Bölüm 36: Oh, huzursuz olanlar...

avatar
615 1

The Zombie Knight Saga - Bölüm 36: Oh, huzursuz olanlar...


Çevirmen: Lucius

Bölüm 36: Oh, huzursuz olanlar...

Sonraki günlerde Hector ile Colt bir yerde uzun süre durmadılar. Karşılarına çıkan küçük kasabaların çoğunda ana yolda bekleyen polis araçları vardı. Bir polisle olan ufak bir karşılaşmadan sonra Hector polisin motorunu aradıklarını öğrendiğinden onu terk etmek zorunda kaldı.

 

"Bu araba çalıntı bu arada." Colt gözleri yola bakarken konuştu. "Çok geçmeden yenisini bulmamız lazım. Belki sana da yeni bir motor buluruz."

 

Hector kaşlarını çattı. "Ben, ah... Bir şey çalmamayı tercih ederim..."

 

"Biliyor musun çoğu hırsız aynı şeyi söyler. Ve ayrıca--o motorun çalıntı olmadığını mı söylüyorsun bana?"

 

"O hediyeydi."

 

"Doğru"

 

Reese ile Norca'dan geçtikten sonra Rizo'da bir günlüğüne durdular ve Atreya-Rendon sınırını geçip geçmemek konusunda kısa bir tartışma yaşadılar. Hector ile Garovel Atreya'da kalma kararlılıklarını gösterince Colt ve Bohwanox çok sürmeden kabullendiler. Battonburg ile Tulma'da zamanlarını geçirdikten sonra Klein'e yöneldiler. Colt malzemelerinin tam bir stoğunu yapma konusununda son derece kararlıydı.

 

Bu sırada, Hector ile Colt günlük üç antrenman seansı geçiriyordu. Bunlardan ikisi fikirler üzerine tartışmayken diğeri meditasyondu, ve bu ikincisi Colt'un kesinlikle küçümsediği bir antrenmandı. Doğrusunu konuşmak gerekirse Hector da onlardan eskisi kadar zevk almıyordu. Uzun süren bu sessizlik onu çok rahatsız hissettiriyordu. Ne zaman zihnini rahatlatmaya çalışsa, olan her şeyi hatırlamak çok kolay hale geliyordu. Nathan. Micah. Babası. Günden güne değişiyor, en çok bu üçü canını yakıyordu. Bazen geçmişte herhangi bir insanı kurtarıp kurtarmadığını düşünmekte bile zorlanıyordu.

 

Bunlara ek olarak uyku da bir zorluk haline gelmişti onun için. Hector sık sık ölüm melekleriyle birlikte çocuklara bakmak, haberleri okumak ya da metal yaratma pratiği için gece uyumayıp sabaha kalıyordu.

 

Klein'ın eteklerinde boş bir depo buldular, mekanı iyice araştırdıktan sonra bir süre takılmaya karar verdiler. Moteller fonlarını sürekli olarak tüketmesinin yanı sıra, orada bulunan tüm insanlarla birlikte biraz risk taşıyordu.

 

"Belki de polislerin bizi öldürmelerini sağlamalıyz." dedi Colt.

 

Herkes durup ona baktı.

 

"Hayır bakın dinleyin. Kendimizi mermi yağmurunun içerisine atarız, ölümümüzü onaylayıp bizi gömmelerini sağlarız sonra da siz bizi diriltirsiniz. Her şeyi doğru yaparsak peşimizdeki bu kargaşadan da kurtulmuş oluruz, değil mi?"

 

'Peki siz ölüyken çocuklaır ne yapacağız?' dedi Bohwanox.

 

"Bunu sırayla yaparız biz de." Colt Hector'a baktı. "Birkaç günlüğüne onlara bakman konusunda sana güvenebilirim, değil mi?"

 

"Elbette, ama..."

 

"Ama ne?"

 

'Sen ve Bohwanox için bu gerçekten fark yaratabilir.' dedi Garovel. 'Ancak ben ve Hector için bu hiç fark etmeyecek aslında. Sonuçta biz bu şekebinin dışında sesizce yaşayacak değiliz.'

 

Colt yanına bir bakış attı. "Hmm."

 

'Planladığın gibi yapsak da, Hector her türlü dikkati üzerine çekmeye devam edecek. Polis yine peşimizden gelecek. Ancak bu sefer kafaları çok karışmış olacak. Hatta, her zamankinden çok daha fazla dikkat ve şüpheyi Hector'a çekmiş olacak. Bu dikkat ise gerçekten tehlikeli insanlardan geliyor olacak.'

 

"Demek istediğini anlıyorum."

 

"Ve ayrıca, ah... Ben, ah...

 

"Mm?"

 

Hector alnını kaşıdı. "Annemin öldüğümü düşünmesini istemiyorum... tabii... Şu anda öyleyim ama."

 

"Oldukça adil."

 

'Ancak ikiniz bunu uygulamak isterseniz karar size ait elbette. Yalnız biz yollarımızı ayırana dek beklemenizi isteyeceğim sizden. Öteki türlü, peşimizdeki polis kazara sizin gizliğinizi bozabilir.'

 

Bohwanox ikisine göz gezdirdi. 'Şimdi de Klein'da mı suçla savaşacaksınız?''

 

'Elbette. Bu ayrıca Hector için de iyi bir antrenman yöntemi.'

 

'Ancak bu şekilde polisi yeni bulduğumuz yere çekmiş olacaksınız sadece'

 

'Muhtemelen. Biz geri geldiğimizde buradan ayrılmaya hazırlanın o yüzden.'

 

Bohwanox'un memnuniyetsizliğine rağmen, Hector ile Garovel çok geçmden şehire indiler. Bir motosikleti olmadan bu süreç yavaş ilerliyordu. Hector bir yerlere koşma zorunluğu hissiyatını hatırladı. Bunu çok fazla umursamasa da bu kadar terlememeyi tercih ederdi.

 

Uzun bir geceydi ve Garovel ona bir sürü iş bulmuştu. Klein'ın suç faaliyetleri Brighton'ınkinden daha az aktif görünmüyordu ancak gecenin en önemli olayı, olacak olan bir cinayet keşfetmesiydi. Olası kurbanı çevreleyen ölüm aurası bunu ölüm meleğine çok net gösteriyordu.

 

Saldırganı öylece metalla kaplamak yerine Hector bu sefer daha özenli bir şeyler denemeye karar verdi. Öncelikle dairenin kapısını indirdi ve ikisinin arasına atıldı. Bu sırada göğsüne bir balta hak etti tabi ki. Bununla birlikte göğsüne balta yemesine rağmen endişe duymaması harareti yatıştırdı ve o da bu fırsatı değelendirdi.

 

Metal saldırganın gövdesinde toplanmaya başladı, onları birbirine bağlayan demir basamaklarla her bir kol için birer tane olmak üzere iki silindir oluşturmadan önce birikerek bir milyon pire gibi adamın tüm derisinin üstünde süründü. Ç.N: (Böyle cümleleri yazmaktan nasıl zevk alaibliyorsun be yazar senin yapıcağın işi **:) Gri toz sırtı ile karnına kadar uzanarak bir tür deli gömleğini tamamlamış oldu.

 

Bu dünyadaki en etkileyici şey değildi elbette ancak kesinlikle şimdiye kadar yarattığı en karışık şeylerden biriydi. Ve tamamen kasıtlı olmasa da boynundan aşağıya doğru küçük çıkıntılar eklemişti. Hiçbir işlevleri yoktu bu yüzden Hector onları neden en başta oraya eklediğini düşündü. Sonrasında bilinçsizce gerçek bir deli gömleğinin düğmelerini taklit ettiğini fark etti.

 

Saldırıya uğrayan kadın polisi aradıktan sonra Hector ayrılmak için döndü ancak Garovel ondan bir süre daha beklemesini istedi.

 

'Sadece titiz davranıyoruz.' Ölüm meleği devam etti. 'Bu adamın kadına neden saldırdığını bilmiyoruz hiçbir şekilde.'

 

'Fark eder mi?'

 

Garovel omuz silkti. 'Biz şu durumda bilgisi olmadan giren davetsizleriz. Tek bilebileceğimiz şey, kadının biz gittikten sonra aniden adamı öldürmeye karar verme ihtimali olduğu.'

 

'Öyle mi yapacak sence?'

 

'Hayır. Ama mesele bu değil. MUHTEMELEN doğru olduğunu düşündüğümüz durumlar hakkında varsayımlar yapıyoruz ancak en azından ayrılmadan siren seslerini duyana kadar bekleyelim bari. Sonradan üzülmekten iyidir, değil mi'

 

'Hmm. Pekala.'

 

Ne var ki beklendiği gibi siren sesleri gelinec Hector oradan ayrıldı.

 

Aklı istemeden yaptığı o düğmelere döndü. Küçük bir mesele gibi görünüyorlardı, eserinde çıkan ufak bir hataydı. Ancak bunu düşündükçe bunun bir hata olmadığını anladı. Durum tam tersiydi. Onlarekstra'ydı. Düşündüğü şeyden çok daha fazlasını içeren bir şey yaratmıştı.

 

Ve bu durum daha önce hiç olmamıştı.

 

Hector'un yarattıkları şu ana kadar her zaman beklentisinin altında oluşmuştu.  Üzerinde durup düşünerek konsantre olmadıkça kafasındaki şeyin kaba bir taslağından başka bir şey oluşturamazdı. Ancak şu anki durum değişimin, düşündüğünden çok daha güçlenmiş olabileceğinin kanıtıydı. Bu düşünce bir açıdan korkutucuydu... ancak daha önce olmadığı kadar heyecanlandı, sanki demiri kendisindendaha güçlüydü. Eğer bu doğruysa da, kendini geliştirip buna yetişmesi  gerekiyordu sadece.

 

Tekrar denemek istedi. Bu sefer daha da ayrıntılı düşünmek istiyordu. Depoya geri döndüklerinde hemen işe koyuldu. Arka taraftaki kum havuzu, denemek istediği hemen hemen her şey için geniş bir alan sağlıyordu ve ne kadar yıpranmış olsa da uzun çitler gizlilik sağlayacaktı.

 

Hayal gücü düşündüğü olasılıklarla çılgına döndü:. "Neyi oluşturmayı denesem?"

 

'Şu anda ne kadar güçlendiğinden ben de emin değilim.' dedi Garovel. 'Neden gerçekten ölçüsüz bir şeyler yapmayı denemiyorsun? Daha önce yapamayacağını düşündüğün şeyler gibi. Bir üst sınır düşün kendine ve yeteneğinin sınırlarını görmek için geriye doğru çalışabilirsin.'

 

“Hmm... uhh... Oh, bir mancınık nasıl olur sence? Ne dersin?"

 

'Ben bir yörünge uydusu önerecektim aman neyse.'

 

Hector derin bir nefes aldı. Zihninde bir mancınığı--en azından mancınığa benzeyen bir şeyi hayal ettikten sonra ellerini kumun üzerine yerleştirdi.

 

Bir yığın metal sütun beraber dikeldi. Birbirine sürterken bağlanmaya çalıştılar ancak başarısız olup yığın halinde devrildiler.

 

'Ha? Bu pek iç açıcı olmadı sanki.'

 

"Bu... gücümden kaynaklı bir hata değildi..."

 

'Hmm?'

 

"Ben, umm... Bunun basit olacağını düşündüm ancak... Dürüst olmak gerekirse bir mancınığın nasıl çalıştığı hakkında hiçbir fikrim yok..."

 

Garovel ona bir anlığına baktı Sonrasında bir kahkaha patlattı. 'Harika! Bu gerçekten zekiceydi Hector!'

 

Utanarak kızaran Hector hafifçe gülmeden edemedi. "Eğer mancınık şeklinde... bir şey hayal edersem, öylece ortaya çıkacağını düşünmüştüm ama--ahh hey gülmeyi kes!"

 

'Düşündüğünü anlayabiliyorum.' dedi Garovel. 'Fakat hayır işler öyle yürümüyor. Bir makine ya da bu konuyla ilgili bir karmaşık yapı yaratmak istiyorsan, o zaman onun tüm parçalarını ve nereye bağlanacaklarını bilmen gerekiyor. Esasen kafanda belli bir tasarım planı olması lazım yani.'

 

"Kahretsin..."

 

'Üstelik muhtemelen her parçanın bütün olarak işlevlerini de bilmelisin.'

 

"Tabii, tamam..."

 

'Ayrıca, ilk etapta sokuk aletin nasıl çalıştığı konusunda temel bir anlayış oldukça yardımcı olur.'

 

"Tamam, anladım off..."

 

'İstersen sana mancınıklarla ilgili her şeyi anlatabilirim aslında. Balista, Springald ve de Mangonel var ancak bunların hepsi çalışması için halata veya sarmaya ihtiyacı var. Ç.N:(Bu üçü de mancınık ancak farklı dizaynları var kullanım şekilleri de farklı kimisi mızrağa benzer şeyler atarken kimisi ağır taşlar felan atıyor google da bakabilirsiniz isterseniz. Belki bunun için yaratıcı çözüm bulabilirsin ancak bir Trebuşe işini fazlasıyla görecektir. Tabii, iyi bir trebuşe bir sapana VE DE bir ağırlık dengesine ihtiyacı vardır bunlar biraz zahmetli işler. Ama hey biz burada alıştırma yapıyoruz bunlar çok da fark etmez, değil mi?'

 

"Ah. B-bunlar hoş ama ben, um..."

 

'Evet öyle. Bakacak çizimler olmadan pek de yardımcı olmuyor. Bunun için yarın bir kütüpheneye gidebiliriz istersen. Ellerinde mancınık olmasa da, eminim onlarla alakalı yardımcı olabilecek bir dolu kitap vardır.'

 

"Sanırım öyle yapmalıyız..."

 

'Bu sırada, neden bilgin olan bir şeyler yapmayı denemiyorsun peki?'

 

"Doğru" Daha önce alıştırmasını yaptığı bir şeyi denemeye karar verdi. Eldivenli ellerini önüne doğrultarak odaklandı. Metal hızlıca toplanmaya başladı ve tam oalrak—aynı formu almayı başardı ve sürpriz şekilde eldivenler öncesinden çok daha kısa sürede tamamlanmıştı.

 

'Wow.' dedi Garovel. 'Bunu yapmak önceden on beş dakikanı alırdı ancak şu anda-- otuz saniyeyi bile geçmedi.'

 

Hector kollarını sallayarak metal plakaların birbirine bağlanıp bağlanmadıklarını kontrol etti. Onlar bağlanmışlardı. Sivri uçlu parmak uçlarını ve de kalın metal pençeler ekledi. Hector sırıttı.

 

'Bu yeterince etkileyiciydi. Ancak hala meraklıyım. Hadi ama. Başka neler yapabilirsin?'

 

Hector gecenin yarısından sabaha kadar alıştırma--ya da doğrusu metaliyle oynayarak geçirdi. Hiç zorlanmadan bir küre oluşturdu daha sonra da onu bir yıkım güllesine dönüştürdü. İçini oyarak onu bir tel kafes haline getirerek içine girdi. Devasa bir hamstermış gibi onu iterek ilerletip ilerletemeyeceğini merak etti. Ancak yapısal olarak sağlam olmadığından üstüne çöktü.

 

Ek olarak kum havuzunun tamamına büyük bir kubbe ekledi, bu Garovel'i etkilemiş görünüyordu.Özellikle de Hector onu ruhuyla güçlendirerek ölüm meleğinin içinden geçememesini sağladığında geçerliydi bu.

 

Bir süre sonra silahlara geçti. Geoffrey'e karşı kullanmış olduğu kılıç ve kalkanı, aynı pürüzlü kenarları ve sivri dikenleri yeniden dövdü. Hatırladığından çok daha ağırdılar. Garovel onu güç artışı sağlayarak yardımcı oldu.

 

Kılıç ve kalkan elbette çok kaba görünüyordu. Onları yeniden işlemenin mümkün olup olmadığı merak etti. Kılıcın pürüzlü kenarları biraz kullanışlı görünse de kesici bir güç vermektense yırtmayı sağlıyordu sadece. Bıçağı düzelttikten sonra eldivenlerden ayırdı. Ucu kuma düştü. Metal bir kabza şeklini verdi ve yerden aldı.

 

'Hmm. Daha önce hiç kılıç antrenmanı yapmadın, değil mi?'

 

"Ah, h-hayır..."

 

'Birkaç ipucu ister misin?'

 

-+-+-+-+-+-+-+-+-

 

Stoker odaya etrafa başka bir bakış atarken suratını kayıtsız tutmaya çalıştı. Karkash ile Hoyohté yanında duruyordu. Nize'ye tekrar baktı. 'Bu şekilde konuşmayı kesmen gerek.' Vaelishçe* ona konuştu. 'Eğer Karkash seni duyacak olursa...' Ç:N: (Sanırım bir çeşit dil)

 

'Biliyorum.' Özel olarak o da Stoker'ın ana dilini kullanarak konuştu. 'Ancak artık bunu kaldıramıyorum. Şu ana kadar yaptığım her şey-hizmetkarlarımın yaptığı her şey-- Boşluk adınaydı. Tamamiyle anlamsız vahşet. Üç yüz yıl boyunca, körü körüne yaptık her şey--'

 

'Anladım.' dedi Stoker 'Bir inanç krizi yaşıyorsun şu anda. Ancak geriye yaslanıp sakinleşip talimatlarımızı dinlersen geçecek bu.'

 

Ona boşça baktı.(She yani ölüm meleği dişi) 'Bu tür vaatler bir aptalın tesellisi olur sadece.'

 

Stoker onun açıklamalarını görmezden gelmeye çalışsa da bu gittikçe zorlaşıyordu. Ne de olsa kendi yaşamı onun ellerindeydi. Eğer gerçekten Fesih'ten kaçarsa kendi ruhunu serbest bırakıp başkasını bulmaması için onu takip etmekten başka seçeneği yoktu--eğer Fesih'i karşısına almak zorunda kalırsa bunun pek bir farkı olmazdı gerçi. Bu bedeli ne olursa olsun kaçınmak istediği tek şeydi.

 

Karkash, hükümetin askeri harcamalardaki ani, açıklanamayan artışlarını şiddetle kötüleyen yerel muhabir olan konuklarıyla meşguldü. Stoker ve Karkash, adamı buraya paranın tam olarak nereye gittiğini göstermek için davet etmişti.

 

Sığınaktaki eski depolama tesisi, tamamı çeşitli yabancı güçlerden sessizce ithal edilmiş hizmet dışı kalmış ekipmanları içeren, tavana yüksekliğinde raflar ve kasalardan oluşan bir labirentti. Morgunov yoldaşları tarafından hala yürütülmekte olan bir çalışmaydı, ancak Stoker yine de bundan oldukça etkilenmişti. Daha öncesinde mallara göz atmış birkaç RPG(roketatar) görmüştü ancak gözüne gelen en çekici şey köşeye bırakılmış olan bir çift uçaksavar bataryasıydı. Elbette kendisinin ve Karkash'ın yetenekleriyle bu tür ekipmanlara ihtiyaç yoktu ancak ekstra ateş gücü olmasını fazlasıyla takdir ediyordu. Her ne kadar Nize'yi hoşnutsuz bıraksa da duyduğuna bakılırsa daha fazlası yoldaydı.

 

Stoker'ın gözlerinde Nize ve diğer ölüm melekleri hantal ejderhalar gibi görünüyordu. Gerçi daha çok yılanlara benziyorlardı ancak sürekli etrafta uçtukları için onları daha çok ejderha olarak düşünmeye başlamıştı.

 

"Davetini aldığımda oldukça şaşırdım." dedi muhabir. Adam kısa bir kahkaha atsa da hafif bir gerginlik taşıyordu. "Bütün bunları bana göstermenizin sebebine oldukça meraklıyım aslında. İkiniz patronlarınızı ele vermeye mi düşünüyorsunuz yoksa...?"

 

"Pek sayılmaz." dedi Stoker. "Burada gördüklerin konusunda istediğini yazmakta özgürsün ancak bu ziyaretten sonra fikrinin değişmesini umuyorduk."

 

"Pardon ama neden öyle bir şey olsun?" dedi muhabir. "Kabalık etmek istemem ancak bir şey söylemek gerekirse bu ziyaret tüm şüphelerimi doğrulamış oldu."

 

"Bir dakika." dedi Karkash. Odadan ayrıldı kısa süre sonra geri döndü. Yanında muhabirin oğlu vardı.

 

Yavaş yavaş adamın ifadesi ihtiyatlı oldu.

 

"İstediğini yazmakta özgürsün." dedi Stoker. "Ancak düşüncelerinin kamuoyunda bir ağırlığı var. Burada gördüklerin konusunda sonraki makalende sevgiyle bahsedersen çok memnun oluruz."

 

"B-b-bu! Bunu yapamazsınız!"

 

Karkash çocuğun elini tuttu. "Neyi yapamayız?"

 

Çocuğun yüzünde korku dolu bir ifade vardı.

 

"B-bekle." dedi babası. "Peki--tamam. Lütfen oğluma zarar vermeyin. İstediğiniz yapacağım."

 

"Bir şey istemiyoruz." dedi Karkash. "Sen istediğini yaparsın. Biz de istediğimizi.”

 

Adamın titreyerek başıyla onayladı. "Anlıyorum. Lütfen."

 

'Anladığını söylüyor.' dedi Hoyohté. 'Ancak bunu şüpheli buluyorum. Çocuğun parmağını kır.'

 

Karkash dediğini yaptı.

 

Çocuk acı içinde çığlık attı.

 

"Size anlaşacağımı söyledim!" adam bağırdı.

 

'Buna gerek yoktu!' dedi Nize.

 

Karkash onu görmezden geldi. "Ne kadar sakarım." Çocuğu babasının kollarına bıraktı. "Gelecekte daha dikkatli olacağım. Siz de olmalısınız. Mesele şehri terk etmek. Saklanmaya çalışmak. Bu oldukça sakar bir hareket olurdu."

 

Adam ağlayan çocuğunun önünde doğruldu. "Anladım." tekrar söyledi. "Gerçekten anladım. İnanın bana."

 

Stoker bozana dek kısa bir sessizlik yaşandı. "Sizi burada zorla tutmuyoruz. İstediğiniz an ayrılmakta özgürsünüz.”

 

Baba oğul hızla uzaklaştılar. Ancak onlar ayrıldıktan sonra Hoyohté Nize'ye bakarken öncekinden çok daha şiddetli bir sessizlik yaşandı.

 

'Hala hoşnutsuzluğunu sürdürüyorsun.' Hoyohté Vaelish dilinde konuştu. Karkash'ın etrafında süzülerek devam etti. 'Görünüşe göre bariz bir görüş ayrılığımız var. Belki de bu işi şimdi çözmeliyiz.'

 

Stoker Nize'ye baktı. 'Yapma.'

 

'Yöntemlerin gereksiz yere bu kadar acımasız.' dedi Nize herkesin duyabileceği şekilde.

 

Stoker'un duruşu sertleşti.

 

"Çocuğa nerdeyse hiç zarar vermedim." dedi Karkash, artık Vaelish dilinde çok daha akıcıydı. "Ki öyle olsa ne olur? Bu ülkeye ne için geldik sanıyorsun?"

 

'Lütfen.' dedi Stoker. 'Fesih'ten ayrılmak istiyorsan tamam ayrılırız. Ancak bu şekilde olmaz Daha akıllı davranmamız gerekiyor.'

 

Nize sözlerini dinledi. Ve diğerlerine bakarak konuştu 'Sanırım haklısınız.' onlara döndü.

 

Ancak Hoyohté'nin bakışı üzerinde durmaya devam etti. 'Şikayetin yok mu yani?'

 

Nize Stoker'a baktı. 'Bu şiddet pek bana uymasa da zaten hepsi ölecek değil mi.'

 

"Gönülsüzlüğün fark edilmedi sanma." dedi Karkash. "Boşluğun bize emrettiği gibi hareket etmeye gerçekten kararlı mısın?"

 

"Tabii ki kararlıyız." dedi Stoker.

 

"Daha önce hiç tereddüt göstermemişti. O halde neden şimdi gösteriyor?"

 

“Hayır göstermiyor. Bunu kesinlikle anlıyor."

 

'Evet.' dedi Nize. 'Böyle düşüncesizce konuşmakla hata ettim.'

 

Sessizlik bir süre daha sürerken Hoyohté ile Karkash nihayetinde meseleyi bırakmaya karar verdi ve dördü sığınağı terk etti. Atreyan askerleri devamlı onlara bakış atıyordu, hiç şüphe yok ki tüm mavi-beyaz üniformaların arasında Stoker ile Karkash'ın şervani paltoları oldukça dikkat çekiyordu.

 

'İlk fırsatta kaçacağız.' Nize ona söyledi.

 

Hafif bir iç çekti. 'Bu fikir değişikline ne sebep oldu zaten? Yaklaşık iki yıldır birlikteyiz ama daha önce hiç böyle davranmamıştın.'

 

'Germal beni düşündürdü.' dedi ölüm meleği.

 

'Germal mı? Kafasında boynuz olan eleman mı? Ciddi misin?'

 

'Beni Boşluk'tan şüphe etmeme neden oldu--onun varlığını gerçekten hissedebiliyor muyum diye düşündürdü. Ve artık ben... Şu an eminim ki hissedemiyorum. Bütün her şey yalandı. Önceleri buna güçlü bir inancım vardı, ancak bunun asıl sebebi onu duymak ve ihtişamına tanık olmak istememdi. Kendimi dahi kandıracak kadar role girmiştim. Ancak Boşluk gerçek değil. Tamamiyle yalan bir hayal.'

 

'Wow. İyi ki o boktan yere inanmamışım hiçbir zaman öyleyse.'

 

'Ne? İnanmadın mı? Ancak inandığını söylemiştin. Tüm yeminleri etmiş, bana ve Fesih'e bağlılık sözü  vermiştin.'

 

'Elbette.' dedi Stoker. 'Yaşamak istiyordum sonuçta. Söylememi istediğiniz şeylerin hepsini söylemek zorundaydım.'

 

'Ne?' dedi Nize. 'Ama... ettiğin yeminler... '

 

'Evet öyle. Um. Saçmalık derecesinde safsın bu arada. Bunu kendin bilip bilmediğinden emin değilim ama.'

 

'Ben saf değilim!'

 

'Ah-hah öyledir. Neyse, kaçmamızın ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi?'

 

'Evet bizi bulana dek avlayacaklar. Ancak Öncü'deki bazı gruplar bizi korumaya istekli olabilir. Onları bulabilirsek tabi.'

 

'Yine de umudunu çok yüksek tutma. Öncelikle sığınabileceğimiz bir yer bulmalıyız.'

 

'İlk olarak, kaçmak için bir açığa ihtiyacımız var. Daha en başından peşimizde dolanan yedi hizmetkarla bu iş olmaz zaten.'

 

'Evet, ben de bundan kurtulmayı tercih ederim.'

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr