Toran, gözlerini sonuna kadar açmış lavların içinden ağır adımlarla çıkan kadını seyre dalmışken kadının yüzündeki gülümseme soğuk kanlılığını biran yitirmesine sebep oldu. Lakin, hızla ellerinden destek alarak doğrulduktan sonra tüm gücüyle koşmaya devam etti.
“Kaçamazsın Toran!”
Arkasından gelen bağırışları kulak ardı ederek koşmaya, düşmanını yenmek için bir yol düşünmeye devam etti. Koşarken ayaklarının altının tirtir titrediğini fark edince biran zemine baktı ve asfaltta çatlakların oluştuğunu görünce merakla başını sola çevirerek göz ucuyla arkasına baktı ve acıyla kendisini yerde buldu.
Toran, n'olduğunu anlamaya çalışırken gözüne sol ayak bileğinin hemen üzerinden girmiş buzul kazık çarptı.
Dişlerini sıkarak, “Lanet!” diye haykırdı. Ve, ayağını kazıktan kurtarmak için ellerinden yardım
aldı ve buzul kazığın etrafından buzul dikenler çıkarak yüzüne birkaç damla kan bulaşmasına neden oldu. Ardından, acıyla bağırmaya başladı fakat acısının çoğunu içine atıyodu. Bağırışları yüz metre öteye bile zar zor ulaşıyordu.
“Kahretsin! Ayağım... ayağımı parçaladı resmen. Off... Ağh! Lanettt...”
Toran, derin derin nefes alıp verirken düşmanı ağır adımlarla dibine kadar geldi ve bedeninin sağ tarafında yanan alevi söndürerek çıplak elle adamı gırtlağından yakalayarak kendisine doğru çekti.
Bu sırada, diğer dondurucu eliyle adamın silahını tuttuğu elinin üzerine koyarak soğuk yanmasının nasıl bir acı olduğunu Toran'a tecrübe ettirdi.
“Gerçekten bir kuruntuymuşsun. Senin gibi güçsüz bir b*k parçasından Han niye korkar ki? Hıh, cidden Toran efsanesi bir balondan ibaretmiş.”
Toran, bulunduğu konuma rağmen yüzündeki kendinden emin yüz ifadesini eksik etmeyerek,
“Çok da umrum da,” dedi. “Ben, o Han şerefsizini öldüreceğim. Hepsi, bu. Ne bir efsaneyim ne de başka bir şey. Sadece, intikam arayan biriyim.”
Kadın, adamın cevabıyla yüzünü göğe doğru kaldırarak tatminkar bir kahkaha attı.
“Sen...”
Ve, hışımla kafasını Toran'ın şakağına geçirerek adamı bayılttı.
“Boş konuşuyorsun.”
Kadın, buzul tarafını da normale döndürerek bayılmış düşmanının saçlarından kavradı ve yolun üzerinde sürükleyerek bir yere doğru götürmeye başladı.
Bir zaman sonra...
[Nerdeyim ben? En son... en son, o manyak kadın ayağı delmişti. Peki, sonra n'oldu? Öldüm mü? Eğer, öldüysem nedne bedenimde dönüp duran bu sıcak hissiyat var? Gözlerimi açamıyorum. Bedenim... çok... ağır...]
Düşüncelerini zihninde bile konuşmak zamanla daha ağır ve yorucu geldiğinde bedeninde dönüp duran sıcaklık dışında içini ürperten sırtındaki soğuklukta iyice huysuzlanmasına neden olmaya başlamıştı. Etraf tamamıyla sessizdi. Hiçbir şey hissermiyor, duymuyor veya anlamıyordu. Ta ki, gözleri aralanıp karşısında pis pis sırıtan o kadını görene dek. Kadının pörtlemiş gözlerini biran karşısında görünce önce bi ürktü sora da yutkunarak kaşlarını çattı.
“Ne istiyorsun benden?” görüdükleri hâlâ tam net değildi, hafif buğulu ve suluydu.
Kadın, elini Toran'ın çenesinin altına götürerek kısa, sert sakallarının üzerinde elini gezdirdi. “Ne mi?.. Senden hiçbir şey istemiyorum Toran.” yüzündeki gülümseme biranda silindi ve kaşları çatılarak alt çenesini öne götürerek adamın yüzüne yaklaştırdı. “Han'ın sevgisini istiyorum.”
Toran boş boş kadının yüzünün aldığı tuhaf şekle bakarken kadın yüzünü tekrar eski haline getirerek adamdan bir adım uzaklaştı ve kollarını her iki yana açıp, kaşlarını kaldırdı. “Lakin, ne hikmetse senin gibi bir b*k parçasını benden daha kıymetli görüyor.” tekrar adamın dibine girdi ve bu sefer de yakasından yakalayıp, sıktı. “Bu yüzden, ben de sana iyice işkence ederek tüm öfkemi senden alacağım. Ve, sonra da seni öldüreceğim. Eee... sevecek başka kimse kalmayınca mecbur Han beni sevecek.”
Kadının sözleriyle Toran'ın yüzünde önce hafif bir gülümseme belirdi ve ardından yanakları şişerek yüzü gerginleşti. Ardındani daha fazla dayanamayıp ağzıdan tükürükler saçarak patladı ve büyük bir kahkaha tufanına tutuldu.
“Khahahaha! Demek, Han'ın sevgisinden dolayı öleceğim, he? Khahahaha! Bu.. b-bu... gerçekten iyiydi. Khahaha!”
Kahkaha atmak nedir bilemeyen Toran yıllardır atmadığı kahkahayı biranda atınca karşısındaki kadın dahi şok oldu. Fakat, onun şok olmasının nedeni bam başkaydı.
Kadın, kaşlarını çatarak dişlerini sıkınca alnında birkaç damar belirginleşti ve kirli sesiyle, “Seni...” sol yumruğunu Toran'ın karın boşuluğuna geçirdi ve adam oracıkta tekrar bayıldı. “Kalk! Seninle işim daha bitmedi, köpek.”
Envanterinden aldığı iyileştirici potu Toran'ın başından aşağıya döktü. Ve, birkaç saniye içerisinde Toran nefes nefese kalmış bir şekilde ayıldı.
“Lanet...” hızla nefes alıp verirken gözlerini pis pis sırıtan kadına dikti. Bir şeyler diyecekmiş gibi oldu, lakin hiçbir şey demeyip başını öne eğerek gözlerini kapattı. Ve, birçok farklı acıyı tatmaya başladı. Sıcak-soğuk, keskin-körelmiş, hızlı-yavaş, anlık acılar-uzun süreli sancılar...
Acıdan haykırmamak için dişlerini sıkarak kendini tutarak gözlerinin önüne bir gölge düştü ve cansız bir kukla misali en ufak bir canlılık belirtisi göstermeyerek, nereye çekiliyorsa oraya gitti.
Toran'ın bu cevapsız tavırları işkenceden zevk almaya çalışan sadist kadının zerre hoşuna gitmemiş gibiydi. Öfkeyle ağzından tükürükler saçarak, “Yeter,” diye bağırdı. “Eğer, çığlık atmıyorsan geber...” adamın kafasını sağ eliyle kavradı ve sıkmaya başlayınca Toran'ın kafasından çatırdama sesleri gelmeye başladı.
Kadın, adamın kafasını sıkarken gırtlağının derinlerinden gelen “hıı”diye bir ses çıkarıyordu. İşkence gören Toran'sa en ufak bir tepki bile vermeden sadece kaderini kabullenmiş ölümün gelmesini bekliyordu.
“N'oldu?! Neden sesin çıkmıyor? O ukalâ ve hadsiz tavırlarına n'oldu Toran, he?”
Kadın nefes nefes kalmıştı. Her yerinden oluk oluk ter akıyor, elleri tir tir titriyordu. Kendisine fazla yüklenmiş gibiydi. Bu yüzden de, bir köşeye çekilip dinlenmeye, gücünü tazelemeye başladı.
Beyaz saçları beline kadar gelen, genç ve duru güzelliğiyle bir meleği andıran yabancı kadın sıcak ve şefkatli ellerini adamın yorgun yüzünde gezidrerek ellerini çenesinin her iki yanına yerleştirdi.
“Sen... k-kimsin?..”
Kadın, gözlerini kısarak Toran'ın dudaklarını kendi dudaklarına deydirdi. Ve, o an da Toran'ın gözleri sonuna kadar açılarak derin bir nefes aldı. Ve, gözlerini aldığı o deirn nefesle açınca sadist kadın şehvet ve öfke dolu bakışlarını tekrar adama dikti.
“Merhaba Toran...”
Yerinden kalktı ve boynunu çatırdatarak sol elini havaya kaldırdı ve sol eli soğuk dumanları etrafa yaymaya başladı. Ardından, sertleşerek buz kristalleri oluşturdu ve oluşan buz kıristalleri birleşerek kadının sol kolunu sardı ve bir kılıa dönüştü.
“Artık geber...”
Kadın, buzdan kılıcı adamın tam göğsüne savurdu ve kaynağı bilinmeyen bir hava akımı sol gözünü havalandırmasıyla sol gözünden yayılan kör edici ışık kadının acıyla birkaç adım gerilemesine neden oldu. Ve, Toran n'olduğunu dahi anlayamadan elleri ve kolları çözüldü.
Ardından, kadının yanından geçerek dışarıya çıktı.
Bilinçsizce sadece kadından uzaklaşmak için alalade, en çok binanın olduğu bir mahalleye kaçtı.
Mahalledeki ard arda sıralanmış binalar ve yoldaki enkazlar Toran gibi izini kaybettirmek isteyen biri için çok kullanışlıydı, tabii bileğindeki taş kan kırmızısı olmasaydı.
Çok geçmeden arkasında duyduğu patlamalarla kadının çok yakınlarda olduğunu anlıyordu ve kafasının içinde duyduğu bir sesle gözleri fal taşı gibi açıldı.
“Apartman...”
Toran, korku dolu bakışlarla etrafına bakınırken koşmaya devam etti.
[Bu ses de kime ayit?]
Toran, kafasının içinde dönüp duran sesi dinlemeyerek bildiğini okumayı sürdürdü ve kafasının içindeki ses sertleşerek, “Sen bilirsin,” dedi. Ve, bedeninin kontrolünü tamamıyla kaybetti.
Toran'ın bedeni bir apartmana girip dar bir koridora geçti ve silahı envanterden alıp düşmanını beklemeye başladı. Bu sırada, Toran bedenine karşı koymak istiyordu lakin sol gözünden yayılan sıcaklık arttıkça bedeni tarif edilemez bir acıyla kavuruluyordu. Lakin, ağzını açıp bağırmayı bile beceremiyor bedeninin kontrolünü alan kişi buna izin vermiyordu.
[Lanet olsun! Bu da nerden çıktı? Neler oluyor? Bedenim... uf... s-sözz... ggeççi..remiyorrrum. Iğh.]
Sadece nefes alıp verirken bilemediği varlık tarafıdan kontrol edilemiyor ya da kendisine nefes almak için izin veriliyordu. Bu konu hakkında en ufak bir fikri dahi olmayan Toran hayatında ilk defa kendini bu kadar aciz, bu kadar güçsüz hissetmişti. Karşısında karşı koyamayacağı sadist bir manyak ve bedenini kontrol eden başka biri...
Toran, öylece beklerken güçlü ayak adımları koridorda yankılanmaya başladı ve çok geçmeden kadın Toran'ın karşısına dikildi.
“Demek buradaydın... Hehehe...” gözleri fal taşı gibi açıldı ve öfkeyle bağırarak havaya sol direk etti. “Gebeeeer!”
Toran'ın bedeni üzerine doğru gelen buzul kazıklara doğru silahta kalan bütün mermileri ard arda ateşledi ve tam o anda silahtan çıkan mermi çekirdekleri kör edici bir ışıkla kaplandı ve karşılarına çıkan buzul kazıkları parçalayarak kadının göğsüne çarptılar. Ve, mermiler iç organlarına girerken ışıkta göğsünde patlayarak kadını geriye doğru fırlattı. Ve, duvar daha fazla baskıya dayanamayıp parçalanarak kadınla beraber sokağın ortasına düştü. Toran'sa sol gözündeki sıcaklığın hızla kaybolmasıyla kontrolü eline aldı ve yere birkaç damla kan kustu, mermilerin parçalayamadığı buz kazıkları adamın bedenini parçalayarak duvara sabitlemişlerdi.
“İlginç...”
Tüm sanal dünya hızla beyaz ışıklar tarafından yutuldu ve asansör Deep Bar'a kanlar içindeki Toran'la beraber indi.
LÜTFEN, NOVELDE İSTEDİĞİNİZ VE İSTEMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ YORUMLARDA BELİRTİNİZ...
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..