta koydu. Jie, bir şey olursa Tengyi’yi idare edebilirdi. Zero, Yinkong’dan biraz zayıf olsa da, Yinkong herhangi bir şekilde tuhaf davranırsa, herkesi uyandırabilirdi. Kutsal kitapların çalınması gibi durum ile bir daha karşılaşmak istemiyordu.

 

Üç saat göz açıp kapayıncaya kadar geçti, özellikle de uykuda olanlar için. Zheng uyandırıldığında, yatar yatmaz uyandırılmış gibi hissetti. Kendine gelmesi için kendi yüzünü tokatladı. Fakat Lan’in böyle bir iradesi yoktu. Gözlerini açmaya çalıştı, ancak göz kapaklarını çok ağır hissetti. Şeanki görünüşü, Zheng’e çok aciz gelmişti.

 

“Lan, uykuya devam edebilirsin. Ben yalnız gidebilirim. Sadece tılsımların yanmaya başlayıp başlamadığını görmek için dikkat gerekiyor, bunun için de bir kişi yeterli.” Zheng şefkatle ve hafif gülümseyerek dedi.

 

Lan yarı açık gözlerle başını salladı. “Hayır, konuş benimle. Konuşmaya başlayınca uyanırım. “

 

“O zaman sohbet edeceğiz…” Zheng bir an düşündü, ardından acı bir şekilde gülümseyerek dedi. “Ama ne demeliyim? Sana soğuk bir şaka yapacağım. Bir kutup ayısı sıkıldı, böylece kendi kürkünü çekiştirmeye başladı. Bütün kürkünü çekiştirdiğinde… “

 

“Hayır, hayır, soğuk şakalar yapma. Bana soğuk şakalar dışında her şeyi diyebilirsin ama o…” Lan başını salladı ve Zheng’in yanına oturdu. Sonra yavaşça kollarına girdi.

 

Zheng dondu kaldı ve bir gıdım bile hareket etmeden dedi. “Tamam o zaman … Şu anki durumumuz hakkında konuşacağız. Salak gibi görünüyorum değil mi? Bir kurtarıcı olduğumu hayal etmiştim, ama gerçekte kendi hayatımın güvenliğini bile garanti edemiyorum. Bir de buna rağmen bu insanları kurtarmaya çalışıyordum. Yeni başlayanlar için kendi takımımı neredeyse tehlikeye attım. Hayır, neredeyse değil çoktan tehlikeye attım. Eğer ben olmasaydım, o kutsal yazılar … “

 

“Eğer sel olmasaydın, belki de kutsal yazıtları aramaya gitmezdik.” Gözleri hala bulutlu olmasına rağmen uyanmaya başlamıştı. Göğsüne yaslandı ve mırıldandı.

 

“Diğerlerinin nasıl düşündüğünü bilmiyorum ama yanında olduğumda ben kendimi güvende hissediyorum… Gerçek dünyada çok sayıda buna benzer şeylere tanık oldum. İnsanlar, birilerinin soyulduklarını görünce kayıtsız davranırlar ancak soyulan kendileri olduğunda, herkesin kayıtsızlığından şikayet ederler… Bu dünyada kimse kimseye güvenmemelidir. İnsanlar şüphelenmeli ve hatta birbirlerine saldırmalılar. Ama beşimiz sana içtenlikle uyduk. Hepimiz, eğer herhangi birimiz tehlikede olursa, bizi kurtarmak için elinden geleni yapacağına kesinlikle inanıyoruz. Bu nedenle bu ekip var. “

 

Zheng acı acı gülümsedi ve başını iki yana salladı. “Düşündüğünüz kadar iyi değilim. Sadece korku filmlerinden sağ kurtulmak için herkesin gücünü birleştirmek istiyorum… Aptalca olan nazaketimle karşılaştırdığımda, Xuan’ın yöntemleri daha etkili. Çoğunluğu canlı olarak geri götürebilirim ama sizi bir uçuruma da yönlendiriyor olabilirim. Değil mi? “

 

Lan hafifçe başını salladı. “Nedenini bilmiyorum ama Xuan’a karşı acıma hissettim. Duygusuz yüzünü her gördüğümde sanki Xuan çok yorgunmuş gibi hissettiriyor bana… Xuan hakkında konuştuğumuz yeterli, nezaketin saçma değil. Bizim kalbimize işledi. Bir dahaki sefere çaylakları daha dikkatli seçmelisin. Lütfen bu nezaketini saklamaya devam et… Ben veya başka bir ekip üyesi tehlikede olsaydı, bizi kurtarır mıydın? “

 

Zheng başıyla onayladı. “Evet, kurtarırdım… Onayladığım herhangi bir üyenin geride kalmayacağını söyledim. Tehlikede bulunması onun hatasıysa, takımın güvenliğini öne koyacağım, ancak tehlikede olmasının nedeni takımı adınaysa, geride kalan tek kişi ben olsam bile onu kurtaracağım! “

 

“Gerçekten mi? Sen… “ Lan, onun göğsünde ağlamaya başladı ve mırıldandı. “Neden ona benziyorsun? Sen aptalın tekisin, baka(Japonca aptal demek). Neden bir Samaritan gibi davranmak/merhametli olmak zorundasın… neden!? Kimse seni hatırlamayacak. Yüzünü, boyunu, birkaç yıldan sonra kokunu unutacağım… Ben bile seni unutacağım, seni aptal. Neden sen iyi birisin … “

 

Zheng bir süre hareket edemedi. Orada sessizce oturdu. Lan’ın gözyaşları göğsünü ıslatmıştı. Sadece bu değil, ellerini sıkıca tutuyordu.

 

Zaman geçti, ağlaması azalmaya başlayınca Zheng dedi. “Konuşmak istersen sessizce dinlerim …”

 

Lan başını iki yana salladı. Ağlamayı bırakmış olmasına rağmen, Zheng’in gitmesine izin vermedi çünkü güven duygusunu hissedebilmesinin tek yolu buydu. Arkalarından bir öksürük duyuluncaya dek onu bırakmadı. Sonra Zheng’e bakmadan bir sandalyeye uzandı.

 

Zero ve Yinkong uyandı. Zheng’e sessizce baktıklarında Zheng kızarmıştı ve ayrıca yatacak bir sandalye bulmuştu. Yine de Lan’in ağlaması hala zihnini dolduruyordu.

 

Ertesi gün bütün zamanı beraber geçirdiler. Bir restoranda yemek yedikten sonra kendilerini yakındaki bir otelde temizlediler. Sonra bu parka geri döndüler. Güneş battığında, gece boyunca gruplar halinde vardiya aynı şekilde devam etti. Zheng’in sırası geldiğinde, Lan bir kelime bile etmeden yanına oturdu ve ona sarıldı.

 

Zaman geçiyordu… Zaten yedinci gün gelmişti. Yedi saat daha dayanmaları gerekiyordu, sonra Tanrı’nın boyutuna geri dönebilirlerdi. Ju-On’un ana vücudunu öldüremeyecekleri için üzgün olsalar da, en azından hayatta kalarak geri dönebilirlerdi.

 

Park akşam boyunca kalabalıktı. Birkaç gecedir vardiya yapmaları, hepsinin çok yorulmasına sebep olmuştu. Bu yüzden geri kalan akşam boyunca dinlenmeye karar vermişlerdi.

 

Uyandırıldığında, Zheng huzur içinde uyuyordu. Zihni hala biraz bulanıktı, sonra Jie’nin sesini duydu. “Zheng! Lan gitti! “

 

“Ne gitti?” Zheng sıçradı ve bağırdı, “Lan gitti mi? Burada uyumadı mı? Aniden nasıl ortadan kaybolabilir? Tılsım nerede? Yanıyor mu? “

 

Zero ve Yinkong, Zheng’in bağırmasından dolayı uyandılar. Jie aceleyle yanıt verdi. “Tengyi ve ben ara bile vermedik. Çevreye karşı tam bir dikkat içindeydik. İki tılsımda da hareketlilik yok. Daha önce burada bir sürü insan vardı, kalabalık ile gitmiş olabilir mi? “

 

Zheng gökyüzünün kararmış olduğunu fark etti. Saat sekiz ya da dokuz olmalıydı. Daha fazla soru sormak üzereyken, iletişim cihazı titreşti. “Lan? Neredesin? Ayrıldığın zaman neden bize haber vermedin? Senin için endişeleniyoruz … Lan? “

 

Cihazdan Lan’in ağladığını duydu. “Neler olduğunu bilmiyorum. Aniden bir üşümeyle uyandım ve kendimi Sunlight Hotel’deki o odada buldum. Nasıl buraya geldiğimi bilmiyorum, sandalyede yatıyorduk… Zheng, taşıdığım tılsım yanıyor. Korkuyorum…”

 

Zheng ürperdi. Tılsım yanıyordu… bu da demek oluyor ki …

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr