Ruh Mezarı’ndaki Güzel

Ürkütücü ve kapkara Ruh Mezarı gri sisle doluydu. Her tarafta sivri kayalar, kayaların üstündeyse kemikler vardı. Ve böyle bir ortamda güzel bir kız duruyordu. Etrafındaki gri sis doğal olarak dağılmıştı. Elbisesi kar kadar beyaz ve bu gri dünyanın tam karşıtıydı.

Karanlık Ruh Mezarı’nda duruyor ve yüzünde hafif bir gülümsemeyle Yi Yun’un gelişini bekliyordu.

"Xintong…"

Lin Xintong’la bir kez daha karşılaşınca Yi Yun duygulandı. Lin Xintong’la birleşmesinin Yin Qi’yle dolu bir Ruh Mezarı’nda olmasını beklememişti.

İkisinin de yanında ses iletim cazibesi vardı, bu sayede bu labirent gibi Ruh Mezarı’nda bile tam olarak nerede olduklarını bilebiliyorlardı.

Lin Xintong’la uzun süre ayrı kalmalarına rağmen görünüşü biraz bile değişmemişti. Sadece aurası daha olgun, canlı ve kendine hâkim olmuştu. Orada zayıf, soylu bir leydi gibi duruyordu, fakat sis ve şeytani aura yine de saflığına ve güzelliğine etki etmiyordu.

Yi Yun, Lin Xintong’u bu halde görünce yetişiminin bayağı geliştiğini hisseti. Yetişim âlemi değişmemiş olsa da Semavi Dao’daki ve “Büyük İmparatoriçe’nin Bilgeliği”ndeki anlayışı sıra dışı bir noktaya ulaşmıştı.

“Xintong, ‘Büyük İmparatoriçe’nin Bilgeliği’nde yine gelişmişsin. Tanrı’ya Yükseliş Kulesi’ndeyken ‘Büyük İmparatoriçe’nin Bilgeliği’ndeki yetişimim senden kötüydü, şimdiyse aramızdaki uçurum tekrar büyüdü.”

Lin Xintong sıcak bir şekilde gülümserken konuştu: “‘Büyük İmparatoriçe’nin Bilgeliği’ normalde doğal Yin Meridyenleriyle Antik Büyük İmparatoriçe tarafın yaratılmıştı. Vücudum onunkiyle aynı olduğundan kesinlikle kendi avantajları var. Bu yarım yıl içinde senin anlayışın pek gelişmemiş olsa da gücün bayağı artmış.”

Savaş İttifakı’na girdiğinden beri Yi Yun Dokuz Yeni Doğan hayvan simgesine boyun eğdirmiş ve onunla beraber Semavi Felaket atlatmıştı. Yetişim seviyesi de Dao Tohum Ustalığı’na yükselmişti. Doğal olarak gücü de artmıştı.

Yi Yun Lin Xintong’un elini tuttu ve güldü. “Gücümün ne kadar arttığına gelirsek, daha tam olarak bilmiyorum. Ancak, Ruh Mezarı’na çıkılan bu seferde doğrulamak için çabucak bir şansımız olacaktır.”

Kanlı Ay, Ruh Mezarı’na Reenkarnasyoncuların öncülüğündeki bir grupla girmişti. Reenkarnasyoncuların arasında dört genç efendi vardı. Bu kişiler önceki hayatlarında Tian Yuan Dünyası’nın zirvesinde durmuş kişilerdi.

Yi Yun, maskeli adamın anılarından bu kişilerin önceki hayatlarındaki isimlerini bile öğrenmişti.

Yi Yun bu dört kişiyle dövüşmek için can atıyordu.

...

Lin Xintong Yi Yun’la Ruh Mezarı’nın neredeyse 500 kilometre iç tarafında konuşurken Yi Yun için çok önemli olan başka bir kadın da Ruh Mezarı’ndaydı: Jiang Xiaorou.

500 kilometrelik uzaklık normalde bir hiçti, fakat Ruh Mezarı’nda, labirent gibi olan yollar ve çeşitli Yin Qi ile şeytani auranın birleşiminden dolayı algı çok küçük bir alanla kısıtlıydı. Bu nedenle, birkaç yüz kilometre tüm bilgi aktarımını kesmek için yeterliydi.

Jiang Xiaorou’nun liderliğinde Metruk Irkı, Semavi Dao Birliği’nden iki gün önce Ruh Mezarı’na ulaşmıştı.

Ruh Mezarı’nda hibernasyonda olan güçlü Zombi Kralların yanı sıra Yin Ruhları ve Zombiler olsa da hiçbiri Metruk Irkı için tehdit oluşturmuyordu. Lakin Ruh Mezarı’nın karmaşık yapısı yüzünden, her çeşit labirent ve yanılsamalar vardı. Metruk Irkının elitlerinin gücüyle Ruh Mezarı’nda dolaşmaları onlar için çok kolaydı.

“Halefim, iki gündür yürüyoruz. Şimdiye çekirdek bölgeyi bulmuş olmamız gerekirdi, fakat daha Yin Hayaletlerinin hibernasyonda olduğu yeri bulamadık.” Kırmızı saçlı bir genç eğilip Jiang Xiaorou’yla konuştu.

Kırmızı saçlı gencin adı Chen Fei’di. O, Jiang Xiaorou’nun korumalarının lideriydi ve Jiang Xiaorou’ya mutlak sadakati vardı.

Chen Fei aynı yoldan geçmemeleri için yürürken işaretler koymakla görevliydi.

Bir yöne kitlenmek için düzen diski kullanmışlardı. İki gün içinde, Ruh Mezarı’nın çekirdeğine ulaşmaları için yeterli olacak 500 kilometreden fazla mesafeyi katetmiş olmalılardı. Ve Metruk Irkının elde ettiği bilgiye göre Ruh Mezarı’nın çekirdeği Yin Hayaletlerinin hibernasyonda olduğu yerdi. Ancak daha hiçbir şey bulamamışlardı.

Jiang Xiaorou hafiften kaşlarını çattı. Kanlı Ay’ın hazırlık yaptığını ve büyük bir savaş olacağını tahmin etmişti. Hatta yüksek bir ölüm oranı bile olacaktı.

Ancak bırak hibernasyon bölgesini koruyan düzeni yok etmeyi veya koruyucu hizmetkârları öldürmeyi, daha Yin Hayaletlerinin hibernasyonda olduğu bölgeyi bile bulamamayı beklememişti.

“Olduğumuz yerde dört dönüyoruz…” Jiang Xiaorou aniden konuştu.

Chen Fei şaşırmış bir şekilde başını iki yana salladı, “İmkânsız… Geçtiğimiz yolları işaretledim. İşaretlediğim yollardan hiç geçmedik. Ayrıca, düzen diski hep aynı yönü işaret ediyor…”

Metruk Irkının kullandığı pusula düzen diski sıra dışı bir eşyaydı. Birçok illüzyon düzenini yok edebilecek üst seviye bir büyülü eşyaydı.

Ancak çoğu zaman en iyi büyülü eşyalar ve düzen diskleri kullanıcısının kim olduğuna bağlı oluyordu.

Chen Fei’nin gücünün büyük olmasına rağmen doğal olarak Savaş İttifakı’nın Reenkarnasyoncularından daha zayıftı.

“Düzen diskini bana ver!” Jiang Xiaorou ona açıklama şansı bile vermeden düzen diskini Chen Fei’nin elinden aldı.

Yuan Qi’sini düzen diskine enjekte ettiği an disk parladı. Gösterdiği yön hala aynıydı.

Bir sorun yok gibi gözüküyordu, fakat tam o sırada Jiang Xiaorou’nun gözlerinde soğuk bir ışık parladı. Sağ elini uzattı ve uzun siyah bir kırbaç dışarı doğru uzandı.

"Pa!"

Kırbaç boşluğa vurunca hava sanki kırbaç tarafından ikiye ayrılmıştı. Bir anda etrafı mavi bir alev kapladı!

Jiang Xiaorou’nun parmakları çevikti. Bir savuruş ve geri çekişle beraber uzun kırbaç yılan gibi olmuş ve bir şeye sarılmış bir şekilde geri gelmişti.

O şey bir düzen bayrağıydı!

"Bu…"

Chen Fei tedirgin oldu. Ve Jiang Xiaorou’nun arkasındaki diğer Gök Tilkileri de şaşırdı.

Düzen bayrağı sökülünce etraflarındaki uzay suyun dalgalanması gibi değişti. Etraftaki gri sis katmanı yok oldu ve geride uçsuz bucaksız bir vadi bıraktı.

Bu vadinin içinde dev, beyaz bir kemik vardı. Metruk Irkının tüm genç elitlerini içine sarmış insanımsı bir yılanın kemiklerine benziyordu.

Ve beyaz kemikli yılanın kafasında şehvetli bir kadın oturuyordu.

Kadının cildi yeşim taşı gibiydi ve üstünde sadece göğsünü kapatan küçük bir kumaş parçası vardı. Karnı açıktı ve göbeğinde koyu mavi bir mücevher vardı. Yüzü mor peçe tarafından örtülmüştü ve sadece gözleri gözüküyordu. Gözleri bir göl kadar berraktı ve içinde hayatın özü yatıyordu.

Böylesi güzel bir kadın devasa bir yılanın kafasında oturuyor ve etrafa garip, sinsi bir his yayıyordu.

"Pa! Pa! Pa!"

Kız aniden alkışlamaya başladı. “Bravo! Metruk Irkının yeni Metruk Kraliçe’sinin on yıldan az süredir yetişim yaptığı söyleniyordu, fakat düzen bayrağımı sökecek kadar keskin bir farkındalığının olması… Hur hur hur hur!”

Kadın cümlesinin ortasında aniden baştan çıkarıcı bir şekilde güldü. Gülümsemesi havayı çiçeklerle dolduruyordu. Dekoltesi onu son derece çekici gösteriyordu.

“Kimsin sen?” Jiang Xiaorou’nun gözleri büyücü kadına bakarken buz kesti.

“Hehe, kim bilir kaç kez reenkarne oldum. İsmimi her seferinde değiştirdim, bu yüzen artık bir anlamı yok. Tek değişmeyen şeyim lakabım. İnsanlar bana Peri Sheji der!”

“Sheji… Demek sen Sheji’sin. Güzel taktiklerin var cadı kız. Düzenin bizi iki gün boyunca buraya hapsetti!”

Jiang Xiaorou kırbacının getirdiği düzen bayrağını sıktı. Düzeni bozunca hiç de mutlu olmamıştı. Son iki gün boyunca Sheji tarafından ayarlanan yolda halkalar çiziyorlardı.

Sonunda düzeni bozmuş olsa da uzun bir süre boyunca aptal durumuna düşmüştü.

Bu Jiang Xiaorou’nun kalbinin umutsuzlukla kaplanmasına neden olmuştu. Kanlı Ay’ın Reenkarnasyoncuları görünüşe göre düşündüklerinden daha da güçlüydü.

“Ben mi cadı kızım? Ze ze ze ze!” Sheji başını iki yana salladı. “Gerçekten de senin için üzülüyorum. İnsanların gözünde ben peri, sense cadısın! Hur hur hur hur!”