Yu Jing...
Hayatı boyunca bir kahraman olmuştu. Şansı sayısız kişiden çok daha fazlaydı. Yetenek de görünüş olarak da istediği her şeye sahipti!
Fakat elbette bu şansı kolayca kazanmamıştı.
Onun için çok çaba harcamıştı.
Daha çok küçükken ailesi tarafından yağmurlu bir gecede terk edilmişti. Daha sonra ona bakmak isteyen bir dilenci kadın ortaya çıkmıştı.
Eğer bu dilenci kadın, biraz yemek bulmak için kırık dökük evinden çıkmasaydı asla Yu Jing ile karşılaşmaz ve Yu Jing de yaşamazdı.
Bu dilenci kadın, pek de güzel değildi. Ayrıca daha 40'larında olmasına rağmen daha yaşlı görünüyordu. Hayatı boyunca zorluk çekmişti.
Dilenci kadın, zor yaşamına rağmen ve çoğu zaman da aç kalmasına rağmen, kahraman Yu Jing'i bulduğunda, gönlü onu bu şekilde bırakmaya razı olmamıştı.
Bu şekilde dilenci kadın, Yu Jing'i tam 8 sene boyunca zor şartlar altında yetiştirmişti.
Yu Jing, her zaman bu dilenci kadına minnettar olacaktı.
Dilenci kadının ölümünde, çok ağlamıştı. Zor bir kış zamanıydı. Yemek bulmak için gitmişti. Fakat geri döndüğünde, kadının bedeni daha fazla dayanamamış ve ruhunu teslim etmişti.
Kim demiş erkekler ağlamaz diye?!
Yu Jing, bir süre ne yapacağını bilememiş bir halde etrafta dolaşıp durmuştu. Ondan sonra da insanların konuşmasına denk gelmişti.
Mevsimsel Gökyüzü Tarikatı, öğrenci alımı yapıyor!
Yu Jing, bir yetişimci olmayı işte o zaman düşünmüştü.
Bir süre tereddüt etse de sonunda tarikata katılmaya karar vermişti. Sokakta yaşamaktan daha iyi olacağına karar vermişti.
Yu Jing, insanlardan çok fazla şey duymuştu. Eğer dikkat çekmezsen bir şey elde edemezsin!
Haliyle de Yu Jing, bunu iyice öğrenmişti. Dikkat çekici birisi olması gerekiyordu. Fakat bunu nasıl yapmalıydı?
Dış görünüşü gerçekten de iyiydi. Fakat herkesin koyu renk saçları vardı. Eğer ki saçlarını boyarsa dikkat çekebileceğini düşündü.
Bu çocukça bir düşünceydi. Fakat işine de yaramıştı.
Düşündüğü gibi beyaz renkte olan saçları gerçekten de dikkat çekici bir unsurdu.
Aslında Yu Jing'in saçları beyaz değil, siyahtı. Saçlarını boyamak için, bir dükkandan boya çalmıştı. Tabi ilk kazandığı para ile borcunu gizlice ödemişti.
Sık sık boyaması yüzünden de insanlar, gerçekten de Yu Jing'in saçlarının beyaz olduğuna inanmıştı. Hem saçını hem kaşını hem de kirpiklerini boyuyordu. Gerçekçi olması için elinden geleni yapıyordu. Tıpkı albino birisi gibi..
Bu çoğu zaman zahmetli olsa da bir kez bu şekilde dikkat çekmişti...
Yu Jing, evine ulaştığı andan itibaren derin bir iç çekti ve banyoya girdi. Gözlerini kapatmıştı. Kendisini yorgun hissediyordu..
Bu olanlar yani çocukluğu...
Asırlar önceydi!
Doğru!
Yu Jing, geri dönmüştü!
Şeytan kralı öldürdükten sonra kendisi de fazla yaşamamıştı. Onun zehrinden etkilenmişti!
Sadece 10 yıl daha yaşayabilmişti. O da çok acı verici bir 10 yıldı!
Yu Jing'in şansı, iki yaşamın birikmiş haliydi.
Yu Jing, vücudunu ve saçlarını iyice yıkadıktan sonra banyodan çıktı ve aynaya baktı. Sanki başka birisine bakıyormuş gibi hissediyordu. Yabancı birisi gibi...
-Sistem, gerçekten de yapmak zorunda mıyım?
Kahraman Yu Jing'in gizli bir sırrı vardı. O da sadece bir geri dönen olması değildi.
Geri döndüğünde tekrar çocuk olmuştu. Aynı zamanda bilinmeyen bir boyuttan gelen bir ruha ve sisteme de ev sahibi olmuştu.
Normalde, yeni gelen ruhun bedenini ele geçirmesi gerekiyordu. Fakat Yu Jing ölmemişti. Zaman içinde yabancı ruhu aşındırmış ve kendi ruhunu da güçlendirmişti.
Bu ruh parçası da tabi ki sistemi getirmişti.
-Sistem: Benim ismim "Şeytanın dostluğunu kazan" sistemidir. Lütfen şeytanın dostluğunu kazanın.!
Yu Jing, yatağına uzandı ve sakin kafayla düşünmeye başladı. Aslında şeytanı gerçekten de öldürmek istememişti. Aynı şekilde kahraman olmak da istememişti.
-Aklımda, kalbimde karışık sistem. Eğer, bunu yaparsam annemi geri getirebilir miyim?
Yu Jing'in hedefi, annesini yani o dilenci kadının geri hayata dönmesi idi. Onun ölümünü engelleyememişti.
Bu da onu çok yıpratmıştı.
Yu Jing, bugün olanları düşündü. Sa Jinyu, her zamankinden farklı davranmıştı. Kendisine daha farklı bir his veriyordu. Eh, onunla biraz süre geçiren kendisi anlayamayacakta kim anlayacaktı? Hareminin içinden birisiydi sonuçta.
Eh, bir aptal değildi. Haliyle de bir tuhaflık olduğuna emindi.
Normalde Sa Jinyu, sessiz ve sakin bir tipti. Asla dikkat çekecek bir şey yapmazdı ve arkasında saklanırdı. Yavru bir köpek gibiydi. Tatlı, sakin.. Aslında şeytan geldiğinde onu uyarmak amacıyla da konuşmuştu.
-Kendini, beni ve tarikatı utandırma!
Aslında Sa Jinyu'yu denemek amacıyla konuşmuştu. Eğer ki gerçekten de Sa Jinyu olsaydı kesinlikle böyle tuhaf davranmazdı. Tıpkı vahşi bir kaplan gibi davranmaya başlamıştı ki gerçekten karakterine tersti.
Yu Jing, merakla sistemine sordu.
-Sistem, Sa Jinyu'ya ne oldu? Değişti mi yoksa başka birisi mi!?
Sistem: Başka birisi. Ne zaman hamle yapacaksın?
Yu Jing'in annesini geri kazanması için öncelikle şeytanın dostluğunu kazanması gerekiyordu. Ona karşı kötü duyguları yoktu. Adalet aramak..
Bu bir tür şaka gibiydi!
Kahraman ve şeytanın dostluğu mu?
Bu mümkün mü?
Kardeşlik?!
Eh, aslında bunun saçmalık olduğuna inanıyordu. Ayrıca Adalet denen şey bu dünya da yoktu. Eğer olsaydı, yıllarca acı çekmez, açlıkla uğraşmaz, sokak çocuğu olduğu için de dayak yemezdi. En büyük sebebi de annesini 2 defa kaybetmezdi.
Yu Jing, Sa Jinyu'yu düşündü. Onun gerçek Sa Jinyu olmadığını öğrenmişti. Peki ne yapmalıydı? Bir süre düşündü.
Zaten şüphe ettiği için Fazla da şaşırmamıştı. Sadece onaylamak için sormuştu. Kadınlar, gökteki yılfızlar gibiydi. Annesi ise yıldızların içinde en büyük ve parlak yıldızdı onun için.
Sa Jinyu'ya kötü davranmak istemiyordu. Aynı şekilde kimseye kötü davranmak istemiyordu. Bu, erdemli bir adama yakışmazdı. Ayrıca şeytandan da korkmuyordu. Onu iyi tanıyordu.
Sa Jinyu'nun Şeytanın dikkatini çekmesinin sebebi kesinlikle kırmızı gözleriydi. Bir de elbette farklı tavırlarıydı.
Şeytan, farklı şeyleri severdi.
Yu Jingyu'nun aklına eski bir anı geldi.
O ve şeytanın son savaşında, bir şekilde öldürmüştü. Fakat bunu yapmayı istememişti. Ölü bedeninin yanında saygıyla rakibinin önünde eğilip özür dilemişti.
Yu Jing, herkesin düşündüğü gibi erdemli birisiydi. Bazen kibirli ve düşüncesiz bazen de saf olsa da herkes tarafından biliniyordu. Fakat bir farklılık olarak da adalete inanmıyordu.
Elini kana bulasa da bu durumdan hoşnutsuzdu. Tam anlamıyla Gu Langan'ın zıttıydı.
Başkaları, onun şeytanı yenmesi gerektiği konusunda diretmişti. Adaleti sağlaması konusunda yalvarmışlardı. Onları kırmak istememişti. Fakat elini kana bulamaktan nefret eden birisi olarak bir kaç kez bilerek öldürmekten kaçınmıştı.
En sonunda da istemeyerekten de olsa öldürmüştü.
Yu Jing, yatağının içinde iyice kıvrıldı ve kendisine fısıldadı.
"(-Anne, ben ne yapacağım?...kendimi bu çıkmaz durumdan nasıl çıkartacağım?")
Elbette sorularına cevap verecek ve o zayıf, kemikli eliyle başını okşayacak bilge dilenci kadın yoktu...
Yu Jing, derin bir nefes verdi. Huzursuz bir şekilde yanaklarının içini ısırdı..
-Sadece erdemli bir adam olmak istedim ve dikkat çekmek, parlamak istedim...
Yu Jing'in yalancı olarak kendisini nitelendirmesinin sebebi elbette saçını boyaması idi. Hayattan yorulmuştu. Yalnızlıktan yorulmuştu.
Her insanın zayıflığı olurdu. Onun zayıflığı da annesi idi.
Kalbinin sıkıştığını hissetti..
-Kimse beni anlayamaz...sistem, bana boya ver.
Bir anda beyaz renkli bir boya spreyi ortaya çıktı. Yu Jing, yatağından kalktı ve boya spreyini saçına, kaşlarına ve kirpiklerine sıktı.
Kendisini iyice hazırladıktan sonra aynaya baktı.
Evet aynada gördüğü kişi, herkesin bildiği Yu Jing idi.. Zayıf noktasını bir boya sayesinde saklamıştı...
Hemen yüzüne kibirli, kendinden emin, özgüvenli bir adamın yüz ifadesini taktı. En dikkat çeken kıyafetlerini giydi ve evinden çıktı.
Yolda gördüğü öğrencilere hafifçe gülümsedi ve hepsiyle ufak sohbetler yaptı. Yavaş yavaş Sa Jinyu'nun kaldığı eve doğru ilerliyordu.
Bir süre sonra Sa Jinyu'nun evine gelmişti. Kapının açık olduğunu fark ettiğinde direk içeri girmedi ve nazikçe çaldı.
-Kız Kardeş Jinyu, evde misin? İçeri girebilir miyim?
Sa Jinyu, elinde ki yemek tepsisini sinirle Gu Langan'ın önüne koyduktan sonra konuştu.
-Hıh, kahraman geldi.
Sa Jinyu, yemek yapmayı bilmiyordu. Zaten bilseydi makarna yapıp da ölmezdi. Bu yemek, tarikatın yemekhanesinden alınmıştı.
Sa Jinyu, Gu Langan'a ufak bir uyarı yaptıktan sonra sakin olmaya çalıştı. Sahte gülümsemesini takındı ve kurtarıcısına kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açık unuttuğunu fark edince tuhaf bir ifade belirdi.
-Kardeş Jing, kapı zaten açıkmış. İçeri girebilirdin.
Yu Jing, zoraki bir şekilde gülümsedi ve içeri girdiği sırada konuştu.
-Olsun. Müsait olmayabilirdin. Bir genç kızın evine doğrudan girilmez. Hazine burada mı?
Sa Jinyu, başını salladı ve onayladıktan sonra eliyle bir odayı işaret etti ve konuştu.
-İçerde yatakta yatıyor. Kardeş Jing, neden geldin? Bir sorun mu var?
Yu Jing, başını salladı ve reddetti. Sorun yoktu. Sadece görevini tamamlamak için gelmişti.
-Sorun yok. Sadece seni kontrol etmek istedim. Eğer zorlanırsan veya bir sorun olursa benim yanıma gel. Sana yardım edeceğim.
Sa Jinyu, minnettar bir şekilde baktı. Kahraman gerçekten de gönlü büyük bir adam gibi görünüyordu. Onu kurtarmaya gelmişti. Geçen seferki saygısızlığını şimdilik affetmişti.
-Tamam. Bir sorun olursa kesinlikle sana geleceğim.
Yu Jing, yavaş adımlarla odaya ilerledi. Kendisini sakin olmaya zorluyordu. Yatakta yatan Gu Langan'ı görünce kalbini tuhaf bir his doldu.
Yu Jing, şu anda Gu Langan'ın onların konuştuğu dili anlamadığını düşünüyordu.
Gu Langan, yemekten bir kaç lokma aldıktan sonra sevmeyip bırakmıştı. Tatsız, tuzsuz, baharatsız bir şeydi. Nasıl bunu yiyebilirdi ki? Yüzünü buruşturmuştu.
Gu Langan, Yu Jing'i görünce ilgisiz bir şekilde baktı. Bu adam mı onu öldürecekti? Sadece saçmalık gibi duruyordu!
Yu Jing, kendisini sakin kalmaya zorladı. Derin bir nefes verdi ve belinde ki çantadan bir kaç baharat ve acı çıkarttıktan sonra yemeğe döktü ve konuştu.
-Bu şekilde yaparsan daha lezzetli olur. Henüz dilimizi anlamıyorsun değil mi?
Gu Langan, kaşlarını çattı ve yemekten bir lokma daha aldı. Şimdi daha iyi olmuştu. Fakat nasıl baharatlı ve acı yemekleri sevdiğini anlamıştı ki?
Gu Langan, Yu Jing'e şüpheyle baktı. Bu adamda kendisini öldürecek tip yoktu. O zaman..Sa Jinyu veleti mi yalan söylemişti? Eh, yalan söylüyor gibi de durmuyordu. Sanki anlattıkları gerçekten de olacakmış gibi konuşmuştu.
Gu Langan'ın aklında çok fazla soru ve şüphe vardı. Yine de hepsini dile getirmedi. Soğuk bir şekilde incelemeye başladı.
Yu Jing, soğuk bakışları hissedebiliyordu. Sanki onu öldürmek ister gibiydi. Hayır, daha çok sorgulamak gibiydi..
Yu Jing, zorlukla yutkundu. Mavi ve yeşil gözlerin delici bakışları onu zorluyordu.
-Beni şu anda anlamıyorsun biliyorum.. Sadece...senden özür dilemek istedim Gu Langan.
Yu Jing'in sesi bir fısıltı gibi çıkmıştı. Sadece Gu Langan tarafından duyulmuştu. Açıkça söylemeye biraz utanmıştı. Biraz da onu kullanmanın getirdiği garip ve anlaşılmaz hisler vardı.
Eğer ki Gu Langan, buranın dilini bilseydi asla söyleyemezdi. Gözlerini kaçırdı ve yere baktı.
Gu Langan, şaşkınlık içinde Yu Jing'e baktı. Ona ismini söylediğini sanmıyordu. Burada kimseye henüz söylememişti. Yüzünde tuhaf bir gülümseme oluştu.
İşte şimdi Yu Jing, dikkatini çekmişti. Amacının ne olduğunu anlamak zorunda hissediyordu.
Gu Langan, biraz daha gözlem yapmaya karar verdi. Aslında öldürmeyi hatta işkence etmeyi planlamıştı ama bunu yapmayacaktı. Sa Jinyu'nun korkusunu hissedebiliyordu.
Fakat Gu Langan, Yu Jing'den korkunun değil, pişmanlığın ve üzüntünün ve anlaşılmaz yalnızlık ve özlemin kokusunu alabiliyordu.
.
.
.
.
En temel karakterler üzerinde durmak istedim. Kitabın akışından memnun musunuz?Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..