Hector metalini yok etmek zorundaydı. Geoffrey yanında Jenny’i taşırken dahi kızıl gölgeye binerek koridorları rüzgâr gibi geçerken bu onu sadece yavaşlatırdı.
Okulun ön girişine ulaştıklarında Geoffrey sürgülü kapılardan geçerek oradaki polis gücüyle karşılaşmakta tereddüt etmedi.
Hâlâ içeride olan Hector polis memurlarının Geoffrey’in kızıl kütlesine karşı silahlarını çektiklerini görebiliyordu. Elbette kurşunlar hiçbir işe yaramayacaktı. Onları korumak zorundaydı.
Hector eliyle kiremit zemini tokatladı ve hareketsiz bir gelgit dalgası gibi başının üzerinden kıvrılan demir bir duvar Geoffrey’in önünde yükseldi. Polislerle bağlantısı kesilen Geoffrey duvardan kaçınmaya çalıştı ancak Hector, metal okulun soluk tuğlasıyla buluşuncaya kadar eklemeyi sürdürdü ve aniden sapkının Hector dışında gidebileceği bir yer kalmamıştı.
Geoffrey gölgenin arkasındaki Jenny’yle beraber girişe döndü.
Hector hemen kılıcını ve kalkanını oluşturdu.
“Hep böyle başkalarının eğlencesini bozmaya çalışıyorsun.” Dedi Geoffrey. “Seni bundan daha iyi yetiştirdiğimi sanıyordum.” Aniden metal yüzünün etrafını kaplarken gölge anında içinden geçti ancak Geoffrey tekrar görebildiğinde Hector neredeyse üzerine gelmişti. Kılıç Geoffrey’in göğsüne doğru ilerledi. Kaçınmaya çalıştı ancak tamamen kaçamadı.
Hector’un kılıcı Geoffrey’in göğüs kafesinin kenarına etiyle beraber girdi. Kırmızılar karışırken kan ile gölge birbirine girdi.
Geoffrey geri çekilirken Jenny’i saldı ancak Hector daha o üç adım bile atamadan onu demirle kapladı. Kızıl gölge tekrar atıldı, kılıç tarafından kesilmeden önce Hector’un kalkanını kırdı.
“Bu pek eğlenceli değil.” Geoffrey yakındı. “Ayrıca çok da…” Hector’un durup onun konuşmasını beklemeyeceğini fark ettiğinde vazgeçip kaçmak zorunda kaldı.
Geoffrey daha batıdaki koridora ulaşamadan metal bir duvar yolunu kesti. Resepsiyon masasının üzerinden atlayıp doğu tarafındaki koridora doğru koşarken Hector’un kılıcından kaçındı ancak başka bir engel yolunu kesti. Bu sefer odanın pencereleri dahi demirle kapatılmıştı.
“Anlaşılan bu işi gerçekten sonlandırmaya kararlısın.” Geoffrey Hector’un ulaşamayacağı bir yerden saptı. “Öyleyse benim de sana uymam gerekiyor.” Metal tekrardan görüşünü kapattı ancak Geoffrey hazırlıklıydı. Gölge metali keserken ayrı yönlerden gelen iki kol Hector’a doğru ilerledi.
Hector yana doğru yuvarlandı ve kollardan birini kalkanıyla karşıladı. Diğeri geri dönerken onu yatay olarak savurdu ancak ıskaladı. Gölge onu kolunun altından yakaladı. Orada ince bir metal tabaka yerleştirmişti ancak çarpışma yine de ayaklarını yerden kesti ve kaburgasının kırıldığını hissetti. Gövdesinin etrafında çevrilen gölge iyice sıkılaşırken inlemesine neden oldu ve o sırada birkaç kızıl yılanın kendisine doğru hızla ilerlediğini gördü.
Kendisini yine tam savunmaya geçirdi. Dikenler tüm vücudundan çıktı, öncesinden de uzağa ulaşarak yakına gelen her gölgeyi parçalıyordu. Gölgeler ona doğru geri çekilirken Geoffrey’in kıs kıs güldüğünü duyabiliyordu.
“Güzel! Zaten ben de kolay olmasını istemezdim!” Gölge etrafında dolaştı, bir çeşit hidra gibi dönen bir küme halinde toplandı. Hepsini birden aynı anda gönderdi.
Hector hemen önüne bir duvar ördü. Gölgeler duvara çakıldı, duvarda bazı ezikler bırakırken tüm demir yığınını geriye doğru büküyordu. Duvara yaslanan Hector elini oluşan en büyük çukura vurdu. Diğer taraftan bir sütun fırladı ve kızıl gölgelerin içinden düz bir yol açtı.
Geoffrey bundan kolayca kaçındı ve Hector’a doğru geri döndü.
Hector sorunun Geoffrey’in hareket kabiliyeti olduğunu biliyordu. Yalnızca demir kaplama yerine kalın bariyerlerin işe yaradığı kanıtlanmıştı. Bu yüzden daha fazla kızıl yılan peşine düştüğünü görünce harekete geçti. Aradaki başka bir duvarla Geoffrey’i göremiyordu ancak görmesine de ihtiyacı yoktu zaten. O sadece sapkının seçeneklerini sınırlamayı istiyordu. Odanın etrafına istikrarlı bir şekilde engeller koyarak kısa sürede bir labirent oluşturdu. Gölgeler onu bulduğunda ise sürekli onları devirdi.
“Ne yapmaya çalıştığını görebiliyorum!” Geoffrey bir duvarın arkasından seslendi. “Ancak işe yaramayacak!” Aniden demir bir sütun ona doğru fırladı. Geoffrey sağa doğru giderek güç bela kaçındı. Başka bir sütun göründü, bu seferki saldırı değil de yolunu kapatmak için gelmiş gibi duruyordu. Geoffrey altından eğildi ancak bu sefer de başka bir metal kiriş kendisini karşıladı. Arkasını döndü ve aniden daha bir saniye önce duran duvarı kaldırmış Hector karşısına çıktı.
Geoffrey geri çekildi ve kılıçtan zar zor kaçındı. “Beni tuzağa düşüremeden kendini düşüreceksin.” Bunu söyler söylemez gölgelerini dağıttı. Dönen bir matkap şeklindeki kızıl küme yanında uçuyordu. Yanındaki duvara girerken deliği hızla genişletti.
Hector’un mücadele etmesi gereken başka gölgeler vardı. Onların içinden geçerken Geoffrey’i görüşünde tutmaya çalıştı. Koşarken duvarları kaldırıp Geoffrey’in deleceği yeni duvarları ekliyordu.
“Sen de çok iyi biliyorsun ki, benden önce yorulacaksın!”
Hector fazladan bir duvarı içeride oluşturdu. Ancak bu işi Geoffrey’in yoluna değil de yanına ilgi çekmeyecek şekilde yaptı. Kovalamacaları tam bir daire çizdiğinde Hector hazırdı. Yumruğunu omzuna götürdü ve Geoffrey geçerken demir bir blok duvardan fırladı. Geoffrey’i doğrudan Hector’a doğru itti.
Kılıcın yaklaşmasını izlerken Geoffrey’in gözleri genişledi. Dengesini koruyamayacağından bundan kaçınamayacağını fark etti. Gölgeler savunmaya geçti. Ancak savunmaları bir kâğıttan fazlası değildi.
Hector doğrudan karnını yarmıştı.
Geoffrey gülmeyi kesmişti. Afallamış halde konuşmaya çalıştı ancak yalnızca kan tükürdü. Hector kılıcı geri çekerken et beraberinde geldiğinde gölgelerin hepsi titredi. Geoffrey geriye sendeledi.
Hector yaptığı şeye baktı, hala titreyecek kadar gergindi. Neredeyse gözlerine inanamıyordu.
“Ne kadar dikkatsiz…” Geoffrey’in gölgesi onu tökezlerken yakaladı ve destekleyerek ayağa kaldırdı. “Bu bedenin işi çoktan bitti…”
Hector sapkının etrafına üç duvar çekerek onu kapattı. Aralarındaki tek boşluk, ikisinin birbirine baktığı yer açık bırakılmıştı.
Geoffrey duvarların arasından bir bakış attı. “Ha… Yeni bir beden bulmama izin vermeyeceksin, değil mi?” Geoffrey’in yüzünden kızıl bir bulut döküldü.
Hector onu ikiye böldü.
Kızıl gölge titreyip sahibine geri döndüğünde, Geoffrey şiddetli şekilde kasıldı. Bu haldeyken dahi, kanlı bir sırıtış sergilemeyi başardı. “Kahretsin… güçlerimin daha da arttığını görmek istiyordum. Desmond bana…” Biraz daha kan döktükten sonra devam etti. “Desmond bana… söylemişti… bir gün kölelerimi canavarlara dönüştürebileceğimi söylemişti. Bunun olmasını gerçekten iple çekiyordum…”
Hector bu işin bitmek üzere olduğunu biliyordu. Geoffrey düşmüştü. Gölgeler de kontrol altındaydı. Sapkınların insanlar gibi kan kaybından ölebileceklerinden emin değildi fakat o kadar beklemeye niyeti de yoktu. Ne yazık ki babasının bedeninin görüntüsü ve babasının yüzü—kendisini tereddütte bırakıyordu. Bunun yapılması gerektiğini bilmesine rağmen küçük bir parçası bitirici darbeyi indirmeyi istemiyordu.
“Seni piç kurusu.” Dedi Geoffrey. “Gerçekten hiçbir şey söylemeyecek misin? Hem de yaşadığımız onca şeyden sonra?”
Cevap vermeye hiç isteği yoktu. Bu saygıyı hak etmiyordu.
Geoffrey boğuk bir kahkaha attı. “Ya sana… artık kimseye zarar vermeyeceğimi söylesem? Hatta sana yardım etmeyi dahi kabul etsem? Ben… Dediğin her şeyi—yaparım.”
Hector’un gözleri şişti ve ağzı başlığın altında seğirdi. Bu sözlerin onu bu kadar sinirlendirmesine inanamıyordu. Mücadele sırasında sakin kalmaya çalışıp Geoffrey’in kendini kızdırmasına izin vermemişti, ancak, şimdi bu saçmalıktı artık. İyi huylu haline ricada mı bulunuyordu şimdi? Sanki kendisini ikna edebilecek bir şey varmış gibiydi. Tüm o cinayetlerden sonra. Yok olan yaşamlardan ailelerden sonra.
Orospu çocuğundaki küstahlığa bak sen.
Öfke kör edici bir güçte tekrar kanında canlandı. O kadardı ki, Geoffrey’in sonraki sözlerini bile duyamadı.
“Hayatımı… bağk… bağışlasan sadece… ben yaparım gerçekten. Olur mu? Ne dersin?”
“Siktir git.” Hector aralarına duvar çekerek kafesi tamamladı. İki eliyle de metale dokundu. İçeriden Geoffrey’in bağırdığını duyabiliyordu.
Hector tüm ruhuyla odaklanarak kafesi bir düzine metal mızraklarla şişledi. Geoffrey’in acı dolu çığlıkları hala yankılanıyordu. Mızrak sayısını daha da arttırdı. Gürültü kesildi. Kızıl gölge en ufak parçasına kadar büzüşmüş ve hiçliğe dönüşmüştü.
Duvarı açtı. Geoffrey yerde yatıyordu. Göğsünü, boynunu, kafasını, midesini, her bir uzvunu defalarca delen metal mızrakların saplandığı et yığını yerdeydi.
Cesedi izledi, bir yanı tekrardan hayata dönüp kendisine saldırmasını bekliyordu. Beklemeye devam etti.
Geoffrey nihayet ölmüştü.
Hector soluklandı. Ancak tek hissettiği biraz rahatlamaydı. Bu sadece Geoffrey’in ölümünü kanıtlamıyordu. Bu ayrıca babasının da ölümünü kanıtlıyordu. Bunu düşününce, savaşın getirdiği aciliyet ve adrenalin de kaybolunca, Hector yavaş yavaş çöktü.
Hector babasının cesedinin etrafındaki metali yok etti ve yere çöktü, ayağa bile kalkamıyordu. Acı içinde yorgunluktan tükenmişti, başka bir şey hissetmiyordu. Her yerinin acıdığı dışında bir hissiyatı yoktu.
Her şeyin ağırlığı birden üzerine bindi. Bunlar korkunç dalgalardı. Babası. Arkadaşları. Evi. Okulu. Hayatında normal olması gereken herş ey. Güvende olması gereken her şey. Yıkılmamış tek bir şey gelmiyordu aklına. Her bir şey yok edilmişti.
Ağladı. Başka ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Beyninin uyuştuğunu hissetti. Hiçbir şeyi düzgün düşünemiyordu.
‘Garovel?’ Denedi. ‘Hâlâ gelmedin mi…? Lütfen artık gel…’ Bir cevap bekledi ancak bir şey gelmedi. İç çekti. ‘Şu anda gerçekten o tavsiyelerinden birini kullanabilirdim…’
En sonunda aklına Sheryl ve Bayan Trent geldi. Hiç değilse onları kontrol etmeye gidebilirdi. Belki de ondan sonra yapacak bir şeyler bulabilirdi.
Hector kanla kaplı göğsünü tutarken inleyerek ayağa kalkmaya çalıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..