Bölüm 4: Kim Demiş Evimde Hiç Erkek Yok Diye

avatar
11704 45

True Martial World - Bölüm 4: Kim Demiş Evimde Hiç Erkek Yok Diye


 

Jiang Xiaorou hiçbirşeyden şüphelenmedi ve bu dünya ile ilgili çeşitli şeyler anlattı.

 

Yi Yun en başta bu dünyada dövüş sanatlarına saygı duyulduğunu düşünmüştü ama Jiang Xiaorou’nun açıklamalarını dinledikten sonra,bu dünyada dövüş sanatlarının öneminin bundan daha fazlası olduğunu anladı.

 

Daha doğrusu,bu dünya dövüş sanatlarının ta kendisiydi.Bu dünyada insanlar şehirlere ve kamp alanlarına sahipti.Geri kalan tüm vahşi doğa yabani ve metruk hayvanlara aitti.İnsanlar çiftçilik ve avcılık yaparken daima vahşi hayvanlar tarafından saldırıya uğrama riskiyle karşı karşıyaydı.Bu korkunç dev hayvanlar yüzünden,insanların aktivite alanı kısıtlanmıştı.Bu yüzden insanlar stok sıkıntısı yaşıyordu.

 

Bir kamp alanı yada şehir için, Yüksek seviye savaşçılar hayat demekti! Yüksek seviye savaşçıların koruması olmadan,metruk hayvanlar bir kamp alanı yada şehrin yerleşim yerini bir gecede dümdüz edebilirdi.

 

Maalesef Yi Yun ve Jiang Xiaorou’nun kabilesi bir tane bile yüksek seviye savaşçısı olmayan küçük bir kabileydi.Tüm kabile kolay bir şekilde yok olacak kadar kırılgan bir durumdaydı.Güç eksikliği yüzünden,böyle küçük kabileler toprağı işleme ve yiyecek toplama konusunda sıkıntı çekiyordu.Kendi kendilerine hayatta kalmaları zor olup,Büyük kabile şehirlerine ok ve zırh gibi eşyaları işleyerek karşılığında yiyecek payı ve hayvan eti alıyorlardı.

 

Jiang Xiaorou’nun oklarının ham maddesi büyük kabilelerden geliyordu.O sadece onları işliyordu.

 

“Yun’er çabuk içeri gir.Yarın bu oklarla bayağı erzak takas edebilirim.Hatta bir parça metruk hayvan eti bile alabilirim.Metruk hayvanları hatırlıyormusun?” Onlar en güçlü hayvanlardı ve sadece çok büyük kabileler onları avlayabiliyordu.Etlerinden bir parça yemek bile büyük miktar güç veriyordu!

 

“Eğer bir insan onlardan uzun süre yerse,Çabucak bir savaşçı olabilir!” Jiang Xiaorou kardeşinin bir savaşçı olduğu hayal ediyordu,bu gerçekten şahane olurdu.

 

Bir metruk hayvan yeme şansları birkaç ayda bir ellerine geçiyordu ve bu gerçekten acınası bir durumdu.Bir savaşçı olma umutları imkansıza yakın birşeydi.

 

Büyük kabilelerde,Gençler yemeklerinde sürekli metruk hayvan eti yiyebiliyordu Ve büyük klanlarda bu et burdaki gibi çok çok değerli değildi.Metruk hayvanları avlamak zor olsada,bu hayvanların boyu 10 metre ağırlıkları birkaç ton civarıydı.10 insanı 1 sene boyunca doyurmaya yeterdi.

 

Büyük kabilelerdeki asiller,Metruk hayvan etinin sıradan halk için olduğunu düşünüyordu.Onlar Metruk hayvan kemikleri yerdi.

 

Metruk hayvanların bütün özü kemiklerindeydi.Büyük bir metruk hayvan iskelet takımından,özel yöntemlerle arıtma işlemi yaparak fasülye büyüklüğünde metruk kemik özü üretiliyordu.

 

Bu metruk kemik özünü kullanmak savaşçıların sınırlarını aşmasına yardımcı olur,kan basıncını uyarır ve çeşitli yararlı etkiler sağlardı.Bu öze bütün dövüşçüler can atardı.

 

Tabii ki,bir metruk kemik özü Jiang Xiaorou ve Yi Yun gibi küçük bir kabiledeki fakir bir aile için sadece bir hayaldi.

 

Metruk kemik özü bir kenara,metruk kemiği arıtmak için birçok işlem ve gizli metodlar vardı.Normal bir insanın onu arıtmasına imkan yoktu.

 

“Metruk hayvan,metruk kemik özü…” Yi Yun kendi kendine mırıldandı.Jiang Xiaorou’nun ağzından duyduğu terimler onu şaşırtmıştı.O bu konularda gayet bilgili gibiydi.

 

Sessiz bir geceden sonra,Yi Yun açlıktan sabah erkenden kalkmıştı.

 

Hiçbirşey yemeden geçen onca günden sonra az bir miktar lapa yemişti.Bu kadar aç olması normaldi.

 

“Xiaorou abla!”

 

Yi Yun onu abla olarak çağırmaya alışmıştı.Jiang Xiaorou ile dün gece yaptığı konuşmada Yi Yun’un ona “Xiaorou abla” diye seslendiğini öğrenmişti.

 

“Oh… Xiaorou abla.Sen niye…”

 

Yi Yun aniden Jiang Xiaorou’nun elbiselerinin çiyden sırılsıklam olduğunu farketti.Normalde parlayan gözleri kan çanağına dönmüştü.Son derece yorgun görünüyordu.

 

Jiang Xiaorou’nun kucağındaki iki demet oku görünce,okları bitirmek için tüm gece uyumadığını anladı.

 

Bir lamba alamayacak kadar fakirlerdi.Ateş böceklerinin ve ayın zayıf ışığında sabaha kadar bütün okları bitirmişti.

 

Jiang Xiaorou gülümseyerek “Yun’er,Sen düşüp yaralandığın zaman,seninle ilgilenmiştim.Son iki günde,defin ve ayin işleriyle meşgul olmuştum.Oklarla ilgilenecek zamanım kalmamıştı.Bugün erzak dağıtım günü olduğundan eğer bunları yetiştiremeseydim,açlıktan ölürdük.Bugün sana kesinlikle metruk hayvan eti alacağım!” dedi.Bir yandanda şefkalice Yi Yun’un alnına bakıyordu.

 

Jiang Xiaorou 2 demet oku bir muşambayla dikkatlice sarışını izlerken Yi Yun serseme dönmüştü.Yüzünde neşeli ve memnun bir ifade vardı.

 

Yi Yun derin bir nefes aldı ve yumruklarını sıktı.Kendisiyle bu kadar ilgilenen ablasına daha iyi bir hayat yaşatmaya karar verdi.

 

“Hadi gidelim,erzağımızı alma vakti!”

 

Jiang Xiaorou biryandan iki demet ağır okları taşırken bir yandanda Yi Yun’u tutuyordu.Sonunda büyük umutlarla erzak dağıtım alanı olan Güneş Vadisine geldiler.

 

Birçok insan vardı.

 

Tüm insanların dikkati sahnedeki cübbelli adamdaydı.

 

Aşağı yukarı 25 yaşlarındaydı ve hayvan postuyla kaplı bir sandalyede görkemli bir şekilde oturuyordu.İyi yapılmış bir kılıç belinden aşağı sarkıyordu.

 

Cübbeli adam,sahnenin aşağısında birşeylerle meşgul olan çilekeş insanlara miskin miskin bakıyordu.

 

İnsanlar demet demet ok ve zarif zırh setleri getiriyordu.Hazinedar olduğu belli olan bir adam da gelen eşyaların hepsini tek tek kaydediyordu.

 

Cübbeli adamın yanında sarı elbiseli yaşlı bir adam duruyordu.Yüzünde dalkavukça bir sırıtış vardı.

 

“Silahlardan ve zırhlardan tatmin oldunuz mu,Lord Tao?” dedi yaşlı adam eğilip bükülerek.Cübbeli adam cevap olarak birşeyler homurdanmadan önce yaşlı adama şöyle bir baktı.

 

Cübbeli adam aşağılayıcı bir şekilde baksada,Yaşlı adam sırıtmaya devam ediyordu.

 

Lord Tao büyük bir kabileden bir elçiydi ve silah toplama görevi yapıyordu.Lord Tao kendi kabilesinde saygın bir kişi olmadığından buraya ayak işi için gönderilsede,yanındaki sarı cübbeli yaşlı adam için,o son derece önemli bir kişiydi.

 

Jiang Xiaorou hazırladığı 2 demet oku teslim etti ve karşılığında 2 ufak ahşap tablet aldı.Jiang Xiaorou’nun yüzü kızarmıştı,elindeki iki ufak ahşap tableti sımsıkı tutmaktan avuçları terlemişti.Bu tabletler kendisi ve kardeşi için çok önemli olan erzak içindi.

 

15 dakika sonra,Bütün silahlar ve zırhlar,boynuzları olan 2 büyük at tarafından çekilen bir at arabasında toplanmıştı.

 

Cübbeli adam tembel tembel bir kitabı inceledikten sonra,yaşlı adama büyük ahşap bir sandık bıraktı ve adamlarıyla birlikte yola koyuldu.

 

Sarı cübbeli yaşlı adam Lord Tao’yu nazik bir şekilde yolcu ettikten sonra,Yüzüne haysiyetli bir ifade takındı.

 

Bütün kabile ahalisinden “Reis,lütfen erzakları hemen dağıt.” sesleri yükseliyordu.

 

“Doğru,bir aydır erzak alamadık!” Birkaç kişi bağırdı.Tek düşündükleri bir an önce erzaklarını alıp boş karınlarını doldurmaktı.

 

“Sessizlik!” sarı cübbleli ihtiyar halkın heyecanını bastırdı.Yi Yun bu omurgasız yaşlı ucubenin reis olabileceğini hiç düşünmemişti.

 

“Herkes bu kadar sabırsızsa,o zaman erzakları dağıtalım!” demesiyle birlikte,birkaç güçlü adam hemen kalkarak ambardan erzak torbalarını getirmeye başladı.Bütün torbaları bir yerde topladılar.

 

“Bune böyle reis,niye bu sefer bu kadar az var ?”

 

“Evet,eskiden daha fazla geliyordu!””Üstelik niye hiç hayvan yok?”

 

İnsanlar aralarında,geçen seneye göre bu sene daha fazla silah hazırlardıklarını ama aldıkları erzakların iyice azaldığı hakkında konuşmaya başladılar.Sadece aldıkları erzaklar yarıya düşmemiş ayrıca hayvan etide göremez olmuşlardı.

 

“Ateş Bulutu kabilesi çok ileri gitmeye başladı.Bu kadar az erzakla bizi kandırmaya mı çalışıyorlar?”

 

“Reis,bu ne demek oluyor!?”

 

Kalabalığın huysuzlandığını gören sarı cübbeli ihtiyar bağırarak “Kapayın çenenizi! Zamanı gelince anlayacaksınız.Şimdi dağıtın şu erzakları! Elinizdeki ahşap tabletlere ne kadar erzak koyulursa ona razı olun!” dedi.

 

Sarı cübbeli ihtiyarın sözleriyle birlikte huysuzlanan kişilerin ağızları hemen kapandı.

 

İhtiyar adam bir savaşçıydı.Düşük seviyeli bir Ölümcül Kan savaşçısı olmasına rağmen,kabilenin en önemli üyesiydi ve çok az kişi ona meydan okumaya cesaret edebilirdi.

 

“İlk önce savaşçı hazırlama kampındakiler erzağını alacak!” Sarı cübbeli ihtiyarın elini sallamasıyla birlikte,Hayvan derisi giymiş bir grup adam ileri doğru çıktı.Yaşları 15 ie 40 arasında değişiyordu.İstisnasız hepsi,antrenmanlardan dolayı iri ve kaslıydı.Bu adamlar savaşçı hazırlama kampının üyeleri ve kabilenin umuduydu.İyi fiziksel özelliklere sahip olanlar genç yaşta alınıyor ve eğitime tabi tutuluyordu.Arasıra yaptıkları avcılık dışında,ekip biçme yada zırh ve ok üretimi yapmıyorlardı.

 

Yinede yiyecek gibi yararlı malzemelerin dağıtımında ilk erzak alan onlardı.Çünkü,eğer onlardan biri yüksek seviye savaşçı olabilirse,kabileye büyük zenginlikler getirebilirdi.Korumak dışında,yüksek seviye savaşçılar yabani doğaya çıkıp avlanabilecek kapasitede güçlü savaşçılardı.Sadece birkaç büyük vahşi hayvan tüm kabileyi günlerce doyurabilirdi.Bu bir abartı değildi,sadece tek bir yüksek seviye savaşçı küçük bir kabileye yeterliydi!

 

Savaşçı hazırlama kampından bir düzine insan vardı ve üretim işine katılmadıkları için ellerinde ahşap tabletler yoktu.Ama hepside büyük bir torba erzak aldı.

 

Aldıkları erzak daha öncesine göre beşte bir oranında azdı ama diğer insanlara kıyasla savaşçı hazırlama kampındakiler yinede kat kat fazla erzak alıyordu.

 

Bu birçok insanın açlığa mahkum olması demekti.

 

Jiang Xiaorou,Yi Yun’un yanında ayakta duruyor ve elindeki ahşap tabletleri sımsıkı tutuyordu.Yüzü solgundu.Eğer burdan erzak alamazlarsa günleri sayılıydı.

 

Savaşçı hazırlama kampındakilerin payını almasıyla insanların yüzlerinde korku oluşmaya başlamıştı.Bazılarına bu sefer kesinlikle erzak kalmayacaktı.

 

“Sıradaki,birinci kademe erkekler ve ev halkı,payınızı almak için gelin!” Sarı cübeli ihtiyar emir vedi.Bu dünyada dövüş sanatları hayatın ta kendisiydi.Savaşçı hazırlama kampı dışındaki adamlar yetenekleriyle doğru orantılı bir şekilde erzak alıyordu.

 

Ne kadar güçlü olduğunu anlamak için basit bi test,300 lbs kaldırabilenlere kademe bir deniyordu.

 

Ç.N:lbs yaklaşık 0,45 kg’a denk gelen bir ağırlık ölçüsü.

 

Ağırlıklar azaldıkça kademelerde azalıyordu.

 

Kademe bir erkekler ve aileleri rahat bir nefes alarak erzaklarını teslim almak için aceleyle gittiler.Ahşap tabletler göstemelikti.Kademe bir ev halkı normalden çok daha az erzak almıştı ama sonuçta birşeyler almışlardı.

 

Bu haneler aslen varlıklı idi ve daima yeterince yemekleri olurdu.Önümüzdeki günlerde tutumlu olmaları gerekse bile,durumları çokta umutsuz değildi.

 

“Sıradaki,kademe 2 erkekler ve ev halkı.Payınızı almak için gelin!” sarı cübbeli ihtiyar yine ağzını açtı.Lord Tao’nun yanındaki haliyle uzaktan yakında alakası yoktu.Sanki tamamen farklı bir gibiydi.

 

İkinci kademe erkekler 250 lbs bir taşı kaldırabilen kişilerdi.Aldıkları erzak miktarı hatrı sayılır bir şekilde azalmıştı.

 

Erzak torbaları hızla tükenmişti.Her boşalan torbayla birlkte,Jiang Xiaorou’nun yüzü daha çok soluyordu.Elindeki ahşap tabletleri daha sıkı tutuyordu.

 

Bu gerçek anlamda bir ölüm kalım meselesiydi.Erzakları olmadan açlıktan ölüp giderlerdi.

 

Jiang Xiaorou en başta bu erzak dağıtımından çok umutluydu.Hatta erzak bir kenara Yi Yun için bir parça hayvan eti bile alabileceğini düşünüyordu.Ama şuan durum hiçte öyle değildi.

 

“Sıradaki,üçüncü kademe erkekler ve ev halkı.Payınızı almak için gelin!”

 

Erzak çuvalları boşaldıkça,Jiang Xiaorou’nun iyice nefesi kesilmeye başlamıştı.

 

Sarı cübbeli ihtiyar kalan az miktar erzağa baktı ve kaşlarını çattı.Birçok kişi daha almamıştı.Bir dahaki aya kadar bazılarnın açlıktan öleceği kesindi.

 

Ama kabilenin yararı için,altın fırsatı yakalamak için,sarı cübbeli ihtiyar kalbini sağlamlaştırmalı ve zayıfları kurban etmeliydi.

 

Kabilede insanların açlıktan yada hastalıktan ölmesi normal karşılanıyordu.Bu olumsuz hayat koşullarında insanların ortalama yaşam süreleri inanılmaz düşüktü.

 

“Geri kalanlar,sıra sizde!”

 

Bu sözlerle birlikte kalabalık bir anda ileri doğru hücum etti.Jiang Xiaorou,kalabalık onu yere düşürüken çığlık attı.

 

Jiang Xiaorou yere düşerek yaralanmıştı.Ama elindeki tabletleri asla bırakmamıştı adeta o ahşap tabletler onun özgürlüğüydü.

 

“Xiaorou abla!” Yi Yun onun düştüğünü görünce hemen kalabalıktan sıyrıldı ve kaldırmak için yanına geldi.

 

“İyimisin, Xiaorou abla?” Yi Yun bu kalabalık tarafından ezilmenin ölümle bile sonuçlanabileceğini düşündü.Jiang Xiaorou çaresizce Yi Yun’un elini tuttu.

 

“Düzgünce sıra olun!” sarı cübbeli ihtiyar bağırdı.Sesi sanki özel bir enerjiyle doluymuş gibiydi,kalabalık hemen sakinleşti ve düzene girdi.

 

“Sıraya geçin,teker teker!” İhtiyar gerçekten çok otoriterdi.Onun güçlü olduğunu bildiğinden hiçkimse ona karşı çıkmaya cesaret edemedi.O kabilenin reisiydi ve itaatsizlik edeni anında idam edebilirdi.

 

Acınası bir miktar olsa dahi insanlar erzak için sıraya girmişti.Bir süre sonra bütün erzak bitmişti.

 

Jiang Xiaorou kalbinin sıkıştığını hissetti.Erzak olmadan hayatta kalamazlardı.

 

“Wang long,depodan birkaç torba daha getir.” dedi Sarı cübbeli yaşlı adam.Seslendiği adam iri yapılı birisiydi.Wang Long yaşlı adamın aile üyelerinden biriydi.

 

“Tamam, Reis.” Wang Long kısa bir süre sonunda ufak bir el arabasıyla döndü.el arabasındakiler içinde sadece tahıl olan erzak torbalarıydı.

 

Dünya’da vitamin kaynağı olan tahılı yemek sağlıklı olarak düşünülürdü.Ama bu alternatif dünyada,iş tamamen farklıydı.Tahıl işlem sonrası kalan kalıntılardı.Buğday kepeğiyle karıştırılmış,tadı iğrenç ve çiğnemesi zordu.

 

Ayrıca az miktarda besleyici madde içeriyor ve sindirimi zordu.Normal erzakların yarısı kadar enerji vericiydi.Yinede hiç yoktan iyiydi.İnsanlar kaderine razı oldu ve dağıtılan bu çok az miktar tahılı almaya başladılar.Jiang Xiaorou en arkalardaydı ve sıra ona geldiğinde tahıl neredeyse bitmişti.

 

Jiang Xiaorou terden ıslanmış ahşap tabletleri uzattı ve İki tane avuç içi büyüklüğünde tahıl torbası aldı.Yi Yun ve Jiang Xiaorou bu tahılı lapa olarak yese bile 10 gün anca yeterdi.

 

Jiang Xiaorou bu iki hafif tahıl torbasını görünce afallamıştı ama kaderine razı olmaktan başka şansı yoktu.

 

Kardeşine yeniden kavuştuktan sonra açlıktan öleceklermiydi?

 

“Hala ne bekliyorsun burda,Yolu kapatıyorsun!” Erzak dağıtımından sorumlu adam hemen ayrılmasını istiyordu.

 

Jiang Xiaorou sinirlenmişti.Tüm gece okları hazırlamakla uğraşmıştı ve sonuç olarak aldığı bu kadar az miktar yiyecekti.Zayıf bir kız olmasına rağmen,Kabile otoritesini elinde tutan gruba kafa tuttu “Niçin bu kadar az? ben 2 demet ok teslim ettim.Normal erzağı geçtim,herzamanki miktardan az tahıl veriyorsunuz!”

 

Erzak dağıtımından sorumlu adam afallamıştı.Küçük bir kızın ona böyle kafa tutabileceğini hiç beklemiyordu.

 

“Kuralları bilmiyormusun? Sen daha bir çocuksun ve üstelik bir kızsın.Evinde hiç erkek olmamasına rağmen daha çok yiyecek vermenin anlamı ne? Bu kesinlikle israftan başka birşey değil!”

 

Bu dünyadaki küçük kabilelerde erkekler iltimaslıydı.Büyük klanlarda yiyecek sıkıntısı fazla olmadığından cinsiyetler arasındaki fark fazla değildi.

 

Ama küçük klanlarda,erkeklerin güçü çok büyük bir fark yaratıyordu.Güç bakımından erkeklerle karşılaştırılabilecek sadece birkaç kadın vardı.

 

Başı dik bir şekilde,Jiang Xiaorou bağırdı “Kim demiş evimde hiç erkek yok diye? İşte burda birtane var!” Jiang Xiaorou Yi Yun’un elini sıkıca tutmuştu ve yanında duruyordu. 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr